10} Ben bir kaçığım, ve biliyorum ki sen korkuyorsun çünkü kalplerimiz kırılıyor. Dürüst olduğum için korktuğunu biliyorum. Tıpkı bir altınsın sen.
harry styles, golden
∆
Büyük cam binaya adım atarken neden gecenin ikisinde uyandırılarak Merkez'e geri çağrıldığım konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Boş koridorlarda ilerlerken Merkez üyelerinin kokularını hissediyor, büyük odada beni beklediklerini biliyor olmak gerilmeme sebep oluyordu.
Ben hiçbir zaman onların dengi değildim, bana hiçbir şey yaptıramazlardı ama yine de, gerilmeden edemiyordum. Aklım hala Jeongguk'ta gezinirken cam kapıyı tıklattım, içeride takım elbiseleri ile oturan adamların yanına kot pantolon ve üzerine geçirdiğim gri hoodie ile girdim.
"Kim Taehyung."
Merkez başkanı Kim Shiyeong bana oturmam için yer gösterirken babam en köşedeydi, kendimi sandalyeye bıraktım. "Gecenin bir saatinde arayarak beş saatlik yol gelmemin sebebi nedir?" diye sordum sinirle, burada bulunan tek Delta olmam da işleri hiç yoluna koymuyordu, demek ki dertleri benimleydi.
Kim Shiyeong önüme kahverengi bir büyük zarf uzatırken kaşlarım çatıldı, sandalyeyi masaya döndürerek zarfı önüme çektim ve açtım. İçinden bir kitap büyüklüğünde fotoğrafları masaya dağıttım.
Bir anne ve kız çocuğu.
Fotoğraflar kahverengi saçları ensesinde toplanmış bir kadın, üzerinde gündelik bir elbise vardı, bir de beş yaşlarında daha açık renk saçlara sahip bir kız çocuğu vardı. Çocuğun saçları iki yandan toplanmış, pembe bir etek ve beyaz kazak giydirilmişti. Müstakil bir evin bahçesinde oyun oynadıkları belliydi. "Bunlar kim?" diye sordum, ikisi de bana tanıdık gelmiyordu ve burada olma sebebim konusunda hiçbir fikir yürütemiyordum.
"Kız kardeşin ve annesi."
Bakışlarım en geride kalan babama dönerken Shiyeong'un yanlış anladığında dair bir şeyler demesini bekledim ama olmadı, başını yere eğmiş halde otururken "Bu imkansız." dedim, babam ve annem mühürlüydüler, babam bunu asla yapamazdı ama nasıl olduysa, yapmıştı. Sinirli bir şekilde arkama yaslanırken "Özür dilerim, Taehyung." dedi babam, "Anneni hiçbir zaman mühürlemedim." Yerimden hızlıca kalkarak ona ilerleyeceğim sırada Hankyung'un babası beni omuzlarımdan tutarak yerime oturttu.
Delirecek gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum, her zaman iyi bir çocukluk ve aile hayatım olduğuna inanıyordum ama şimdi kalkmış, annemi hiçbir zaman mühürlemediğinden bahsediyordu. "Annen ve ben hiçbir zaman birbirimizin eşi değildik, sadece birbirimizi sevdik ve sen dünyaya geldin." diye açıklarken gözlerimi kapadım, "Onu neden mühürlemedin?" diye sordum, bana hala bakmıyordu ve bu öfkemi körüklemekten başka bir işe yaramıyordu.
"Bir gün eşimi bulmak istedim."
Ona bir tane yumruk atmak istiyordum ama bunu yapacak gücü bile kendimde bulamıyordum, annemin ne halde olduğunu düşünmeden edemiyordum. Beni bir yalanın içinde büyüttüklerine inanmak da istemiyordum ama gerçek ortadaydı, "Baban Merkez'den kovulacak." dedi Kim Shiyeong, bakışları tamamen bana dönmüştü. "Bu mesele seni ilgilendirmiyor, sen hala bizim en nadide parçamızsın." Beni istese de buradan uzaklaştıramazdı, ben Delta'ydım fakat söyledikleri iyi hissetmemi sağlamıştı.
Fotoğrafları tersine çevirerek masanın üzerine bırakırken "Beni ailemin yıkılışını anlatmak için mi çağırdınız?" diye sordum, "Baban ve Kim Sarang, kuralları çiğnediği için bir saat içinde cezaevine gönderilecekler." Seo Kanghan'ın sesini duyduğumda tüm konuşma boyunca sessiz kaldığını fark ettim, babamın en yakın arkadaşlarından biriydi. "Umurumda değil." dedim bir ayağımı diğerinin üzerine atarken, annemin onurunu zedelemiş birinin nerede çürüyeceği gerçekten umurumda değildi.
"Kız çocuğunun bakımını ya sen üstleneceksin ya da çocuk kurumuna teslim edilecek."
Şimdi neden burada olduğumu anlıyordum, fotoğrafları ters çevirerek gülerek elindeki çiçeklere bakan küçük kıza baktım. Esmer teni, saçları, hatta kare gülüşü ile bana o kadar benziyordu ki, bütün bu özelliklerimi babamdan aldığım bir kez daha çarptı yüzüme. Bana en zor kararı bırakmayı seçmişlerdi, beş yaşındaki bir kızı ya himayeme alacak ya da kuruma gönderecektim, iç geçirerek fotoğrafları kendimden uzaklaştırdım.
Bir saat düşünme süremin olduğunu söyleyerek beni toplantı salonunda yalnız bırakırlarken güneş daha yeni doğuyordu. Babamın koluna kelepçe takıldığını görmek istediğim bir görüntü olmasa da içimde bir acıma duygusu bile belirmemişti.
Merkez'den ayrılarak evime doğru arabayı sürerken annemin ne halde olduğunu bilememek beni üzüyordu. Nasıl aptal bir çocuktum ki onların ne eş olmadıklarının ne de mühürlü olmadıklarının farkına varabilmiştim.
İki katlı evin bahçesine arabayı park etmenin ardından içeri girdiğimde annemi koltuğunda oturmuş, kadın programlarından birini izlerken buldum. Beni hissettiğinde ayağa kalkarak sarıldı, hiç yıkılmış gibi durmuyordu. "Sonunda öğrendin demek..." dedi beni kendi ile birlikte koltuğa çekerken, yan yana oturduğumuzda televizyonu kapattı.
"Neler olduğuna anlam veremiyorum."
Ellerimi kendi ellerinin arasına alarak yüzümü inceledi, "Ona bu kadar benzemenden nefret ediyorum." diye mırıldandı, "Baban ve ben lisedeyken birbirimize aşıktık. Sana hamile kaldığımda o dönüşümünü geçirmiş olsa da ben daha geçirmemiştim ve birbirimizin eşi olup olmadığını bilmiyorduk." İç geçirerek arkasına daha çok yaslandı, "Evlendik ve seni doğurmanın ardından dönüşüm geçirdim. Birbirimizin eşi değildik ama bunu sorun etmedik, başlarda. Babana beni mühürlemesini söyledim ama bunu yapmak istemedi, birbirimizi sevdiğimizi ve bunun yeterli olduğunu söyledi." Değildi, normal insanlar için bile yeterli değilken bir kurt çift için sevmek yeterli değildi.
Babam eşinin kim olduğunu hep merak etmiş, onu bulmak istemiş ve bulmuş, bunların hepsini anlatırken bir kez olsun ne gözleri doldu ne de hüzün perdesi belirdi. "Ben nasıl anlamadım?" diye sordum, tüm duyularım her zaman daha gelişmiş olmuştu, tıpkı Minseok gibi... "Sen bizimle değildin ki, Delta ya da Vita olabileceğin fark edildiğinde hep Merkez'deki eğitimlerdeydin. Nasıl anlayabilirdin ki, Taehyung? Kendini suçlama, buradaki tek suçlu baban ve ona inanan benim." Arkama yaslanırken tüm bunları yaşıyor olduğuma inanamıyordum, saate baktığımda bana verdikleri sürenin bitmesine on beş dakika kaldığını gördüm.
"Kardeşin bir Vita, Taehyung."
Annemin söylediğini duyduğumda kaşlarım çatıldı, "Delta da olabilir benim gibi..." dedim, başını iki yana salladı, "Hayır, bir aileden sadece bir Delta çıkabilir. Taehyung, senden istediklerinin zor olduğunu biliyorum ama düşün, onu orada bırakmak ister misin?" Eğer o kadının kızı Vita olacaksa bu, Minseok'un Delta olacağı anlamına geliyordu, aynı zamanda doğmuş bir Delta ve Vita olması binlerce yılda görülebilecek bir olaydı.
Annemle vedalaşmanın ardından Merkez'e geri döndüğümde toplantı salonuna girdim, küçük kız büyük sandalyenin içinde kaybolmuş görünüyordu. Gözlerini bana dikerek bakarken kaşlarım çatıldı, gözleri saf yakut yeşilinde parıldıyordu. "Merhaba." dedi bana bakarak, kim olduğumu bilip bilmediği konusunda herhangi bir fikrim yoktu. "Merhaba." dedim sadece, Kim Shiyeong benim arkamdan odaya girdiğinde "Karar verdin mi?" diye sordu bana, gözlerim yeniden sandalyede oturmuş küçük kızı buldu.
"Kim Yoonha."
Arka koltukta emniyet kemeri bağlanmış halde otururken adını sordum, bir gün kardeşim olursa onlardan Yoonha adını koymalarını istemiştim ama babamın bunu yapacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. Yoonha'nın eğitim için Merkez'e alınmasına daha iki yıl vardı, Vita olduğu kesinse onu bir çocuk kurumuna bırakamazdım. Üstelik benim gibi bu hikayedeki en suçsuz insan oydu.
Kasaba yolunda ilerlerken telefonum çaldı, hopörlere aldığımda Jimin'in sesini duydum. "İşlerini hallettin mi?" diye sordu, onu gecenin ikisinde arayarak ertesi gün yapılacak konseye katılamayacağımı söylediğimde benim için oldukça endişelenmişti. "Evet, hallettim. Geldiğimde konuşuruz." dedim, Seokjin'in geldiğini söyleyerek kasabaya döndüğümde eve gidip dinlenmemi söyledi. "Jiminah, bana Bay Kim'den bir çocuk yatağı alarak konuk evine bırakır mısın?" diye sorduğumda ilk şaşırsa da itiraz etmeden kabul etti.
Konuk evinin önüne park ettiğimde arkada koltuktaki Yoonha hala uyanmamıştı, yolun yarısında uyuyakaldığında tek başıma yolculuk yapmak zorunda kalmıştım, üstelik yorgunluktan bayılacak haldeydim.
Konuk evine girdiğimde ortalarda kimse görünmüyordu, Jimin mutfak ve restorant olarak kullanılan kısımdan çıktığında kaşlarını çatarak kollarımda uyuyan Yoonha'ya baktı. "Odanın kapısını açsana." diye fısıldadım, benim yatağımın hemen yanına bırakılmış büyük beşiğe kaşlarımı çatarak baktım. "Normal beşik mi alsam yoksa yoksa yatak mı bilemedim, bu ikisi içinde kullanılıyormuş." dedi, Yoonha'yı kendi yatağıma bırakırken Jimin beşiğin bir tarafının korkuluklarını indirdi.
Yatağı odanın bir köşesine çekmenin ardından Yoongi'nin aldığı mor, üzerinde yıldızların olduğu nevresim takımını yatağa sererken onlara olanları anlattım. İkisinin birbirinin yanında bu kadar rahat olmaları imrenmeme sebep oldu. "Senin işlerin olduğunda onunla ben ilgilenirim." dedi, ona gülümseyerek teşekkür ettim, Jimin arabamın bagajından Yoonha'nın iki çantasını getirdi.
Kendimi oldukça yorgun bir şekilde yatağın kenarına bıraktım, başımda şiddetli bir ağrı vardı uykusuzluktan ama sanki şimdi Jeongguk'u görsem, her şey geçecek gibiydi. "Eğer Minseok'u da alırsan..." Jimin konuşurken Yoonha'ya bakıyordu, "İki çocuk babası olacağım evlenmeden." dedim, bu onu güldürdü. "O zaman Minseok, Delta..." Başımı salladım, daha dönüşmesine en az on sene vardı ve bunu düşünecek halde hissetmiyordum.
İkisi beni uyuyan çocukla yalnız bıraktıklarında üzerimi değiştirdim, Yoonha'nın üzerine bir battaniye örtmenin ardından yanına kıvrıldım ve kokusu ile uykuya daldım.
🌟
beklenmedik şeyler yapmak ve ben,
selam, nasılsınız?
bu da minik yoonha'mız;