YAN KARAKTER | Texting

By Fesatrice

1.8M 173K 108K

Ulaş: Hani sen bana ilk mesajında demiştin ya Ulaş: Dizi, film ve kitaplarda herkesin sevdiği yan karakterler... More

Yan Karakter -1-
Yan Karakter -2-
Yan Karakter -3-
Yan Karakter -4-
Yan Karakter -5-
Yan Karakter -6-
Yan Karakter -7-
Yan Karakter -8-
Yan Karakter -9-
Yan Karakter -10-
Yan Karakter -11-
Yan Karakter -12-
Yan Karakter -13-
Yan Karakter -14-
Yan Karakter -15-
Yan Karakter -16-
Yan Karakter -17-
Yan Karakter -18-
Yan Karakter -19-
Yan Karakter -20-
Yan Karakter -21-
Yan Karakter -22-
Yan Karakter -23-
Yan Karakter -24-
Yan Karakter -25-
Yan Karakter -26-
Yan Karakter -27-
Yan Karakter -28-
Yan Karakter -29-
Yan Karakter -30-
Yan Karakter -31-
Yan Karakter -32-
Yan Karakter -33-
Yan Karakter -34-
Yan Karakter -35-
Yan Karakter -36-
Yan Karakter -37-
Yan Karakter -38-
Yan Karakter -39-
Yan Karakter -40-
Yan Karakter -41-
Yan Karakter -42-
Yan Karakter -43-
Yan Karakter -44-
Yan Karakter -45-
Yan Karakter -46-
Yan Karakter -47-
Yan Karakter -48-
Yan Karakter -49-
Yan Karakter -50-
Yan Karakter -51-
Yan Karakter -52-
Yan Karakter -53-
Yan Karakter -54-
Yan Karakter -55-
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3

Özel Bölüm 4

26.1K 2.1K 1.7K
By Fesatrice

Fotoğrafta Ulaş ve Duru var.

Christina Perri - Arms

İyi okumalar...

ddurubulut: 💫

3 yorum

@furkangoktas: 😈

@asenapamuk: Suratını yerim

@ulasates: 🤤

***

ulasates: Gü'

4 yorum

@asenapamuk: 1.70+ kız yanında nasıl minicik durabiliyor anlam veremiyorum

@furkangoktas: Köpekler şeytan olduğunu anlayıp saldırmış herhalde kazağın haline bak

@ulasates: @furkangoktas Modeli öyle onun

@ddurubulut: @furkangoktas Yeni moda, şeytan kreasyonu 😈

***

Duru

Gözlerimi aralayıp etrafıma bakarken kan ter içinde kalmıştım. Boğazım acıyordu ve nefes nefeseydim. Elimi yatağıma bastırıp doğruldum ve parmaklarımla alnımı sıvazladım. Gördüğüm rüya yeniden zihnimde canlanırken tüylerim diken diken olmuştu.

Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Biraz olsun başarılı olduğumda yatağımdan kalkmış, mutfağa gidip kendime bir bardak su doldurmuştum. Sakindim, gördüklerimin bir rüya olduğunu biliyordum ancak tir tir titriyordum. Bardağı tutan parmaklarımı bardağı düşürmemek adına öyle bir sıkmıştım ki parmak boğumlarım bembeyaz olmuştu.

Bardakla birlikte odama döndüm ve yatağımın yanındaki komodine bırakıp yeniden uzandım. Sağa döndüm, sola döndüm. Biraz kitap okumayı veya dizi izlemeyi denedim ancak içimi bir türlü ferahlatamıyordum. Uykum çoktan kaçmıştı zaten. Onu geri getireceğime dair umudumu yitirmiştim ancak en azından yüreğimi rahatlatabilmek isterdim.

Telefonumdan bilmem kaçıncı kez saate baktığımda bunun hiç uygun bir saat olmadığını biliyordum ama onun sesini duymadan rahatlamayacaktım, bundan da emindim. Artık geri dönüşü olmadığını kendi kendime kabullendirdikten sonra gecenin 3'ünde Ulaş'ın isminin üzerine tıklamış ve onu aramıştım.

Telefon uzun uzun çaldıktan sonra tam kapatacağım anda açılmış ve Ulaş'ın uykulu sesi kulaklarıma dolmuştu.

"Duru?" diye mırıldandı şaşkın şaşkın. Sesi anında beni rahatlatmıştı. "Bir şey mi oldu?"

"Hayır." dedim ama sesim titriyordu. Elimde değildi, Ulaş'ın da içinde bulunduğu o kötü rüyadan sonra epey duygusaldım. Ve onu öyle çok seviyordum ki... Bu sevgi hem beni güçlendiriyordu hem de kalbimin en hassas noktasıydı. Başına bir şey geldiğini düşünmek, bunu rüyamda bile olsa görmek beni dağıtmıştı.

"Bir şey olmuş." dedikten sonra telefonu suratıma kapattı. Bir süre şaşkın şaşkın ekrana öylece bakarken Ulaş, görüntülü aramıştı. Aramasını açıp onun karanlık ekranına öylece baktım. Birkaç saniyenin ardından yakılan ışıkla Ulaş'ın suratını görebilmiştim. Benim ışığım kapalı olduğu için o hâlâ beni göremiyordu ve şu an telefonunu elinde tutmak istemediği için bir yere sabitlemekle uğraşıyordu.

Gözleri yarım aralıktı ve uykulu hali çok sevimli görünüyordu. Bu halini sessizce, yüzümdeki tebessümle izledim. Ulaş, nihayet telefonunu koyacak bir yer bulduğunda kafasını yeniden yastığına bırakmıştı.

"Ne oldu? Rüyanda beni mi gördün?"

"Aslında evet." dediğimde ilgisini çekmiş olacaktım ki gözlerini aralamaya çalıştı ancak 2 saniyeden fazla açık tutamıyordu. Uykulu uykulu iç çekip beni bayıltacak ses tonuyla konuştu. "Kötü bir rüya mıydı?"

Yalnızca mırıldanarak cevap vermiştim. Gerçekten kötü bir rüyaydı ve etkisini saatlerdir üzerimden atamıyordum. Elimde değildi. Sevdiklerime çok düşkündüm. Ama Ulaş'ı şu an telefon ekranında bile olsa görmenin beni rahatlatmadığını söyleyemezdim.

"O zaman anlatma. Ama benim hakkımda güzel bir rüya görürsen haberim olsun."

"Anlatılan rüyalar gerçek olmazmış."

Kaşları çatılırken gözlerini birkaç saniye için araladı. "Sen ciddi misin?" Sesindeki telaş, yüzündeki yıkılmış ifade beni şaşırtırken onu daha fazla parçalamamak adına kendimden emin olmayan bir şekilde konuştum. "Yani annem öyle der. Ne kadar doğru bilmiyorum tabii."

"Hadi ya." dedikten sonra dudak büktü. "Off, neden çocuklarımızın olduğu rüyayı Gürkan'a anlattım ki?"

"Ne?"

"Şimdi sana da anlatmış oldum. Hay ben ağzıma tüküreyim..."

Ulaş'ın gözleri kameraya doğru baktığında dudaklarında ufak bir tebessüm oluştu. "Şu an ekranda seni göremiyorum ama yüz ifadeni tahmin edebiliyorum."

"Kusura bakma, evdekiler uyanık olduğumu anlamasın diye ışığımı açamıyorum. Senin gibi masamın üzerinde lambam da yok."

"Lamba tamamen bu durumlar için var. Gördüğüm kabuslardan sonra korkudan uyuyamadığım için değil yani. Ben cesur bir erkeğim, biliyorsun."

'Kabus' kelimesi geçtiğinde aklıma yine gördüğüm kabus gelmişti. Kabusumda Ulaş'la evimin çevresinde yürüyüş yapıyorduk. Sokaktan kedi geçtiği için ve benim kedilere alerjim olduğu için bir üst sokağa çıkmayı teklif ediyordum ve o anda Ulaş'a araba çarpıyordu. Düşünmek bile gözlerimi sulandırırken ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Biraz uzun süren bu sessizliğim elbette ki Ulaş'ı işkillendirmişti.

"Duru?"

"Hmm?"

"Oraya gelmemi ister misin?"

"Bu saatte mi? Deli misin sen?"

"Sesinin nasıl çıktığını duyuyorum. Uykulu olabilirim ama salak değilim."

Onu görmek istediğimi inkar edemezdim, istiyordum ancak annemle babam barıştıktan sonra normalde de olması gerektiği gibi babam burada, bizimle kalıyordu. Bunu riske atamazdım. "Gelsen bile seni görmeye inemem. Babam evde."

"Olsun. Ben beni görmeye in demiyorum ki. Cama çıkar bakarsın bana. Belki iyi gelirim." Yatağından kalktığını görünce aceleyle konuştum.

"Hayır, gelme." Fısıltı halinde çıkan sesimle ne kadar bağırabilmişsem o kadar bağırmıştım. Ulaş, yatağında doğrulmuş bir şekilde dururken konuşmaya devam ettim. "Saat gecenin bilmem kaçı, bu saatte sıcacık yatağından sırf beni görmek için çıkıp yol gelmeni istemiyorum. Onun yerine evinde ve güvende olursan içim daha rahat olur."

"Doğru bir noktaya değindin." dedikten sonra başını yeniden yastığına bırakmıştı. Telefonunu eski yerine koyduğunda gözlerindeki uykuyu görebiliyordum. "Ne yapacağız o halde?"

"Telefonu kapatmasak olur mu?" diye sordum. Ulaş, hafifçe gülümseyip başını salladı. "Kapatmayalım. Sen beni izlersin ben de simsiyah ekranı."

Hafifçe güldüğümde Ulaş, iç geçirip gözlerini kapatmıştı. O kadar çok uykusu vardı ki ara ara gözleri kapanıyordu. Ardından aceleyle açıyor, telefonunun ekranına bakıyor, hâlâ kapatmadığımı görünce gülümsüyordu. Bu artık sonsuz bir döngüye girdiğinde yavaşça konuştum.

"Uyu sen. Dediğin gibi, ben de seni izlerim."

"Ya uyurken çok çirkin gözükürsem? Beni hâlâ seversin, değil mi?"

Uykulu Ulaş en bebeksi haliyle karşımda duruyor, güzel sözler bekliyor ve ilgi istiyordu. O kadar tatlıydı ki telefon ekranından elimi uzatmak mümkün olsa suratında mıncıklanmadık yer bırakmazdım.

"Bilmem. Umarım hâlâ severim."

"Çok kötüsün be gü. Ne olur bir kere de duymak istediklerimi söylesen?"

Vicdan yaptırmayı iyi biliyordu. Derin bir nefes alıp konuştum. "Uyurken bebek gibi görünüyorsun. Tıpkı uyanıkken olduğun gibi. O yüzden hiçbir şey değişmeyecek, merak etme."

"Güzel, o halde ben uyuyayım. Uyanınca ilk iş olarak seni görmeye gelirim. Belli ki bana sıkı sıkı sarılmaya ihtiyacın var."

"Beni çok iyi tanıyorsun."

Ulaş, artık iyice uykusuna yenik düştüğünde onu böyle görmenin kalbimi ne kadar ferahlattığını fark etmiştim. Düzenli nefes alışverişlerini duyuyordum, kapalı gözlerindeki kıpırdamadan belki de bir rüya gördüğünü anlayabiliyordum.

Onu görmek, onu duymak, onu hissetmek her zaman iyi gelmişti ve hep iyi gelecekti. Bu değişmez bir gerçekti ancak bu gibi zamanlarda Ulaş'ın sesini duymaya, ona bakmaya büyük bir ihtiyaç duyuyordum. Ve Ulaş bunu çok iyi anlıyordu. Beni çok iyi anlıyordu.

Ekrandaki görüntüsüne son bir kez bakıp gözlerimi kapattım.

Kesinlikle çok şanslıydım.

***

Uyuduğum birkaç saatlik uykudan sonra kendimi pek dinlenmiş hissedebildiğim söylenemezdi. Ancak yine de yataktan çıkıp hazırlanmak için istekliydim çünkü Ulaş'ı bir an önce görmek istiyordum. Ulaş, Asena'yla ilk tanıştığımızda oturduğumuz kafede buluşmayı teklif etmişti. Kahvaltıyı birlikte yapacağımız için ikimiz de bir şey yemeyecektik. Bu yüzden hazırlanmam yalnızca 15 dakikamı almıştı.

"Saçlarını böyle yapınca çok güzel oluyorsun." Ablam, adımlarını önümde durdurup saçlarıma dokunurken ikimizin de yüzünde samimi bir tebessüm olmuştu. Onu ilk adım çok zorlamıştı ancak sonrası çorap söküğü gibi gelmişti. Artık yürürken eskisi kadar zorlanmıyordu. Destek almadan ayağa kalkabiliyor, birkaç adım atabiliyordu. Gözlerindeki parlamaya şahit olmak benim de en büyük mutluluğumdu.

"Neyse, hadi çık sen artık. Fazla bekletme çocuğu."

"Tamam, sen ne yapacaksın?"

"Sence?" dedikten sonra kaşlarını kaldırdığında arkasında bıraktığı kitap yığınına baktım. Üniversite sınavına yeniden hazırlanıyordu. Aynı sene girecek olmamız güzel bir tesadüftü aslında. Ablam liseden mezun olalı biraz olmuştu ve anlamadığı yerde gelip bana soruyordu. Benim bilgilerim ona göre daha tazeydi.

"Kolay gelsin." deyip ablamın yanağına sulu bir öpücük bıraktım ve evden çıkıp hızlı adımlarla otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Ulaş, beni evimin önünden almak konusunda ısrarcı davranmıştı. Ona gerek olmadığını, beni kafede beklemesini söylemiştim. Ancak Ulaş'ı sözümü dinlemeyeceğini bilecek kadar iyi tanıyordum. Bu yüzden bakışlarımla etrafı tarıyor, onu arıyordum.

Karşı kaldırımda Ulaş'ı gördüğümde adımlarım birkaç saniyeliğine durmuştu. Yüzümde büyüyen tebessümle onu izledim. Hava soğuktu ve Ulaş, soğuk havadan etkilenmemek için her şeyi yapmışa benziyordu. Çenesi yine her zamanki gibi montunun içerisindeydi. Beresini utanmasa burnuna kadar çekecekti, kulaklarında ısınması için kulaklık vardı. Montunun cebindeki ellerini her ne kadar görmesem de eldiven taktığına emindim. Artı olarak boynunda benim ona ilk karşılaştığımızda verdiğim atkım sarılıydı.

O atkıyı bana vermemek konusunda çok ısrarcıydı. Ben de geri istemiyordum zaten. Bazen şakasına boynundan alacak gibi yapıyor, o sırada kedi yavrusuna dönen bakışlarını izleyip eriyordum.

Nihayet göz göze geldiğimizde başını hafifçe kaldırdığı için montunun içine gömdüğü çenesi de görüş açıma girmişti. O da benim gibi gülümserken yeniden yürümeye başlamıştım. Ulaş, henüz ikinci adımımı atmıştım ki hayıflandı.

"Benim 10 saniye daha kaybetmeye yüreğim el vermiyor."

Bunu söyledikten sonra hızlıca bana doğru yürümeye başlamıştı. Karşı kaldırımdan bana doğru gelirken duyduğum fren sesiyle gözlerim kocaman açıldı. "Ulaş!"

Hızla Ulaş'a doğru gelen araba nefesimi keserken olduğum yerde donakalmıştım. Ulaş'a çarpmasına santimler kala durması bile nefes almama yardımcı olmamıştı. Arabanın sahibi başını camdan çıkarıp sitem ederken Ulaş'ın 'kusura bakma' gibi bir şeyler zırvaladığını duymuştum. Ardından hızlı adımlarla yanıma gelmiş, gülmüştü.

"Senin uğruna ölümle yüzleşmedim de demem artık."

Dilimi yutmuş gibi öylece az önce Ulaş'a neredeyse araba çarpacak olan arabayı izlerken yüzümün ne halde olduğundan habersizdim. Ancak Ulaş'ın değişen ses tonundan hiç de iyi görünmediğimi tahmin edebiliyordum.

"Duru, sen iyi misin?" Elini yanağıma koyup yüzüme doğru eğildi. "Karnın çok mu acıktı? Ah be güzelim, madem bu kadar açsın bir şeyler atsana ağzına. Bembeyaz olmuşsun. Kıyamam ki sana ben."

Çenem titrerken gözlerimi birkaç saniyeliğine yummuştum. O sırada gece beni uykumdan eden kabusum gözümde canlanmıştı. Tıpkı az önceki gibi hızla Ulaş'a gelen bir araba... Ama rüyamda araba durmamıştı tabii.

Gözlerimi yeniden açıp Ulaş'ın merakla yüzümü inceleyen kahvelerine bakarken omzuna sertçe geçirdim. "Sen benim sınavım mısın ya? Geri zekalı! 3 yaşında mısın sen? Birden yola atlamak ne demek? Ya araba durmasaydı?"

"O hızla çarpsa bir şey olmazdı ki."

"Bir şey olmazdı ha? Araba zorla durdu be! Az kalsın çarpıyordu!"

"Tamam, tamam. Sakin ol." Ulaş, ellerini omuzlarıma sarıp okşarken yüzüme merakla baktı. Bu kadar çileden çıkmamın nedenini merak ediyordu. Sanki onu ne kadar çok sevdiğimi ve kaybetmekten ne denli korktuğumu bilmiyormuş gibi...

"Ya sana bir şey olsaydı?" diye konuştum. Sesim bir fısıltı halinde çıkıyordu artık, bağıracak halim yoktu. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatıyor, görüş açımı bulanıklaştırıyordu. "Daha dikkatli olmalıydın."

"Ama bir şey olmadı. Kötü düşünme. Bak, sapasağlam karşındayım işte." Ulaş, beni kendine çekip başımı kendi göğsüne yaslarken derin bir nefes aldım. Burnuma dolan kokusu biraz olsun sakinleştirmişti beni. Kollarımı ona sıkıca dolarken onun da saçımı öptüğünü hissediyordum.

"Sen benim için mi korktun?"

"Yok, araba senin gibi dağ ayısına çarparsa yamulur diye korktum."

Ulaş, tersleyişim karşısında gülerken ellerini omuzlarıma koyup beni geriye doğru çekti ve gözyaşlarımdan sırılsıklam olmuş yanaklarımı sildi. "Gece gördüğün rüyayla ilgili bu, değil mi? Normalde bu kadar abartı tepki vermezsin."

"Abartı tepki mi? Araba neredeyse sana çarpıyordu. Sana bir şey olacak diye korkmam abartıysa-..."

"Duru?"

"Tamam, kabusumla da ilgili biraz. Ama senin dikkatsizliğin de beni çok sinirlendirdi. Bundan sonra çok dikkatli olacaksın, anlaşıldı mı?"

"Anlaşıldı."

"Söz mü?"

Ulaş, gözlerini devirirken kaşlarımı kaldırıp ona dik dik baktım. Hafifçe gülüp "Söz." diye mırıldanmış, beni yeniden kendisine çekip sıkıca sarmıştı.

Birkaç saniye böyle kalırken Ulaş'ın midesinden yükselen gurultu sesiyle gergin ortam aniden dağılmıştı. Sırıtarak geriye doğru çekildim ve utandığı için havaya bakan Ulaş'ın yanağını sıktım.

"Hadi, kahvaltıya gidelim artık."

"Bence de." dedikten sonra eliyle karnının üzerini ovaladı. "Geç bile kaldık."

***

Tıka basa doldurduğumuz midelerimizden hareket dahi edemez bir şekilde, koltuğun iki ucuna devrilmiştik. Kahvaltılarda genelde çok yemezdim çünkü midem almazdı, hemen doyardım. Ama sabah sabah Ulaş'ın bana yaşattığı korku sağ olsun, hem karnım hem de gözüm aç bir şekilde kahvaltıya gidince masada ne varsa süpürmüştüm. Ve şimdi midemin ağrısından hareket dahi edemiyordum.

"Kusacağım sanırım." Ulaş, eliyle karnını ovuşturduğunda halsiz bir şekilde elimi salladım. "Banyoya gitmek için koltuktan kalkarken burayı çok sallama, yeter."

"Buzdolabında soda vardı sanırım. İçsek mi? Biraz rahatlarız."

"Soda içtikten sonra ne yapıldığını biliyorsun, değil mi?"

Ulaş'ın kaşları çatılırken suratıma aval aval baktı. Birkaç saniye sonra anlamış olacaktı ki gülümsemişti. "Ne o? Yanımda geğirmeye utanıyor musun?"

"Sen utanmaz mısın?"

"Sen diyene kadar utanmazdım."

"Valla seni bilmem ama ben o tarz şeyleri ailemin yanında bile yapamıyorum."

"Ben aileden değilim yani, peki."

"Neye trip attığına dikkat et. Annem, babam veya ablam olmak istemezdin." dediğimde Ulaş, elini kaldırıp "Pardon." diye mırıldanmıştı. Ardından işaret parmağını bana doğru uzatıp konuştu.

"Azcık yaklaş bana. Çok uzakta kaldın."

"Dibinde oturuyorum zaten."

Dudakları bükülürken eli yavaşça koltuğa düştü. "Dokunabileceğim mesafede olmadığın sürece uzaktasın benim için. Hem ne kadar temas bağımlısı olduğumu biliyorsun."

"Bilmez miyim..." dedikten sonra zar zor hareket ederek koltukta Ulaş'ın yanına devrildim. Başımı omzuna yaslarken Ulaş, elini etrafıma sarmıştı.

"Çok uykum var." diye mırıldandı. Yedikten sonra ikimize de bir ağırlık çökmüştü. Onu başımla onaylarken "Ama uyuyamayız." demiştim. Ulaş'ın ailesi her an eve gelebilirdi ve ikimizi salonda uyuyakalmış bir şekilde görmeleri hiç iyi olmazdı.

Ailesiyle henüz resmi olarak tanışmamıştım. Abisi uzakta okuyordu ancak takipleşiyorduk, annesiyle yüz yüze görüşmemiş olsak da Ulaş, telefonda konuşurken bazen birkaç dakikalığına telefonu annesine veriyordu. Kadıncağıza sürekli beni anlattığını söylediği için epey utanıyordum. Babasıyla herhangi bir şekilde iletişim kurmamıştık.

"Film izleyelim mi? Uykumuzu keser belki."

"Kim kalkıp bilgisayarı açacak?"

"Doğru diyorsun." dedikten sonra iç geçirdi. "Telefondan izleriz, olmaz mı?"

"Olur." Ulaş, kafasını yana doğru çevirip masanın üzerindeki telefonuna ağlayacakmış gibi baktı. Elimle omzunu sıkıp cesaret verici bir sesle konuştum. "Yapabilirsin, ben sana güveniyorum."

"Ben kendime güvenmiyorum. Cesaret öpücüğü versene."

Şu an ne derse yapacak konumdaydım çünkü elimi kaldıracak halim yoktu. Bu halde o telefonu masanın üzerinden almak tam bir eziyetti benim için. Bu yüzden Ulaş'a istediği cesaret öpücüğünü vermiş, şakağından öpmüştüm.

Ulaş, ıkına ıkına telefonunu eline alıp yeniden arkasına yaslandı ve derin bir nefes verdi. Telefonunun ekranını açıp elime tutuştururken konuşmuştu. "Sen film baksana, ben tuvalete gideceğim."

Onu başımla onaylayıp telefondaki notlarına baktım. Burada muhtemelen izlemek istediği filmlerin bir listesi bulunuyordu. Listedeki filmlerden ilgimi çeken bir tanesinin fragmanını izlerken üstten gelen bildirimle ister istemez gözüm oraya kaymıştı.

(instagram): sevdecaaan size mesaj göndermek istiyor.

"Allah Allah." diye mırıldanıp ekranla bakışırken değerlerim ve merakım arasında gidip geliyordum. Bildirimi silmemiştim, öylece duruyordu ama mesaja bakmamıştım da. Çok geçmeden Ulaş geri döndüğünde yanıma uzanıp beni kolunun altına aldı.

"Seçtin mi?"

"Tam seçiyordum, bir bildirim dikkatimi dağıttı." Ulaş, kaşlarını çatarak gelen bildirimi açtığında mesaj ekranı gözümün önünde duruyordu. Ulaş, hiç okumadan isteği geri çevireceği sırada telefonu elinden aldım.

"Dur ya, ne yazdığını merak ettim ben."

Omuzlarını silkip istediğimi yapmamı söyleyen bir ifadeyle baktığında hızlıca kızın attığı birkaç mesajı okudum.

sevdecaaan: Oğlum sen bu dünyadan mısın lan

sevdecaaan: Allah'ım maşallah ne güzel yaratıyorsun

sevdecaaan: Off ya sevgilin varmış

sevdecaaan: Yıkıldım

"Madem sevgilisi olduğunu yeni öğrendin, insan siler şu mesajları. Kıza bak ya." Sinirle homurdanışım Ulaş'ın keyifle gülmesine sebep olurken ona dönüp sertçe baktım.

"Bana bak, sana şurada bana gelen mesaj isteklerini açıp okuturum bir daha böyle pis pis gülemezsin."

"Ama yapmayacaksın çünkü bu pis gülüşü seviyorsun." Birkaç saniye içerisinde Ulaş'ın yüz ifadesi tamamen değişirken kaşlarını kaldırıp sordu. "Nasıl mesaj istekleri bunlar?"

"Klasik, genellikle her kızın mesaj kutusunda bulunan istekler işte. Neyse, biz film izleyecektik. Şunu izleyelim diyorum ben."

Konuyu açan ben olmama rağmen o ani yüz değişimi beni ürkütmüştü, bu yüzden çareyi konuyu değiştirmekte görmüştüm. Ulaş da üstelememişti ve birlikte film izlemeye başlamıştık. Filme başlayalı neredeyse yarım saat olduğunda Ulaş, sormuştu. "Hangisi favorin şu anlık?"

"Çocuğun kankası. Aşırı tatlı ya."

Ulaş, ufak bir mırıltı çıkararak konuyu kapattığında dudaklarımı birbirine bastırıp filmi izlemeye devam ettim. Sevgilimin yanında filmdeki çocuğa yavşamıştım resmen. Bahsettiğim karakter ne zaman ekrana çıksa Ulaş, göz ucuyla tepkimi izliyor, gülümsediğimi fark edince önüne dönüp gözlerini kısarak karakteri inceliyordu. Sanki 'ne var bu çocukta' der gibi bakıyordu.

Henüz filmin yarısına geldiğimizde evin kapısının çaldığını duymuştuk. Ulaş'la biraz daha rahatlayan midemiz sayesinde anında diklenirken birbirimizin suratına aval aval bakmıştık.

"Annemler gelmiş olmalı." dedikten sonra kapıyı açmak için ayağa kalktı. Henüz oturma odasından çıkamadan geri dönüp çenemi kavramış ve dudaklarıma birkaç saniyelik bir öpücük kondurmuştu.

"Bu şaşkın halin çok tatlı, sen annemin göz hapsine girmeden faydalanayım dedim."

Beni olduğum yerde gittikçe kızaran bir halde bırakıp kapıyı açmaya gittiğinde ancak koltuktan kalkabilmiştim. Ulaş'ın annesini ve babasını en son o yağmurlu günde beni arabalarına aldıklarında görmüştüm. Onun dışında annesiyle yalnızca birkaç dakikalık telefon konuşmalarımız vardı. Ulaş elbette ki benden bahsetmiş ve kadına benim fotoğraflarımı göstermişti ama annesinin ne düşündüğünü asla söylemiyordu. Belki de kadın benimle resmen tanışana kadar bir şey düşünmüyordu.

"Ne zaman şu kapıyı açman gerekse hep geç kalıyorsun." Ulaş'ın babasının söylenmesini duyduğumda kulağıma poşet hışırtıları da gelmişti. Muhtemelen elleri dolu olduğu için anahtar kullanamamışlardı. Aslında bu işimize gelmişti. Uygunsuz bir halde basılmak istemezdim.

"Baban zile minicik burnuyla basmak zorunda kaldığı için sinirli." Annesinin neşeli sesi kulağıma dolduğunda artık oturma odasında tıkılı kalmak yerine koridora çıkmamın iyi bir fikir olacağını düşünmeye başlamıştım.

Derin bir nefes alarak cesaretimi ararken adımlarım oturma odasının kapısından çıkmıştı bile. O esnada Ulaş, kapıyı kapatıyordu. Mutfaktan gelen seslere bakılırsa annesiyle babası oraya geçmişti. Birkaç saniyenin ardından Ulaş'ın annesi mutfaktan çıktığında bana öyle farklı bakmıştı ki heykel gibi hareketsiz kalmıştım.

"Ulaş?" Annesi, bakışlarını Ulaş'a çevirdiğinde Ulaş'ın babası da mutfaktan çıkmıştı. Annesinin aksine, gayet normal bir şekilde gülümseyip başını salladı ve selam verdi. "Hoş geldin kızım."

"Hoş bulduk."

"Anne, baba." Ulaş, eliyle beni işaret etti. "Duru Deniz."

Annesi, tek kaşını kaldırarak bana bakarken yarım ağız bir şekilde "Hoş geldin." demişti. Kısa bir süreliğine bakışlarımı Ulaş'a çevirdim. Bu tavrı normal miydi yoksa ben mi paranoyak davranıyordum? Benden hiç hoşlanmışa benzemiyordu.

"Merhaba kızım. Bu kötü kadere neden razı oldun çok merak ediyorum."

Ulaş'ın babasının esprili tavrıyla Ulaş, kaşlarını kaldırdı. "Babamın oğluyum işte, ne yaparsın?"

"Cıvımayın hemen. Siz aç mısınız?" Annesinin sorduğu soruyla birbirimize kısa bir bakış atmıştık. Ardından Ulaş'la aynı anda "Hayır." dedik. Yemek yemeyi düşündükçe bile mideme bir haller oluyordu.

"O halde bir kahve içelim. Ulaş, sen babanla otur. Biz Duru Deniz'le poşetleri yerleştirelim."

Ulaş, bana doğru hafifçe eğilip "Kolay gelsin." diye fısıldadığında yutkundum. Ancak bundan kaçar yanım yoktu. Saniyeler sonra Ulaş'ın annesinin peşinden mutfağa ilerlerken bulmuştum kendimi. Annesi mutfağın kapısını hafifçe aralık bıraktıktan sonra poşetlerden birine uzandım.

"Dur bakalım. Poşetlerin bahane olduğunu anlamadın mı?"

Şaşkınca kadının yüzüne bakarken Ulaş'ın annesi, kollarını göğsünde birleştirdi. "Ne buluyorsun oğlumda?"

"Anlamadım?"

"Neyini anlamadın evladım? Düz bir soru sordum."

"Yani... Onu çok iyi yetiştirmişsiniz. Bu yüzden-..."

"Yağ çekmeyi sonraya erteleyebilirsin."

"Ben yağ çekmiyordum." İster istemez sinirlenmiştim, kaşlarım hafifçe çatılırken konuşmaya devam ettim. "Fark ettiniz mi bilmiyorum ama çok kötü bir dönemde yaşıyoruz. Ve bu dönemde insanın güvenebileceği birini bulması oldukça zor. Ulaş benim aynı zamanda en yakın arkadaşım sayılır. Onda aradığım her şey var."

"Vazgeçmeyeceksin yani?"

"Neden vazgeçmeyeceğim?"

"Oğlumu sevmekten?"

Donakalmış bir şekilde Ulaş'ın annesine bakarken mutfağın kapısı hafifçe aralanmıştı. Ulaş'ın babası kafasını kapıdan uzatırken sırıtarak ikimize bakıyordu. "Zehra, yeter mi artık? Kızcağız korktu."

Muzip çıkan sesiyle tekrar Ulaş'ın annesine döndüğümde kadının az önce yüzünü kaplayan o sert ifadenin anında eridiğini, gözlerine sıcak bir bakış yayıldığını ve birkaç saniye sonra yaramaz çocuklar gibi gülmeye başladığını görmüştüm.

Pekâlâ... Burada neler dönüyordu?

"Zavallıcık, vallahi çok korktu. Kıyamam, şu surata bak." Yanağımı sıkıp yüzüme parlayan gözleriyle baktı. "Yüreğine indirmedik ya?"

"Bence şu an ne olduğunu anlayamadı." Ulaş'ın da mutfakta bize katılmasıyla bakışlarım bu üçü arasında mekik dokumaya başlamıştı. Ulaş'ın babası gülümseyerek bana bakıyor olsa da gözlerinde halime üzülen bir ifade vardı. Neler olduğunu bir anlasaydım...

"Bu ilk resmi tanışmamız sayılır. Yağmurda seni arabaya almamızı saymazsak eğer." Ulaş'ın annesinin tekrardan konuşmasıyla bakışlarım ilgiyle ona döndü. Nihayet biri olanları açıklayacaktı.

"Bu şakayı yapmasam olmazdı. Tanıştığımıza çok memnun oldum güzel kızım. Ulaş senden çok bahsetti. Ben de muzırlık yapmadan duramadım işte."

"Şaka mıydı yani?" Sonunda konuşabildiğimde hepsi kafalarını sallayarak beni onaylamışlardı. Ulaş'a dönüp bu şakadan haberi olduğu için ona sert bir bakış atacakken annesiyle beni parlayan gözleriyle izlediğini görünce kıyamamıştım. Yeniden Zehra Teyzeye dönüp ben de gülümsedim.

"Gerçekten yüreğime indi."

"Korkma yavrum, benden asla kötü bir kaynana olmaz. Olamaz yani. Şurada iki dakika şaka yapayım dedim, içim gitti."

"Ona evi hakkında kötü bir şey söyle de görürsün oluyor mu olmuyor mu diye." Ulaş'ın babasının hayat kurtarıcı tavsiyesinden sonra Zehra Teyze aniden beni kolları arasına almış, sırtımı sıvazlamıştı. Kulağıma sadece benim duyabileceğim bir sesle fısıldadı.

"Şaka bir yana, emin olmam gerekiyordu." Geri çekilip gözlerime imalı imalı baktığında ne kast ettiğini anlamıştım. Benden önceki sevgilisi Ulaş'ı aldatmıştı ve kadın Ulaş'ın yeniden böyle bir şey yaşayıp yaşamayacağından emin olmak istemişti. Ulaş'ı o zamanlar tanımıyordum ancak onu aldatmak büyük aptallıktı.

"Umarım içinizi rahatlatabilmişimdir."

"Çok." dedikten sonra elini yanağıma koydu. "Şuna bak, melek gibi. Bizim de bir kızımız olsaydı bu kadar güzel olur muydu acaba?"

"Artık sizin de kızınız sayılmıyor mu yoksa? Aşk olsun." Ulaş'ın sahte üzüntüsüyle babası, beni kolunun altına alarak oğluna bakmıştı. "Sayılıyor tabii. Sayılmaz mı?"

"Bilemeyeceğim valla. Henüz çok erken. En az 10 sene geçmesi lazım." Zehra Teyze, kollarını göğsünde birleştirip bana o inceleyici bakışlarından attığında sessizce yutkundum. Birkaç saniye bana böyle baktıktan sonra gülmüştü.

"Şaka yapıyorum kızım, rahat ol."

"Zehra, rahat bırak kızı. Hangisi şaka hangisi gerçek anlamıyor yavrucak. Yazık günah."

"Merak etme, şakaydı bu." dedikten sonra kaşlarını kaldırıp sırıtmıştı. Konuştuğunda kullandığı ses tonu beni yerin dibine gömülmüş gibi hissettirmişti. 

"Ya da kim bilir? Belki şaka değildir..."

***

"Nasıl hissediyorsun kendini?"

Ulaş'ın sorduğu soruya yalnızca iç geçirerek cevap verebilmiştim. Gülüp elimi tutmayı bırakmış, kolunu omzuma atıp beni kendine çekmişti. "Annem sevdi seni."

"Nasıl sevdi ya? Diken üstündeydim kadının yanında."

"Göz korkutmayı seviyor. Ama sevmese emin ol bundan daha kötü olurdu."

"Bu da çok kötü değildi aslında." dedim düşünceli bir şekilde. Kadının hangi tavrı şaka hangi tavrı gerçek anlamamıştım ama beni aşağılamamıştı sonuçta. Oldukça saygılı ve sevgi dolu bir kadındı. Ulaş beni eve bırakacağını söylediğinde sıkıca sarılmıştı. Sarılışından o sıcaklığını hissetmiştim.

"Eski sevgilim beni aldattığı için böyle bu arada. O zamanlar ne kadar yıkıldığımı görmüştü, üzülmemi istemiyor. Ben senin ne kadar iyi biri olduğunu ona çok anlattım ama annelik işte, görmeden emin olamıyor. Şimdi seni gördüğüne göre içi rahattır."

"Öyle tabii." diye mırıldandıktan sonra dünya üzerinde sorulabilecek en aptalca soruyu konuşmamızın devamı için seçmiştim. "Çok mu seviyordun onu?"

Ulaş, başını bana doğru çevirip tuhaf tuhaf baktığında bakışlarımı kaçırmıştım. Evet, evet... Gerçekten mantıksız bir soruydu. Sonuçta şu an buradaydı, benimleydi. Beni sevdiğinden emindim. Ama kalbindeki kırıklığı düşündükçe üzülüyordum. O kızı çok sevmişse eğer...

"Sen ne düşünüyorsun öyle sessiz sessiz? Ne uyduruyorsun aklından bakayım?"

"Bir şey değil, sorduğum sorunun cevabını düşünüyorum."

"Bahsetmeye bile değer görmediğim bir konu artık. Şimdi sen söyle, çok seviyor muymuşum?" 

"Hayır." dedikten sonra gülümseyip başımı omzuna yasladım. Sevgilisine deliler gibi aşık değildi. Beni daha çok sevdiğini söyleyerek ikimizi karşılaştırıp içimi rahatlatmaya da çalışmamıştı. Çünkü ikimizi aynı kefeye koyamıyordu. Evet, canı çok yanmıştı ancak ilişki normal bir şekilde bitse veya kız onu hiç tanımadığı biriyle aldatsa canı bu kadar yanmayacaktı.

"Off, geldik maalesef." Evimin olduğu sokağa geldiğimizde Ulaş, adımlarını durdurmuştu. Bundan sonrası yalnızca birkaç dakikalık yoldu. 

"Ne yapacaksın tekrarla bakayım." diyerek sabahki konuyu açtığımda Ulaş, gözlerini devirdi. "Çok dikkatli olacağım."

"Ve?"

"Karşıdan karşıya geçmeden önce defalarca etrafıma bakacağım, eve gittiğim gibi sana haber vereceğim ve artık kısa şeyler giymeyeceğim."

Kaşlarım çatılırken Ulaş'ın yüzüne tuhaf tuhaf baktım. "Hadi sana kısa şeyler giymeni söylememiş olmamı bir kenara bırak, bu havalarda hangi güç sana kısa kıyafetler giydirebilir ki? Donarsın."

"Sen istesen giyerdim."

Ulaş'ı mini etekle hayal eden aklıma sövüp gülüşümü durdurmak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ulaş, güleceğimi anladığı gibi kendisi gülmeye başlamıştı. Bu saatten sonra benim dayanmam artık çok zordu. O böyle gülerken kendimi asla tutamazdım.

Birlikte salak gibi sebepsiz yere güldükten sonra birkaç dakikalık yolumuz bitmişti. Evimin önündeydik artık. İstemeye istemeye Ulaş'ın kolunun altından çıktığımda elimi yakalamış, suratıma dudaklarını bükerek bakmıştı. "Biraz daha kal."

"Senin bu 'biraz daha'ların hiç bitmeyecek, değil mi?"

"Evet." dedikten sonra sırıtarak beni kendine çekti ve geri kaçmayayım diye tek kolunu belime sıkıca doladı. Yüzüme eğilirken ellerimi onun göğsüne koymuş, kendimi geri çekmeye çalışmıştım.

"Kedi..." diye mırıldandığım an Ulaş, ışık hızıyla benden uzaklaşıp sinirli bir ifadeyle etrafına bakındı. Dayanamayıp bir kahkaha patlatırken arayıp da bulamadığı kediyle numara çevirdiğimi anlayan Ulaş, bu sefer aynı sinirle bana bakmıştı.

"Komik mi şimdi?"

"Yüz ifadeni görseydin sen de gülerdin." 

"Seninkini görmeyi tercih ederim." Üstüme yürümeye başladığında hafifçe cırlayıp kaçmaya başladım. Apartmandan içeriye girip kapıyı Ulaş'ın üzerine kapatacağım sırada Ulaş, içeriye dalmış, beni koridorun kör noktasında kıstırmıştı.

"Şimdi mutluyum işte." dedikten sonra beni yeniden kolları arasına aldığında bu sefer kaçar yanımın olmadığını anlamıştım. Hoş... Kaçmak isteyen kimdi? Benimki sadece onu sinir etmek amacıyla yapılmış ufak tefek şerefsizliklerdi. Ve epey işe yaramışa benziyordu.

Ulaş, yeniden onu kandırıp sıyrılmamdan korkmuş olacaktı ki dudaklarını bir aceleyle dudaklarımın üzerine örtmüştü. Ancak kaçmayacağımı anladığı anda öpüşü oldukça sakin, hatta biraz da naif bir hale dönmüştü. 

Geri çekildiğinde yüzü hâlâ çok yakınımdaydı. Çoğu zaman yaptığı gibi burnuma minik bir öpücük kondurup suratımı tamamen görebileceği kadar geri çekildi. "Çok güzel bir gündü, bitmesi beni üzüyor."

"Daha çok günlerimiz olacak."

"Neyse ki..." dediğinde biraz daha rahatlamış görünüyordu. Ardından aklına bir şey gelmiş olacaktı ki yeniden konuştu. "Filmi de yarısında bıraktık, tüh."

"Olsun, yeniden buluştuğumuzda devam ederiz."

"Öyle yaparız tabii. Yoksa Allah korusun, sen filmdeki çocuğun kankasına yavşayamazsın falan."

"Ama itiraf et. Çok tatlıydı."

"Hayır, hiç de tatlı değildi. Ne bulduysan çocukta artık..." Kendi kendine söylediğinde gülümseyerek omuzlarımı silktim. "Bilmem, bence başrolden daha tatlıydı."

Ardından elimi Ulaş'ın omzuna koymuş, onu olduğu yere mıhlayacak sözleri söyleyip kaçmadan önce yanağına haylaz bir öpücük kondurmuştum.

"Zaten ben hep yan karakterlere aşık olurdum."


Ve son özel bölümümüz de bitti. :")

Pazar günü yeni kitap yayımlayacağım, profilimde beklemede kalın. ♥

Ayrıca akyurekpars instagram hesabını takip etmeyi unutmayın. Bu bölümü attıktan sonra orada Yan Karakter'le ilgili videolar paylaşacağım ve kitabı ne kadar iyi bildiğinizi ölçmek için 10 soruluk bir test yapacağım.

O zaman son kez...

Hoşça kalın, 'gü'lerim! ♥


Continue Reading

You'll Also Like

642 110 7
Bu korsan gemisine adım attığım an her şeyin çok zor olacağını biliyordum. Onlarca erkek korsanın arasında özgürlüğüm için koşuşturup duracaktım. An...
85.9K 2.5K 48
Siz ailenin ne olduğunu bilir misiniz ben bilmiyorum aile dedim miydi aklıma ilk gelen şey güzel bir sofra çevresinde oturan büyük bir aile ama biz d...
373K 8.6K 11
İlk bölümler tamamen düzenlenmeye alındı. Okumaya başlayabilirsiniz. Keyifli okumalar. Hiç hatırlamak ya da unutmak gibi bir derdim olmadı bu zamana...
ANKA By su

Mystery / Thriller

30.9K 2.4K 38
TAMAMLANDI Fırtına... Ne kadar sürer? Bir saat? Bir gün? Bir yıl? Daha ne kadar evlerimizde hapis kalacağız? Aklımda neden bu kadar soru var? ...