Dolu Kadehi Ters Tut & Sedef Sebüktekin - Gitme
İyi okumalar...
Tolga: Selenay
Tolga: Ne yapıyorsun?
Selenay: Ne yapıyorum?
Tolga: Müsait misin yani?
Tolga: Umarım birkaç dakikan vardır
Selenay: Var mıdır?
Tolga: Bilmem, onu senin bilmen lazım
Selenay: Birkaç dakikam var tabii ki
Selenay: Bir şey mi konuşacaktın?
Tolga: Evet, sana haber vermek istedim
Tolga: Sana hislerimi açtıktan sonra düşünmen için zaman tanıdım, bekleyeceğimi söyledim
Selenay: Artık beklemeyecek misin?
Tolga: Hayır
Tolga: Yani evet
Tolga: Off, Türkçenin bu özelliğinden nefret ediyorum
Tolga: Bunu konuşmak için yazmadım
Tolga: Son zamanlarda pek konuşamadık, biliyorum
Tolga: Bunun sebebi sana zaman vermek istememdi
Tolga: Ama yarın yola çıkıyorum ve bir süre buralarda yokum
Tolga: Haber vermek istedim
Selenay: Nereye gidiyorsun?
Tolga: Ailemin şehir dışında yaşadığından bahsetmiştim
Tolga: Onların yanına gidiyorum
Selenay: Anladım
Selenay: Tabii üniversiteler ara tatile girdi çoktan
Tolga: Aynen öyle
Tolga: Yaklaşık 4 aydır ailemi görmüyorum
Tolga: Tatili onların yanında geçirmeyi planlıyorum
Selenay: İyi yapıyorsun
Selenay: Özlemişlerdir seni
Selenay: Ne kadar süre kalacaksın?
Tolga: 3 hafta
Tolga: Deniz'e talimatları verdim, tedaviye düzenli gittiğinden emin olacak
Tolga: Seninle çok konuşamadık ama Deniz'le devamlı iletişim halindeydim
Tolga: Duyduğum kadarıyla birkaç adım atmışsın
Selenay: Evet, tabii oradaki aletlerin yardımıyla
Selenay: Hâlâ kendi başıma yürüyemiyorum
Selenay: Ama böyle devam edersem çok yakında kendi başıma adım atabileceğimi söylüyorlar
Tolga: Bakarsın ben geldiğimde beni ayakta karşılarsın
Selenay: Umarım
Selenay: Bunu çok istiyorum
Tolga: İyileştiğinde ilk ne yapmak istiyorsun?
Selenay: Üniversiteye gitmek istiyorum
Selenay: Kaza dolayısıyla yarım kalmıştı
Tolga: Yeniden hazırlanacak mısın yoksa okuduğun bölüme devam mı edeceksin?
Selenay: Yeniden hazırlanacağım
Selenay: En fazla 4 dönem dondurma iznimiz var ve ben o süreyi çoktan aştım
Tolga: Hadi ya
Tolga: Bölümünü seviyor muydun?
Selenay: Evet
Selenay: Hayatımdan 3 yılı çalan benim ama
Selenay: Ben korkularımla daha önce yüzleşseydim bunlar olmazdı
Tolga: Korktuğun için kendini suçlayamazsın
Tolga: Sana çarpan kişiler kaçıp gitmeseydi bunlar olmazdı
Tolga: Asıl suçlanması gereken onlar
Selenay: Bilmem, belki de öyledir
Selenay: Her şekilde kayıp 3 yılımı telafi etmek istiyorum
Selenay: Yapmak istediğim çok fazla şey var
Selenay: Duru bu sene liseden mezun oluyor
Selenay: Ehliyet almak istiyorum, Duru'nun mezuniyetine onu ben götürmek istiyorum
Selenay: Bir de kazadan önce voleybol oynuyordum
Selenay: Ona devam etmek istiyorum, belki edebilirim
Selenay: Çok şey sıraladım aslında ama hiçbiri yapmak istediğim ilk şey değil
Tolga: Yapmak istediğin ilk şey ne o zaman?
Selenay: Dans etmek istiyorum
Selenay: Dans etmenin verdiği rahatlama hissini çok özledim
Tolga: O zaman senden ilk dansının sözünü alabilir miyim?
Tolga: Eğer istemezsen ikincisinin sözünü de verebilirsin
Selenay: Söz
Tolga: Hangisine?
Tolga: İlkine mi ikincisine mi?
Selenay: O zaman öğrenirsin
Selenay: Ailenin yanına gitmiyor muydun?
Selenay: Hazırlanman gerekiyordur
Selenay: Şimdiden iyi yolculuklar
Tolga: Teşekkür ederim
Tolga: Döneceğim zamanı iple çekiyorum
***
Duru
Ulaş'la adımlarımızı Asena'nın evinin önünde durdurduğumuzda bakışlarımı ablama çevirip "Geldik." diye mırıldandım. Asena, ablamla onun evine gelmemi ve kendi ablasıyla tanışmamı çok istemişti. Ben de bunu istemiştim ancak ailemin boşanma süreci derken buna vakit bulamamıştık.
Şimdi annemle babam barışmıştı ve sanki birbirlerine yeniden aşık olmuşlardı. Konuşulacak, ortaya dökülecek çok fazla kırgınlık vardı. Bu yüzden hem onları yalnız bırakmak adına hem de Asena'yla ablalarımızın tanışmasını çok istediğim için ablamı alıp onların evine gelmiştim.
Ulaş, zile bastıktan sonra bakışlarını bana çevirdi. Ablam tam aramızda duruyordu. Yol boyunca ikisi tatlı tatlı didişmişti demek isterdim ancak Ulaş sebebini anlayamadığım bir şekilde ablamdan korkuyordu. Tabii bu ablamın hoşuna gitmiyor değildi.
Kapıyı Gürkan açtığında geçenlerde Asena'nın ben Ulaş'ın evindeyken söylediği şeyin intikamını almak istemiştim. "Ay, Gürkan. Ne kadar da yakıştın Asena'nın evine!" Elimi yumruk yapıp kapının yüzeyine vurdum. "Maşallah, maşallah."
"Diyorum size şeytan diye, inanmıyorsunuz bana." Furkan da kapının önünde bize katıldığında ablamın şaşkın bakışları beni bulmuştu. "Bunlardan iki tane var."
"İkiz olduklarını söylemiştim ya, unuttun mu?"
"Siz nasıl ayırt ediyorsunuz bunları?"
"Merak etme, Selenay." dedikten sonra elini ablamın omzuna koydu Ulaş. Ardından gözlerini bana çevirip sırıtarak konuştu. "Sen de öğrenirsin."
"Bizimle yalnızca birkaç saat geçirmen yeterli. Eğlenceli olanın ben, can sıkıcı olanın da Gürkan olduğunu anlayacaksın." Furkan, bakışlarını ablamdan çekip bana döndü. Ardından yeniden ablama bakmıştı. Eğilip hiç de fısıltı sayılmayacak bir ses tonuyla konuştu.
"Duru'ya evlatlık olduğunu söylediniz mi?"
"Defalarca söyledim, anlamıyor."
İkisinin bu kadar çabuk kaynaşıp benimle uğraşmasına nedense hiç şaşırmamıştım. Gülerek onlara bakarken Asena, içeriden bağırdı. "Kapıda durmayın, eve girsenize!"
Onu dinleyip ayakkabılarımı çıkardım. Ulaş, ablamın ev içinde kullandığı tekerlekli sandalyesini yanında taşıyordu. Tekerlekli sandalyeyi açıp evin girişine koyarken ablamı o sandalyeye oturtmuş, dışarıda kullandığı sandalyeyi Gürkan'ın serdiği gazetenin üzerine bırakmıştım.
İçeriye geçerken Furkan, kulağıma eğilip sessizce konuştu. "Bizimkiler Sayina'yla çıktığımızı biliyorlar ama sana anlattığım detayları onlara anlatmadım, haberin olsun."
"İlla çıldırtacak mısın insanları?"
"Evet."
"Hakkın var."
"Kesinlikle."
Sonunda oturma odasına geldiğimde Asena'nın yanında ondan biraz daha koyu kızıl saçlarıyla dikilen Sayina'yı görmüştüm. Ufak tefek bir yüzü vardı ve çok sevimli görünüyordu. Furkan'ın yanımda eriyip gittiğini hissederken gülümseyip Sayina'yla selamlaştım. Birkaç dakika içinde oturma odasındaki herkesi ablamla tanıştırdığımda artık oturmaya hazırdık.
"Ben bir şey sormak istiyorum." diyerek Asena ve Gürkan'a yönelik konuşan ablama döndük. Dikkatle onu dinlerken sonunda konuşmasına devam etmişti.
"İlişkinizi niye Furkan'dan gizlediniz? Şeker gibi çocuk."
"Ya," diyerek elini kalbine bastırdı Furkan. "Konuş be mazlumun sesi, hakkımı ara."
"Aslında amacımız saklamak değildi. Sadece nasıl söyleyeceğimizi bilemedik. Zaten yıllardır arkadaştık. İlişkimize alışmak bize bile zor geldi başta." Asena'nın oldukça mantıklı açıklaması Gürkan'ın ciddiyetsiz bakışlarıyla önemini yitirirken Gürkan, hafifçe sırıttı. "Kendi adına konuş. Benim için ilişkimize alışmak hiç de zor olmadı."
"Evet, biliyorum." diye hüzünle mırıldandı Furkan. Garibim... Kim bilir nelere şahit olmuştu.
"Arkadaş ayağı yaptın yani? Duru, sanki senin de böyle bir arkadaşın vardı eskiden. Epey de bir koşmuştu peşinden, değil mi?"
Gülerek ablama yaklaştım ve hiç de samimi olmayan gülümsememi bozmadan sadece onun duyabileceği bir ses tonuyla konuştum. "Amacın ne?"
"Ulaş'a bakarsan anlarsın."
"Ulaş zaten biliyor-..." Sözlerim Ulaş'ın yüz ifadesini görmemle yarıda kalırken ne kadar rahatsız olduğunu fark etmiştim. Ablam da bunu fark etmiş olacaktı ki üzülmüştü. Belki de ufak bir kıskançlık yapmasını istiyordu ancak Ulaş'ın bu kadar rahatsız olması onu iyi hissettirmemişti.
"Neyse ne, bence iki insanın önce arkadaş sonra da sevgili olmasında bir sakınca yok. Sonuçta aşık olacağımız kişinin alnında yazmıyor bu. Tanıdıkça anlıyorsun." Asena, Ulaş'ın gerginliğini fark edip havayı dağıttığında hepimiz başka bir konudan konuşmaya başlamıştık.
Ben ablamla oturduğumdan Ulaş biraz uzağımda kalıyordu. Zaten bu sıralar pek fazla görüşemiyorduk. Aile olarak iyileşme sürecindeydik ve Ulaş, tüm boş vakitlerimi ailemle geçirmem konusunda ısrarcıydı. Kendi kendime gülümsedim. Onun bana karşı bu kadar düşünceli olması çok güzeldi. Ama artık yer değiştirmemiz gerekiyordu. Biraz da onu düşünmeme ve onunla ilgilenmeme izin vermeliydi.
Çünkü şu anda oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi görünüyordu ve odanın diğer köşesine geçip onu kollarımın arasına almamak için oldukça zor duruyordum.
"Sayina, nasıl gidiyor peki?" dedikten sonra yanında oturup kolunu onun omzuna atmış Furkan'ı işaret ettim. Sayina, sorarcasına Furkan'a baktığında Furkan konuştu. "Merak etme, Duru her şeyi biliyor."
"Yani Duru'yla şifreli konuşup Asena'yı delirtebiliriz." Sayina, sırıtarak bana döndüğünde hedeflediğimiz sonuca ulaşmak için ilk adımı atan ben olmuştum.
"Sana orada dediği şey peki? Resmen kalbim eridi."
"Benim de. Peki bizim ilk başta olayları çok farklı anlamamız?"
"Oraya haykırdım zaten. İşin sonu tatlıya bağlanmasaydı böyle bir sebepten gitmenize üzülürdüm ama. Senin moralinin o şey için bozuk olması..."
"Günlerde aramama rağmen bulamamam..."
"Sonra Furkan'ın elini alıp..." Elimi kalbime koyup konuşmaya devam ettim. "Çok tatlısınız."
"Yeter ama ya!" Asena, sonunda isyan ettiğinde Furkan ve Sayina oldukça keyiflenmişti. Furkan'ın küçük intikam planından elbette Sayina'nın da haberi vardı. Bu yüzden her şeyini anlattığı kız kardeşine Furkan'la doğum gününde neler yaşadıklarını anlatmamıştı. Ve Asena meraktan çatlamak üzereydi.
Gürkan'a dönüp ağlamaklı bir ses tonuyla sordu. "3 haftanın bitmesine ne kadar var?"
Gürkan, sanki faydası varmış gibi, kol saatine baktı. "3 hafta kadar."
Asena, cırlayarak kafasını Gürkan'ın omzuna gömdüğünde Sayina, bu sefer ablama dönmüş ve konuşmuştu. "Şu küçük kız kardeşler yok mu... İlla her şeyi bilecek. Duru da böyle mi?"
"Duru çok soru sorup sorularını kendi kendine cevaplayan cinsten. Abla olmak zor."
"Kesinlikle."
Asena, başını Gürkan'ın omzundan kaldırıp bana baktığında bu bakışın altında 'sen beni satarsan onlar da seni böyle satar' gibi bir anlamın yattığını nasıl anlamıştım, bilmiyordum. Ancak anlamıştım.
Birkaç dakika daha etrafı kaplayan kahkahalarımızla konuşmaya devam ederken Asena, hazırladıklarını getirmek için ikizlerden yardım istemişti. Ablam, öne doğru eğilip Sayina'ya yönelik konuştu. "Tuvalet nerede acaba?"
"Dur, ben sana göstereyim." Sayina, yerinden kalkıp ablamla birlikte oturma odasından çıkmıştı. Ulaş'la yalnız kaldığımızda oturduğum yerden kalkıp onun yanına gitmiş, oturduğu tekli koltuğun tepesine çökmüştüm.
"Senin neyin var? Çok sessizsin." derken bir yandan da saçlarıyla oynuyordum. Ulaş, elini belime yerleştirerek beni çektiğinde kucağına düşmüştüm. Gözlerim kocaman açıldığında yüzünü bana çevirmişti.
"Benim neyim var, bir düşüneyim..."
Uzanıp boynuma beni huylandıran bir öpücük bıraktıktan sonra geri çekilmiş, yüzünü hafifçe kaldırıp gözlerime bakmıştı.
"2 yaş sendromu, senden biraz uzak kaldığımda huysuzlanıyorum. Benim için en iyi uzaklık bu."
Kafasını göğsüme doğru çekip ona sarılırken sanki o bir bebekmiş gibi konuşmaya başladım. Zaten en başında 2 yaş sendromu yaşadığını söyleyen de oydu. O yüzden kendi yaptığımı çok da yadırgamıyordum.
"Sen ilgi mi istiyorsun?"
"Evet. İlgi göster bana."
Kafasını göğsümden kaldırıp yanaklarını sıktım ve şakağına derin bir öpücük bıraktım. Mutfaktan gelen adım seslerini duyarken Ulaş'ın kucağından kalkmıştım, yüzü hâlâ ellerimin arasındaydı.
"Benim için, ailem için yaptıklarının farkındayım. Seni temin ederim ki tüm bu yaptıkların karşılıksız kalmayacak. Ama şimdi yerime dönmem lazım." dedikten sonra ellerimi istemeye istemeye Ulaş'ın yüzünden çektim. Alt dudağını sarkıtıp bana bakıyordu. Ellerimi iki yana açıp ekledim.
"Sonuçta Asena'nın kalp krizinden gitmesini istemeyiz, değil mi?"
***
Asena'nın evinde geçirdiğimiz oldukça keyifli saatlerden sonra Ulaş, bize eve kadar eşlik etmişti. Ablamı içeriye bırakıp beni beş dakika da olsa görmek için aşağıda bekleyen sevgilimin yanına indim. Bana arkası dönük bir şekilde duruyor, ileri geri sallanıyordu. Benim için normal olan bir soğuğun onun için ne denli dondurucu olabildiğini ancak tahmin edebilirdim.
Ulaş'a arkasından sinsice yaklaşıp kollarımı ona sardığımda irkilmişti. Yalnızca birkaç saniye sonra kendine gelmiş, ellerini önünde birleştirdiğim ellerimin önüne koymuştu. Çenemi omzuna yaslayıp konuştum. "Ablam senden özür diledi."
"Neden ki?"
"Bugün Asena'nın evinde söyledikleri için. Canının çok sıkıldığını fark etmedik sanma. Ne amaçlıyordu bilmiyorum."
"Kıskanınca nasıl biriyim onu görmek istedi herhalde. Ama kıskanmadım." Ulaş, önündeki ellerimi çözüp bana doğru döndü ve konuşmaya devam etti. "Yani, elbette kıskandım ancak daha çok rahatsız oldum diyebilirim."
"Neden rahatsız oldun?"
"O çocuktan hiçbir farkımın olmamasından. Sana arkadaş gibi yaklaşıp sonra..." Sözlerinin devamını getiremediğinde gülümsedim ve onun yerine cümlesini tamamladım.
"Bana arkadaş gibi yaklaşıp sonra beni ayartmandan mı bahsediyorsun?"
Ulaş'ın ciddiyet kaplı suratı bozulurken hafifçe sırıtıp ellerini belime sardı. "Aynen ondan bahsediyorum."
"Öncelikle, ikiniz aynı kişi değilsiniz. O gerçekten hiç belli etmiyordu ve arkadaş olarak ona gösterdiğim yakınlıktan faydalandı. Aksine senin ilginin bir şekilde farkındaydım ama senden uzaklaşmak istemedim. Sonralıkla..."
Ellerimi Ulaş'ın yanaklarına koyup ciddi bir surat ifadesi takındım ve o çok sevdiğim sözü söyledim. "Hatice'ye değil neticeye bakmak lazım."
Ulaş bir kahkaha patlattığında onu keyifle izledim. Kafasına taktığı şeylerin yükünden eser kalmamıştı. Yeniden göz göze geldiğimizde oldukça rahatlamış görünüyordu. Uzanıp çoktan kızarmış burnumun ucuna bir öpücük kondurdu.
"Eğer sen bana yazmadan önce de ilgimi çekmeseydin sana tamamen arkadaş gözüyle bakacaktım. Bunu biliyorsun, değil mi?"
"O zaman ne olurdu merak ediyorum."
"Düşünmesi bile korkunç. Yani hayal ediyorum da... Senin gibi bir kızla tanışıyorum ve sana yan gözle bakmıyorum." Ulaş, sahte bir korku ifadesine büründüğünde ona katılmaktan kendimi alamamıştım.
"İlgini ilk nasıl çektiğimi merak ediyorum doğrusu."
"Bir hatırlasam..." dedi sahte bir şekilde. Bu, en ufak ayrıntısına kadar hatırladığını gösteriyordu. Gözlerine beklentiyle baktığımda hafifçe sırıttı. "Belki rüşvet verirsen hafızamı tazeleyebilirim."
"Ne kadar istiyorsun?"
"Sonsuz kadar istiyorum. Ama şimdilik bir taneyle yetinebilirim."
Elini enseme koyarak yüzümü kendisine doğru çektiğinde gözlerim kendiliğinden kapanmıştı. Birkaç saniye sonra dudaklarımın üzerinde Ulaş'ın dudaklarını hissetmiştim. Tatlı öpüşüyle içim titremişti. Ulaş, oldukça kısa süren öpücüğün ardından kendini geriye çekti ve başparmağıyla alt dudağımın üzerinden geçti.
"Şu laneti kırmamıza çok seviniyorum."
Çıkmaya başladığımızdan beri her yakınlaştığımızda başımıza gelenleri düşündüm. İster istemez gülmüştüm. "Rüşvetini aldın, konuşmayacak mısın?"
"Ne rüşveti?"
"İlgini ilk nasıl çektiğimi anlatacaktın."
"Ne ilgisi?"
Çok sert olmayan bir şekilde omzuna geçirip "Ulaş!" diye hayıflandım.
"Rüşvetimi anlattıktan sonra vermeliydin çünkü ben şu an her şeyi unuttum. Adımı sorsan hatırlamam. Ama belki bir rüşvet daha verirsen..."
"Yürü git başımdan." dedim sinirle. Ulaş, yanağımı sıktıktan sonra saçlarımı koklayarak öpmüştü.
"Anlatacağım, merak etme. Şu an yeri değil sadece."
"Neresi yeri?"
"Öğrenirsin güzelim."
"Ulaş, senden bir şey isteyebilir miyim?"
"Tabii." Tüm ciddiyetiyle bana bakarken konuştum. "Bana güzelim değil de 'gü' desen olmaz mı? O daha çok hoşuma gidiyor."
"Platonik aşkın eziyetini çektiğim zamanları hatırlamak hoşuna mı gidiyor?"
Gülümseyip kafamı salladım. "Aynen öyle."
"Tamam, öyle olsun." Ulaş, 'son kez' diye eğilip yanağıma, burnumun ucuna, alnıma ve dudağıma birkaç öpücük kondurduktan sonra geriye doğru birkaç adım attı.
"Görüşürüz, gü."
Final bir sonraki bölüm resmen abv.
İyi günler, 'gü'lerim... ❤