Golden Boy and Princess // Sl...

By BelieveAndBeHappy

13.3K 1.5K 3.2K

More

b i r
i k i
ü ç
d ö r t
b e ş
a l t ı
s e k i z
d o k u z
o n
o n b i r
o n i k i
o n ü ç
o n d ö r t
o n b e ş
o n a l t ı
o n y e d i
o n s e k i z
o n d o k u z

y e d i

582 79 65
By BelieveAndBeHappy

"Bugün," dedi Profesör Hagrid göletin etrafına tüm öğrencilerin toplandığından emin olduktan sonra. Birbirine karışan sakalı ve saçları yüzünden yuvarlak koyu renkteki gözlerini takip etmek zor oluyordu. "Suda yaşayan yaratıkların üstünden geçeceğiz. Örnek vermek isteyen var mı?"

"Siren," dedi Hufflepuff'tan Alice Brown.

"Selkie," dedi arkadaşı biraz uzağından.

"Grindylow!" Bir anda yanımdan Klaire cevap verince irkildim. Hagrid aldığı cevaplardan epey memnun bir şekilde diğer yaratıklardan ve hangilerinin sıcak suyu neden diğerlerine göre daha çok sevdiğini anlatırken gözlerim öğrenciler arasında dolandı. Marcus en köşede, elbette, dersle epey ilgisiz görünüyordu. Bu dersi de neden seçtiğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Ya hayvanlara nasıl daha iyi işkence edeceğini öğrenmek istiyordu ya da saklanan, değerli hazineleri korumakla görevlendirilen yaratıkları alt etmek için planlar kuruyordu. Pygmy Puff beslemek için bu dersi aldığını pek düşünmüyordum.

Ağaçlardan birine yaslanmış, düşünceli görünüyordu. Her ne yarar sağlayacaksa artık, böyle devam ederse dersten geçmek bir yana okuldan atılmamak için dua etmesi gerekecekti.

Sonra gözüm Hufflepuff öğrencilerinin arasındaki Peter'a takıldı. Neden şaşırdığımı da anlamamıştım. Elbette bu dersi seçecekti. Muhtemelen Bitkilim ile beraber, tüm gönlüyle seçtiği derslerden biri olmalıydı. Onu ısırıp, saçlarını yemeğe çalışan Sihirli Yaratıkların Bakımı kitabını bile sevgiyle okşayıp ona geceleri masal okuduğundan emindim.

Fakat niye onu daha önce fark etmemiştim? Gözüm aşina olsa bile neden hiç dikkat etmemiştim? Derslerde bile hiç konuşmadığından, hep sessizce arkada, uzun boyuna rağmen kalabalığın arasında saklandığından dolayıydı belki de. Nemli ve hala sıcak sayılabilecek hava yüzünden birçok öğrenci gibi saçları dağılmıştı alnına. Gömleğinin bir kısmı pantolonunun içinde, bir kısmı ise dışında kravatı da birkaç tane açık kalan düğmesinin üstünde gevşekçe duruyordu. Güneş vurdukça parlayan koyu kum rengindeki saçları kirpiklerine düştükçe inatla geri itiyordu. Dersi hayatı pahasınaymış gibi dinliyor, kaşları hafifçe çatık duruyordu.

Kollarını göğsünde bağlayınca gözlerimi üstünden çekip tekrar Hagird'e döndüm. Kendimi odaklanmaya zorladım ancak imkansızdı. Her bir kelimesi daha da beni uyuşturup, bir kovuğa dayanarak uyumamı istiyordu sanki. Yanımdaki Klaire ise her birini not etmekte epey ısrarcı görünüyordu.

"Şimdi size bir süre vereceğim. Bulduğunuz yaratıkları inceleyip, neden su ile ilişiği olduklarını ve--"

"Doxy olur mu?"

Ben Klaire'in ne zaman gözden kaybolduğunu bile anlayamamışken o çoktan göle eğilmiş, dört kolu ve dört ayağı olan ve bukalemunu andıran bir kertenkeleye yaklaşmıştı. Gözleri yerine hare şeklinde iki büyük topçuk vardı.

"Şey," dedi Hagrid yere eğilmiş Klaire'e kararsızca baktı. "Doxyler pek suda yaşamazlar."

"Ama genelde sulak yerlerde olurlar ve su ortamında da devam edebilirler, değil mi?"

Hagrid düşünürken gür sakalını tombul parmaklarıyla kaşıdı. Sonunda da başını salladı. "Hmm... tamam, pekala. Olur. Bayan Blight dışındakiler, bir eş bulun ve incelemeye başlayın. Kimsenin zehirli bir şey sokulup, bayılmasını istemiyorum. Birbirinize dikkat edin. Yaratık bulanlara ekstra puan vereceğim. Hadi bakalım."

Klaire'e onu öldürmek istediğimi saklamayarak baktım. Beni kendi başıma, bu pis gölde, zehiriyle öldürebilecek bir yaratık bulmaya tek başıma bıraktığına inanamıyordum. Öğrenciler arkadaşlarını bulup gruplara ayrılırken, etrafıma bakındım. Hufflepuff öğrencileri çoğunlukta olduğundan, pek fazla tanıdığım kimse yoktu. Marcus ise, tekrar, çoktan kaybolmuştu. Üstelik ders aktivitelerinden hiçbir zaman zevk alan biri olmadığından, onu bulmanın da manasız olacağı açıktı.

Peter'ı bulmak için gözlerim tekrar eski yerinde arayışa geçti. Belki tam anlamıyla arkadaşım sayılmazdı, fakat beni bu durumdan kurtarabilecek ve üstüne puan almama yardım edecek tek kişiydi belki de.

Tam tahmin ettiğim gibi bir partner bulmak yerine, çoktan tek başına gölün kenarına oturmuş dirseklerine kadar sıvadığı gömleği ile kendi başına araştırmaya girmişti. Ya sosyal becerileri gerçekten de kötüydü ya da tek başına çalışmayı tercih ediyordu. Belki de tekrar tekrar önüne çıkmamalıydım. Sonuçta burnumu sürekli işlerine sokarak kabalık ediyordum. Eğer başından gitmemi isterse, bir daha o bulduğum rahat ağacın kovuğunda bile oturamazdım. Sonuçta, teknik olarak, onun yeri sayılırdı.

Ancak, diğer yandansa, Peter'ın birine hayır diyebilecek biri olduğunu düşünmüyordum.

Hem ben onun işine karışmayacaktım ki! Yalnızca usluca yanında oturup, yaptıklarını izleyecek ve başarısında yalnız hissetmesin diye ortaklık edecektim.

"Hey," dedi yanımdan benimle aynı binadaki Nathan. "Eş olmak ister misin?"

"Hayır," dedim Peter'ın yanına çökmeden önce Nathan'ı şaşkın suratıyla bırakıp. Beni görünce yavaşça başını kaldırdı. İki gözünün arasına düşen saçını geriye atınca gözlerini kırpıştırdı.

"Partnerin var mı?"

Başını iki yana sallayınca geriye ittirdiğim saç tutamı tekrar gözlerine düştü. Elleri çoktan çamurlanmış, pantolonun dizleri de kirlenmişti. Çözülmüş bez ayakkabılarının bağcıklarını görünce uzanıp, sıkıca bağladım. Yer ile başı arasında bu kadar fazla mesafe olan birinin düşmesi diğerlerinden çok daha acıtıcı olabilirdi.

Saçlarımı kulaklarımın arasına sokup, onu izlemek için dizlerimin üstüne eğilmişken hala bana kafası karışmış halde bakıyordu. Neredeyse beni daha önce hiç görmemiş, hatta hayatı boyunca ilk kez insan görüyor olduğunu düşünecektim.

"Ne?"

"Partnerim mi olacaksın?"

"Evet. Sorun olur mu?"

Başını iki yana sallayıp kaldığı işe geri döndü. Gölün kenarındaki çamura kolunu, neredeyse dirseğine kadar sokunca tuhaf bir ses çıktı. Az daha midem ağzıma geliyordu ki elini acıyla inleyip kendine çekti.

"İyi misin?"

Beni hep yaptığı gibi başıyla onayladıktan sonra kanayan orta ve işaret parmağını ağzına götürdü. Dudakları parmaklarının etrafına sarılınca gözlerimi saniyesinde tekrar göle çevirdim. Bu görüntüyü izlemek pek de doğal sayılmıyor olmalıydı. Özellike Peter kadar sosyal anksiyeteye sahip biri gibi görünenleri.

"Ödülümüzü bulduk," dedi bu sefer asasını çıkarıp, derin çamurun üstüne tuttu. "Lumos," çamurun ucunu görmek için gözlerini kıstı ancak pek yardımcı oluyor gibi görünmüyordu çünkü bir çamur parçasını, oradaki her neyse, Peter'ın yüzüne atıp saçları ile suratının sol kısmına bulaşmasına neden olmuştu.

"İzin ver," dedim kendi asamı çıkarırken ancak Peter temiz eliyle asamı hızlıca tutup aşağı eğdi. "Ona zarar verecek bir şey yapma."

"Sakin ol. Slytherin'im, psikopat değil. Aguamenti."

Çamurla dolu delikten su yavaş yavaş taşmaya başlarken hayatım boyunca gördüğüm en çirkin şey de yüzeye sallana sallana çıktı.

Bunu çıkardığım için çoktan pişman olmuştum.

"Bu..."

"Cruentusentri!"

"Bu daha teorik oldu ama ben de iğrenç diyecektim."

Peter iğrenç yaratığı tutunca bir kurbağa gibi çığlık atmaya başladı. Yelpaze gibi açılan ayaklarına düşen gözleri vardı. Onları bedenine bağlayan kalın, üstünde damarlar olan kondomlar vardı. Göbeği ise kocaman, şeffaf ve hareket ettikçe içinde kana benzer bir sıvısı sallanıyordu.

Peter onu iri avucuna hapsedip, yakınında tutunca gömleğinde kan lekeri bıraktı. En fazla avuç içim kadar olan hayvanın gözlerini kenarına alınca bundan memnun olmuş gibi Peter'a daha çok yaslanıp adeta okşanan bir kedi gibi mırıltı çıkardı.

Eh, tabii, yüzünü görünce ısırmaya o kadar da hevesli olmazsın.

Beni daha çok şaşırtan şeyse Peter'ın ona neredeyse komik derecede gülümseyerek bakmasıydı. "Sevimli, değil mi?"

"Bulduğum ilk sivri şeyi göbeğine batırıp, patlatmak istiyorum."

Peter ilk kez bana negatif duygular taşıyan bir bakış attı. "İçindeki kan ne kadar değerli biliyor musun? Eğer kanını içersen, ölümcül yaraları bile iyileştirebilir"

"Ölmek belki de o kadar kötü değildir," dedim her hareket ettiğinde iğrenç izler bırakmasını izlemeye devam ederken. O koca, balon gibi göbeğinin içindeki kanı içmektense ölmek en azından daha erdemli görünüyordu.

"Ha-ha. Şu sarkan gözleri yalnızca suyun altında görür. Çünkü suyun altında beslenebilir ama dışarıda da barınabilir. Dışarıdayken korunması için gözleri de kan atar ve zehirli olur."

"O halde neden atmıyor?"

Peter ellerinin yerini değiştirip bana avucunu gösterince az daha çığlık atıyordum. Avucu kıpkırmızı beneklerle dolmuş, sanki asit yanığı gibi görünüyordu. "Atmadığını kim söyledi? Büyücüleri öldürecek kadar güçlü olmaz ancak diğer canlıları kaçırmaya yeter."

"Emin misin? Belki de Hagrid'e söylemeliyiz. Elin... hiç iyi görünmüyor— üstelik seni ısırdı."

"Eh, ben de çamurun içinde keyfime bakarken herifin teki beni kurcalasa ben de pek misafirperver davranmazdım."

Şaşkınca onu ve iğrenç buluşunu izlerken daha fazla dayanamayıp Profesör Hagrid'in adını bağırdım. Yanımıza geldiğinde yüzünde adeta güller açıyordu. Burada bu canlının bir melek olmadığını düşünen bir ben mi vardım?

"Bir Cruentusentri! Afferin çocuklar. Peter, beni şaşırtmıyorsun."

Peter'ın omzuna vurunca az daha yerinden düşüp, çamura giriyordu fakat yine de profesöre kocaman bir gülümseme ile baktı. Kendisi de kendinden memnun görünüyordu. "Çıkarmama Tenebris yardım etti."

"Oh! Çok iyi, çok iyi. İyi çalışma. Şimdi Müdire McGonagall sizi bu halde görmeden önce çabucak gidip üstünüzü başınızı temizleyin. Peter— eline dikkat et. Acele davranmazsan iz bırakır."

Peter'ın avucundan alıp, Cruentusentri'yi bir kafese yavaşça koydu. Öğrencilerden biri bir küfür savurup, sivri dişli bir balığın havada takla atmasına neden olurken Peter'ın daha fazla oyalanmaması için gömleğinin omzundan tutup onu çekiştirdim. "Hadi. Elini kaybetmeden önce şunu halledelim."

Continue Reading

You'll Also Like

392K 36.1K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
205K 21.5K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
155K 16.4K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...
23.6K 1.3K 13
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..