HİDDARUN *Düzenlenecek*

By Hidden_Assassin

89.7K 10.2K 15.8K

Wattys 2018 "Dünya Kuranlar" kazananı! Bir evren hayal edin: İçerisinde düzinelerce galaksinin bulunduğu, re... More

Hiddarun Düzenlenmiş Hali İle Sizlerle Olacak!
🌛Herraden - Hiddarun Rehberi🌜
🐾Canlılar Rehberi
🌠Evren ve Gezegen Rehberi
0- Herraden ve Hiddarun Nedir? Neden Ayrıdır?
1- Yeni Bir Gün
2- Hiddum'da Bir Kale
3- Şölen Hazırlığı ve Sırlar
4- Prenssoy'un Talimi
5- En Güzel Gün
6- Seyahat ve İftiralar
7- Korkular, Cesaret ve Karar
8- Karanlık Gece
9- Elveda Alabanos
10- Üç Gecelik Yolculuk
11- Gidenler ve Beklenmeyenler
12- Mavi, Yeşil ve Pembe
13. Gelenler ve Tepkiler
14. Mavi İzler (part -1-)
14. Mavi İzler (part -2-)
15. Harfler ve Yıldızlar
16. İlklerin Töreni ~Part-1~
16. İlklerin Töreni ~Part-2~
16. İlklerin Töreni ~Part-3~
17. Yeni Arfa Yolculuk -part 1-
17. Yeni Arfa Yolculuk -part 2-
18. Şah Saray
19- Ruhların Işığı
- Alabanos'ta Yeni arf -
20. Gerçek Güç part-1-
20. Gerçek Güç part-2-
20. Gerçek Güç part -3-
21- Ona Güven
22- Doğru
23. Birlikte
24. Kanat, Üçen ve Göz -part 1-
24. Kanat, Üçgen ve Göz -part 2-
25. Rafların Arasında -part 1-
25. Rafların Arasında -part 2-
26. Zafere Götürecek Plan
27. Alışmak
28. Kanatların Dansı
29. Önemli Bir Sır
30. Kanat Kanada -part 1-
30. Kanat Kanada -part 2-
31. Grinin Fısıltısı
32. Dövüş Yolunda
33. Yumruk Yumruğa
34. Kabusların Efendisi
35. Birleşen Parçalar
36. Yanılmak
37. Yıldız Işığının Altında
38. Küre Efsanesi
39. Tera'nın Gözyaşları
40. Plan -part 1-
40. Plan -part 2-
41. Kabullenmek
42. Ödeşme
43. Mavinin Esiri
44. Panzehir Olmak
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 1-
45. Kadere Kanat Çırpmak -part 2-
46. Bedel Ödemek -part 1-
46. Bedel Ödemek -part 2-
47. Kurtarıcı -part 1-
47. Kurtarıcı -part 2-
48. Kader -part 1-
48. Kader -part 2-
49. Dönüşü Olmayan Yol
Yankılanan Ağıtlar
50. Final -part 1-
50. Final -part 2-

48. Kader -part 3-

367 75 75
By Hidden_Assassin

Herkese merhabalar! Final yolunda çok önemli bir bölüm olduğunu ve biraz uzun bir bölüm olduğunu yazmak istedim. 3.800 kelime tuttu! Keyifli okumalar olsun

Maktonun peşinde aksayarak yürüyordu Eran, zümrüt bakışlar yan yan kendisini izliyordu. Her bir hareketini alenen açık gözlüyordu kara canavar. Boyunun neredeyse üç katı Espero'ya çatık kaşlarla bakmaktan geri durmuyordu genç adam zira her ikisi de en son müsabakalarından beri birbirlerine öfke duydukları belliydi. Neyse ki ikisinin de yeni bir kavgaya mecali yoktu, üstelik zaman da kısıtlıydı. Önlerindeki geçit gittikçe daralırken makton daha fazla eşlik etmedi Eran'a, çentikli boynuzlarını sallayıp soldaki oyuğa doğru soludu. Bu sayede kelimelere ihtiyaç durmadan genç adama nereye gideceğini gösterdi.

Bir başına loş koridoru aştı, solundaki geçide dönmeden önce durdu ve derin bir nefes aldı. Amenia'nın enerjisini ve hatta İro'nun da orada olduğunu sezebiliyordu. Sadece, korkuyordu Eran. Amenia'nın yaralı bedenini görmekten korkuyordu. Göletteki kanlar gözünün önüne geldi, çok ağır yaraları olmalıydı, şifa gücü olsa da iyileşebilir miydi bu kadar kısa zamanda bilmiyordu. Zaten şu ana kadar neyi bilmişti ki genç adam? İnandığı kişiler kanatlarına karlar yağdırırken gerçekten ona değer veren herkese sırt çevirmişti. Bir daha aynı hatayı yapmayacaktı, en azından bunu biliyordu artık. Bir adım ilerledi, yürümeye başladı. Artık içerideydi.

"...inan bana bir ara şelaleden geçemeyeceğimi düşündüm ama bana yolu gösteren semender atlayınca bir deli cesareti-"

"Eran!" İro'nun buraya geliş hikayesini yarıda böldü, heyecanla ağzı kulaklarına varana dek gülmeye başladı Amenia. Yattığı yerden kalkmaya çalıştığında acıları onu engellese de Eran bir anda yanına süzüldü, bedenini narince kavradı. Sarıldı, sıkı sıkı sarıldı, yaraları sızlasa da genç adamı durdurmak bir kenara o da kolunu doladı. "Geldin, ruhlara şükür geldin." İçini sıcacık bir güven duygusu kapladı önce, ardından gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. "Çok korktum, bir başıma kaldığımı sandım beni asla bulamayacağını düşündüm," kafasını Eran'ın göğsüne bastırdı iç çekti. Ağlıyordu ama bunlar korku gözyaşları değildi. "Gerçekten sen misin bu sefer?" ürkerek başını kaldırdı genç adamın yüzüne baktı. Çehresinden akıp giden yaşlar dur durak bilmezken gülümsedi. Ancak o zaman gerçekten de sarıldığı adamın Eran olduğunu anladı.

Hayalden mi yoksa gözlerinin buğulu oluşundan mı Eran'ın da gözlerinden yaşlar süzüldüğünü görüyordu emin değildi. Oysa bu kez genç adam duygularını bastıramamış, Amenia gibi salya sümük olmasa da sol gözünden akan yaşa mani olamamıştı. Gözlerinin rengi kızıl kahvelere kucak açarken saçını okşadığı sıkı sıkı sarıldığı pembe kanatlı kıza bakıyordu. Yaralıydı, yorgun ve korkmuş ama hala yaşıyordu. O zaman fark etti, hisleri yanılmamıştı ihtiyar kadının dediği gibi kalbiyle görmüştü Amenia'yı. Yüreği delicesine atıyordu, kollarının altındaki yorgun bedeni sarıp sarmalamak herkesten sakınmak ve bir daha asla bırakmamak istiyordu. Yaralarına, acılara rağmen bunu yapmaya hakkı yoktu, sarıldığı bedenden usulca kollarını çekti. Amenia'nın uzanmasına yardımcı oldu.

Uzun uzun konuşup başlarından geçen badireleri birbirlerine anlatmak isteseler de yaşlı kadın içeriye girince tek kelime bile edemediler. Herkes şaşkınca Eran'a dikilen bakışlarını kör kadına kaydırdı. Elinde bir tepsi dolusu sıcak çorba getiriyordu, birkaç adımda yanlarına varıp yere oturdu. "Sıcakken için," dedi bir kâseyi de kendisine ayırarak. Birbirlerine özlem giderecek zamanı tanımadığı için üzülse de vakitleri kısıtlıydı. "Anlatacaklarımı sindirmenize de yardımı dokunacaktır."

"Artık Amenia'nın peşinde değiller, bu kadar acele etmemize gerek yok, kaledeki herkes benim onu öldürdüğümü düşünüyor," dedi Eran.

"Olamaz!" ürkerek Eran'ın yüzüne baktı, bunun olmasından korkuyordu Amenia. Şaşkınlıktan değildi verdiği tepki, kendisini Eran olduğuna inandıran İris'in herkesi kandırabileceğini biliyordu.

"Üstelik beni ve İro'yu da kaçak olarak arıyorlar, buraya geleceklerini sanmam. Mu'nun yanındayken-" dediğinde İro ile göz göze geldiler. Altın gözlerde öfke dolu bir parıltı bakışlarını deliyordu, kadim dostunu fazlasıyla kızdırmıştı Eran. "Bir önceki gönüllülerin Herrum'a geri dönmediklerini kaleye saldıracaklarını öğrendim. Şu anda bizi kimsenin önemsediğini düşünmüyorum."

"Yanılıyorsun genç adam," dedi kadın. "Bunca zamandır peşinde oldukları şey için arıyorlar sizi," bir deri bir kemik kalmış parmağıyla Amenia'yı işaret etti. "Beklenende olan bir şeyi istiyorlar, her şey o küre için."

Kadını dinleyen yüzlere aynı ifade yer etti, birbirlerine baktılar ardından. Kısılan gözler, çatılan kaşlar ve kırışan çehrelerde "Neden?" sorusu yer etmişti.

"Küre hakkında pek bilginiz olmadığını biliyorum, ilk önce bunu açıklamalıyım." Çorbasından bir yudum aldı. Sütbeyaz gözleri ışıktan mahrum olsa da sıcacık bir ifade bahşediyordu yaşlı çehresine. Amenia, Eran ve İro'nun pür dikkat ağzından çıkacak kelimeleri beklediğini göremese de hissediyordu. Kuru dudaklarını diliyle nemlendirdi, yutkundu artık konuşmaya hazırdı.

"Arflar öncesinde, henüz daha ırkların bile oluşmadığı günlerde atalarımız yıldız ışığını kullanarak geçitler açabilmeyi keşfettiler. Arflarca çalışan zanaatkârlar sonunda elinde tutuğun kürelerden yapmayı başardılar. Nebulio'nun yörüngesindeki diğer gezegenlere bu sayede gidildi, farklı türler ve ırklar keşfedildikçe bir aydınlanma yaşandı. Ne yazık ki en büyük aydınlığın hemen ardında korkunç bir karanlık da pusuda bekliyordu. Geçitleri kullanıp gezegenimize sayısız yaratık gelmesine neden olduk, bu küre ilminin henüz oluşmadığı zamanlarda Nornor Gonlar, alparinler ve adını sanını bilmediğimiz türlü bela ile topraklarımız dengesini yitirdi. Kıtlık zamanları içinde pek çok kişi yaratıklara av olurken ormanlarda yaşayan türler hızla yok oldu. O zamanlarda zanaatkârlar yine bu belayı başlarına açan kürelerden medet umdu. Ruhlara dualar ettik, bir yol aradık ve tam da inancımızı kaybetmeye başlamışken Horus imdadımıza yetişti. O Hiddum'a gelen ilk zagzostu. Nornor Gongonlarla bir başına savaşıp kendimizi savunmayı öğretti. Ne yazık ki devasa yaratıkların çoğunu geldikleri deliklere gönderse de saldırılar sırasında bir gözünü kaybetti. Zanaatkârlar ona minnetlerini sunmak için küreden bir göz yaptılar ve o gün Horus'un yüce gücü ve kürenin gücü birlik olunca yeni bir çağ; Altın Çağı böyle başladı."

"Demek Horus bu sayede baktığı her yere anında gidebiliyordu!" dedi İro, şaşkınlığını gizleyemedi.

"Evet, bu sayede yıldızların ardına, adını sanını duymadığımız diyarlara kanatsız hayatlara ulaştı. Bize çok çok uzaklardan haberler, bilgiler getirmeye başladı. Nornor Gonlar'ı def etsek de kıtlık ve dengesini yitiren toprağa zanaatkârlar bir çözüm bulamıyordu. Ekinler büyümediği gibi sular da bereketini kaybetmiş açlık herkesi esir almıştı. O zamanlarda toprağa egemen olanlar hüküm sürmeye, güçsüzü ezmeye başladılar, önce yağmacılar ardından da krallıklar oluştu. Neyse ki Horus bizi korudu, Altın Yıldızın Gezegeni'ni de o keşfetti. Gözünün gördüğü her bir şeyi bize anlattı, altın renkli tahılı getirdi, Ruhların rehberliğinde gittiği yerden ilim getirdi, silahları kullanmayı öğretti. Anlattı, bize benzeyen kanatsız canlıları nasıl da uyum içinde olduklarını onu bir 'Tanrı' gibi karşıladıklarını anlattı. Horus'a kendileri için kutsal sayılan sudan, bereketli topraklardan verdiler o da onlarla Hiddum'a eski bereketini geri kazandırdı. Herrum'u yaşanılabilir bir yer kıldı. Ama," dedi kadın sesindeki neşe tınısı kesildi birden. "O zamanlarda bütün bunların bir karşılığı olduğunu hiç birimiz bilmiyorduk. Horus'da bilmiyordu, arflarca bize yardım edenlere teşekkürlerimizi sunmak için çok özel bir küre yaptı zanaatkârlar. Onların diyarına gidebileceğimiz gelmiş geçmiş en güçlü küreyi yaptık. Mabedimizde dualarla, ruhlara söylediğimiz ilahilerle geçidi açtık içimizden özel olarak seçilen altı zanaatkâr küreyle Altın Yıldızın Gezegeni'ne gitti. Uzunca bir zaman orada vakit geçirdiler. Onların kim olduğunu biliyorsun Beklenen, sana anlatılan hikâyeleri düşün. Arflarca uyuman için söylenilen o ninnilerde, okullarınızda öğretilen o derslerde öğrendiğin ırk isimleri... Alaban destanı ve altı ırk, ne yazık ki bu güne kadar duydukların gerçek değildi."

Çatık kaşlarla kadına baktı herkes, çünkü duydukları yenilir yutulur şeyler değildi. Elini uzattı kadın hüzünle iç çekip Amenia'nın yüzüne dokundu.

"Orada geçen zaman, bizim için ümit dolu bir bekleyişti. Bekledik, Horus'u ve gidenleri uzun zaman bekledik. Umutlar tükendi, zanaatkârlar son bir çare yeni küreler yaptılar. Mabedin içinde beklerken günler ayları, aylar arfları kovaladı. Bir gün kimsenin beklemediği anda geçit tekrar açıldı. Onları şarkılar ve şükranlarla karşılarken gelenler sandığımız kişiler değildi. Dört devasa beyaz kanadı gördüğümüzde ilk önce onun kutsal bir ruh olduğunu sandık. Yanılmıştık o gelen bir ruh değildi, üstelik giden altılı da solmuş kanat rengi ve ruhsuz bakan gözlerle geri geldi. Ellerinde keskin kılıçlar vardı, bize saldırdılar. Bir bir bütün zanaatkârları katlettiler, bu bir soykırımdı. Onlarca aynı renk kanatlı geldi içeriye, griler bizi silahlarıyla linç etti, maviler zihnimizi zehirleri. Sarı kanatlılar sandıklar dolusu altın ve kumaşla ölülerimize basarak ilerledi. Yeşiller arflarımızı verip yazdığımız kitapları tek tek topladı, parşömenleri ateşe verdi. Senin gibi tozpembe kanatlı olanlar bile insaf göstermedi sadece yaralanan kendi dostlarını iyileştirdiler. Eflatun kanatlılar şarkılarla, çalgılarla hayatlarımıza son verdi. O zaman fark ettik, beyaz kanatlı olanın alnında bir küre vardı. Kendi ellerimizle yaptığımız o küreyle güçlenmiş bir mahlûktu o."

"Bu imkansız! Ama bunlar," duyduklarına inanamıyordu Amenia. Arflarca ona öve öve anlatılan kutsal Alaban hikâyelerini dinlemişken Akhin'e inanamıyordu. Yüzüne dokunan el ile yüreği aydınlandı. Olan biteni yaşlı kadın anlattıkça görmeye başladı. Gözlerinden yaşlar süzüldü, yalan söylemiyordu kadın. Anlattıkları gerçekten de yaşanmıştı daha da korkuncu alnında küre olan o yüz, Feuro Albauro'nun ta kendisiydi.

"Bunları Hern'de inkâr etti beklenen. Ama ne yazık ki gerçekler hikâyelere benzemez. Size çarpıtılarak anlatılanların içinde gerçekten onlarca kişi can verdi. Henüz daha anlatacaklarım bitmedi, sabırla dinlersen her şeyi anlayacaksın." Sözünü bitirince kimseden çıt çıkmadı, kaldığı yerden anlatmaya devam etti. "O gördüğüm mahluk Horus'un gözleri oyulmuş ölü bedenini önümüze attı, çoğumuzu o gün öldürüp kalanlarımızı zincirledi. Ben de o kalanlardan biriydim, henüz o zamanlarda senden bile gençtim beklenen. İlk önce bize kalan kürelerin yerini sordular, buldukları bütün küreleri topladılar. Bunu neden yaptırdığını çok sonralarda anladım, kendisine karşı çıkılmasından önce bir rakibinin olmasını önlemeye çalışıyordu. Altın Yıldızın Gezegeni'den birinin gelip de onu öldürmesini engellemekti amacı. Bütün küreleri aldığını düşündü. Kalan zanaatkârları da katletti. Sıra bana geldiğinde," yutkundu. "Gördüğüm son şeyin onun yüzü olacağını söyledi ve gözlerimin ışığını aldı. Bir başıma beni mabette bıraktığı gün acı içinde yerde kıvranıp ölmeyi bekliyordum. Herkes gitmiş, kalan ölüler de yakılmıştı, umutların söndüğü o gün bir ses duydum. Bedenimi yerden kaldırdı, gözlerimi iyileştiremese de beni kurtardı. Tıpkı senin gibi şifalı elleri vardı beklenen. Ruha dokunan güzel bir sesi vardı, neler olduğunu göremesem de yıkılan mabedin içinde birlikte ilerledik. Sonsuz boşluğa düştüğümü hatırlıyorum, birlikte yumuşacık kumlara yuvarlandık. Kanatlarımı sırtıma gizlememi tembihledi, o zaman anladım Altın Yıldızın Gezegeni'ndeydik. Orada zaman farklı akar, ömrümün uzun bir zamanını orada geçirdim ve beni koruyan kadın bildiğim her şeyi kum tepelerinde öğretti bana. Mabette yaşadığım her şeyin sona ermesinin yeni bir başlangıç olduğunu öğrendim. Kalbimle görmeye başladım, kaderin ve kehanetlerin sonsuzluğuna ulaştım. Gözümün gördüğünün çok daha ötesini görüyordum. Ruhların sesini, ihtimalleri görüp bir yandan da kanatsız diyarlarda gezip onları tanıdım. Tüm ihtimaller kalbimin önüne serildi, olanı ve olasılıkları tam olarak gördüğüm vakit geri dönmem gerektiğini anladım."

"Tam olarak ne gördün?" diyerek söze girişti Eran, kulaklarının işittiği inanılmaz şeyleri dinlemek genç adamı da bir hayli sarsmıştı.

"Buraya gelip yıkım getirenle beni ölümden kurtaranın aynı diyardan olduğunu gördüm, ancak onun kanından birinin bütün bu yıkıma son verebileceğini gördüm. Ardından Bekleneni gördüm Eran! Zamanı geldiğinde bir dua edilecek, Herrum'da doğan iki çocuk Hiddum'a gelecek ve Horus'un soyundan gelen bir kartal onları bulacak. Doğru kandan gelen küreyi alacak, ancak o zaman bu zulüm sona erecek..."

"Bir dakika bir dakika," diyerek araya girdi İro. "Bütün anlattıklarını hayretle dinledim ve bazı dediklerin beni gerçekten ikna etti ama bir sorun var, söylediklerin gerçek olsa bile," ki sözü ona Herraden ırklarının hikayesini kastediyordu bu dediğiyle, "Hadi tamam ben bir zagzosum ve Amenia'da Herrum'da doğdu ama ya bahsettiğin diğer kişi o nerede?" Sabırsızdı her zamanki gibi, Eran'a döndü kadim dostuyla göz göze geldiler.

Göz rengi birden renkten renge bürünmeye başladı, Mu'nun dediklerinin doğruluğuna inanmak çok zordu üstelik kadının anlattıkları da aklını bulandırmaya yetmişti. Bu konuda bir şey demek istiyordu, ne diyeceğini kestiremese de bakışlarını kör gözlere kaydırdı. "O diğer çocuk, ben miyim?"

"Bunu kalbinle sorarsan gerçek yanıtı bulacaksın Eran."

İçini acıtsa da, büyürken inandığı her şeye ters gelse de kalbinde hissediyordu Herrum'da doğduğunu. Bu gerçeği henüz kabullenemezken şimdi de bir kadının anlattığı kehanete mi bel bağlayacaktı? Bunlara inanmakla şelale havzasına kör dalış yapmak arasında ne farkı vardı?

"Bu yüzden seni izledim genç adam, suya gerçekten atlayacak kadar inanıyor musun kalbine diye," bu kez sesi kalbiyle işittiğinde gözleri mercanlar gibi yeşerdi birden. Açtı ağzını, yumdu gözünü Mu ona ne dediyse bir bir anlattı. Niçin geçmişini hatırlamadığını, Amenia ona dokununca gördüğü mavi yılanı ve kustuğu çocukluğunu söylediğinde herkesin ağzı bir karış açık kaldı.

"Yüce Ruhlar," kanatlarını açıp Eran'ın yanına ilerledi İro. "Hatırlasana! Seninle tanışmamız, Amenia'yı görmem! Eran, bu kadının bir masal uydurduğunu sanmıyorum, sen gerçekten de Herrum'dan geldiysen söylediği her şey doğru olabilir!"

"Küçükken bana anlatılan hikâyelerde kara günden bahsedilir, bir neslin çocukları katran renkli kanatlarla doğmuş derdi annem. Onların bir lanet olduğuna inanıp bize," son dediği kelimeden utanarak sözünü düzeltti Amenia, "Herradenlere hizmet etmelerine karar vermişler. Sonra onların ırklarına ihanet edip bu gezegene kaçtıklarını, burada bir krallık kurup Herradenlere saldırdıklarını söylerdi..." herkesin yüzüne baktı tek tek, kimse Amenia'nın neyi kastettiğini anlamamışlardı. "Anlatmak istediğim, Eran sen gerçekten de Herrum'da doğmuş olabilirsin! Bunun bir hurafe olduğunu düşünüyordum ama şifahanedeki Erialar arflar önce kahverengi kanatlı bir çocuğun beyaz ormanda yakalandığını söylerdi. Hikayenin devamını kimse bilmese de bir şeyler anlatırlardı hep, çocuk öldürüldü, çocuk boğuldu, çocuk Hiddum'a atıldı...  Akhin, bize söyle, sen başka bir diyara gittiğinde kalan Hiddarunlara ne oldu?"

Buruk bir tebessüm yerleşti kırışıklıklarla bezeli yüzüne. Amenia düşündüğü gibi çok çabuk kavrıyordu her şeyi, kalbi hemen görüyordu dili de cehaletinden gördüğünü hemen söylüyordu. "Düşündüğün gibi beklenen, ben burada değilken hiç kimse Herradenlere karşı koyacak güçte değildi. Bütün Hiddarunlar kılıçtan geçirildi, öldürüldü. Bir medeniyeti küllerinden kurmaktansa kendi ellerimizle özenle yaratıklardan arındırdığımız Herrum'a gidip orada senin de bildiğin düzeni sağladı. Önce sahte bir tanrıça yarattı, ardından bir konsey kurdu. Nesiller boyunca herkesi kandıracağı hikâyeler anlattırdı, yazıtlar dikti. Alnındaki küre ile zihinlerinizi yıkadı. Ben henüz kanatsız diyarlardayken dediğin kara gün yaşandı. Bu da onun planıydı beklenen, kendisi ve himayesindeki Herradenler için kölelere ihtiyacı vardı. Onlara vaadi buydu, çünkü onun için her şey karşılıklıydı. Üstelik arflarca yaşlanmaması da dikkat çekmeye başlayacaktı. İstediği karışıklığı kendi kanatlarıyla oluşturup bilinçli olarak düşmanlarını da o yaptı. Bunlar o kadar uzun zamanda gerçekleşti ki hiç kimse şüphelenmedi. Hiç düşündün mü Eran, neden Herradenleri anlamak yerine nefret ederek büyüdün? Tarih neden ayyaş krallarla dolu? Bekleneni görene kadar bu hislerin neden hiç değişmedi?"

Gözlerini kaçırdı Eran, verecek bir cevabı yoktu çünkü.

"Çünkü bu sayede herkesi özgür düşündüğüne inandırdı," dedi Amenia. Anlıyordu şimdi. "Kendi düşüncelerine kayıtsız şartsız inanmamız için oyun yaptı! En başından beri!" gözleri her şeyi anlamanın verdiği o parıltıdan nasibini aldı. "Ama nasıl, bunların olacağını nasıl bildi? Her şeyi nasıl başardı, binlerce arf nasıl hayatta kaldı?"

"O hiçbir şeyi önceden bilmiyordu, kader veya kehanetlere kanat bağlamayacak kadar tecrübeliydi ve onun ırkı son derece de kurnazdır. Küçüklüğünüzden beri aynı şeyi fısıldadı her birinize. İstediği düzen için Hiddarun kelimesini kaldırdı kendi ırkına cennetin kanatları anlamına gelen Herraden dedi. Arada bir gerçeği gören fark eden oldu, onları da ölüme gönderdi beklenen, Seyyar Yosa'nın neden bir yolculukta öldüğünü düşünüyorsun? Veya babanı Hern'i sence neden Kardeşlik Konseyine aldı? Bu soruların cevaplarını düşünerek bulabilirsin ama ölümsüzlük işte bu nedenle buradasınız."

"Küre'yi bu yüzden mi istiyor? Ölümsüzlük için mi?" sessizliğini bozdu Eran.

Başını yukarı aşağı salladı kadın, "Geldiği yere geri dönerse kürenin verdiği o güçle binlerce arf daha ölümsüz olacak. Elindeki bütün küreleri kullandı ve eriştiği güç artık onu tatmin etmiyor. Kalbimin gördüğü sadece ölümsüzlük değil, o beyaz kanatlı mahlûk çok daha fazlasını istiyor. İki gezegen veya Nebulio'nun sistemindekilerle yetinmeyecek bu sefer. Horus'un gözlerini de onda, elindeki o küreyi alırsa bütün kâinata hükmeden mutlak güç, tanrı olmak için her şeyi yapacaktır."

"Neden şimdiye kadar yapmadı peki?" diye sordu bir kez daha Eran. "Neden bekledi?"

"Çünkü sen Andarun'a gelene kadar küreden de benden de haberi yoktu," diyerek Eran'ın ellerini kavradı. "Senin gelmenden daha önce, beni koruyan kadın ölmeden önce Hiddum'a geri dönmemi sağladı. Bir küp dolusu kum verdi ve onu kullanıp bir küre yapmam gerektiğini kalpten edilen o duayı duyduğumda bekleneni bulup ona vermemi söyledi. Gözlerim görmese de kalbimin ışığıyla kalan son zanaatkâr olarak bu küreyi yaptım. Uzun arflarca bir başıma duayı bekledim. Bir gece onun sesini duydum ardından seni gördüm beklenen. Tozpembe arasına karışmış sarı tüylü kanatlarını, merakla bakan gözlerini, kısa ve karman çorman olmuş kızıl saçlarını gördüm. Sonra; enerjiye dokunan ama kalbi kayıp genç bir adam gördüm. Horus'un kanını taşıyan zagzos vardı omzunda. Daha sizin doğmadığınız zamanlarda şimdiki hallerinizi gördüm kalbimle. Duyduğum sesle bir ben de söyledim o duayı, küre artık kimi bekleyeceğini biliyordu. Seni Amenia, bekleneni o seçti. İşte o zamanlarda sen gelene kadar Mabedin küreyi saklamak için en güvenilir yer olduğunu düşünüyordum ta ki bir gün üç Hiddumlu ile karşılaşana dek. Üçünün de kalbi açıktı, görüyorlardı. Üçü de orada bana yemin etti. Biri düşündüğünüz gibi Bakhu, diğeri onun kadim dostu Olo ve adını bile duymadığınız Bakhu'nun sadık eşi Nirema..."

"Bakhu'ya şifreli mektubu gönderen onun eşi miydi?" şaşkınlıkla konuştu Amenia. Kalbi coşkuyla atarken hayretle baktı kadına.

"Evet, Nirema'nın yüzünü görmedim ama kalbi de senin kalbin gibi ışıl ışıldı beklenen. O zamanlar baban ile çoktan tanışmıştık, bu hikâyeyi anlatamadığım için üzgünüm ama beklenenin onun soyundan geleceğini her üçüne de anlatınca küreyi saklamayı kabul ettiler. Üstelik o güne kadar bilmesem de Hiddum'da kürelerin kaldığını bana anlattılar. Gizli örgütler kurup Herraden düşmanlığı yayarak küreleri aramışlar yüzlerce arf. Benim zamanımda zanaatkâr yetişen Andarun Kalesi'ni ne hale getirdiklerini de anlattıklarında ne kadar üzüldüğümü söylemeye kelimeler yetmez. Prenssoy sisteminini söylerlerken senden de bahsettiler genç adam, kuleden atılıp sağ kalan çocuk olarak hafızama kazındın. O zamanlar henüz adın Eran değildi."

"Madem Bakhu seninleydi, iyi biriydi ama neden, Bakhu neden Gar'hun'u zehirledi? Küreyi neden Andarun'a gizlediniz? Bütün bu kehanetleri neden bana söylemedin? Bunca zaman niye erteledin!"

"Her şeyin makul bir açıklaması var genç adam, sabırlı ol. Kişiler ve yerin doğru olması yeterli olmazdı, doğru zamanın gelmesi gerekiyordu her şeyi bilmeniz için. Üstelik arflar öncesinde mabedin yeri öğrenilince küreyi saklamak için en uygun yerin daha önceleri defalarca talan ettikleri arşiv olmasına karar verdik. Küreyi oraya Nirema sakladı. Bakhu ve Olo kalenin içinde olup biteni bana ve Nirema'ya aktarıyordu. Ta ki," yüzü düştü yine, sesi çatallandı. "Mavi çiçekler benim hayatta olduğumu öğrenene dek, Bakhu'nun zihnini ele geçirdiler. Bütün delilleri ortadan kaldırması için Hun hocanı zehirlettiler ve bir karmaşa çıkartıp yeni gelen gönüllü meselesini ört pas etmek için kullandılar bunu. Küre'nin arşivde olduğunu öğrenseler de yerini bulamadılar, mavi çiçekler sinsidir. Kanatlarını riske atmamak için seni kullandılar beklenen. Alabanos'tan buraya gelmen ne yazık ki sadece kader değildi. Bunu bizzat istediler."

"Buraya gelmemin onlar için nasıl bir faydası olur ki?"

"Kanatlarının sırrını biliyorlardı en başından beri, sen onlar için bir bahane olacaktın. Eran veya başka bir prenssoy seni öldürecekti ve savaş nedeni olarak bir temsilcinin kızı öldürüldü diyeceklerdi. Ki böyle de oldu."

"Herkes seni öldürenin ben olduğuma inanıyor dediği gibi, bu bilgi çoktan Herrum'a ulaşmıştır." Başını öne eğdi Eran.

"Kaleye geri dönüp ölmediğimi söyleyebiliriz, hala vaktimiz var durdurabiliriz onları!" dedi umutla Amenia.

"Bunu söylersek bu kez de..." nasıl devam edeceğini bilemedi genç adam.

"Eran'ı hain sayarlar Amenia, düşünsene bir Herraden kızı için canını tehlikeye attı, onu kalede tutarlar mı? Sonu Bakhu'dan bile fena olur." İçinden geçenleri söyleyen İro oldu.

"Daha da kötüsü," derin bir soluk verdi yaşlı kadın "Daha kaleye varmadan seni öldürürler beklenen ve Eran'a kürenin yerini söyletene kadar yapmadıkları işkenceyi bırakmazlar."

"Peki ya ne yapacağız? Onlara nasıl engel olabiliriz? Sadece sözlerine güvenerek hareket etmemizi bekliyorsun bizden, ne yapmamızı istiyorsun?" kollarını göğsünün önünde kavuşturdu Eran.

"Bir seçim yapmanızı."

"Bilinmezliğe gitmemizi mi bekliyorsun, başka bir yolu olmalı," karşı gelmeye devam etti Eran. "Gar'hun'a geri döneceğim dedim, hocama bir kere kanat çevirdim onu yine yalnız başına bırakamam! Üstelik Amenia'nın gerçekten beklenen olduğu, benim de gerçekten bahsettiğim kişi olduğumuzun kesin kanıtı da yok. Ya yanılıyorsan?"

"Kaderini hisset genç adam. Yeni gün doğana kadar kararını vermelisin. Aklın seni yanıltıyor, kalbinle düşünmelisin. Hislerine ve düşüncelerine bakıp bir seçim yapabilirsin."

"Küreyi alıp daha önce adını bilmediğimiz bir yere gitmek veya burada kalıp ölmek arasında karar vermeye seçim mi diyorsun sen?"

"Yine kalbinle bakmıyorsun genç adam."

"Saçmalık bu!" diyerek ayağa kalktı Eran, "Dediklerin doğru olsa bile sadece söylediklerine güvenmemizi bekleme, eminim başka yolu da vardır. Amenia'yı bir arf sonra kendi ellerimle ailesine teslim edebilirim veya şu küreyi kullanarak bir geçit açar Herum'a gideriz..." saçmaladığını bile bile inkâr etmeye devam etti.

"Eran," dakikalardır çıt çıkarmadan oturan Amenia durgun sesiyle durdurdu genç adamı. "Ona güven." Dişlerini sıkıp ayağa kalktı. "Bütün bunların çok karışık olduğunun farkındayım ama dediklerinin doğru olduğuna inanıyorum," yutkundu. Babası onu bulmasını boşuna yazmış olamazdı, Akhin'in doğruları söylediğini düşünüyordu. "Beni yem olarak kullandılar, ailemden uzaklara gönderdiler ve öldürecekler biliyorum," sesinin titremesine engel olmaya çalışıyordu. "Ve biz onlara karşı gelemeyiz. Kimsenin daha çok canının yanmasını istemiyorum, eğer kaderimde küreyi benim götürmem yazıyorsa bunu yapacağım!"

"Ama-"

"Ben seçimimi yaptım Eran, bunu reddedersen tek başıma gideceğim."

Burnundan soludu Eran, Amenia'ya dakikalarca körü körüne bir şeye kanat bağlamaması gerektiğini anlatmaya çalıştı. Ne derse desin nafileydi. O çoktan kararını vermişti bile.

"Buraya gelirken hayal bile edemeyeceğim şeyleri yaşayacağımı biliyordum, aileme tekrar kavuşacağımı da kalbimle görüyorum Eran! İnanıyorum ben, Akhin benim bu küreyi gerçek sahibine ulaştıran kişi olduğumu bildiği için bana beklenen diyor. Eğer benimle gelmeyeceksen engel olma, bunu yapmak zorundayım anla Eran."

"Seni tekrar bir başına bırakamam Amenia, sanki bilmiyorsun bunu." kaşlarını çattı. "Gerçekten de yaşlı kadının dediklerini kalbinde hissediyor musun?"

"Evet! Düşünsene bütün o şifreleri okurken, seninle arşivde ne aradığımızı bile bilmezken kalbimde hepsini hissediyordum. Akhin'i duyduğumdan beri Eran, seni gördüğümden beri kaderimin düşündüğümün de ötesinde olduğuna inandım ben."

"Bunu nasıl açıklarım bilmiyorum Eran ama ben de bir şeyler hissediyorum, bu çok tuhaf ama kadına inanıyorum," dedi İro.

Gözlerini devirdi Eran, sanki Amenia'yı ilk gördüğünde onu casuslukla suçlayan İro değildi. Sırtını dikleştirip üzerindeki örtüye iyice sarıldı. "İyi," dedi "bu kez ben de size uyacağım."

Kısa bir süre herkes gülüştü, önlerindeki işin ciddiyetini fark etmiş değillerdi. Kimseyi bölmedi Akhin, çünkü en zor günde bile gülmek gerekirdi. Gözlerinin kıymetini en çok böyle anlarda hissediyordu, gülümseyen birbirine sevgiyle bakanları görememek, Feuro ondan çok önemli bir özellik çalmıştı ama farkında bile olmadan kalbinin gözlerini açmasına da vesile olmuştu.

"Söylesene Akhin şimdi nereye gideceğiz?" diye sordu Amenia, heyecanla kadının ellerini tuttu.

Küreyi istedi Amenia'dan ardından da girişe dönüp tiz sesiyle "Meşale, hadi artık getir onu," dediğinde ağzında sarı ciltli kitapla hoplaya zıplaya gelen bir ateşkan göründü girişte. Herkes onu tanımıştı. Akhin kitabı alırken Amenia ateşten tilkiyi seviyordu. Ateşin sıcaklığını hissetse de elleri yanmıyordu yine. Üstelik Rin de hala yanlarındaydı. Soğuyan çorba kâselerinden birine atlamıştı çoktan. Mutlulardı, gülüyorlardı en önemlisi bir aradaydılar.

Akhin onlara nereye gideceklerini anlatmaya başladığında pür dikkat dinlediler, küreyi kitabın orta sayfalarından birine koyup önce Amenia, sonra İro ve ardından Eran'ın dokunmasını istedi. İki el bir pençe ile saydam küre renklere büründü. Bir karış tepesinde çok boyutlu bir harita belirdi. Şaşkınlıkla baktıkları bu harita onlara Akhin'in anlattığı mabedin yolunu gösteriyordu. Bir okyanus ötede, gizli bir ada ve hemen üzerinde yıkılmış harabe artık gözlerinin önündeydi. Buraya nasıl gideceklerini sordu Eran, henüz bir şelale havzasını aşamazken okyanus boyunca uçabilecek gücü olduğunu sanmıyordu.

"Oraya sizi Espero götürecek elbette. Üçünüzü de sırtında taşıyabilir," dediğinde sorduğuna soracağına pişman oldu Eran. "Hem yolculuktan önce size söylemem gereken önemli şeyler var, mabet ve geçit ile ilgili."

Yeni gün doğana kadar nelere dikkat etmeleri gerektiğini söyledi, küreyi sunağa nasıl koymaları gerektiğini anlattı. Artık kalplerine fısıldayamayacağını ekledi ama nedenini açıklayamadı. Onlara son olarak çok önemli bir şeyi anlattı. Ellerine iliştirdiği üç billur şişeden sonra "... sakın unutmayın...." Demeyi ihmal etmedi.

***

Dalın tepesinde uyumamak için direndi, aşağı sarktı, soğuk yüzünden belki de yüz birinci kez nefesiyle ellerini ovuşturmuştu nihayet gün doğuyordu! Orman sakin ve sessizdi, hava kanatları gibi grilere bürünmüştü üstelik şelale de dünkü taşkınlığını yitirmişti. Kanatlarını genleştirdi, görünmeyeceği bir yere gizlendiğine emin olup beklemeye başladı Parus. Kör kadını dinlemiş bütün gece sabırla burada kalmıştı. Gözleri akan şelaleye kenetlenmiş bir çift pembelik görmeyi umuyordu. Tek başına, oradan yürüyerek çıkmalıydı Amenia, ne de olsa kadın böyle demişti. Onu alıp kaleye birlikte dönecekti, bütün bu bekleyiş bunun içindi.

Sonunda Şelalenin akışı kesildi, neler olduğunu görmek için gözlerini kısıp izledi bir süre. Tozpembe kanatlı kızı ayakta gayet sağlıklı bir halde görünce gülmeye başladı. Ne yazık ki bu sevinci kursağında kaldı çünkü hemen ardında Eran ve onun kartalı da vardı.

***

Artık her şey yerine oturuyor, finale emin adımlarla ilerliyoruz. Ben bu bölümü yazarken çok ama çok keyif aldım. Kurgum en başından beri bu klasmanda ilerledi ama yeri geldi bunu bölüm içinde yeterince aktaramadım. Bazen istediğim şeyi yazmak için çok zorlandım ama öyle ya da böyle buraya kadar geldik ve sizler de okudunuz. Ne kadar teşekkür etsem az biliyorum ama sizden bir ricam var. Arkadaşlar, buraya kadar okuyup oy ve yorum vermeyen sevgili hayalet arkadaşlar; bu günlerde çok çabalıyorum ve bölümleri sizlere en uygun şekilde yayımlamak için günlerimi veriyorum. Bir yıldıza basmak, ufacık bir fikir dahi belirmek için yorum yazmak düşündüğünüz kadar zor değil! Üstelik kimseye vay efendim sen neden böyle bir yorum yazdın demiyorum, aksine çok seviniyorum yorumlarınızı okurken. Yorum yazan herkese sonsoz teşekkürler! Yazmayanlara da bir rica bir ses verin artık! 48. Bölüm ama, ayıp oluyor. Kimseyi silah zoruyla okutmuyorum. Okuyanlar kimler merak ediyorum 💙💙💙💙

Gelelim bölüme, kritik bir bölümdü. Neler hissettiniz? Sizce Akhin'in dedikleri doğru mu?

Bu bölümün vay beee karakteri kimdi neden?
Sizce finalde ne bekliyor bizi?

Okuyan herkese teşekkürler, gözlerinize sağlık. Sağlıcakla devam! Ben de kaldığım yerden fusionlamaya devam edeyim!

Continue Reading

You'll Also Like

489K 13.2K 42
"Han ne tarafta? Umarım doğru tarif edersin büyücü." Gözlerini devirdi. "Benim ismim Desina, büyücü değil." "Ne fark eder? Sen büyücü değil misin? Ak...
65.4K 4.7K 34
Altı elementin bulunduğu bir okul. Bu okula her şeyden habersiz, bir gece yarısı zorla kaçırılıp getirilen bir baş rol. Annesiyle aynı gece kaçırılıp...
3.6M 298K 82
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...
100K 12.3K 31
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...