TARDU

By seydnrk_

2.8K 956 8.1K

Bu Kitabın Yaş Sınırı +16 Eski Türkçe'de "Tardu" kelimesi "Armağan-Hediye" anlamlarına gelmektedir. Bu hika... More

🔻TARDU'YA GİRİŞ YAPMADAN EVVEL🔺
1) SÜRÜCÜ ➿
2) KERAMET ➿
3) LAŞE ➿
5) TAROT ➿
6) ANÇMAY ➿
7) ALACALI ➿
8) LYPOPHRENİA ➿
9) GİZ ➿
10) KÜKLER ➿
11) İM ➿
12) İM, GEÇMİŞTEN GELECEĞE ➿

4) KEŞMEKEŞ ➿

184 74 534
By seydnrk_

- KEYİFLİ OKUMALAR -

〽️

Keşmekeş:

"Karışık olma durumu, Karışıklık, Kargaşa. Cadı Kazanı.

Kadın, olan bitene şaşkınlıkla bakakalmıştı. Şu an olanlara asla inanamıyordu. Bu olması imkânsız bir durumdu çünkü. Nasıl sırf cesedi buldu diye suçlu konumuna gelebilirdi? Böyle bir saçmalık olabilir miydi? Öfkeyle baktı karşısında bulunan adama. Sırf ilk olay yerinde onun olması suçlu olduğunu nasıl gösterirdi? Koşmakta mı suçtu ormanın içerisinde!

"Beni burada tutamazsınız! Buna hakkınız yok. Sırf ilk oraya ben geldim ve cesedi ilk ben buldum diye beni suçlayamazsınız!"

Komiserin bakışlarında bulunan alayı gördüğünde daha çok sinirlendi. Lakin yapabileceği bir şeyin olmadığının da farkındaydı. Ne kadar dil dökerse döksün, hiçbir çaresi olmayacaktı.

"İmre Hanım, herhalde söylediklerimi algılayamadınız. Bu dediklerinizden dolayı burada değilsiniz. Tarot kartlarından dolayı buradasınız."

"Tarot kartları mı?"

Genç komiser öne doğru eğildi. Kadının gözlerinin içerisine baktı. Hareleri o kadar çok duyguya ev sahipliği yapıyordu ki, biraz daha bakarsa o harelerde kaybolacağını hissetti.

"Hani, şu kasaba halkına bakarak bir şeyler söylediğiniz tarot kartları."

Kadın yutkundu. Kesinlikle olanlar çok kötüydü!

〽️

YİRMİ DÖRT SAAT ÖNCE

Necati ve Efken kendinden emin adımlarıyla otopsinin yapıldığı odaya girdiler. Buraya her geldiğinde kendisini ölüme bir adım daha yakın hissediyordu. Sanki ölüm, uzun bir merdivenin sonundaydı ve o, her buraya geldiğinde merdivene bir adım daha atıyordu. Gözlerini kapattı ve burun kemerini sıktı. Otopsi odasında Adli Tıp Doktoru Feza, onları maskesini çıkarmış ve yüzünde yorgun bir gülümseme ile karşıladı.

Gülümsemesi garip miydi? Hayır, değildi. Böyle bir ortamda çalışırken belki de en çok ihtiyacı olan şey gülümsemekti ve o, ziyarete gelenlere sunuyordu bu gülümsemesini. Çünkü burada yapmış olduğu iş, onları cevaplara; cevaplar ise sonuca götürüyordu. Ve bu, belki de onun bu mesleğe katlanmasının en büyük sebebiydi.

"Hoş geldiniz faslını geçiyorum. Çünkü hoş gelinecek bir durum içerisinde değiliz. Her neyse..." dediğinde Efken, konuşmasını bir hışımla kesti.

"Feza, düzgünce olanları mı anlatsan acaba?" Cesede doğru ilerleyen Necati'yi sol kolundan tutarak geriye doğru çekti. "Sen de dur şurada. Şimdi cesede bakacak ve üzerini kusmukla dolduracaksın!" diyerek uyarıda bulundu.

Feza, omzunu silkeleyerek cesedin üzerinde bulunan beyaz örtüyü beline kadar açtı. Cesedin ellerini beyaz örtünün üzerine çıkardı. Sağ elini cesede doğru uzattı ve boynunda görünen morlukları işaret ederek:

"Burada görmüş olduğunuz morluklar, maktul daha ölmeden önce yapılmış. Bunun tam olarak zamanını belirlemek maalesef ki çok güç, bunu siz sormadan belirteyim," dedi. Daha sonra ise, cesedin köprücük kemikleri üzerinde bulunan izleri gösterdi.

"İşin en ilginç yanı, tam olarak burası."

"Neden?"

"Çünkü Efken, bu izler sigara izmaritinin izleri ve bunlar çok önce yapılmış izler. Tahmini bir varsayım söyleyecek olursam eğer; bu izler maktul ölmeden bir ya da iki hafta öncesine ait. Bu da bize gösteriyor ki maktul büyük ihtimalle aile içi şiddete ya da dışarıdan gelen bir şiddete maruz bırakılmış."

Derin derin nefes alma ihtiyacı duymuştu Feza. Çünkü yıllardır bu işin içerisindeydi ve her gördüğü ceset, onu daha çok yoruyor ve onun daha çok kendisinden bir şeyler kaybetmesine neden oluyordu.

"Her neyse. Maktul on sekiz yaşında. Aldığımız parmak izi ve saç örneği, maktulün Yakut KÖMÜR olduğunu söylüyor. Onunla ilgili diğer detaylar sizde," dedikten sonra cesedin ellerine ilerledi.

"Burada görmüş olduğunuz durum bize pek çok bilgi sundu. Çünkü bunlar bilinçli olarak yapılmış şeyler."

"Nasıl yani?"

Feza karşısında bulunan gence gülümsedi. Toyluğu her halinden belli oluyordu. İçinde bulunan heyecana ket vuramamış olması ise onun içinde ölmek üzere olan insanın ayağa kalkıp halaya katılmasına vesile oluyordu.

"Şöyle ki Genç, burada iki tırnağın kırıldığını lakin diğer üç tırnağın ise bilinçli olarak kesildiğini görüyoruz. Buradan örnekler aldık ve almış olduğumuz örnekler bize bir DNA sundu."

"İşte şimdi olaylar karışıyor desene!" Feza kahkaha attı. Efken'in her zaman bezmiş ve mutsuz bir şekilde dolaşması ve bunu etrafında bulunan herkese yansıtması hoşuna gidiyordu. Çünkü bu adam, içerisinde büyük bir yangını söndürmeye çalışıyordu! Ayrıca bu adamın karmaşadan beslenmesi inanılmaz bir haz veriyordu ona.

"Evet, sanırım öyle söyleyebiliriz. Burada bulduğumuz DNA bir kadına ait. Elimizde bulunan DNA örneklerinin hiçbiri ile eşleşmeyen bir DNA! Ancak maktul ile eşleşen bir DNA!"

"Kafam karıştı benim Feza! Ne biçim anlatıyorsun olayı!"

"Sadece bir kere memnun ol ve teşekkür et!"

"O zaman sen de düzgün anlat!"

Kafasını iki yana salladı ve konuşmasına devam etti. "Bu DNA, maktul ile akrabalık bağının olduğu birine ait. Bunun neresini anlamadın ki?" Sol elini omuz hizasında kaldırdı ve avuç içini karşısında bulunan adama gösterdi. "Neyse tamam, sen sus ve ben devam edeyim! Maktulün bir kuzeni, halası ya da teyzesi... Bu üçleme kadar yakın ama uzak olan birine ait. Ayrıca size göstermek istediğim bir şey daha var."

Sözleri sonrasında cesedin ayak tarafına doğru ilerledi. Beyaz örtünün uçlarından tuttu ve yavaş bir şekilde örtüyü yukarıya doğru sıyırmaya başladı. Cesedin baldırlarına geldiğinde durdu ve bacaklarında bulunan morlukları ve izleri gösterdi.

"Burada görmüş olduğunuz izler, aslında maktulün ne kadar çok eziyete maruz kaldığını gösteriyor. Biri sanki bu kızdan tüm hıncını çıkarmaya çalışmış gibi."

"Bu küçücük kızdan ne istemiş olabilir ki?"

Kehribar gözlerini, karşısında bulunan yorgun koyu kahve gözlere sabitlemişti. Her bir detayı öğrenmek istiyor, ufacık bir bilgi kırıntısını kaçırmak istemiyordu. Bunun farkında olan kadın, yüzünde yorgun bir gülümseme ile baktı ona.

"Onu bulmak, işte tam olarak sizin işiniz. Son olarak, maktulün kollarında ve boynunda bulunan ip izleri, o daha hayattayken olmuş. Hatta şunu çok net söyleyebilirim ki; maktulün ölüm sebebi boynunda bulunan ipin gerilmesi sonucunda Axis ve Atlas'ın çatlaması. Bu da onun maalesef ki ölümüne yol açmış."

"Resmen kızın acı çeke çeke ölmesini istemiş şerefsiz!"

"Aynen öyle! Bu yüzden bütün hıncını çıkarmak istemiş, diye söyledim. Ölüm sebebini söylemiş olduğuma göre maktulün cesedinin yaklaşık olarak toprak ile buluşması bir gün; ölüm zamanı ise iki. Yani öldükten sonra bir gün bekletilmiş ve ertesi gün bedeni toprağa gömmüşler."

Efken, dilinin altında yatan küfürleri dışarıya vururken; Necati şaşkınlık ile Feza'nın söylemiş olduklarını aynı zamanda da cesedi sindirmeye çalışıyordu. Bir insanın bunu yapmış olması... Bu kadar gaddarlaşması... Tarifsiz bir korkunçluktaydı!

İki adam, almaları gereken bilgileri aldıklarının farkındaydı. Son bir görevleri kalmıştı; olay yeri inceleme! Otopsinin bitmiş olmasıyla çok yakında onun da bilgilerinin geleceğinden adları kadar emindiler. Karşılarında bulunan kadınla vedalaştılar ve Adli Tıp Bölümü'nün çıkışına doğru yol aldılar.

İnsan zamanla her şeye alışıyordu. Gülümsemeye, ağlamaya, yabancılara, yakınlara, uzaklara... Cesetlere? Evet, insan ona da alışıyordu. Onları görmeye, incelemeye kısacası her şeye. Çünkü insan, küçücük bir zerreydi ve her şey onlar için bir süre sonrasında olağan hâle geliyordu.

Yolcu koltuğunda oturmuş, elinde bulunan not kağıdına kısa kısa aldığı notlara göz gezdiriyordu. Aynı zamanda da kucağında bulunan notebooku açmış ve maktulün kaydına bakıyordu. Böylece yazmış olduğu notlar genişliyor ve olay akışı beyninde netlik kazanıyordu.

"Daha lise öğrencisi genç bir kız. Aile içi şiddet aşikâr. Aynı zamanda okul kaydında da bir şiddet olduğu geçiyor. Yani kız, hem okulda hem de aile içinde şiddete maruz kalmış."

"Komiserim, acaba okulda birileri yapmış olabilir mi? Yani şimdiki gençler bir acayipler, ufacık bir şeyi büyütebiliyor ve olmaması gereken yanlışlara sürüklenebiliyorlar. Acaba öyle olmuş olabilir mi?"

Yan gözle sürücü koltuğunda oturan Necati'ye baktı. Mavi gözleri pür dikkat yola bakıyor, kıyafetleri ne kadar düzgün, omzu ne kadar dik olursa olsun dağılmış siyah saçları ne kadar bezmiş bir hâlde olduğunu gösteriyordu. Hele sürekli bir çizgi halinde olan dudaklarını her fırsatta yemesi... Efken'i çıldırtmak üzereydi!

"Oğlum, şu dudaklarını yeme artık! Ayrıca caniliğin dönemi olmaz! Her dönemin kendine ait canileri olur. Bu bir lise savaşı değil. Bu bir büyük ile küçüğün savaşı!"

"Nasıl yani Komiserim?"

"Empati kur! Bu bizim için en önemli noktadır. Kendini bir liseli yap. Senden güçsüzlere, sırf insanlara gözdağı verebilmek adına onların görebileceği yerlerde işkence edebilirsin. Ama... Onların olmadığı yerlerde? Hayır, bunu yapmazsın! Çünkü artık gösterebileceğin kimse yoktur."

Araba otobanda olması gerektiği gibi yol alıyor, Necati, komiserinin söylemiş olduklarını kafasında büyük bir ciddiyetle tartıyordu. Onun haklı olduğuna kanaat getirince yan gözle ona baktı. Üst ön dişleri arasında olan alt dudağını serbest bıraktı.

"Komiserim, peki o zaman liseliler değilse kim? Yani bir teoriniz var mı? Düşünüyorum ancak bana her şey çok saçma geliyor. Özellikle diğer vakaları düşününce! Acaba bir seri..."

"Seri katilin burada ne işi olur? Muhtemelen başka bir şey var bu işin içerisinde!"

Merkez'in önüne geldiklerinde arabayı park etti. Efken inmek üzereyken boğazını temizledi. Mavi gözlerini onun üzerinde sabitledi.

"Komiserim, diğer vakaların hepsi bir kişiye işaret ediyor ve bence bu vakada onlardan. Bana şu an inanmıyorsunuz, ne kadar haksız çıkmayı çok istesem de ben haklı çıkacağım. Bu bir seri katilin işi."

Kehribar rengi gözlerini Çaylak diye nitelendirdikleri genç adamın üzerinde sabitledi. Onun, bu şubedeki ilk haline benziyordu. Fazla ciddi ama aynı zamanda da fazla kırılgan. Ne kadar düşüyor olsa da dimdik durmaya çabalayan. Azmi ve heyecanı onun etrafında bir sis misali dolaşıyordu. Gururla baktı karşısındaki gence. Kafasını aşağı yukarı salladı.

"Haklı çıkmaman için dua edeceğim. Aksi halde işler burada çok karışacak!" dedikten sonra arabadan indi. Derin derin nefesler aldı. Hatıraları gözünün önünden bir trenin raylar üzerinde hızla gidişi misali geçti. Başını gökyüzüne kaldırdı ve koyu pembe dudaklarını birbirine bastırdı. İçinden, "Lütfen, gerçek olma!" diye bir dua etti. Çünkü böyle bir şey olması demek, büyük bir keşmekeşe sürüklenmeleri demekti. Buradaki halk, yıllar önce bunun acısını yüreklerinde yaşamış ve uzun yıllar bu acıyı atamamışlardı.

Boğazını temizledi ve otomatik kapıdan geçti. Asansöre doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı. Necati'nin yanına geldiğini fark edince adımlarını hızlandırdı ve iki adam asansöre bindiler. Asansörün kapısı kapanmak üzereyken "Lütfen, kapıyı tutun!" diyen sesi duydular ve Necati kolunu uzattığında asansörün kapısı tekrar açıldı.

Asansöre binen kişi, Olay Yeri İnceleme Ekibi'nden Şimal idi. "Sağ olun Komiserim. Bende sizin birime geliyordum." Yüzünde oluşan yarım ağız bir gülümseme ile baktı genç kadına. Yıllardır birlikte çalışıyorlardı. Simsiyah saçları, yemyeşil gözleri ile güzelliğini bas bas bağırıyordu. Ancak şehit olan nişanlısının yerine kimseyi koyamıyor ve gönlünü işi dışında kalan her şeye kapatıyordu.

Herkesin yüreğinde yatan bir yarası vardı. Ne yaparlarsa yapsın geçmeyen; yüzleri gülüyor olsa da yürekleri kan ağlayan... Herkes hüznünü ve korkusunu içinde yaşıyordu. Geçmek bilmiyor, sadece geçmiş gibi yapıyordu. Asansörde bulunan bu üç kişi de tam olarak böyleydi. Hepsinin derin yaraları vardı. Kabuk bağladıkça soyulan; soyuldukça kanayan.

"Anlat bakalım Şimal. Ne varmış ne yokmuş?"

"Komiserim, bunu birimde konuşsak çok daha iyi olacak sanırım. Bulgular hiç iyi şeyler söylemedi bize!"

Kızın iki dudağı arasından sarf etmiş olduğu kelimeler hoşuna gitmemişti. Bir keşmekeşliğin ortasında kalacakları, çıkmaz sokaklara toslayacakları belliydi. Her çıkmaz sokak onları başka bir çıkmaza sürükleyecek ve onlar en sonunda koca bir kartopunun altında ezileceklerdi. Efken, ilk defa yanılmak istedi. Bu düşüncelerinin hiçbirinin gerçekleşmemesini ve kendisinin sadece panik yaptığını düşünmek istedi. Çünkü insan, bazı şeyleri umut ederek nefes almaya çalışırdı.

Asansörün kapısının açılmasıyla birlikte üçü birden İkinci Birim'e doğru yol aldılar. İkinci Birim'in kapısından içeriye girdikten sonra Efken, kendisini masasına atarken; Şimal ayakta kalmaya devam etmiş; Necati ise Baha'nın yanına giderek onu çağırmıştı. Herkesin gelmesiyle birlikte Şimal boğazını temizlemiş ve kadrajına Baha'yı alarak:

"Amirim toplantı odasına geçsek daha iyi olacak sanırım," demişti. Onun bu sözüyle birlikte Baha'nın odasının yanında bulunan odaya geçmişlerdi.

Toplantı odasının ortasında on kişilik dikdörtgen bir masa ve etrafında siyah, döner sandalyeler bulunuyordu. Herkesin göreceği bir açıda projeksiyon ve beyaz tahta bulunuyordu. Baha, en başa geçerken; sağına Efken ve Aytuğ; soluna Necati ve iki görevli polis oturmuştu. Şimal ayakta durmayı tercih etmişti. Projeksiyonu çalıştırmış ve elinde bulunan dosyanın nüshasını tablet yardımıyla açmıştı. Eline aldığı kumanda ile geçişleri kolay yapıyor ve konuşmasını durdurmak zorunda kalmıyordu.

İlk fotoğraf tamamıyla maktule aitti. Maktulün toprak zemindeki hâli gözler önüne serilmiş ve odada bulunan herkesin suratında bir değişim meydana gelmişti.

"Maktulün üzerinden alınan kıyafetler incelendiğinde bize verdiği bulgular bir hayli ilginç. Öncelikle ayakkabısının bir tekinin olmayışı ve sol ayağından alınan parça incelendiğinde bize, katilin onu sürüyerek götürdüğünü bildirmiş oldu. Sağ ayakkabısından ve eteğinden alınan toprak örnekleri ile maktulün gömülmüş olduğu toprak örnekleri karşılaştırıldığında hepsinin birbirinden farklı olduğunu öğrenmiş olduk."

"Üç farklı toprak örneği mi? Bu... Biraz fazla değil mi?"

Şimal yeni atanmış olan Necati'ye döndürdü yönünü. İki mavi göz birleşmiş ve birinin kalbi tıpkı çalışan bir motorun teklemesi misali teklemişti. Ama diğerinin bunu duyması güç, hatta imkânsızdı.

"Evet, fazla. Ancak bize pek çok şeyi de sunuyor."

"Bu bizim arama çapımızı büyütmüyor mu?"

"Evet, Necati kesinlikle büyütüyor lakin tek bir şeye değil, pek çok şeye de dikkat kesilmemize vesile oluyor." Amirinin bu sözü ile oturduğu yere sinmiş ve bugünlük bir daha sesini çıkartmamaya ant içmişti. Efken onun bu halini görünce kafasını iki yana sallamış ve dikkatini tekrar Şimal'e vermişti.

"Peki bu toprak örneklerinin nasıl oluştuğu hakkında bir fikrimiz var mı?"

"Elbette! Otopsi raporunun elimize ulaşmasıyla birlikte yapboz parçaları birleşti. Maktul önce..." Elinde bulunan kumandaya dokundu ve bir sonraki resme geçiş yaptı. Bu resim bir tür toprak zemine aitti. "Buraya gelmiş. Burada -üzülerek belirtiyorum ki- belirli bir işkenceye maruz kalmış."

"Yani şunu diyebiliriz; bu toprak zemin her neredeyse maktulün ve aynı zamanda katilin ilk uğrak yeri oldu. Yani maktule ve katile ait herhangi bir şeye burada rastlama imkânımız var?"

"Evet, var. Bu toprak zeminin nerede olduğunu bulmak ise tamamen size kalmış bir durum. Ben size sadece toprak zeminlerinin isimlerini belirtebilirim. Şu anda gördüğünüz toprak türü; taşlı topraktır." Bir diğer resme geçti.

"Bu toprak türü ise; tınlı topraktır. Maktulün ikinci kez bulunduğu yer. Bunları nasıl biliyoruz, sorusunun beyninizin içerisinde gezindiğini görebiliyorum." Söylediği son söze gülümsedikten sonra sözlerine devam etti. "Maktulün kıyafetinden, ayakkabısından ve ayak topuğundan alınan sıralı örnekler sayesinde bu durumu bilebiliyoruz. Her neyse," dedikten sonra tekrar kumandaya bastı ve son toprak fotoğrafı odada bulunanlara sunuldu.

"Bu toprak türü de; marnlı toprak. Maktulde bulunan en baskın toprak türü buydu. Ancak işi ilginç yapan şey, bu toprak türünün ormana ait olmaması."

"Ormanda bulunan toprak türü humuslu değil mi? Ne alaka ki bu toprak türü?"

"İşte Amirim, ilginç olan yanı da tam olarak burası. Çünkü bu toprak türü sadece Baksı Kasabası'nın çıkışına doğru bulunan bağlara ait."

"Yani katil buraları çok iyi biliyor. Bilerek ve isteyerek yön değiştiriyor. Böylece onu bulmak ve anlamak zor olsun istiyor."

"Başkomiserim bence son cümlemi dinlemeli ve son resmi görmelisiniz!" diyen Şimal son kez bastı kumandaya. Ortaya çıkan resim odada bulunanların yabancı olduğu bir resimdi.

"Bu ne?" sorusunu soran kişi Efken'den başkası değildi. Resmi ne kadar incelerse incelesin bir yere koyamamış ve bağlantıyı algılayamamıştı. Tahtadan yapılmış, çarmıh gibi bir şeyin üstünde turuncu bir yılan vardı. Bu yılan, bir çocuğun ayağına sarılmış ve bu yüzden çocuk ters bir şekilde duruyordu. Çocuğun üzerinde bulunan bir şeyler ise yere dökülüyordu.

~TEMSİLİ RESİM~

"Komiserim size ben demiştim! Bu bir seri cinayet!"

"Ne alaka lan?"

"Çünkü diğer cesetlerde de böyle kartlar var!"

"Ne kartları lan?"

"Biri bize de neler döndüğünü anlatsın!" Baha'nın bu sözü ile Efken ve Necati aralarında geçen konuşmayı sonlandırmıştı. Herkes pür dikkat Necati'ye bakıyor, onun iki dudağı arasından çıkan kelimeleri korkuyla bekliyorlardı.

Necati yutkundu. Yutkunma eylemini gerçekleştirmek hiç bu kadar zor olmamıştı onun için. Dili yardımıyla dudaklarını ıslattı. Ellerini masanın üzerinde birleştirerek, başını eğdi. Derin iki nefes çekti içine. En çok korktuğu şey oluyordu. O hep seri cinayetlerden korkardı. Oldum olası seri katillerin psikolojisinden ve yapabileceklerinin sınırsız olmasından korkar ve araştırmak dahi istemezdi. Ancak şu an ona verilen dosya, tam olarak bu yol üzerinde ilerliyordu.

"Amirim, Birinci Birim ve Üçüncü Birim'in üzerinde çalışmış olduğu cinayetlerde de böyle kartlar var. Toplam beş cinayet ve hepsinde de ayrı ayrı kart. Her kartın anlamı farklı. Her kartın verdiği mesaj göreceli. Yani kocaman bir çıkmaz sokak. Her şeyi didik didik ediyorlar, lakin tek bir cevap dahi bulamadılar!"

"Belki tesadüftür?"

"Aytuğ, ne kadar saçma konuşabilirsin? Böyle tesadüf mü olur!"

"Sağ olun Komiserim! Hiç bilmiyordum ben!"

"Kendi aranızda didişmekten vazgeçin! Şimal, doğru mu bunlar?"

Aytuğ, oturduğu sandalyeye yaslanmış ve yönünü Şimal'e çevirmişti. Efken ise onlara bakmıyor masada bulunan ellerini izliyordu. Doğru olduğu aşikarken böyle bir soruyu sormak saçma değil miydi?

"Amirim, maalesef ki doğru. Ancak ilginç yanları da yok değil."

"Nasıl yani?"

"Şöyle ki, diğer maktullerden alınan örnekler bu kadar açık değil. Yani sanırım şöyle anlatsam daha iyi olacak," dedikten sonra masaya doğru geldi ve masanın üzerinde bulunan dosyayı alarak bir resim açtı. Dosyayı göğüs hizasına çıkardı ve odada bulunan herkesin görmesini sağladı. Daha sonra ise sözlerine:

"Dört cesette fazla temizdi. Sadece kendi kanları ve kendi DNA'ları vardı. Ancak bu öyle değil. Kartlara gelecek olursak eğer; kartların hepsi maktullerin kıyafetlerinin cebinde ya da çantasındaydı. Ama burada öyle değil. Zaten bize ilginç gelen kısımda burası oluyor. Kart küçük bir hâl alana kadar katlanmış ve maktulün ağzının içerisine konulmuş," diyerek devam etti.

"Nasıl bir sadist bu!"

Öfkeyle ayağa kalkan Baha, daha fazla dinlemek ve daha fazla kinlenmek istemedi. Zaten Şimal'in de söyleyecek başka bir sözü kalmamıştı.

"Aytuğ, bugün mesaiyi evine taşıyorsun. Bir araştır bakalım bu çevrede bulunan toprak türlerini. Sen zaten o kasabada yaşıyorsun. Necati ve Efken, sizlerde elinizde bulunan bulguları birleştirin. Seren ve İlyas, sizde maktul ile ilgili her türlü bilgiyi bulun."

"Peki ya diğer cesetler?"

"Onun için yarın bir toplantı yapacağız."

"O zaman diğer cesetlerde ilgili bilgileri de almamız gerekmez mi?"

Efken'in gözlerinin içerisine baktı. Kehribar gözlerinin feri gitmek üzereydi sanki. İki gündür uyumadığı ve her türlü bilgiyi öğrenmek için çabaladığından adı kadar emindi. Ona, "Evine git, bu senin görevin değil," dese asla gitmezdi biliyordu. Ondan dolayı omzunu silkti.

"Birinci ve Üçüncü Birim'e gidin. Gerekli dosyaları alın. Fazla mesai yapacağımız günler çok yakın gibi. En azından mesaiyi yaparken hatamız olmasın."

Odadan çıkmak için güçlü adımlarını attı. Kapının önüne geldiğinde durdu ve omzunun üzerinden ekibine baktı. "Bugün hem çalışın hem de dinlenin. Fırtınalı bir yağmur bizleri bekliyor!"

Baha'nın odadan çıkmasıyla birlikte diğer ekip üyeleri de yavaş yavaş odayı terk etti. Efken ayağa kalktığı sırada duyduklarıyla olduğu yerde kaldı.

"Seneler öncesi ya tekrarlanırsa Komiserim? Ya yine bir sürü insan katledilirse?"

Kehribar rengi gözlerini mavi gözler üzerine sabitledi. Yüzünde sinsi bir gülümseme peyda oldu.

"O zaman ben yoktum! Zekam, bugüne kadar hiç yanılmadı ve bundan sonrada yanılmayacak!" sözlerinden sonra odadan çıktı.

Necati, yüreğinde bulunan ağırlığın farkındaydı. Dudakları ondan habersiz aralandı ve bir keramet misali döküldü dudakları arasından kelimeler.

"Hiçbir şey düşündüğümüz gibi olmayacak ve bu keşmekeşin ortasında birer ölü beden olacağız!"

〽️

ARMAĞANLARINIZA İYİ BAKMANIZ DİLEĞİYLE...

💥

Continue Reading

You'll Also Like

2.1K 626 24
The Wattys 2022 yarı finalisti Bir seri katil... İntikam almak isterken kendi intikamının esiri oldu. Hasta bir adamın öldürülmesiyle başlayan sır...
24.1K 2.5K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
541K 57.1K 53
Finalden sonra kaldırılacak...
243K 7K 24
Parmaklarımı birbirine geçirip bakıyorum yürüdüğün yollara. Sesim çıkmıyor,fısıldıyorum sen yine de duymaya çalış: "Vedaları sevmediğimi biliyorsun,h...