SİRİNA (Final Oldu)

By sevdaacet72

113K 7.9K 17.3K

Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen... More

Giriş
1.Bölüm "Tendeki Yağmur İzi"
2.Bölüm "Düşüş ve Buluş"
3.Bölüm "WEROSİM"
4.Bölüm "ŞİŞLİK"
5.Bölüm "MÜTTEFİK"
6. Bölüm"Kayıp Ruhlar Mezarlığı"
7.Bölüm "Yaralı ve Dövme"
8. Bölüm "Karmakarışık Zihin"
9.Bölüm "ANKA KUŞU"
10. Bölüm "KEHANET"
11. Bölüm "KAN ve RÜYA"
12. Bölüm "KRALLIK"
13. Bölüm "Kırmızı Pelerinli Yediler"
14. Bölüm "Yedinin Laneti"
15. Bölüm "Ölümcül Arzu" +18
16. Bölüm "Kızıl ve Kanlı Ay"
17. Bölüm "Büyünün Anlamı"
18.Bölüm "Yokuş ve Gidişat"
19. Bölüm "Yıkım ve Sonu Hazırlama"
20. Bölüm "Acı ve Büyü Bozma"
21. Bölüm "Yaşam Uykusu"
22. Bölüm "Saklı Olanlar ve Saldırı"
23. Bölüm "Arayış ve Dönüşüm"
24. Bölüm "Tören ve Bağ" +18
25. Bölüm "Davet ve İstek"
26. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 1
27. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 2
28.Bölüm "Kaos ve Büyünün Elçisi"
29.Bölüm "Savaşa Hazırlık"
30.Bölüm "Altılı Kehanet"
31.Bölüm "Enkaz Altındakiler"
32.Bölüm "KAN BAĞI"
34.Bölüm "Küller ve Gelenler"
35.Bölüm "ANSIZIN"
36.Bölüm "Ölümün Çanları"
37.Bölüm "Savaşın Ağırlığı"
38.Bölüm "Sonlar ve Gelişler"
39.Bölüm "Yüreğimde Bitmeyen Sonlar, Final"
TEŞEKÜRLER♡
Sirina 2- ASMERA
Asmera 1. Bölüm
Asmera: 2. Bölüm
Asmera 3. Bölüm
Asmera 4. Bölüm
Asmera 5. Bölüm: Final.

33.Bölüm "Kolye ve Açığa Çıkan Sırlar"

822 100 413
By sevdaacet72

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın♡

Keyifli okumalar ♡

Bazı yalanlar kalbin buz tutmasına neden olurdu.

33. Bölüm: Kolye ve Açığa Çıkan Sırlar.

Bazen kendimizi açıklamaktan kaçmak için kısa ve net cevaplar verip susmak isterdik. Soruların arkası kesilmeyince de işe yalanlar girerdi. Susturmak ve başından savmak için söylediğimiz her yalan bir gün geri dönüp bizim kapımızı çalardı. Bazen de kapıyı çalmak yerine takılıp düştüğümüz taş olurdu. Çok büyük yalanlar söylememiştim. Bir tane dışında ve o yalan içinde pişman değildim.

Werosim'e kanımın damladığı her topraktaki kanımı yok ettiğimi söylemiştim. Bu doğruydu ama ona istediğim zaman o izi kalmış kanım sayesinde insanları yeniden çağırabileceğimi söylememiştim. Pişman mıydım, asla. Bir savaşın eşiği ya da başındaydık bu yüzden müttefik ve savaşacak insan lazımdı. Her şeyi bu yüzden yapmıştım. Eğer Werosim burada olsaydı böyle bir şey yapar mıydım, diye çok düşündüm. Sanırım işin seyri değişmeye, bizim taraf kaybetmeye yakın olduğu bir zaman yine yapardım. Ben uslanmaz kızıl kaostum. Her şey bizim çıkarımız için olmalıydı ve bunun için her şeyi yapardım.

Savaş mı istiyorlardı, fazlasını alacaklardı. Ölüm mü istiyorlardı, hepsinin kellesi meşe ağacına asılan intihar ipleri gibi salınacaktı. Yıkım mı istiyorlardı, istediklerini sonuna kadar verecektim. Onlar benden bir can almışlarsa ben karşıma çıkan bin canın hepsini alacaktım. Eğer bir savaşta karşına çıkan kişiye acırsan senin arkanı dönmeni beklemeden kılıcı kalbine saplardı. Kendisine göre doğru olan bu davranış sana yapılan yanlış bir eylem olurdu. Ben böyle bir şeyi kabul edemezdim. Benim gözümde dokunulmaz olan üç sınıf vardı; kadınlar, çocuklar ve yaşlılar. Bu kategorilere girmeyen ve karşıma çıkan herkes ölecekti.

Karşıdan geri gelen askerlere bakmayı bırakıp arkamı döndüm. Benim çağırdıklarım gelene kadar gidip biraz oturmam ve yemek yemem lazımdı. Fazla ayakta kalmak bebeğime ve bedenime iyi gelmezdi.

Yavaş adımlar ile yürürken arkamdan gelen tek kurda baktım. Kaşlarım çatılırken gelmeyen diğerlerinin kalma sebebini anlamaya çalıştım.
"Sizin de gelmeniz gerekiyor," dememle bana hırlayan kurda ters bir bakış attım. Yanımdaki gri kurt kıpırdamazken diğerleri surların etrafından dolanıp kayboldular. Onları izlerken ne yapacaklarını az çok tahmin edebiliyordum. Bir tane kurt bizi korumak amaçlı yanımda kalacaktı. Diğerleri de etrafa dağılıp olası bir saldırı anında bize haber verecekti. Bu kurtlar gerçekten fazlası ile zekiydi.

Başımı yukarıya kaldırıp hala tepemde uçan kartallara baktım. İşaret parmağımı onlara doğru sallayıp,
"Hani sizin de gözleriniz çok iyi görüyor ya, gözcülük yapmanız fena olmazdı. En azından bu kurt gibi bir taneniz yanımda olsa yeterli olurdu," deyip başımı iki yana salladım.

Tepemde uçan kartallar ve yanımda yürüyen kurt ile kapıdan içeriye girdim. Bu kartallar benu dinlemeyip yine toplu bir şekilde beni takip ediyordu. Cidden birilerinin gözcülük etmesi şarttı.

Bana şaşkın bir şekilde bana haklı umursamadım. Hem yanımda duran kurttan korkuyorlardı hem de benden. Bu yüzden ikimize de dokunmaya ve laf söylemeye cesaret edemiyorlardı.

Birden önüme düşen kürek ile durdum. Küreğe bakarken bunu birinin attığı belliydi. Bizden korktuğu için en azından yolumuzu keserek bir gövde gösterisi yapıyordu. Hakkıydı da sanırım. Sonuç itibari ile kimsenin yapamadığını yapmıştı.

Yavaşça yere eğilip küreği sapından tutup ayağa kalktım. Sağıma dönmem ile orada olan beş altı adamın geriye bir iki adım atması ile önde kalan adama baktım. Genel olarak sıska biri gibi gözükse dahi kol kasının olması tarım ile uğraştığını gösteriyordu.

Kurt adama hırlarken elimi başına koyup okşadım. Her an saldıracak bir pozisyon alırken aklıma doluşan anılarımı engelledim. Şimdi olmazdı.

Adama bir iki adım atıp karşısında durdum. Küreği ona uzatıp,
"Bir savaşa gireceğimizi biliyorsunuz öyle değil mi? Elinizde olan her şeyden bu kadar kolay vazgeçip birilerinin önüne atmayın. Sebep her ne olursa olsun böyle yaparak kendi canınızı tehlikeye atacağınıza elinizde olan malzemeler ile kanınızın son damlasına kadar onurlu bir şekilde savaşın." Bu uzun konuşmam karşısında adam sadece başını sallayarak beni onaylayıp elimdeki küreği aldı.

Yeniden başını  eğip selam verdi.
"Teşekkür ederim," demesine karşılık ufak bir baş eğmesi ile cevap verdim. Arkamı dönüp korunaklı kaleye doğru yürüdüm. Bir şekilde savaş için gerekli olan malzemelerin artması ve halka dağıtılması gerekiyordu. Halkın olası bir olumsuz durumda kendisini koruyacak malzemesi bile yoktu.

Cidden biz böyle bir hâlde mi savaşa girecektik?
Gerçi savaş haber verilerek yapılmazdı zaten. Aklım daha fazla karışırken dinlenmem gerektiğinin daha çok farkına varıyordum.

**

Bebeğim için uyuduğum iki saat uykudan sonra kalkıp elimi yüzümü yıkayıp yeniden giyinmiştim. Bugün konuşmam gereken tek bir kişi kalmıştı ondan sonra tamamen savaş odaklı plan kurmaya başlayabilirdik.

Kapının önünde duran muhafıza önceden John'u çağırmasını söylediğim için bu isteğimi yerine getirdiğini çalan kapı gösterdi. Yavaşça camın önünden çekilip kapıya döndüm.

Usulca açılan kapının ardından gözüken John'a baktım. Çöten göz altına bakıp yutkundum. Bazı gerçeklerin sindirilmesi o kadar kolay olmuyordu. Ve John gibi yaşı fazla olan birinin hazmetmesi onun için zordu. Ben onu izlerken o yavaş adımlarla gelip yatağın üstüne oturdu.

Birbirimizi izlerken ilk başta birinin konuşmaya girmesini bekliyor gibiydik. John derin bir nefes alıp karnıma baktı. Yüzünde acı dolu ufak bir tebessüm oluşurken gözlerimi sertçe yumup geri açtım. Elimi karnımın üstüne koyup ona bakmaya devam ettim. Bebeğimin babası yanında olamasa bile ben her zaman onun yanındaydım. John bakışlarını karnımdan çekip gözlerimin içine baktı. Gözlerinde gördüğüm şeyler beni bir an nefessiz bıraktı. John acı doluydu. Sadece Rosale için değil. Benim için, bebeğim için, öldüğünü düşündüğümüz Werosim için... John, kalbinin bir köşesinde yaktığı mor mumlar ile yas tutuyordu. Buna dayanamayıp bir adım ileriye attım.
"Rosale'den sonra sorguya çekeceğin kişinin ben olacağımı biliyordum. Benden ne duymak istiyorsun?" demesi ile yutkunup adımlarımı hızlandırıp tam önünde durdum. Yavaşça dizlerimi kırıp önünde eğildim. Elimi onun dizlerinin üstüne koyup sırtımı dikleştirip bakmaktan kaçınsam bile yine de kendimi bakarken bulduğum yaprak yeşili gözlerinin içine baktım.

Başımı yavaşça iki yana sallayıp burnumu çektim.
"Gerçekleri istiyor olmak sorgulamak mı John? Sır gibi sakladığın gerçekleri istiyorum. Benim hayatımı doğrudan etkileyip yine de benden sakladığınız gerçekleri istiyorum." Gözlerim dolsa bile ona dik bir şekilde bakmaktan vazgeçmedim.

Yeniden burnumu çekip dizlerine koyduğum elimi biraz daha sıkıp,
"Benim o kehanette ölmem gerekirken nasıl hayatta kaldığımı hiç merak ettin mi John?" Gözlerinde bir anlık olsa bile geçen ölümün soğukluğu ikimizi de ürpertti.
"John, benim bedenim alevler içinde kaldı. İki göğsümün arası öyle bir yandı ki sanki etimden bir parça koparılıp çiğneniyordu." Sol gözümden yavaşça bir damla yaş aktı. Küçük göz yaşı yol çizip sım sıkı bastırdığım iki dudağımın arasında yok oldu. Tuzlu tat ağzımda dağılırken bu sefer susmayacağımı bildiği için susmamı ister gibiydi.
"O alevler beni öldürmek yerine güç verdi John. Boynumdaki kolyenin şekli gökyüzündeydi. O gün ay hilal şeklini almıştı ve etrafına dolanan bir yılan vardı." Susup derin bir nefes aldım. Dizlerine bastırdığım ellerimin üstüne elini koydu. Sanki buna ihtiyacım olduğunu görmüş gibiydi.

Başımı usulca iki yana salladım.
"Yılan aydan ayrılıp benim ağzımdan geçip içime girdi John! Bu yüzden beni öldürmediler. Çünkü yere düşsüm bile etrafımda oluşan güç duvarı yüzünden bana yaklaşamadılar bile. John o kolye annemindi. Bana ne olduğunu açıkla ne olur. Yoksa delireceğim. Çünkü benim aklımdaki ihtimaller o kadar fazla ki taşıyamıyorum." Son sözümden sonra John elimi bırakıp sağ elini yanağıma koydu.

Gözlerimi terk edip akan yaşlar onun elini ıslatsa bile hiçbir şey söylemeden bir süre gözlerimin içine baktı. Derin bir nefes alıp,
"O kolye annenindi. Onu sana veren oydu zaten," deyip durdu. Evet savaş sırasında John beni götürmek için gelmeden önce annem bana vermişti.
"Annen hatta hepimiz savaş olacağını biliyorduk. Kazanacağımıza inancımız olsa bile ne olur ne olmaz diyerek birçok şey düşünmüştük. Onlardan biri de zaten çocukların güvenli bir yere götürülmesiydi." Yeniden durdu. Arada durup nefes almazsa anlatmak onun için daha zor olacakmış gibiydi. O zaman bütün çocukları götürseler bile ben gitmemek için öyle bir direnip çığlık çığlığa ağlamıştım ki bu yüzden annem beni göndermemişti. Annem ağlamamdan nefret ederdi. Çünkü bu onun canını tahmin edemeyeceğim kadar yakardı.
"Savaş düşündüğümüz gibi gitmemişti. Kaybediyorduk. Annen bunu fark ettiği zaman gücünün çoğundan fazlasını sana verdiği kolyeye bir şekilde aktarmanın yolunu önceden bulduğu şekilde yapıp sana verdi. O güç en çok üzüldüğün ve ihtiyaç duyduğun bir anda ortaya çıkacaktı. Çıkmadan önce sana acı verecek şekilde bazı atakları ya da belirtileri olabilirdi." John'un dizini tutan ellerim serbest kaldı.

Geriye doğru kalça üstü düşerken aldığım nefesler ciğerlerime yetmiyordu. Ciğerlerime ulaşan her nefes canımı yakıyordu. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken nefes nefese bir şekilde odağını kaybetmiş gözlerim ile bir yerlere baktığımı sanıyordum.
"Annem isteseydi kendisi kurtulabilirdi ama benim yüzümden öldü." Kekeleyerek ve nefes almaya çalışarak kurduğum cümle canımı öyle bir yakıyordu ki kendimden nefret etmeme sebep oluyordu.

John gelip kollarını her iki yanımdan karnıma dikkat ederek sıkıca doladı. Başımı onun göğsüne koyup hıçkırıklarımı serbest bıraktım.

Bana yaklaşan herkesin sonu ölüm olmak zorunda mıydı? Benim imtihanım yaşadığım ölümler miydi?
"John, beni sevenler ölmek zorunda mı? Hemde benim yüzümden. Hepsi benim yüzümden." Kesik kesik söylediğim şeyleri anlamış mıydı emin değildim ama hiçbir şey söylemedi. Bir baba şefkatine sahip olan kollarını bir an olsun bedenimden çekmeden bana sarılmaya devam etti.

Orda, yerde ne kadar sarılı bir vaziyette oturduk bilmiyorum. Benim ağlamalarım biraz olsun dinince kendimi geri çekip John'a baktım onun da gözlerinin altı kırmızıydı. Başımı pencereye çevirip dışarıya baktım. Çökmeye başlayan karanlık ile yutkundum. Bu kadar zaman geçmiş miydi? Ben onca saat ağlamış mıydım?

Yavaşça ayağa kalktım. John oturduğu yerden bana bakarken elimi ona uzattım. Derin bir nefes alıp uzattığım eli tutup ayağa kalktı.

Onun elini bırakıp yatağın üstüne oturup yavaşça sırtımı geriye yasladım.
"Ben dinlenmek istiyorum. Kraliçeye bebekten dolayı ağrım olduğunu söyleyip gelemeyeceğimi söyleyebilir misin?" John bana bakıp yanıma geldi.

Yavaşça eğilip alnımı öptü.
"Sirina seni sevmek öyle güzel ki, insanın yüreğine hiçbir zaman sahip olamayacağı bir huzur parçası doluyormuş gibi oluyor. Kimse senin yüzünden ölmedi ama böyle yapmaya devam edersen senin yüzünden ölecek tek kişi bebeğin olacak." Yavaşça başımı sallayıp burnumu çektim.
"Dikkat edeceğim. Artık ona ettiğimden daha fazla dikkat edeceğim," dememle yeniden alnımı öpüp dışarıya çıktı.

John gittikten sonra odağını kaybetmiş gözlerim ile bir süre duvarı izledim. Eğer annem o kolyeye güçlerinin çoğunu aktarmasaydı şu an hala yaşıyor olur muydu? Belki de ikimiz orada ölürdük. Bu en iyisi olmaz mıydı? Birden karnımda hissettiğim baskı ile elimi karnımın üstüne koydum. Başımı karnıma doğru eğip,
"Sen az önce tekme mi attın? Bu bana katılmadığın anlamına mı geliyor bebeğim?" Elimi koyduğum yerde bir tekme daha hissedince yüzümü ufak bir gülümseme kapladı.
"Senin için nefes alacağım bebeğim. Nedense senin de benim gibi inatçı bir kadın olacağını hissediyorum. Acaba yanılıyor muyum?" Yavaşça karnımı okşamaya devam ettim. Başka tekme atmaması ile derin bir nefes aldım. Sanki bana yaşamam gerektiğini söyleyip uykuya kalmış gibiydi.

Çalan kapı ile dikkatim dağıldı. İki elim ile yüzümü hızla kurutup,
"Gel," dedim. Açılan kapıdan içeriye giren Rosale'ye baktım. Elindeki tepsi ile yüzünden ayağı ile kapıyı kapatıp yanıma geldi.

Tepsiyi uzattığım dizlerimin üstüne koyup yatağın bir köşesine oturdu.
"Doğumuna tahminen bir ay kaldı. Daha çok yemek yemen ve sağlıklı olman gerekiyor." Sadece ona bakıp başımla onayladım. Kocaman bir servis tabağında et vardı. Tavşan eti olduğunu tahmin ediyordum. Bir tabakta pilav ve yanında da başka bir tabakta doğranmış meyveler vardı. Yanında duran şişeye baktım.
"Senin bedeninin daha da dirençli olması için bitkilerden bir karışım hazırladım. Bu senin doğumunu da kolaylaştıracak." Başımı sallayıp elime çatal ve kaşığı alıp yemeğe başladım.

Bir tabak et ve pilavı bitirsem bile durmayıp o bir tabak meyveyi de yemiştim. Bir haftadır sanırım düzensiz ve az yiyordum. Bu da bebeğime yetmiyordu. Bugün yediğim şeylerle tam olarak doyduğumu hissediyordum. Yemek yediğim süre boyunca beni izleyen Rosale en sonunda ayağa kalkıp bana baktı. Dizlerimin üstündeki tepsiyi alıp tek elinde tuttu. Tepsinin üstündeki şişeyi bana uzatıp,
"Gerçekten içinde bitki karışımları dışında hiçbir şey yok Sirina. Gönül rahatlığı ile içebilirsin." Gözlerinin içine bakıp şişeyi yavaşça elinden aldım.
"Sana yeniden güvenebilir miyim Rosale? Güven o kadar kolay mı sanıyorsun?" Yüzünü kaplayan acı tebessüme baktım. Hiçbirimiz iyi değildik. Bu o kadar barizdi ki.
"Değil tabi ki. Her şey yeniden yavaş yavaş oluşacak." Başını sallayıp arkasını dönüp giderken sürekli yavaş yavaş dediğini duysam bile sadece ona bakmakla yetindim. Rosale gittikten sonra şişedeki karışımın hepsini içip şişeyi yanımdaki küçük masanın üstüne koydum. Her ne olursa olsun yine de onun sözlerine inanıyordum. Ne de olsa benim için çok şey yapmıştı.

Bunları düşünmeli bir kenara bırakıp üstüne uzandığım yorganı altımdan çıkarıp üstüme attım. Koruma büyüsü yapıp yatağa uzandım.
Elimi karnımın üstüne koyup,
"Özür dilerim bebeğim. Sana çok daha iyi bakacağım. Beni affet olur mu?" Babanın acısını yaşarken sana iyi baktığımı sanıyordum. Gözlerim kapanmaya yakınken elimin altında hissettiğim küçük bir tekme ile yüzümde bir gülümseme oluştu. Bu bugüne ait olan gerçek bir gülümsemeydi.  Bebeğim benim özrümü kabul etmişti.

Bebeğim, babası için yas tutup acı çeken annesinin yükünü hafifletmek istercesine yerini belli edip affetmişti.

Ben bebeğimi korumayı başarabilecek miydim?

***

Selamlarrr
Bu sefer bölüm erken geldi bence, değil mi?

Bakalım Sirina bebeğini koruyabilecek mi?

Kolyenin sırrı çözüldü. Diğer bölüm gelenler olacak. Sizce gelecek olanlar kimler olabilir?

Mor kalpler ve büyü küreleri burayaa 💜💜🔮🔮

Görüşmek dileği ile, seviliyorsunuz💜

Continue Reading

You'll Also Like

PSİKOZ By Meyra&Menekşe

Mystery / Thriller

1.7K 62 10
"İyileştirdiğiniz herkes bir gün sizi hasta edecek."
88.2K 9.1K 55
[Fantastik türde 2019 Watty ödüllü] Son ejderha, uyandığı yeni çağı tanımak için bir insan yavrusu olarak yeniden doğar... Savaşları, aşkları ve giz...
119K 8.4K 74
Hayatınız elinizden alınıp yerine sonsuzluk bahşedilseydi, bunu ödül olarak mı görürdünüz? Yoksa olabilecek en kötü ceza mı? Peki ya cevap bir camın...
4.1K 2.6K 14
Bazılarının yüreğe iyi gelen bir yanı vardı. Dördü de birbirine armağan gibiydi. Onlar dört iyi arkadaşlar. Sinem , Gamze, Tutku ve Gülsüm... Dör...