YAN KARAKTER | Texting

De Fesatrice

1.8M 173K 108K

Ulaş: Hani sen bana ilk mesajında demiştin ya Ulaş: Dizi, film ve kitaplarda herkesin sevdiği yan karakterler... Mais

Yan Karakter -1-
Yan Karakter -2-
Yan Karakter -3-
Yan Karakter -4-
Yan Karakter -5-
Yan Karakter -6-
Yan Karakter -7-
Yan Karakter -8-
Yan Karakter -9-
Yan Karakter -10-
Yan Karakter -11-
Yan Karakter -12-
Yan Karakter -13-
Yan Karakter -14-
Yan Karakter -15-
Yan Karakter -16-
Yan Karakter -17-
Yan Karakter -18-
Yan Karakter -19-
Yan Karakter -20-
Yan Karakter -21-
Yan Karakter -22-
Yan Karakter -23-
Yan Karakter -24-
Yan Karakter -25-
Yan Karakter -26-
Yan Karakter -27-
Yan Karakter -28-
Yan Karakter -29-
Yan Karakter -30-
Yan Karakter -31-
Yan Karakter -32-
Yan Karakter -33-
Yan Karakter -34-
Yan Karakter -35-
Yan Karakter -36-
Yan Karakter -37-
Yan Karakter -38-
Yan Karakter -39-
Yan Karakter -40-
Yan Karakter -41-
Yan Karakter -43-
Yan Karakter -44-
Yan Karakter -45-
Yan Karakter -46-
Yan Karakter -47-
Yan Karakter -48-
Yan Karakter -49-
Yan Karakter -50-
Yan Karakter -51-
Yan Karakter -52-
Yan Karakter -53-
Yan Karakter -54-
Yan Karakter -55-
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm 2
Özel Bölüm 3
Özel Bölüm 4

Yan Karakter -42-

27.3K 2.8K 1.8K
De Fesatrice

Fotoğrafta Ulaş ve Duru var.

Demi Lovato - Heart By Heart


İyi okumalar...

Ulaş

"Gürkan, yeter mi artık?"

Gürkan'ın beni duymadığını düşündüğümde onu tutup Sedat'ın üzerinden çekmiş, ağzı burnu kan içinde kalmış Sedat'a yüzümü buruşturarak bakmıştım. Neyse ki bilinci hâlâ yerindeydi. Asena şu anda burada olsa ona çirkin sözler sarf eden bu zavallıya bile acırdı. Öyle temizdi onun yüreği.

"Başka kim var lan? Kaç kişisiniz oğlum siz? Hepinizin ağzına sıçmadan rahat yok bana."

"Onları da sonra halledersin, yeter artık." Gürkan, yeniden Sedat'ın üzerine atlamasın diye elimle ona engel olmaya çalışıyordum. Bilerek birkaç yumruk yediği gözümden kaçmamıştı. Sanırım Asena'nın başına gelenler için bir şekilde kendisini suçluyordu. Bu da onun kendisini cezalandırma yöntemiydi.

Sedat, yerden kalkıp hızlıca bakış açımızdan uzaklaştığında Gürkan'a döndüm. İçi rahat değildi, bunu görebiliyordum. Eliyle alnına düşen saçlarını geriye attı ve burnundan akan kanı sildi. Asena ile kavga etmişlerdi ve bu kavgadan ikisi de çok zararlı çıkmış görünüyorlardı. Gürkan, Asena'nın yerden göğe kadar haklı olduğunu söylüyordu. Ama Asena'da hiç de haklı olmanın mutluluğu yoktu. Aksine, haklılığı ona yüktü.

"Şimdi, ne olduğunu düzgünce anlatacak mısın?"

"Ebru'nun saçmalamaları yüzünden okuldaki birkaç erkek Asena'yı taciz ediyormuş." Gürkan, içine derin bir nefes çekip nefeslerini düzene sokmaya çalıştı. Maraton koşmuş gibi görünüyordu. "Bize anlatamamış, ben de bugün öğrendim. Aslında o herif nefes almayı bile hak etmiyor ama..."

Ellerimi Gürkan'ın omuzlarına koydum, yeniden Sedat'ın peşinden koşup onu öldüresiye dövmesinden korkuyordum. Gürkan çocuktan hem hırsını çıkarmış hem de ona ciddi bir sakatlık yaşatmamak adına çocuğu kontrollü dövmüştü. Çünkü böyle bir durumda Asena'nın kendisini suçlu hissedeceğini biliyordu.

"Orasını zaten biliyorum. Siz niye kavga ettiniz, ona gelsen?"

"Benim hatam dedim ya."

"Ne yapmış olabilirsin ki?"

"Ebru'yla konuştum. Yani en azından Asena böyle olduğunu düşünüyor. Ben de konuşmak istemiyorum ama kız beni gördü mü benim bahane uydurup oradan kaçmama izin vermeden bir açıyor ağzını, bir daha sustur susturabilirsen. Ben de keyif almıyorum bu durumdan, kabalık olur diye 'git başımdan' da diyemiyorum. Yani... Diyemiyordum."

"Dedin mi?"

"Dedim. Asena'nın bu kadar incindiğini bilsem en başında derdim." Gürkan, iç geçirip yüzüme baktığında surat ifadem her nasılsa hafifçe gülümsemesine sebep olmuştu. Omzuma dostça vurup konuşmaya devam etti. "Sen okul çıkışında Duru'yla buluşacaktın, hadi çok geçmeden git."

"Sen ne yapacaksın?"

"Eve gideceğim."

"Servise binmeyecek misin?"

"Hayır, biraz dışarıda dolanır öyle geçerim. Asena'nın beni böyle görmesini istemiyorum."

"Sedat'ı bulup dövmeyeceğine söz ver, öyle gideceğim."

"Tamam, dövmeyeceğim. Söz." Kaşlarımı kaldırarak yüzüne baktığımda Gürkan, gözlerini devirip "Tamam ya." diye hayıflandı.

"Bak sözünü de verdin. Şimdi uslu uslu git evine."

Gürkan'la vedalaştıktan sonra aksi yönüne yürümeye başlamıştım. Sokağın köşesinde beni bekleyen Duru'yu fark ettiğimde dudaklarım onun görmeye fırsatının olmayacağı bir tebessüm için yukarıya kıvrılmıştı. Kendimi birkaç saniye içerisinde toparlayıp yanına vardığımda başını telefonundan kaldırmış, benim gibi saklamaya gerek duymadığı samimi tebessümüyle yüzüme bakmıştı.

"Çok bekletmedim umarım, ufacık bir işim vardı."

Tebessümü, yüzümü incelerken donduğunda Duru'nun kaşları çatıldı. "Senin yüzüne ne oldu?" dediğinde benim de kaşlarım onunki gibi çatılmıştı. "Ne olmuş yüzüme?"

"Kan mı o?" diye konuştu zorlukla. Gözlerim kocaman açılırken elimle tüm yüzümü kapatıp çitiler gibi bir hareketle kan her neredeyse temizlemeye çalışmıştım. Ardından elimi yüzümden çekmiş, paniğimi bastırarak oldukça rahat bir şekilde Duru'nun sorusuna cevap vermiştim.

"Ketçap bu. Yerken fazla dağıttım herhalde."

"İyi de sen bugün bir şey yemedin ki."

"Allah Allah." Alaylı sesimle Duru'ya doğru eğildim. "Sen nereden biliyorsun acaba?"

Duru, gözlerini kaçırdıktan sonra elini koluma sarmış ve beni çekeleye çekeleye yürümeye başlamıştı. Mecburen onunla beraber yürürken elini birkaç saniye sonra kolumdan çekmişti. Yüzüne doğru gelen saçlarını sağ tarafa attı ve bana döndü. "Ee, ne işin vardı?"

"Gürkan'la ufak bir işimiz vardı."

"Tamam da ne işiniz vardı?"

"Duru, annem de babama bu kadar çok soru soruyor, biliyor musun?"

Söylediklerimi ağzımdan çıkana kadar fark etmemiştim. Duru'yla birlikte kızarırken dudaklarımı birbirine bastırdım ve önüme döndüm. Sessiz sessiz yürümeye devam ediyorduk. Artık sessizlik, az önceki utancımdan daha rahatsız edici olmaya başladığında boğazımı temizleyip konuştum.

"Asena'yı birisi rahatsız ediyormuş."

"Biliyorum." diye mırıldandı. Başını bana çevirip gözlerime üzgün bir bakış atarken konuşmaya devam etmişti. "Aylardır hakkında çıkan dedikodular yüzünden sözlü tacize uğruyormuş."

"Gürkan bir tanesini patakladı, ben de fazla ileriye gitmesin diye başında bekledim."

"O zaman az önce yüzünde gördüğüm-..."

"Ketçap, ruj izi, pastel boya, sulu boya, yağlı boya... Ama asla kan değil."

"Ruj izi mi?"

"Evet, ne kadar saçma olduğunu ben de şimdi anladım."

Duru, gülerek başını iki yana salladığında yanaklarını sıkacağım korkusundan ellerimi montumun içine soktum. Zaten delici bir soğuk vardı. Kızarmış yanakları o güldükçe öne çıkıyordu. Burnu ve tam göremesem de kulakları kızarmıştı. İyice dayanılmaz olmuştu. Ona karşı koymak çok zordu. Ki zaten Duru'ya karşı koyamıyordum.

Kendi kendime güldüm.

Şu an bana ne isterse yaptırabileceğinden habersizdi.

***

Uzun ve soğuktan ciğerlerimin kesildiği bir yolculuktan sonra nihayet Duru'nun evinin önünde durmuştuk. Dış kapıyı elindeki anahtarla açtığında asansöre doğru yönelmiştik. Neyse ki zemin kattaydı. Asansörün kapısını açıp bindiğimizde Duru, çıkacağımız katın tuşuna bastıktan sonra arkasını dönüp aynadan kendisine bakmaya başlamıştı. Bense ona sırtımı dönmüş, kapıyla bakışıyordum.

Bu kadar dar bir alanda, yanakları soğuktan kızarmış Duru'ya bakmak kalp sağlığıma zararlıydı. Yutkunup asansörün açılmasını beklerken bana asırlar sürmüş gibi gelen bir bekleyişin ardından Duru'nun evinin bulunduğu kata gelmiştik. Önden Duru çıkmış, dairenin önünde dikilmişti. Kulağını evin kapısına yasladığında gözlerimi kıstım.

"Duru, çok ayıp. İnsan kendi evini dinler mi?"

"İçeriden ses geliyor ama ablam yalnız."

"Ablanı yalnız mı bırakıyorsunuz evde artık?"

"Yani, çok değil. Annem işe gideli 15 dakika ya olmuştur ya da olmamıştır."

"Ablan kendi kendine konuşuyor olabilir mi?"

"Hayır, bu-..." Duru, cümlesini tamamlayamadan evin kapısı açılmıştı. Kapının ardından çıkan yüz, oldukça tanıdıktı.

Tolga, henüz beni fark etmemiş olacaktı ki kocaman gülümsemesiyle ve parlayan gözleriyle Duru'ya bakıyordu. "Deniz, sana acilen bir şey anlatmam lazım."

"Ne oldu?"

Tolga, Duru'yu kolundan tutup içeriye çekerken Duru, son anda ayakkabılarını çıkarmıştı. Omzunun üzerinden bana baktığında Tolga'yla da göz göze gelmiştik. Tolga'nın yüz ifadesi donarken yavaşça yutkundum. Duru, bir Tolga'ya bir de bana bakıyordu.

"Ulaş..."

"Siz konuşun." diyerek geriye doğru bir adım attım. Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Duru'yla göz göze geldiğimizde kendisini suçlu hissetmesin diye gülümsemeye çalıştım. Şaşırtıcı bir şekilde başarılı olmuştum. Canım yanıyordu, Tolga ve Duru'yu bu kadar samimi görmek beni hiç iyi hissettirmiyordu. Ama bunda Duru'nun bir suçu yoktu ve kendisini kötü hissetmesin diye gerekirse rol de yapardım.

"Önemli bir konuya benziyor, Duru. Ben daha sonra da tanışırım ablanla. Zaten biraz emrivaki olmuştu."

"Ama..."

"Boş ver." dedikten sonra hâlâ bu katta olan asansörün kapısını açtım. "Akşam konuşuruz." Asansöre binip zemin katın tuşuna bastıktan sonra gözlerimi kapatıp kafamı arkaya doğru attım ve sertçe yutkundum. Ne yaparsam yapayım boğazımı sıkıyorlarmış gibi hissetmekten kurtulamamıştım.

Asansör zemin kata indiğinde kapısını hırsla ittirdim ve apartmandan çıktım. Soğuk rüzgar beni iliklerime kadar üşütürken bundan şikayet edemeyecek kadar dolu olan aklıma sessiz sessiz küfrediyordum. Ağlamak için şu anı seçen gözlerime küfrediyordum.

"Ulaş!"

Duru'nun sesini duyduğumda adımlarım bir anlığına durmuştu. Ona sırtımın dönük olması iyi bir şeydi çünkü yüzümün bu halini görürse bitmek bilmez bir sorguda bulurdum kendimi. Ve ona istediği cevapları veremezdim. Bunu yapmamalıydım.

Duraksayan adımlarımı devam ettirdim. Onu duyduğumun farkındaydı, buna rağmen dönüp bakmadığımın farkındaydı. Belki onu biraz kırıyordum ama hepsi daha büyük kırıklıklara yol açmamak içindi.

"Ulaş dedim!" Duru, kolumu yakalayıp beni durdurduğunda gözlerimi kırpıştırıp gülümsemeye çalıştım. Tam da şu an o nefret ettiğim yağmurun yağmasına ve yanaklarımda emanetmiş gibi duran gözyaşlarımı saklamasına çok ihtiyacım vardı.

Ama yağmur yağmamıştı.

Duru, beni kendine çevirdiğinde yüz ifademi görmüş ve büyük bir şok yaşamıştı. Konuşan taraf ben değildim, olmayacaktım. Çenemi sıkmış ve konuşmamak adına büyük bir yemin etmiş gibi davranıyordum. Çünkü biliyordum, eğer bu ağzımı açarsam...

"Ulaş, gerçekten evde olacağını bilmiyordum. Çok özür dilerim. Eğer Tolga'nın orada olduğunu bilseydim-..."

"Evet, biliyorum. Özür dilemene gerek yok."

"Ama sen üzüldün." dedi masum masum. Beni üzen Tolga'yı görmek değil, Tolga ve Duru'nun arasındaki o samimiyeti görmekti. Beden dili asla yalan söylemezdi. Belli bir yakınlıkları olmasa Tolga bu kadar rahat davranmazdı. Duru'yu kolundan çekmez, onun içeriye girmesini beklerdi. Ve eğer Duru kendisini Tolga'ya yakın hissetmeseydi...

"Duru, hadi ablanın yanına dön."

"Seni bu halde bırakıp da dönemem."

"Ne varmış halimde?"

Duru, cevap niyetine bir şey söyleyemediğinde bu sessizliğini fırsat bilip gitmeye yeltenmiştim. Henüz iki adım atmıştım ki Duru'nun eli yine kolumu tutmuştu. Kolumu ondan çektiğimde tırnağım elini çizmiş olmalıydı ki acıyla hafif bir ses çıkardı. Hızla ona döndüm ve yüzünü inceledim.

"Bir şey yok." dedi yavaşça. Yine de inanmayıp eline dikkatle bakıyordum. "Bir şey yok, Ulaş." diye tekrarladı cümlesini. Başımı kaldırdığımda göz göze gelmiştik. Bir daha gitmemden korkuyor olacaktı ki elini uzatıp bileğimi sıkıca tuttu.

"Neler olduğunu anlatacak mısın artık?"

"Neyi anlatacağım, Duru? Ne bilmek istiyorsun?"

"Neden gitmeye gerek duyduğunu bilmek istiyorum. Çünkü davet edilen sendin, iki dakika içinde gitmesi gereken ise Tolga'ydı."

Dudaklarım alaycı bir gülüşle kıvrılırken başımı iki yana salladım. Duru, aramızdaki mesafeyi bir adım kısaltıp tüm ciddiyetiyle konuşmaya devam etti. "Bana mı kızdın yoksa?"

"Hayır." dedim oldukça hızlı bir şekilde. Onun kendisini suçlu hissetmesi en son istediğim şey bile değildi. Bileğimi ince parmaklarından çekip kurtardım ve ellerimi arkamda birleştirip bir adım kısalttığı mesafemizi yeniden açtım. Ona yakın olmak şu anda yapmam gereken en son şeydi. Kontrolümü kaybetmek üzereydim.

"İnanmayacaksın belki ama kimi zaman yan karakterler de üzülüyor, sinirleniyor ya da ne bileyim, hayal kırıklığı yaşayabiliyor. Bunların hepsi senin yüzünden olmak zorunda değil."

"Herkes kendi hayatında ana karakterdir." diye mırıldandı. Söylemesi gerekenlerin bu olup olmadığından emin değildi. Ki şüphelerinde de haklıydı. Bunları söylemesi yüreğime su serpememişti. İçten içe tüm gerçeği biliyordum, sonunda kalbimin nasıl kırılacağını aslında başından beri biliyordum. Bunları bilmeme rağmen onun hayatına girmeyi seçen bendim.

"Sence şu an bu mu benim zoruma gidiyor?"

"Ne o zaman?"

"Tolga!" diye konuştum. Konuşmaya devam ettikçe sesim yükseliyordu. "Tolga'nın senin hayatında olması, mecburiyetten hayatına girdiğini söylemene rağmen onunla bu kadar yakın olman. İşte, zoruma giden bu. Neden, biliyor musun?"

Bu sefer mesafeyi kapatan bendim. Duru gibi, sakince bir adım atmak yerine bir anda dibinde bitecek kadar hızlı kapatmıştım mesafemizi. Başımı hafifçe eğip konuşmaya devam ettim.

"Çünkü tüm bu yan karakter saçmalığı aslında gerçek ve ben senin hayatında tam da benzediğimi iddia ettiğin o yan karakterim. Ama Tolga... Kıvırcık saçlı, ablan düştüğünde gelip sizi kurtaran, 3 yıldır hayatında devam eden sorunu bir anda sihirli bir şekilde çözen ve ben ne kadar kendimi paralasam da senin için yapamayacağım şeyleri anında yapan biri. Tolga, başkarakter. Değil mi?"

Duru, gözlerini kaçırdığında kafamı onun olduğu tarafa çevirip onu gözlerime bakmaya zorladım. "Hadi, söyle. Utanmana gerek yok, dürüst olabilirsin."

Duru, dilini yutmuş gibi konuşmamaya devam ederken gözlerime şaşkınlıkla bakıyordu. Dudakları aşağıya doğru büzüldüğünde gözlerinin dolması da çok sürmemişti. Yüz ifadem donarken doğruldum.

Galiba anlayacağımı anlamıştım.

"Tolga... O senin hayatının merkezinde olacak kişi. Hikayeni birleştireceğin kişi, mutlu sonları hayal ettiğin kişi. Değil mi Duru?"

Kafamı iki yana sallarken Duru'yla aynı anda gözlerimizden yaşlar düşmeye başlamıştı. Konuştuğumda sesim çatlıyordu.

"Olmuyor, Duru. Ben bu hikayedeki rolümü kabullenmek için çok uğraşıyorum. Seni üzmemek için, seni hayal kırıklığına uğratmamak için çok uğraşıyorum. Sırf sana hep sahip olmak istediğin o dostluğu verebilmek için. Ama sadece bir kereliğine olsa sana bakarken aklımdan nelerin geçtiğini söylesem, olmaz mı? Sonrasında unutacağına söz verir misin? Ben söz veriyorum. Şu an yaşanmamış gibi davranacağıma söz veriyorum. Sadece bir kere... Kalbimden geçenleri söylesem?"

Yorgun düşen omuzlarıma karşı koymadım ve çökmelerine izin verdim. Şu an yorgun olan tek tarafım omuzlarım değildi. Kalbimdeki yük öyle ağır gelmişti ki bedenimi taşımakta zorlanıyordum. Her zaman güç kaynağım olan Duru'ya parlayan gözlerimle baktım ve omuzlarını tutarak alnımı onun başının üzerine yasladım.

Bu hem ona bu kadar yakın olabileceğim ilk ve son andı hem de söyleyeceklerimi duyduğunda yüzündeki hayal kırıklığını görmemek için en iyi yöntemdi.

İçime derin bir nefes çektikten sonra dudaklarım, aylardır söylemek istediklerim ama içime attıklarım, Duru'yu her gördüğümde hissettiklerim ama kimseye anlatamadıklarımı anlatmak için aralanmıştı. Onunla yaşadığım, onun sayesinde yaşadığım her şey, birkaç kelimelik bir cümleyle ağzımdan dökülmüştü.

"Ben sana aşığım, Duru."

SONUNDA!

Dediğinizi duyar gibiyim kldnfal

Ay çok duygusal bir itiraf oldu, izninizle ben ağlamaya kaçıyorum.

İyi günler, 'gü'lerim. ♥

Continue lendo

Você também vai gostar

783K 25.8K 51
"Abiler ya da arkadaşlar bu tür yaklaşımlar yapmaz sarışın." (! Reklam yapmak yasaktır.)
52.1K 4.5K 45
0532* : videonu izledim. 0532* : şu özgün-tatil şarkısıyla yaptığın video. 0532* : baya büyükten bir tektaş takabilirim. 0532 : eğer sevgilim olursan...
86K 2.5K 48
Siz ailenin ne olduğunu bilir misiniz ben bilmiyorum aile dedim miydi aklıma ilk gelen şey güzel bir sofra çevresinde oturan büyük bir aile ama biz d...
682K 51.3K 67
hazar biraz duyarsız, biraz da sinir bozucu birisi boyxboy ve texting