Yıldız Kayarken Dilek Tutulmaz

By EmineCann

25.6K 2.9K 2.9K

Esin, 24 yaşında bir sarışın. Sırf 'en çok yağış alan bölge neresi' sorusu geldiğinde gözlerim diyebilmek içi... More

•Tanıtım•
En Uzun Gece
Babil Kanunları
Yıldız Tozu
Perili Köy
Birinci Yalan
Tabut ve Yıldızlar
Otogar Soğuğu
Bir Kitabın İlk Sayfası
Boş Sayfada Tutan Kir
Tutuklu Olmak
Ölü Toprağa Düşen Yağmur
Kendimden Kaçarken
İstiyorum/İstemiyorum
Kül
Vedalar
Yaralar
Sağanak Gökyüzü
Nadasa Bırakılmış Hayatlar

Umut Hırsızı

1.3K 178 197
By EmineCann

İthaf: @MarsKralicesi_

🪐

Ayılar sadece dağda yaşamıyormuş... İnsan kılığına girip şehir merkezinde aramızda dolaşabiliyorlarmış gayet... Bunu Bay A'yı gördüğümde anladım.

Benim için 'karım' demesine mi yansaydım yoksa bu kadar düz oluşuna mı karar veremiyordum. Karar veremeyince şok olmuş bakışlarla ona bakmaya devam ettim. Onun yüzünden tanımadığım bir kadının öldürücü bakışları altında mahsur kalmıştım.

"Aksel, eğer bu dediğin doğruysa seni o adamlara bırakmam ben öldürürüm farkında mısın it herif!" Kız hırçın bir şekilde kükrediğinde Bay A'nın isminin Aksel olduğunu daha yeni öğreniyordum ve bunu sindirme aşamasındaydım.

Ben henüz tüm bunları sindirememişken Bay A, bileğimi çekiştirdi ve kelepçeyi gösterdi. "Doğru söylüyorum, bu da dün geceki fantezimizden."

Sindirmem gereken olaylar silsilesine bir de kelepçe fantezisi eklenmişti. Şaşkınlıkla ona bakmaya devam ettiğimde bana döndü. Ben ise nefesim boğazımda kesildiği için öksürmeye başlamıştım. Evet... Bu adam nefes kesiciydi. "Bebeğim, dün gece bana gösterdiğin dişlerini Hale'ye de göster korkup kaçsın."

O dişleri pişkin pişkin konuşan yüzüne çok fena gösterecektim ama kendimi zor tutuyordum. Hale denilen kız sinirden yerinde duramazken Baran olaylara inanmışa benzemiyordu.

"Hale," dedi Aksel. "Sana hiçbir zaman olmayacak dedim, dediğimin hâlâ arkasındayım. Umudunu kes ve dön, buraya hiç gelmemen gerekirdi."

Acımasız ve sertçe çıkan sözleri Hale'yi üzmüş gibi değil de daha çok sinirlendirmişe benziyordu. "Bu kız için mi?"

"Evet Hale, bu kız için. Bu kız için çekip gidiyorum," dedi düz bir şekilde.

Yalana bak.

"Bizim gibi ıssız mı o da?" dedi dişlerini sıkarak. Kız bunu söylerken ıssız kelimesinin ne ifade ettiğini anlamaya çalışıyordum.

Aksel bu soruda yüzünü bana çevirdi ve kelepçesiz elini çeneme uzatıp kafamı yukarıya kaldırdı ve gözlerine bakmamı sağladı. "O ıssız değil, kötü de değil, melek gibi."

Hale bu harekete daha da öfkelenmişti. "İyiyse öldüreyim de cennete gitsin!"

O kadar iyi değilim tatlı kız. Belalıyım ben, sütü sek seni tek de elerim. Öldür de şeytana nasıl çıraklık yaptığımı gör bakalım.

İç sesim bunları söylerken kıza tehditkar olduğunu düşündüğüm bir bakış attım, umarım olmuştur.

Aksel beni bırakarak ona döndü, az önce sakin bakan gözler bu defa bariz bir şekilde öfkeli ve sabırsızdı. "Aklının ucundan bile geçirmek istemezsin."

Hale bana kısa ve aşağılayıcı bir bakış attıktan sonra hışımla arkasını dönüp topukladığında geçen dakikaların şokunu atlatamıyordum. Kız iyice uzaklaştıktan sonra Baran çarpık bir gülüş attı ve anahtarı çıkararak birkaç adımda yanımızda bitti.

"Şimdi söyle bakalım Aksel Bey, kim bu kız?"

"Eeeh Baran! Tutturdunuz kim bu kız? Kim bu kız? Bir bilsem kim bu kız? Hale gitsin diye öyle dedim."

"Mal değilim kardeşim anladım ama Hale biraz mal şimdilik inandı, akşama dank eder muhtemelen."

"Akşama kadar biz de gitmiş oluruz."

Kelepçeyi açıp geri çekildiğinde sırıtıyordu. "Kim oğlum bu sarı, söylesene?"

Ben yokmuşum gibi bahsetmeleri sinirimi bozmuştu. "Merhaba, ben Esin," dedim elimi uzatarak.

"Ben de Baran," dedi karşılık vererek.

"Az önceki atarlı arkadaşımızın kusuruna bakma, şu Aksel öküzünün de kusuruna bakma... Bana senden bahsetseydi Hale'yi getirmezdim"

"Şerefsiz," dedi Aksel bizden bağımsız sigarasını yakarken. "Hani sen getirmemiştin."

"Bebeğim sen böyle her detaya takılırsan nasıl ilerleyeceğiz biz?" Baran pişkin bir sırıtmayla Aksel'e bakıyordu.

Aksel ise kafenin açıldığını görünce o tarafa yöneldi ve Baran'a baş işareti yaptı. "Hadi arabaya geçelim Esin," dedi Baran. "Bu dağ ayısı sonra gelecek."

"Oha baş işaretiyle sana bunu anlattı ve sen de anladın mı?"

Yürümeye başladığımızda cevap verdi. "Çocukluğundan beri tanısaydın sen de anlardın. Aksel çözülmesi zor bir adam değildir."

"Hale'de çocukluk arkadaşınız mı?" diye sordum yutkunarak. Bay A'nın evine çok fazla kız girip çıkardı ama Hale'yi hiç görmemiştim. Bazen ona gelen kızlara saç baş dalmak istesem de yersizdi bu isteğim. O beni tanımazken ben çok gece onun için ağlayıp hayaller kurmuştum ama bunları yaparken bu noktaya geleceğimiz aklımın ucundan bile geçmemişti.

Ona olan hislerim ulaşamayacağım bir ünlüye olan hayranlık gibiydi. Belki de onu tanıyınca silinip gidecekti bu yersiz ilgim.

"Hale'de çocukluk arkadaşımız. Bir de Yusuf var ama Yusuf biraz serttir. Aksel ile arası bozuk diye gelmedi." Bir anda yüzü asıldı. "Opss çok fazla bilgi verdim."

Arabaya ulaşmıştık. Canavar gibi bir Range Rover bizi bekliyordu. "Git mahalle karılarıyla dedikodu yap Baran, bu sokak işleri sana baya ters olmaya başladı. Her şeyi döktün kıza." Aksel memnuniyetsiz bir şekilde bize ulaştığında Baran onu takmıyor gibiydi.

"Sana inat hayatı biraz eğlenceli hale getirmek çok zor be biraderim"

Aksel o an aklımdan silinmeyecek alaycı bir bakış attı. "Hayatı bu sıradan kızla mı eğlenceli hale getirmeye çalışıyorsun? Yürüyen ATM'mden uzak dur."

Baran göz devirdi. "Oo birileri kıskandı. Abi her seferinde kendini daha da aşıyorsun. Kızı bu yüzden mi yanında tutuyorsun?"

Omuz silkti ve arabaya geçmemi işaret etti. "Zorla tutmuyorum."

"Aptal herifin tekisin." Sinirle üzerine yürüyüp ona omuz atarak arabaya geçmeyi planlamıştım ama boyum kısa olduğu için omuz hareketinde teknik bir aksaklık yaşanmıştı.

Baran, ben arabaya binmeden yanıma geldi ve kolumdan çekiştirerek bagaj kısmına yöneltti beni. "Esin seninle daha yeni tanışıyorum ama belli ki iyi bir kızsın. Aksel ile olduğunuz süre zarfında delice bir şey yapmaya kalkarsa ne olur ona engel ol."

"Ne gibi?"

"Delirdiğinde anlarsın... Imm, bunu şey gibi düşün, ayıların acıkıp şehre inmesi gibi." Duraksadı. "Çabuk ikna olmaz ama elbet ikna olur, unutma. Ve unutmadan telefon numaram sen de dursun. Bu dağ ayısı bizi merakta bırakmayı sever, hiç olmazsa ulaşacak başka biri olur."

"Şu an numaram yok, yeni hat alınca olası bir durumda haber veririm merak etme," dedim arkadaşça bir tavırla. Zira dün gece hattımı kırıp atmıştım...

Telefonumu alıp numarasını kaydettikten sonra elime tutuşturdu. "Sana Aksel ile iyi şanslar," dedikten sonra Aksel'in yanına gitti. Benden birkaç dakika sonra Baran'la vedalaşıp arabaya bindiğinde Baran cama asıl bir şekilde sırıtıyordu.

"Issızlara haber salmamı ister misin?"

Issızlar dediğinde başımı onlara çevirdim. Bir tarikatın içine bile düşmüş olabilirdim. O talihsizlik vardı ben de.

"Biri kafana silah dayamadığı sürece salma," diye yanıtladı Baran'ı.

"Dikkat et kardeşim."

"Eyvallah, sen de."

Vedalaştıklarında yola çıkmaya hazırdık. Arabayı çalıştırdığında ona döndüm. "Issızlar kim?"

Dudakları yana doğru kıvrıldı. "Biziz."

"Siz?" diye sorduğumda bir anlığına bana dönüp yeniden yola odaklandı. "Cevabı canını tehlikeye atacak sorular sorma."

"Tamam Bay A, en tehlikeli adam sensin inandım şimdi biraz rahatla."

"Adımı öğrendin, neden Bay A demeye devam ediyorsun?"

"Adını senden öğrenmedim çünkü." Kemikli yüzüne bakarken bir tarafım yüzüne unicorn çizsem hala karizmatik görünmeye devam eder miydi diye düşünmeden edemiyordu.

"Ehliyetin var mı?"

"Var."

Cevabımdan tatmin olmamış gibi yüzüme baktı. "Aktif olarak araba kullanıyor musun yoksa sadece bir köşede öylesine duruyor mu?"

Gıcık bir sırıtma yerleşti yüzüme. "Avm'de çocuk treni sürüyordum, o sayılır mı?" Kaşları çatıldığında gülmeye devam ettim. "Şaka yapıyorum, bu canavarı kullanabilirim."

"Güzel. Gece boyu uyumadım biraz kestirmeliyim."

Hâlâ neden geceleri uyumadığına dair hiçbir fikrim yoktu. "Neden geceleri uyumuyorsun?" İkinci kere sormuştum bu soruyu ona.

"Neden soru sormayı kesmiyorsun?"

"Nereye gidiyoruz?" İnatla sormaya devam edecektim.

"Ege'ye doğru gideriz, bu mevsimde turizm sektörü ölü. Sakindir şimdi oralar."

"Peki," diye mırıldandım. "Benden ne zaman kurtulmayı planlıyorsun?"

Yavaşlayıp sağa sinyal verdikten sonra arabayı durdurdu. "Bana ters bir şey yapmayacağın sürece benimle gelmeye devam edebilirsin. Sana gidecek yer vaat ettim ve bir anlaşma yaptık ama yanlış bir şey yaparsan, anlaşma kendi kendini imha eder ve nereye gideceğin umurumda bile olmaz."

Donuk bakışlarla yüzüne baktığımda kemerime uzandı ve bu yakınlaşması bir anlığına afallamama neden oldu. Bile isteye etkilendiğimi bildiği için yapıyordu sanki, yavaş bir şekilde emniyet kemerini söktü ve geri çekildi. "Şimdi sıra sen de."

Arabadan inerek arka koltuğa geçtiğinde ben de aşağıya inmeye gerek duymadan yan koltuğa atladım. Bir gün Range Rover gibi bir canavarı kullanacağım aklıma gelmezdi.

O, arka koltukta uykuya dalalı iki saat olmuştu ve hiç durmadan yola devam etmiştim. Diğer yandan açlıktan bayılmak üzereydim. En sonki öğünüm akşam evi terk etmeden önceydi. Biraz daha ilerledikten sonra tabelalarda mola yeri olduğunu görünce rahatladım. Parada hesaba yatmış olmalıydı ve biraz bu durumun keyfini çıkarabilirdik.

Bay A, uyumaya devam ederken arabadan indim ve güzel kokulara doğru yürümeye devam ettim. Ufak tefek olmama rağmen iştahım epey açıktı. Büfeye vardığımda iki tost ve içecekleri sipariş edip onlar hazır olana kadar markette oyalandım ve birkaç şey aldım. Siparişim hazır olduğunda ise arabaya dönmeye hazırdım.

Arabayı bıraktığım yere doğru yürürken onu kapıya yaslanmış şekilde bulmayı beklemiyordum. Çünkü inerken dürtmeme rağmen uyanmamıştı. "Kaçtın sandım," dedi ona yaklaştığımda. "Aklında öyle bir şey varsa," diye devam etti kolumdan tutup sırtımı arabanın kapısına yaslarken. "Cehennemde bile bulabilirim seni."

"Kaçacak bir yerim yok, merak etme. Karışık tost yer miyiz?" Paketi ona doğru uzatıp eğilerek arabaya yasladığı kolunun altında geçtim ve arabaya yerleştim.

"Sucuklu mu bunlar?"

"Evet."

Yüzünü ekşitip memnuniyetsiz bir ifade takındı. "Birileri seni bana dalga geçmek için yollamış olmalı. İnsan bir sorar sucuklu mu kaşarlı mı diye."

"Soru yok diyen sen değil miydin? Kokudan rahatsız olmayalım diye ikimize de sucuklu yaptırdım," dedim şeytani bir gülümsemeyle.

Şoför koltuğuna yerleştiğinde bana ters bakışlar atıyordu. "Al tostunu." Bir yandan koltuğu geriye iterken söylenmeye devam etti. "Biraz daha öne çekseydin koltuğu, eminim direksiyon ağzına girerdi. Kısa boy problemi işte."

Tostumdan koca bir ısırık alırken ağzımın dolu oluşuna aldırış etmeden konuştum. "Sen yemiyor musun?"

"Sucuk yemiyorum."

Diğer poşeti açıp içinden hazır sandviçi çıkardım. "Yemeyeceğini biliyordum, bunu da aldım."

Ona uzattığımda yüzümü süzüyordu. "Nereden biliyordun?"

"Kafeye geldiğinde tercih ettiğin şeylerden."

"Niye iki tane aldın o zaman?"

"Sen yemezsen ikisini de kendim yerim diye," gülerek konuştuğumda şaşkın bir ifadeyle yüzümü süzdü.

"Kızım sen çok uyanıksın," diyerek bana baktığında çok kısa bir an gözlerine daldım ve o an boğulacak gibi oldum. Keşke sucuklu tost yerken böyle olmasaydı.

Gözlerine bakanı taşa çeviren bir havası vardı bu adamın. Bakınca bir anda donup kalıyordum.

Bir süre durup karnımızı doyurduktan sonra iki tostu da yediğime inanamayarak şaşırmaya devam ediyordu. Telefonunu aux kablosuyla arabaya bağladıktan sonra bana dönüp göz kırptı ve müziğin sesini açtı. "Uzunlar yansın mı arabamızda?"

Yüzüme yerleşen aptal tebessüme engel olamadım, olmakta istemedim. Açtığı şarkıyı seviyordum ama bunu, onun da sevdiğini bilmek an itibariyle farklı kılmıştı şarkıyı.

"Uzunlar yanıyor arabamızda, bu ışık hepimize fazla." Şarkıyla birlikte mırıldandığımda ela gözleri yoldan ayrılmadı.

"Artık karanlığız, ışık için uzunlardan umudu kesip yıldızlara bakarak yas tutmaya hazır mısın?"

Bu adamın benim gibi yıldızlara takmış olmasına şaşırıyordum. Sanki bile isteye yıldızlardan bahsediyordu. Yıldızlar benim özelimdi, yıldızlar benim çocukluğumdu. Ve tuhaf bir şekilde o sanki bunu biliyor gibi davranıyordu ya da tamamen tesadüftü. Çocukken yasak olmasına rağmen memleketteki evimizin çatısına çıkardım. Gizlice kaçıp her gece yıldızları görmek, orada olduklarını bilmek isterdim. Bay A'ya dönerek yutkundum. "Çok uzun süredir yas tutuyorum."

"Neyin yasını tutuyorsun?"

"Hayatımın desem güler misin?" Ciddi bir şekilde ayakkabılarımı çıkarıp kendime çektiğim bacaklarımı ona doğru çevirip yan bir şekilde oturdum.

"Demek hayatına yön veremedin."

Yönümü bilmediğim doğruydu. Kendini ararken kaybolanlardandım. Bütün hikayem buydu.

"Bazen yaşamayı tanrının bizi cezalandırma şekli olarak görüyorum desem günah olur mu?"

Bir anlığına bana döndü. "Tanrın ve senin aranda bu, belki de hiç bilemezsin. Seni cezalandırdığını düşünüyorsan yanlış bir şeyler yapmışsındır, doğru muyum?"

"Bir kalbi kırınca bile yanlış yapmıyor muyuz? Aslında gün içinde çok fazla yanlış yapıyoruz Bay A."

"Ben yanlışa batmış bir adamım Esra, ama senin gibi iyilik meleği gibi görünen biri nasıl bir yanlış yapmış olabilir, fazlasıyla merak ettim."

Kaşlarımı çatıp gözlerimi devirerek sesimi yükselttim. "Adım Esra değil hayvan herif!"

İlk kez ismimle hitap edecekti ve onda da yanlış isimle seslenmişti. Bu adamda beni yarı yolda bırakacak tip vardı.

Güldü. "Her neyse işte, isimlerin önemi yok. Bu yüzden söylemedim sana adımı. Bize başkalarının taktığı isimlerin yükünü ömür boyu taşıyıp duruyoruz, nereden baksan aptallık."

"Bana yaptığım yanlışı sordun ya hani..." Dalgın bakışlarla önceki konuya atlamıştım. Tam şu an bunu söylememin vaktiydi sanki.

"Evet," diye mırıldandığında derin bir nefes aldım.

"Hz. Muhammed (s.a.v) der ki; umut verip güven aşılayıpta yarı yolda bıraktığın insanın gönül sadakasını iki dünyada da veremezsin. İki dünyada da ödeyemeyeceğim bir borcun altına girdim, benim yanlışım bu."

Bana bakmadan yanıt verdi. "Ben de adam öldürdün sandım."

Yüzüm düşmüştü. Artık ona bakmıyor, camdan dışarıyı izliyordum. "Bir insanın umutlarını öldürmek, kendisini öldürmekle eşdeğerdir Bay A."

Alaycı bir bakış attı. "O zaman ben çok kişinin katili olmuşum. Umut hırsızı olduğumu da biliyor muydun beni incelediğin kadarıyla?"

Başımı iki yana salladım. "Bilmiyordum ama şu an bir şeyi çok iyi biliyorum."

"Neyi?"

"Tanrının bizi birbirimizle cezalandırdığını. Bir insanın yaşattığını yaşamadan bu dünyadan gitmeyeceğini."

Bana içi boş, ruhsuz bir bakış attığında dümdüz bir şekilde yola bakıyordum, yutkunarak devam ettim sözlerime.

"Yaşattığımızı yaşama vakti geldi Bay A."

Bölüm sonu

NASILDI BÖLÜM?

Vote ve yorum yapmayı unutmayıın -yazarcan

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 143K 61
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
517K 38.2K 13
Boş kalan son sayfa dolmadan, kibritler yere saçılmadan, yanan son mum sönmeden, bu yabancı duman her yanımızı sarmadan ve onlar beni bulmadan bul be...
384K 14.3K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
158K 8K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?