KOKUNUN İZİ

بواسطة ldream1928

19.8K 2.1K 6.1K

İki beden, iki kalp. Birinin kalbinde ihanetin çürüttüğü damarlar. Ötekisinde ise intikamın küflendirdiği bir... المزيد

1.BÖLÜM~Aşkın Acizliği
2.BÖLÜM~Sevgilim
3.BÖLÜM~Evrenden Mesaj
4.BÖLÜM~Umut
5.BÖLÜM~Gizemli Kız
6.BÖLÜM~Plan
7.BÖLÜM~Taş
8.BÖLÜM~Yolculuk
9.BÖLÜM~Unutmak
10.BÖLÜM~Hırsızlık
11.BÖLÜM~Yalnızlığın içindeki yalnızlık
12.BÖLÜM~Alışveriş
13.BÖLÜM~Sahne
14.BÖLÜM~Enkaz
15.BÖLÜM~İz
16.BÖLÜM~Hayatı Sıfırlamak
17.BÖLÜM~Yanlış Anlaşılma
18.BÖLÜM~Yeniden Başlamak
19.BÖLÜM~Planın İlk Adımları
20.BÖLÜM~Yeni İş
21.BÖLÜM~ Elinin İzi
22.BÖLÜM~Hediye
23.BÖLÜM~Kötü Bir Şey
24.BÖLÜM~Kaza
25.BÖLÜM~İlk Defa
26.BÖLÜM~Davetsiz Misafir
27.BÖLÜM~ Özlemek
28.BÖLÜM~Geçmiş
29.BÖLÜM~Rüya
30.BÖLÜM~Yağmur
31.BÖLÜM~Canavar
33.BÖLÜM~ Aldattım
34.BÖLÜM~Buzdan Şato
35.BÖLÜM~ Ölümü Dilemek
36.BÖLÜM~ Günahkar
37.BÖLÜM~ Yüzleşme
38.BÖLÜM~Buzun Sıcaklığı
39.BÖLÜM~Hayata
40.BÖLÜM~Duruşma
41.BÖLÜM~Hastane
42.BÖLÜM~ Mekan
43.BÖLÜM~ Düğüm
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM~Telefon
46.BÖLÜM~Papatya
47.BÖLÜM~İstek
48.BÖLÜM~Yakınlık
49-Bölüm~Gece
50.BÖLÜM~Aşkın Şimşeği
51.BÖLÜM~Deniz
52.BÖLÜM~Konuşma
53.BÖLÜM~Güzel Kadın
54.BÖLÜM~Aşk Sarhoşu
55.BÖLÜM~Mezar
56.BÖLÜM~Gidiyor musun?
57.BÖLÜM~Evet
58.BÖLÜM~Telefon
59.BÖLÜM~Zamanın İhaneti
60.BÖLÜM~Benim İklimim
Final
Özel Bölüm-1
Özel Bölüm-2
Özel Bölüm-3
!!!
Yeni Kitap Duyurusu

32.BÖLÜM~Kabus

202 25 123
بواسطة ldream1928

Yorumlarınızı bekliyorum lütfen oy vermeyi unutmayın, keyifli okumalar☆

Ölsem...
Hemen şimdi...

Hayatınızda bazı anlar hiçbir kelimeyle anlatılamaz ya hani... Hayat sanki sizin için, o an, o saniyede durur. Bedeniniz ruhunuzla bütünleşemez ve ruh, büyük bir ağırlık yapar bedeninize. Sanki bedeniniz, ruhunuzun ağırlığını kaldıramaz ve yere yığılmak ister. Kaçmak istersin, kaçamazsın. Koşmak istersin, koşamazsın.

Ben tam şu an ölmek isterdim...

Düşündüm. Yerden bir taş alsam ve o taşla tam şu an bileklerimi keserek bu ana son versem. Ölmek bu hayatta belki de en zor görünen yol olsada bence en kolay yoldu. Ölmek kaçmak demekti. Koşamayan, kaçamayan, insanların bu hayattan kaçma şekliydi.

Kaçsam...
Gitsem...
Tam da şimdi...

Ölmeyi bile başaramazdım belki şimdi. Ölmeyi seçemeyen insanlar ne yapardı? Teslim olmak? Şimdi olmazdı, bu adam karşımda dururken olmazdı.

Bu kez pek bi afili yalnızlık...

Şimdi anlıyorum. Ben, yalnızlığı şimdi anlıyorum... Yalnızlığı asıl şimdi damarlarımda hissediyorum. Damarlarımda kanı gezen adamın, karşısında yalnızlığımdan kıvranıyorum...

Tuzaklar kurmuş üstelik bırakmıyor acıtmadan...

Bana bakmıyordu, beni görmüyordu. Yalnızca fiziksel değil, o adam beni zaten hiç görmemişti ki. Bir paçavraydım onun gözünde. Aslında kötü bir adam değildi o, içki denilen şey onu bu hale getiriyordu. Bu yüzdendi nefretim içkiye, ben bu yaşıma kadar içkiyi ağzıma sürmemiştim ve asla sürmeyeceğim diye kendime yeminler etmiştim...hayat o yeminleri bozdurmuştu bana. Çareyi bir içkide arayarak kendime verdiğim tüm sözleri çiğnetmişti, en çokta bu yüzden affetmeyecektim Yiğit'i.

Bitiyorum her nefeste...

Nefes almıyordum ki, nasıl daha çok bitebilirdim. 18 saniyedir ciğerlerime işkence çektirerek o nefesi ciğerlerime çekmiyordum. Ben onunla aynı havayı bile solumak istemiyorum.

Çok koştum çok yoruldum, ve şimdi bende düştüm...

Mantıklı düşünmeliydim, ne yapmalıydım?

Beni görmemişti, kaçmalı mıydım?

Tir tir titreyen bedenimi hareket ettiremiyordum ki.

Bakkalın önünde yüzü bana yan dönük bir şekilde birisiyle konuşan babamı yılların ardından ben tanıdıysam, o beni tanıyabilir miydi?

O benim yüzüme bakabilir miydi? Benimle konuşma cürretini kendisinde bulabilir miydi?

Bulurdu.

Kaçmalıydım.

Hayal görüyor olabilir miydim? Ya hayalse? Boşuna kuruntu yapıyorsam?

Yapmıyordum, o burdaydı. O zaten her daim peşimizdeydi, her an'ımızdaydı.

Mantıklı düşün Masal. Titreme, bir kez daha o adamın karşısında titreme, sen artık o küçük kız değilsin. Telefonum! Yere düşmüştü onu al ve kaç, kendine gel.

Derin bir nefes alarak eğildim ve telefonumu aldım. Sanki bir robot gibiydim bedenim buz kesmişti, kıpırdayamıyordum sanki. Geri geri yürümeye başladım. Arkamı döndüm ve koşarak ordan uzaklaşmaya çalıştım. Attığım her adım benden bir parça götürüyordu sanki nereye gittiğimi bilmeden ilerledim. Bedenim titrerken koşmaya devam ettim. Rüzgar gözlerimi yakarken gözlerimi kapatarak koşmaya başladım. Hiçbir şey umrumda değildi sadece uzaklaşmak istiyordum, yalnızca kaçmak istiyordum bu hayattan.

Bitiyorum her nefeste, ne halim varsa gördüm.

Düştüm. Koşup kaçmayı bile başaramayarak yere kapaklandım. Yerdeki taşlar elime ve dizlerime büyük yaralar bırakırken umrumda bile değildi, tekrar düştüğüm yerden kalkarak koşmaya devam ettim. Karanlık bir sokağa girdiğimde koşmaktan yorulsamda durmadım ne kadar kaçabilirsem kaçtım. Tekrar ayağım takılıp yere düştüğümde bir binaya sırtımı yaslayıp soluklanmaya başladım.

Çok koştum çok yoruldum
Ve şimdi bende düştüm.

Yine ağlayamıyordum, nefes seslerim sokağa karışırken çığlık çığlığa bağırmak, ağlamalarım tüm sokağa karışsın istiyordum. Ama tek yapabildiğim yere düşmekti. Yerdeki taşları izleyerek o kaldırımda ne kadar oturdum bilmiyordum. Sonunda bakışlarımı yerden kaldırdığımda korkuyla yutkundum. Bu sokağı tanımıyordum daha önce hiç gelmemiştim ve o adam tekrar benim karşıma çıkarsa bu kadar ıssızlıkta beni bulması zor olmazdı. Buradan kalkmalı ve eve dönmeliydim.

Denedim.
Ama kalkamadım.

Bedenim sanki kilitlenmişti ve ben hareket bile edemiyordum oturduğum yerde. Bacaklarım titreyerek beni taşıyamıyorlardı. Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı sonunda. Kalkmayı denedim, yine kalkamadım. Sakinleşmeyi bekledim geçecek dedim kendime; her şey geçecek. Derin bir nefes alarak tekrar denedim, olmuyordu, niye hareket edemiyordum? Kapana kısılmıştım sanki, ayaklarım bağlanmış, ağzım bantlanmıştı, nefes alamıyordum şimdi de. Bir adamın benim bedenim üstünde ki etkisi bu kadar fazla olabilir miydi?

Titreyen ellerimi telefonuma uzattım hıçkırıklarımı tutmaya çalışarak kilidi açtım ve rehbere girdim. Kimi aramalıydım? Şu an ki durumda en sakin kalıp benim yanıma gelebilecek kişi Kumsal'dı. Ona bile o adamı gördüğümü, kaybolduğumu söylesem sakin kalamazdi anneme belli ederdi. En son arananlarda direk karşıma çıkan kişiyi aradım. Çaldı çaldı ama açılmadı...
"Hayır lütfen aç lütfen."
Telefonu elimde sıkıp beklerken yine hareket etmeye çalıştım ve tek bacağımın üstüne bastığımda ani gelen baş dönmesiyle tekrar duvarın dibine çöktüm. Bedenim şu an bana tepki vermiyordu, bedenim onu rahat bırakmamı istiyordu. Telefonum çalarken derin bir nefes alıp yanıtladım.

"Masal? Üzgünüm mutfaktaydım yetişemedim nasılsın?"

"Bora... n'olur gel... Be- ben kayboldum. Bi- bilmiyorum neresi burası."

En azından sesimin çıkmasına sevinmeliydim o hâlâ yerli yerindeydi

"Masal!? İyi misin sen? Sakin ol tamam mı ben hemen geleceğim yalnızca olduğun yerde kal ve bana konum at."

"Bora be- ben bacaklarımı oynatamıyorum...niye böyle oldu?"

Bir hıçkırık daha boğazımdan döküldü.

"Geliyorum! Güzelim sakin ol tamam mı bana konum atman gerek. Derin bir nefes al ve sakinliğini koru yalnızca yarım saat en fazla yarım saate orada olacağım."

"Çokmuş... hemen gelsen. Çok karanlık... korkuyorum."

"Geleceğim sakin ol, bak telefonu kapatmıyorum ben hadi sen konumu at biz konuşmaya devam edelim tamam mı?"

"Hı hı."

Telefonu hopörlere alırken titreyen ellerimle Bora'ya konumu gönderdim.

"Tamam Masal hadi bana orada ne gördüğünü anlat nasıl bir yer orası."

Etrafıma bakındım.

"Kapkaranlık bir sokak kimse yok burada. Ben bir binanın önündeyim ara sokak burası. Birde çocuk parkı var."

"Parkları sever misin? Küçükken benim en sevdiğim oyuncak ordaki en büyük kaydıraklardı. Kendimi uçuyormuş gibi hissederdim. Sen hangisini daha çok seviyordun?"

"Bilmiyorum." Dedim kısık bir sesle. Beynim sanki çocukluğumu silmişti geçmişimi hiç hatırlatmak istemiyordu bana.

"Peki en sevdiğin renk neydi?"

"Onu da bilmiyorum."

"Benim mavi sonuçta gözlerimin rengi değil mi? Nasılda egolu bir insanım böyle."

Hafifçe gülümseyerek telefona bakmaya devam ettim.

"Bora be- ben onu gördüm biliyor musun?"

Birkaç saniye sesler kesildiğinde derin bir nefes alma sesi geldi.

"Üşüyor musun? Üstüne montun var değil mi?"

"Hı hı."

"Tamam on dakikaya ordayım telefonu kapatma."

"Tamam."

"Kendine ben gelene kadar bir müzik açabilir misin? Şimdi bende aynı müziği açacağım ve birlikte aynı şarkıyı dinleyeceğiz olur mu?"

"Olur."

Kendime bir şarkı açtım ve gözlerimi kapatarak beklemeye başladım. Kaçıncı şarkımdı bilmiyordum ama yanımda bir hareketlilik hissettiğimde korkuyla gözlerimi açtım. Bora yanıma çökmüş endişeyle yüzüme bakıyordu. Onu görünce derin bir nefes alıp biraz rahatlamaya çalıştım.

"Güzelim iyi misin?"

Kafamı hayır anlamında sallayıp yüzümü buruşturdum ve ağlamamak için kendimi sıkmaya başladım bu sefer ağlayamazdım bu sefer olmazdı. Boğazıma dikenler batıyordu sanki, nefes alamıyordum dudağımı ısırmaktan kanatmıştım. Ellerim ve dizlerim zaten yaralardan dolayı kirlenmiş ve kanamıştı. Kafamı Boranın omzuna doğru yatırdım ve gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım. O da benim gibi yanıma çökerek beni kendine doğru çekti ve sarılarak sırtımı sıvazlamaya başladı.

"Şşş geçti. Bak geldim, ben buradayım, hiç kimse yok burada yalnızız korkmana gerek yok. Sen çok güçlüsün, ağlarkende güçlüsün Masal. Hadi sıkma kendini n'olur.

"Yapamam yapamam o beni böyle görürse çok kızar. Ağlamamalıyım hayır."

Kafamı iki yana sallayarak hızlı hızlı kurduğum cümleleri duyduktan sonra derin bir iç çektiğini duydum.

"Masal o burada yok. O burada olsa bile sen ondan daha güçlüsün artık, o küçük çocuk yok. Sana yanında ben varım korkma demeyeceğim çünkü ben her zaman yanında olamayabilirim. Olacağım hep yanında olacağım ama ben olmazsam bile sen kendin o savaşı yenebilecek kadar güçlüsün artık Masal. Tam karşısına dikil onun. O küçük çocuğun yerinede hesap sor ondan. Ağla artık Masal, bağır, çağır, susma, hayatına bu kadar müdahale etmesine izin verme."

Ruhum değil ama bedenim onu dinlemiş olacak ki bir bir göz yaşları boşalmaya başladı gözlerimden. Bir süre orada oturduktan sonra Bora hafifçe yanımdan kalktı, ondan ayrıldığımda büyük bir boşluğa düşmüşüm gibi hissetmem normal miydi? Eğilerek ellerinden bir tanesini dizlerimin altından geçirdi bir tanesini de belime yerleştirerek beni kucağına aldı. Derin bir nefes alarak kollarımı boynuna sardım kafamıda omzuna koydum. Bedenim o kadar halsizleşmişti ki... Bir arabanın önüne geldiğimizde beni yavaşça ön koltuğa oturttu ve kemerimi bağlayarak yan tarafa geçti.

Bu arabanın kimin olduğunu soramayacak kadar bile bitkindim. Gözlerimi sımsıkı kapatarak Bora'nın arabayı çalıştırmasını bekledim biraz sonra önümde ki torpidoyu açtığını duydum ardından elimi tutup kendine çekti. Gözlerimi araladığında elinde küçük bir ilk yardım çantası olduğunu gördüm, elimi dizinin üstüne yerleştirip çantadan steril etmek için bir bez, bir baticon ve bir sargı bezi çıkardı. O ciddiyetle elimi temizleyip sararken ben sesimi çıkartmadan onu izledim.

"Acıyor mu?"

"Hayır."

Acımıyordu. Ya da ben hissetmiyordum.

İki elimede pansuman yaptıktan sonra aynı şekilde dizime de pansuman yapmıştı. Arabayı çalıştırdığınde sessizliği ben bozmuştum.

"Sahile gidebilir miyiz?"

Birkaç saniye sessizliğin ardından.
"Olur gidelim." dedi

Sahile geldiğimizde derin bir nefes alarak kapımı açtım ve nasıl ayağa kalkacağımı düşündüm.

"Sakin ol, yalnızca kendini çok fazla sıktığın için yürüyemedin. Beni bekle."

Kendi kapısını açıp benim tarafıma dolandı ve elini bana uzattı. Elimle elini tutup hâlâ titreyen bacaklarımı yere indirdim. Ondan destek alarak ayağa kalktığımda elimi bırakmış elini belime sararak bana destek olmuştu. Yavaşça yürüyerek sahile doğru ilerledik serin hava kendime gelmemi sağlarken derin bir nefes aldım. Burası her şeyin başladığı yerdi, burası Borayla ilk kez geldiğimiz o iğrenç günün gecesiydi. Bir tane bank bulup oraya oturduğumuzda Bora ne ara aldığını bilmediğim bir suyun kapağını açarak bana uzattı. Sudan büyük yudumlar alıp ona uzattım. Bakışlarım sahildeydi. Hiçbir şey hissedemiyordum, sanki birden birisi tarafından hislerim alınmıştı. Bora benim konuşmaya bile halimin olmadığını anlamış olacak ki sessizliği benimle paylaşıyordu.

"Seni gördü mü?"

"Hayır."

"Yıllar sonra ilk defa mı karşılaştın onunla?"

"Hı hı"

"Ne hissettin?"

"Onu görmemiş olmayı diledim. Beni görmesinden korktum. Görmesin beni..."

"Sen istemediğin sürece kimse sana yaklaşamaz. Kimse sana bakamaz. Her insanın bir zaafı var Masal, eğer seni üzecek herhangi bir şey yaparlarsa insanları zaaflarıyla sustur. Sen susma onlar sussun. Sen saklanma onlar saklansın. Ve her ne olursa olsun yanında olduğumu unutma, yardıma ihtiyacının olduğu her an nerede ne şekilde olduğumun bir önemi yok gelirim tamam mı?"

Yüzümü sahilden çevirerek Boraya baktım. Ve ona gülümseyerek kafamı tamam anlamında salladım, o da  bana gülümsedi ve elinin tersini yanağıma koydu.

"Üşümüssün gidelim mi?"

"Olur."

Birlikte ordan kalktıktan sonra benim evime gittik. Araba kapının önünde durduğunda ona baktım, kemerini çıkarıyordu, kaşlarımı çatarak onu izlerken o arabadan inerek benim tarafıma geldi ve kapımı açtı elini tekrar sahilde ki gibi bana uzatmıştı.

Ondan destek alarak kalktım ve bana yardım etmesine izin verdim.

"Bora annem evde ben ne diyeceğim ona?"

"Yolda düştün, ben senin arkadaşındım, aynı zamanda da komşunuzum tabii, seni gördüm ve en yakın eczaneye götürdüm, şimdi de evine girmene yardım ediyorum ne var ki bunda?"

Bana göz kırptığında gülümseyerek önüme döndüm.

"Masal normalde ben asla yalan söyleyemem beni tanıyan herkes yalan söylediğimi anlar zaten  ama bu mevzu önemli ve şimdi alalade konuşulacak bir konu değil. Senin sakin kafayla anlatman lazım bu gece olmaz ama."

Kafamı evet anlamında salladığımızda apartmandan içeriye girmiştik Bora kapıyı çaldığında içerden yine koşturma sesleri gelmişti ve bu sefer kazanan Kumsal olmuştu. Büyük bir gülümsemeyle açtığı kapıdan bizim çıktığımızı görünce bu sefer o gülüşün yerini şaşkın bakışlar almıştı. Bir de tabii biz böyle yakın olunca... Bora'nın eli belimde falan, insan ister istemez yanlış anlıyordu.

"Oha!" Kumsalın ilk tepkisi buydu, arkasından Açelya belirmişti ve o da şokla bize bakıyordu.

"Anasını avradını.... ben dedim işte Allahım şükürler olsun yarabbim!"

Onlara anlamamazlıkla ve siz mal mısın der gibi bir bakış gönderdik.

"Merhaba. Şey Masal düşmüşte ben ona yardım ediyordum."

İkisinin bakışları da bende yoğunlaştığında artık ne haldeysem bir şey olduğunu anlamışlar gibi kaşları çatılmıştı.

"Kızlar kim geldi? Hay Allahım nerde kaldı bu kız Masal geldi değil mi?"

Annemde kapıda göründüğünde ilk önce şaşkınlıkla bana bakmış sonra Borayı süzmüştü. Annemin kaşları çatılırken bakışları hâlâ Boradaydı.

"Masal kim bu beyfendi."

"Anne Bora benim arkadaşım aynı zamanda komşumuz... şey ben bakkala giderken düştümde Bora da beni görmüş yardıma geldi sağolsun."

Annemin kaşları eski haline dönerken bu sefer kızlar aynı anda bağırmıştı.

"Komşu mu!?"

"He komşu hani yeni taşındılar ya arka mahalleye." Dişlerimin arasından sinirle konuştuğunda Açelya birden gülmeye başladı saniyeler içinde kahkahalarla gülmeye başlamıştı.

"Ayyh evet evet yeni komşu hatırladım ben."

Açelya'ya gözlerimi devirirken annemde yanıma doğru geldi ve çaktırmadan Bora'nın elini itekleyip kendi elini belime koydu. Borayla küçük bir bakışma yaşadığımızda ikimizde gülmemek için kendimizi tutuyorduk. Annem beni yürüterek içeriye götürdü tabii bu sırada söylenmeyi bırakmıyordu.

"Ah sakar kızım benim ne yapacağız seninle böyle. Kızlar! Çocuğu alın içeriye bir kahve içsin en azından, yardım etmiş o kadar."

Annem beni oturma odasına oturttuğunda birkaç saniye sonra Bora da odaya girmiş karşımda ki koltuğa oturmuştu bir an önce kendi odama çekilip yalnız kalmak istiyordum.

Annemde yanıma oturup Boraya döndü.

"Eee oğlum ne zamandır tanışıyorsunuz siz Masalla yeni mi tanıştınız?"

"Yok efendim biz öncesinden okuldan arkadaşız, okul bitince tabii uzak kaldık ben ev arıyordum Masal bana evlerinin bir sokak arkasında boş bir daire olduğunu söylemişti o vesileyle de komşu olmuş olduk."

"Anladım anladım."

Annem resmen alıcı gözle Borayı süzüyordü, şu an bununla bile uğraşamıyordum. Bora dediği gibi yalan söylemeyi hiç beceremiyordu o kadar belli etmişti ki kendisini sürekli gözlerini kırpıştırıp duruyordu.

Başka hiçbir şey konuşulmadan Bora kahvesini içmiş ardında herkese veda ederek evden çıkmıştı Bora evden çıktığı gibi annem bana döndü.

"Çok efendi çocuk sevdim, aferin kızım böyle arkadaşlar edin."

Ve gitti. Resmen klasik anne nasihati etti ve odasına gitti.

Açelya ağzını açmış heycanla bir şey söyleyecekken onu kestim.

"Sakın Açi cidden başım kazan gibi senin imalarını çekemem ben yatıyorum."

Açelya'nın kursağı boğazında kalmış gibi açılan ağzını kapatmıştı yine kendini tutamayarak arkamdan bağırdığında kıkırdamıştım.

"Ya ama banane çok yakışıyorsunuz bunu inkar edemezsin!"

"İyi geceler Açelya."

Saat başı uyandığım, sabah olması için dakikaları saydığım, kabuslarla dolu bir gecenin sabahı ne kadar iyi olabilirsem o kadar iyiydim. Açık renk bir kot pantolon ve üstüne siyah bir üst giymiş kabanımı alıp çıkmıştım dışarıda dün Bora'nın beni almaya geldiği araba vardı. Yorgunlukla gözlerimi zar zor aralayarak arabaya doğru yürüdüm, göz altlarım mosmordu ve yüzümde renk yok denilebilirdi. Arabaya binerek Boraya döndüm.

"Ne o her gün şöförlüğümü yapmaya mı karar verdin?"

"Ne yapsak beğendiremiyoruz hanımefendiye. Gelmeyeyim mi?"

"Yoo gel canım ben öyle bir şey mi dedim. Beleşe şöför bulmuşum."

"Kıymetimi bil."

"Bilirim bilirim de bu araba kimin?"

"Benim."

"Nasıl senin?"

"Yeni aldım."

"Ha öyle pat diye. Jelibon alır gibi araba aldın... Anlıyorum."

Omuz silktiğinde gülerek önümde ki yolu izlemeye başladım. Kesinlikle bazen bir çocuk gibiydi.

"Bugün planın 3. kısmına geçiyoruz. Yani benim halledeceğim sanal kısma."

"Bora bunu nasıl yapacaksın ben anlamadım hâlâ. Ya babanın haberi olursa?"

"Olmayacak. Olursa da onu dosyalarda bir karışıklık olduğuna inandıracağım."

"Allah sonumuzu hayır etsin cidden bu işin sonu karakolda bitecek diye korkuyorum."

"Biz değil ama onlar kendi sonlarını karakolda biteceğini sanacaklar."

Kafamı evet anlamında sallayıp yola döndüm. Girdiğimiz yol tehlikeli bir yoldu ama bence onlara en fazla verebileceğimiz zararda bu olacaktı.

"Bu olayın polise ulaşmamasını nasıl sağlayacağız?"

"O iş bende merak etme."

"Peki madem."

Şirkete geldiğimizde yine klasik bir gün başlamıştı. Bugün yemekhanede durmayı düşünmüyordum hani demiştim ya tüm gün odamda yalnız kalmak beni çok sıkar diye. Şimdi tamda o yalnızlığa ihtiyacım vardı, o sessizliğe ihiyacım vardı.

Odama girdiğim gibi bu yalnızlık ve sessizlik o kadar güzel geldi ki hiç çıkmak istemedim. Bir ara tekrar menüyü mutfağa götürmüş ardından geri odama çıkmıştım.

Kahvemden bir yudum alıp çalışmaya devam ederken telefonuma gelen bildirimle işi bırakıp telefonumu elime aldım.

Hakan Bey

Hakan Bey: Selam Masal nasılsın? Umarım işini bölmüyorumdur.

Siz: Sorun değil. Ben iyiyim sen nasılsın?

Hakan Bey: Bende iyiyim seninle konuştum daha iyi oldum. Çok sıkıldım iş güç hergün aynı şeyler.

Siz: İşimiz bu, yapacak bir şey yok.

Hakan Bey: Çıkışta ofisteki arkadaşlarım bir kafeye gideceklermiş sende gelmek ister misin seni onlarla tanıştırırım.

Siz: Bilmem bakarız.

Hakan Bey: Tamam bak bakalım. Haber bekliyorum hoşça kal.

Siz: Haber veririm görüşürüz.

Telefonu kapatıp çalışmaya devam ettim kapımın çalınmasıyla yine oflayıp çalışamayarak işimi yarım bırakmıştım.

"Gelebilirsiniz."

İçeriye elinde iki kahve kupası bulunan Bora girdi.

"Rahatsız etmiyorum değil mi?"

"Yok yok gel."

İçeriye girip kahve kupasını bana uzattıktan sonra karşıma oturdu.

"Eee görüşmeyeli çok uzun zaman oldu nasılsın?"

Dediği şeyle gülerek cık cıkladım.

"Alt tarafı 1 saat falan oldu bu kadar mı özledin beni?"

"Çook." Abartan surat mimiklerine bakarak kıkırdadığımda o da benimle gülmüş kahvesinden bir yudum içmişti.

"Dün gece uyuyamadın değil mi?" Evet anlamında kafamı salladım, uyuyamamıştım işte yalan söyleme gereği duymamıştım. Bora bakışlarını benden çekerek odanın içinde dolaştırdı ve kahveyi masamın üstüne bırakıp ayağa kalktı.

"Gel benimle." Odadan çıktığında şaşkınlıkla peşinden baksamda yerimden kalkarak bende odadan çıktım. Kendi odasına girmişti, bende peşinden odaya girdim Bora stor perdeleri kapatmış etrafı karanlık yapmıştı, sonra elimden tutup beni kanepeye getirdi ve omuzlarımdan tutarak önce oturttu sonra da koltuğa yatırdı. Şokla onun ne yaptığını izlerken o askılıkta duran kendi montunu üstüme örttü. Ve bana arkasını dönüp yürüyerek masasına gitti. Sandalyesine oturup hiçbir şey olmamış gibi bilgisayarından bir şeyler yapmaya başladığında hâlâ gözlerimi kapatamamış onu izliyordum. Sonunda bakışlarını bilgisayardan çekip bana baktığımda ona nasıl bakıyorsam gülmemek için dudakların ısırıp gözlerini kaçırdı.

"Hadi kapat gözlerini de biraz uyu."

"Hı?"

"Uyu uyu."

"Ben...ha uyuyayım tamam peki."

Hemen gözlerimi kapatıp koltukta biraz daha dertop oldum ve Bora'nın huzur kokan montunu iyice üstüme çektim. Bir daha kabus görürsem uyumayacaktım, uyumaya korkar hale gelmiştim resmen. Usul usul uykuya çekilirken huzurlu bir uyku uyumayı diledim.

"Masal."

Yanağımda bir el hissettiğimde hafifçe gözlerimi araladım. Uyumuştum. Çok fazla rahat bir uyku olmasa bile uyuyabilmek bile bana ve bedenime çok iyi gelmişti.

"Hı."

"Hadi uyan bizimkinler gelmiş aşağıda bizi bekliyorlar."

"I ıh uyucam." Tekrar gözlerimi sımsıkı kapatıp uyumak için hazırlandım.

"Hadi ama bekletmeyelim onları."

"Banane beklesinler."

Bir gülme sesi duyduğumda tek gözümü aralayarak Bora'ya baktım. Ciddi ciddi gülüyordu.

"Ya Bora susar mısın uyumak istiyorum."

"Güzelim ne yapsın insanlar ağaç mı olsunlar. Hem zaten sen uyuyorsun diye ben yarım saattir oyalıyorum onları. Sıkılıp gidecekler şimdi."

"Ağaç değil onlardan olsa olsa kütük olur az insaf ya, az merhamet uyuyacaktım ne güzel şurada."

Söyle söylene koltuktan doğrulduğumda Borada ayağa kalkmıştı. Birlikte odadan çıktık ve aşağı indik, ne işleri vardı burada kimbilir.

Borayla şirketten çıktık ve arabasına doğru yürüdük anlaşılan bizi otoparkta bekliyorlardı.

"Masal." Arkamda bir adamın sesini duyduğumda irkilerek Bora'nın kolundan tuttum. Nefeslerim hızlanırken korkarak arkamı dönmüştüm bu kişi benim tahmin ettiğim kişi değil, Hakan'dı.

"Selam." dedim sesimi sonunda bulabildiğimde.

"Selam, merhaba Bora Bey. Senden haber bekliyordum ama cevap vermedin. İşin var sanırım."

Bora'nın yanımda kasıldığını hissedebiliyordum cidden neden bu kadar sevmiyordu bu adamı?

"Ben sana yazmayı unuttum çok özür dilerim, arkadaşlarımız bizi almaya gelmiş. Başka bir zaman artık."

Hakan şaşkın bakışlarını bir Bora bir de benim üstümde gezdirirken şaşkınlıkla sordu.

"Çok afedersiniz merakımı mazur görün lütfen siz sevgili misiniz?"

"Hayır." Ani verdiğim tepkiden ben bile korkmuştum. Bora hâlâ sakinliğini koruyor hiçbir şey söylemiyordu.

"Hayır, yani yalnızca arkadaşız." Daha sakince verdiğim cevaptan sonra Hakan başını sallayarak tamam demişti.

"Anladım o zaman daha sonra görüşürüz. Hoşçakalın Bora Bey."

Bora başını sallamakla yetinerek arkasını dönmüştü ve benim elim hâlâ kolunda olduğundan dolayı onun peşinden sürüklenmiştim.

Hiçbir şey konuşmadan arabanın önüne geldiğimizde Açelya ve Kumsalın kocaman gözleriyle karşılaşmıştım.

"Hakan o muydu!?"

İkiside tek bir ağızdan konuştuğunda kaş göz işaretiyle Borayı gösterdim ve dudaklarımı oynatarak sussanıza dedim. Bora'nın kolunda ki elimi çekmiştim o da bir şey dememişti zaten.

"Hı hı."

İkiside tamam dercesine göz kırptıklarında Eren hayıflanarak konuştu.

"Hiç gelmeseydiniz."

"Onlar gelsin, niye onlar gelmiyor? Sen gelmeseydin." Açelya saf saf konuştuğunda Kumsalla aynı anda göz devirmiştik.

"Sen gelme asıl, niye ben gelmiyorum? Ayrıca sen çağırdın beni buraya hatırlatırım." Eren Açelya'ya sahte olduğu belli olan şaşkın ifadesiyle konuştuğunda Açelya da omuz silkmiş
"Banane gelmeyebilirdin." demişti. Bakışlarımı Kaan ve Kumsala çevirdiğimde ikiside birbirine en uzak köşelerde durmuş birbirlerine bakmıyorlardı. Bunun nedeni de kesinlikle Açelya'ydı kim bilir ne demişti de utandırmıştı onları.

"Eee niye geldiniz siz?" Diye sordum dan diye. Yanımda bir gülme sesi duyduğumda bakışlarımı Boraya çevirdim.

"Kendisinin bir randevusu vardı da böldünüz. Sizin yüzünüzden gidemedi tüh."

Bu gülüş normal bir gülüş değildi, bu gülüş beni suçlayan bir gülüştü. İğneli bir gülüştü bu. Kaşlarımı çatarak sinirle ona bakmaya başladım.

"Randevum falan yoktu. Yalnızca diğer iş arkadaşlarıyla tanıştıracaktı beni."

Sinirle gülmeye devam ederek kafasını iki yana salladı.

"Tamam ya hadi gidelim." Kaan ortamı yumuşatmak istercesine konuştuğunda bakışlarımı Bora'dan çekerek Kaana çevirdim.

"Nereye gideceğiz ki?"

"Öğren arkadaşından hangi kafeye gittilerse bizde oraya gidelim." Derin bir nefes alıp bakışlarımı Bora'ya çevirmeden Kaana bakmaya devam ettim.

"Tamam canım aaa Açelya topladın hepimizi buraya ne yapacağız söylesene canım arkadaşım." Kumsal Açelyayı kolundan dürttükten sonra Açelya boğazını temizlemiş ciddi bir mesele açıklayacakmış gibi yerinde dikleşmişti.

"Şimdi, geçtiğimiz günlerde bildiğiniz üzere hayatımızda iki adet tehlike ortaya çıktı. Bir tanesi Ceyda oros- Allah şey öhöm biri Ceyda diğeri Yiğit piç-  hay Allah görüyorsunuz ben demiyorum bunları siz çok şeetmeyin. Neyse, bizler sizin arkadaşınız olduğumuz için bu zamanlarda moralinizi yükseltmemiz gerektiğini düşündüm. Bir de benim kendi hayallerimi gerçekleştirmem lazım, sonuçta o kadar hayal kuruyorum kafamda bunların gerçeğe dönüşmesi için hepinizin bir arada bulunması gerekiyor ama konumuz bu değil, bu hayallerden sizin haberiniz olmasada olur. Uzun lafın kısası hayat kısa, biraz oturup hep birlikte dertleşelim, eğlenelim, hiçbir şey yapmasakta birlikte bir kahve içelim ve o negatiflikleri üstümüzden atalım."

Açelya kimbilir neyin peşindeydi yine...

"Mantıklı konuştun şoklardayım." Eren şaskınca konuştuğunda Açelya sırıtarak Erene cevap verdi.

"Bende migrosta."

Etrafta uzun bir sessizlik oldu. Eren bile bir süre hiçbir şey demeden Açelyaya bakmıştı. En son Kumsalın parmağını boğazına sokarak kusmaya çalıştığını görmüştüm.

"Lafımı geri alıyorum." Eren yüzünü buruşturarak arkasını döndüğünde Açelyada onun peşinden koşmuştu. Bizde gülerek onları takip etmeye başladık.

"Ya niye öyle diyorsun ki? Çok müthiş bir espri yaptım sana gülsene!"

"Açelya buz kestim, bak emin ol havanın soğukluğundan değil senin iğrenç esprinin soğukluğundan buz kestim." Eren gözlerini devirerek Açelyaya cevap verdiğinde Açelya da "Öyle olsun be." demiş Eren'i geçerek önden yürümeye başlamıştı. Fakat kafenin tam tersi istikamette yürümeye başlayınca hepimiz bekleyip onu izlemiştik. Gitmişti, gitmişti bildiğiniz hâlâ söylenerek yürüyordu. Eren sırıtarak kafasını iki yana sallamış ve arkasını dönerek kafeye doğru ilerlemişti. Kumsal koştu ve Açelya'yı kolundan sürükleyerek yanımıza getirdi. Birlikte kafeye girmiş kendimize birer kahve söylemiştik ve öyle gündelik olaylardan konuşmaya başlamıştık.

"Ne demek kaplumbağalar popolarından nefes alabilir!?"

Kumsal şaşkınca Kaana bakarken Kaan gülerek onu onaylamıştı.

"Öğrenciyken bir ara pet shopta çalışmıştım oradaki abi söylemişti bana da."

"7 24 uyuyan bir hayvan var mı o olmak istiyorum ben." Diye sorduğumda Kaan bir süre düşünmüş ardından cevaplamıştı.

"24 saat değil ama günün 20 saatini uyuyarak geçiriyormuş koalalar."

Gözlerimi irileştirerek kıkırdadım. "İşte ben."

Ortamda o kadar saçma ama bir o kadarda güzel sohbetler dönüyordu ki zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım.

"Öff sıkıldım. Yok mu şu kafede tavla falan, oynasak?"

Kumsal mızmızlanarak konuştuğunda Açelya da elini çakması için Kumsala uzatmış ardından "İşte benim kankam geliyorum." deyip Kumsalla el çakıştıktan sonra masadan kalkmıştı.

Biraz sonra Açelya'nın sesi duyulmuştu.

"Ne demem abicim tavla yok. Ben biliyorum var. Geçen gün oynuyordunuz, ver işte sizinkini yemeyeceğiz ya."

Bütün bakışlar o tarafa dönerken Kumsal oflayarak ayağa kalktı ve Açelya'nın yanına gidip onu masaya geri gönderdi. Sessizce birkaç saniye konuşmuşlardı.

"Gideyim mi ben adamı döver tavlayı alırım." Eren şakayla karışık konuştuğunda ona gülüp " Kumsal halleder." demiştim. Hallederdi.

"Eyvallah abi." Kumsal elinde tavla ve bir fincanla geldiğinde tavlayı ortaya koymuştu.

"İlk el Masalla Bora'nın. Bora oynamayı biliyorsun değil mi?" Açelya konuştuğunda Bora başını evet anlamında sallamış yanımdan kalkarak karşıma geçmişti. Kumsal Kaan'ın yanına oturmak zorunda kalmıştı, aynı şekilde de Eren Açelya'nın yanına oturmuştu. Açelyayla göz göze geldiğimizde bana Kumsalla Kaanı işaret edip çapkınca gülümsemiş ve göz kırpmıştı. Anlaşılan onları yan yana oturtmak için bilerek Erenin yanına geçmişti.

"Zar tutulmasın diye fincan getirdim başlayın bakalım." Kumsal konuştuğunda onu onaylamış ve pis pis sırıtmıştım. Kesinlikle kazanacaktım tavlada üstüme tanımıyordum.

Ve kazanmıştım. Gayet çekişmeli olmuştu fakat resmen kazanmıştım gülümseyerek tavlayı kapattım ve önüne iktirdim. Koltuk altına koyma gibi bir saçmalık yapmadın tebrik ederim Masal.

"Tebrikler."

"Teşekkürler." Diğerleri de aynı şekilde birkaç oyun oynamıştı. Normalde en iyi tavla oynayanımız Kumsaldı fakat Kaanın zar tuttuğuni farkedememiş yenilmişti. Sinirle tavlayı kapatmış "Abi bozuk tavla mı verdin bize bune ya." diyerek bağırmıştı. Erenle Açelya'nın elinde kılpayı Açelya kazanmış ve resmen kafeyi birbirine katarak kazandım diye bağırarak tavlayı Erenin koltuk altına sıkıştırmıştı ardından da elini Erenin omzuna atıp "Sana bir gün tavlayı öğreteyim aslan parçası." dediğinde Eren dışında tüm grup gülmekten yıkılmışlardı.

Birlikte kafeden çıkıp vedalaştıktan sonra eve dönmüştük. Yanımda kızlar olduğu için pek tedirgin hissetmiyordum fakat sürekli etrafıma bakınmaktanda kendimi alamıyordum. Abimle konuşmalıydım ona, onun burada olduğunu söylemeliydim. Laptopumu açarak görüntülü konuşmayı başlattım. Abimin yüzü gözlerimin önüne geldiğinde geçen sefer konuştuklarımızı hatırlamak yutkunmama neden olmuştu. Çok zor bir hayatı olmuştu yaşadıkları zordu ona kıyamıyordum ve hemen affedesim geliyordu.

"Ufaklık nasılsın?"

"İyiyim sen?"

"Bende iyiyim oğlumun şımarıklıklarıyla uğraşıyordum."

Ben halaydım. Bunu hatırlamak beni daha da duygulandırmıştı, hafifçe gülümsedim.

"Onu bana gösterebilir misin?"

"Bekle biraz." Kameranın karşısından kalkarak bir yere gitmişti bu sırada evini inceleme fırsatı bulmuştum çok güzeldi. Gerçektende güzel bir evi güzel bir yaşamı vardı kendisine yeni bir hayat kurmuştu. Kucağında 1 yaşlarında tombul yanaklı sarışın bir bebekle döndüğünde gülümsemem dahada artmıştı. Elimi ekrana götürerek yüzünü sevdim. O da merakla ekrana bakıyordu ilgisini çekmiş olmalıydı.

"Merhaba. Adı ne?"

"Kuzey."

Gülümseyerek onları izlemeye başladım kim derdi ki kendi yeğenimle 1 yaşında tanışacağımı.

"Benim sana bir şey söylemem gerek."

"Söyle." Ağzımı araladığım sırada arkamda bir gürültü kopmuştu. Telaşla arkamı döndüm ve gördüğüm manzarayla gözlerimi kocaman açarak korkuyla yutkundum.

Şimdi değildi, şimdi olamazdı...

Bu bölümü yazarken kahroldum diyebilirim...
Umarım hissedebilmişsinizdir, hissettirebilmişimdir Masal'ın çaresizliğini.

Sınavlarım sonunda bitti derken ikinci sınavların iki hafta sonra başladığını duydum.
Kesinlikle ölmüyorum.
Yıkılmadım ama ayakta da değilim jahshsidiksjsuxis
Hepinizi çok seviyorum hoşça kalın💜

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

959K 56.7K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
7.2M 164K 15
Dilsiz bir kızın kalbi tüm kötülükleri kendisine çekiyordu. Hiçbir kalp bu kadar değerli olmamıştır. Yeşil, Ötanazi Okulu'na sürgün edildiğinde o yıl...
1M 55.9K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
361K 28.2K 40
*Asker Kurgusu* Güneş Milan Aksu, annesinin günlüğünü okuyarak babası hakkında herhangi bir bilgiye ulaşarak onu bulmak ister. Fakat günlüğü okurken...