Oluru Var mı?

By Solgun_Yazar

50.9K 3.1K 432

Hira arkasından müjdenin şaşkın serzenişini duydu. "Gördüğünü keşke bize de söylesen!" Bu sırada terminale do... More

1.BÖLÜM: "Giriş"
2.BÖLÜM: "Temizlik"
3.BÖLÜM: "Bazı Ölümler..."
5.BÖLÜM: "Misafir"
6.BÖLÜM: "OLURU VAR MI"
7.BÖLÜM: "Mehmet"
8.BÖLÜM: "Görüntülü Arama"
9.BÖLÜM: "Hediye"
10.BÖLÜM:"İsteme"
11.BÖLÜM: "Nişan"
12.BÖLÜM: "Sarışın Kadın"
DUYURU📣
13.BÖLÜM: "Allah'a Emanet Ol"
14.BÖLÜM: "Mağusa Limanı"
15.BÖLÜM: "Ankara"
16.BÖLÜM:"Affetmem"
17.BÖLÜM: "Çorba"
18.BÖLÜM: "Sarılış"
19.BÖLÜM: "Özel "

4.BÖLÜM: "Bataklık Gözlü"

2.8K 154 19
By Solgun_Yazar

Medya: Hira'nın elbisesi, tabi siz bunu yeşil olarak düşüneceksiniz. ;)

Hadi yine iyisiniz, bir gün aranın ardından yeni bir bölüm atıyorum. ;)

Umarım beğenirseniz, bal böceklerim. ♡ Beğenmediyseniz de yorumlara yazın lütfen, olur mu?

Hadi o zaman, sizi bölüme şutluyorum.🌺

Keyifli okumalar!

🍁

Güzel bir hayat için yapmamız gerekenler neydi?

Bir kuralı, bir şartı var mıydı?

Varsa eğer kim söylerdi?

Bilenler bencil değilse söylerdi, peki ama ya bencilse...

Bilmeyenlerdendi hira. Günün ilk ışıklarıyla içindeki telaşla ordan oraya savrulan bedeni, bazen ne yapacağını bilemeyerek olduğu yerde duraksayışları ve bu duraksayışları gören ıraz hanımın azarlayışlarıyla geçen acımasız saatler.

Genç kız, son anda farkettiği eksiklikler yüzünden korkuyla mutfaktan çıkıp akabinde evden çıktığında arkasında onunla alay ederek gülüşen arkadaşını ve kardeşi elifi farkedememişti.

Üst taraftaki çay bardaklarını kıkırdayarak çıkaran elif, "İlk defa böyle oluyor, müjde abla. Nedenini biliyor musun?" Diye sordu müjdeye.

Müjde, tatlı tatlı omuz silkti. Tezgahı elindeki bezle iyice ovalayarak temizlerken ona gülümseyerek bakan kıza göz kırptı.

"Bilmiyorum ama yakında çıkar kokusu. Boşluk bulduğumda sorarım, tabi sen de sor. Hangimiz önce öğrenirse diğerine haber verelim." Dedi.

Elif kıkırdayarak başını salladı. Zaten pembe olan dudaklarını içindeki kıpırtıyla ıslatırken pembelik daha güzel bir renk aldı. Yeni olduğu her halinden belli olan çay bardaklarını müjdenin bir kısmını temizlediği tezgaha bırakırken çıktığı sandalyeden indi. Sandalyeyi habersizce dün akşam babasının oturduğu yere bırakırken, İşi bitip bezleri muslukta yıkayan müjdenin yanına yanaştı.

"Abla," dedi gözleri mutfağın açık kapısını kaçamak bakışlarla incelerken. Birinin gelmesinden korkuyordu elif. Bu ya annesi ıraz hanım ya da ikizi esmaydı. Normalde odasından pek çıkmayan ikizinin yardım etmek için bugün mabedinden çıktığını bildiği için dikkatli davranıyordu.

Müjde sessizce konuşan kıza baktı. Elindeki bezi çitilerken, tek kaşı merakla kalktı.

"Ne?" Diye sordu.

Elif kapıya son kez bakarak müjdeye döndü.

"Acaba," dedi merakın buram buram koktuğu sesiyle.

"Gelen adam yakışıklı mıdır? Sen hiç gördün mü onu?"

Müjde, güldü. "Bilmem, belki de." Dedi.
"Daha önce görmedim. Sadece adamın ailesiyle ailelerimiz tanışıyor. Henüz kimse çocuğu görmedi."

Elifin dudakları büzüldü.

"İyide aynı köydeniz. Nasıl görmediniz birbirinizi?"

Müjde temizlediği bezi sıktı. Suyu bitene kadar öylece beklerken elife baktı.

"Göremeyiz çünkü çocuk burda doğmadı, elif. Ayrıca bizden büyükmüş. Yani o doğarken biz daha ana rahmine bile düşmedik."

İşte bu sözlerle elif başını salladı. Sonra bir şey kafasına takıldı.

"Sen nereden biliyorsun çocuğun bizden büyük olduğunu?"

Kaşları çatılarak sorduğu soru müjdenin bezi musluğun yanına bırakmasıyla devam ederken, müjde elifin unuttuğu kapıya kısa bir bakış atarak masaya ilerledi. Dün gece hiranın oturduğu sandalyeye yorgunlukla çökerken elifte babasının aynı gece oturduğu sandalyeye kuruldu.

"Babamla annem konuşurken duydum ben de."

Elif merakla öne eğildi.

"Başka ne duydun?" Diye sordu.

Müjde istemsizce güldü. Elifin tatlı hali her zaman güldürürdü onu.

"Bir abisi varmış. O abisi zaten köyden taşınmalarına neden olmuş."

Elif 'hadi' der gibi hevesle müjdenin devam etmesini bekledi.

Müjde devam etti.

"Çocukken kazayla evlerini yakmış abisi. Daha müdahale edemeden evleri içindekilerle yanıp kül olmuş. Eh, burada kalacak başka yerleri olmadığı içinde tüm mal varlıklarından kalan hayvanlarını satıp buradan gitmişler. Bir daha da gelmemişler zaten."

Müjde, biten sınırlı sayıdaki bilgileriyle kolundaki saate baktı. Bu nişanlısının ona hediye ettiği saatti.

"Neyse ne, gelince öğreniriz çocuk yakışıklı mı değil mi? Zaten Öğlen olmak üzere. Hadi kalkta diğer işleri bitirelim. Birkaç saate büyükler gelecek." Dedi müjde.

Yorgun olsada ayağa kalktı. Tam bu anda hafif kızarmış yanaklarıyla dışarıdan yeni geldiği belli olan esma girdi mutfağa. Gözleri sandalyede oturan ikizinden sonra müjdeye döndüğünde içinde bastırdığı garip bir heyecanla, "Sanırım görücüler geldi." Dedi.

Aldığı haberle aralarındaki en büyük olmasını umursamadan heyecanla çığlık attı, müjde. Aynı heyecanla telaşla mutfak penceresine koşup dışarıya bakan ise elifti. Bir şey göremdiğinde, "Nerde?!" Diye bağırdı esmaya.

Esma daha sakin bir ifadeyle, "Selim kapıya geldi. Sadık amcayla beraber evlerine ilerlerken görmüş." Dedi.

Müjde ve elif koşturarak mutfaktan çıktı. Ardından esma da koştuğunda, heyecanını daha fazla gizlemeyerek önden koşan ikiliye, "Beni de bekleyin, " diye seslendi.

Kimse onu beklemedi o telaşla. Müjde ve elif ayakkabılarını giyip montlarını olağan üstü bir hızla üzerlerine geçirirken kendilerini esmanın söylenmeleriyle dışarı attılar. Geride kalan esma da ayakkabısını ve montunu giydiğinde son anda akıl ederek anahtarı aldı. Evde ne annesi vardı ne de babası. Biri komşuya gitmiş, diğeri kahveye gitmişti. Bu yüzden geldiklerinde onlara kapıyı açacak birileri olmadığından kapıyı kilitleyerek eşek kadar olduklarını unutarak koşan kızların peşine takıldı.

Müjde nefes nefese elifle beraber köşeyi dönerken, "Hira nerede?" Diye sordu.

Elif, soğukla kızaran al yanaklarının tatlılığını bilmeden, "Ne bileyim ya?! En son evden çıkmıştı." Diye yakındı.

Onlar sadık amcanın evlerine doğru ardlarında koşarak söven esmayla ilerlerken, hira bu anda selma hanımın evindeydi. Sobanın önünde komşuları olan kadının zoruyla çay içerken, selma hanım ona gelenleri tanıyıp tanımadığını soruyorudu.

Hira, utana utana başını iki yana salladı.

"Ben tanımıyorum selma teyze."

Selma hanım gülümsedi.

"Tabi nereden tanıyacaksın? Evinden bile zor çıkıyorsun."

Hira, sıcak bardağını alarak ufak bir yudum içti. Bu sürede selma hanımın yüzüne pek bakamıyordu çünkü kadının soruları onu utandırıyordu. Zaten ayda yılda bile gelmediği bir evdeyken ondan ödünç aldıkları eşyalar yüzünden başını kaldıramıyordu.

Selma hanım, hiranın alttan ördüğü ama öndeki perçemlerinin sürekli hareket ettiğinden yüzüne dökülen saçlarını sevgiyle okşadı.

"Hayırlısı neyse o olsun, kızım. Allahım olması dahilinde mutluluk nasip etsin." Diye dualar okudu selma hanım.

Hira, 'âmin' diyerek çayından bir yudum daha aldığında bardağının içindeki çayın neredeyse hepsini bitirdi. Selma hanım, kızın saçlarını son kez okşayıp, "Hadi seni fazla tutmayayım. İşin gücün çoktur şimdi senin." Dedi.

Hira, gülümsedi. Oturduğu koltuktan kalktı. Dibinde konuk ettiği çantalı poşeti de aldığında kadına, "Nasıl verdiysen öyle getiririm selma teyze. Hakkını helal et. " dedi.

Kadın içtenlikle gülümsedi.

"Ne hakkı kızım? Ne zaman bir şeye ihtiyacın olursa bana gel. Sakın çekinme."

Hira, mahçupça gülümsedi. Dış kapıya ilerledi. Ne kadar itiraz etse de kadın onu bahçe kapısının dışına kadar geçirdi.

"Görüşürüz." Dedi hira.

"Görüşürüz, yavrum."

Hira elindeki poşeti sıkı sıkı tutarak ardında evine ilerleyen bir kadın bırakarak ilerlemeye başladı. Çamur olan bazı alanlardan yandan geçerek yürürken ıraz hanıma cezve almasını söyleyeceğini kafasına yazdı. Kendi cezvelerinin birkaç gün önce sapı kırılmıştı ve hira son anda bunu hatırladığı için kendini evden dışarı atmıştı. Başta müjdenin evine gidecekti ama onlara daha fazla yük olmamak için selma hanımlara geldi. Niyeti bir cezveyken kadın iki cezvesini çıkarıp ona vermişti. Hiçbir şey tam olarak belli değildi ama olurda bir şeyler olursa onca telaşın içinde cezveleri unutmak istemiyordu hira.

Olmazsa da yine geri verirdi nasıl olsa.

"Hira, abla!"

Beklemediği sesle irkildi genç kız. Bedeni adının seslenmesiyle istemsizce durduğunda biraz önce seçemediği ses yüzünden etrafına merakla bakındı. Yoldan geçen birkaç kadından başka bir şey göremezken ikinci defa ismi seslenildi.

Hira bunun bir çocuk sesi olduğunu seçebildiğinde düşünceleri yüzünden biraz önce nereden geldiğini bilmediği sesin yan tarafindaki bahçeli evden geldiğini hissederek başını sağına çevirdi.

Önünde durduğu bahçeli evin daha önce amcasının oğlu mehmet yüzünden evlerine gelen sadık amcanın evi olduğunu farkettiğinde gözleri kapı girişinde toplanan kalabalığı seçti.

Tam o anda genç kız, tüm bakışların onda olduğunu gördüğünde, gözleri daha önce görmediği yabancı siluetlerde umursamaz bir merakla gezindi. Sadık amca, eşi de dahil çocuklarının ve gelinlerinin toplandığı kalabalık ve bir grup yabancı insanlardan gözünü çektiğinde kaşlarının çatıldığını bilmiyordu.

'Onlarda kim' diye düşündüğü an göz göze geldiği ve ona garip garip bakan sadık amcaya başını eğerek selam verdi. Aynı selamı tutukta olsa aldığında gözleri babasının yanında duran ve ona seslenenin küçük firat olduğunu gördü. Sadık amcanın torunu fırat.

Çocuk hiraya hevesle el sallarken, bir anda olmayacak bir şeyi var gücüyle bas bas bağırdı. Hira duyduklarıyla bir anda önce şaşkınlıkla dikkat kesildi, Sonra Öylece kalakaldı. Gözlerini ona neşeyle bakan çocuktan bir an bile çekemeden anlamsızlıkla yutkunduğunda neyle karşı karşıya kaldığını seçemedi

"Hira abla, senin kocan geldi! Sonra seni istemeye geleceğiz."

Yerin dibine nasıl girilir diye düşündü kız. Bariz bir beklememişlikle kaşları kalktı, yeşil irisleri genişledi. Ne diyeceğini bilemeyerek önce ona dik dik bakan sadık amcaya, sonra gizlediği gülüşüyle izleyen karısına ve onu izlediğini farkettikleri yabancılara kaçamak bakışlarla baktı.

Tam olarak neyin ortasında kaldığını o an idrak ettiğinde bir anda kıpkırmızı kesildi.

Beyaz teni pancar gibi kızardıkça kızardı. Utançla yandı yanakları. Sonra ansızın hiranın yeşilleri, bataklık gözleri olan heybetli bir adamla kesişti.

Teni bu defa gerçekten de pancara döndü. Ne yapacağını bilemeyerek öylece tıpkı kendisi gibi onu izleyen adama tutulduğunda, utançla yutkundu.

'Hira!'diye çığlık attı içinden ama bir türlü kendine gelemedi. Oydu, bu oydu.

Genç kızın, istemsizce kasılan bedini taş kesildiği yerde bugün ikinci bir rezillikle sınandı. köşeyi dönerek ona doğru ismini seslenerek koşan müjde, elif ve esma her şeyden habersiz, öylece dikilen kızın yanına olağanüstü bir hızla vardığında nefes nefese kalışları hira'nın kendine gelerek gözlerini uzun boylu adamdan çekmesine vesile oldu. Bakışları ve odağı yanında dikilen kızlara döndüğünde şaşkınlıkla, "Sizin ne işiniz var burada?" Diye sordu.

Tam o anda müjde de ikizler de evin kapısından onlara bakan kalabalığı farketti. Çünkü o kalabalık sadık amcanın hemen kapısı açık girişinde ve üçlünün karşısında bulunuyordu.

"Ups!" Diye şaşkınlıkla tısladı esma.

Müjde ve elifte şaşkınlıkla bir hiraya bir de kapının önünde duran kalabalığa baktığında, hira onlar bir şey demeden hızla evine giden yolu arşınlamaya başladı. Arkasında üç genç kızı bırakarak neredeyse koşar adımlarla ilerken gözlerinin perdesine çöken yüzle sersemce başını salladı...

"Zamanı mıydı?" Diye kızdı kendine.

Zamanı mıydı şimdi görmenin? Adımları daha da hızlandı. Artık koşuyordu ve arkasında isminin seslenenişini duydu.

Biri şüphesiz müjde, diğeri elifti. Esma da hemen yanlarında evlerine hiranın adımları sayesinde erkenden geldiler. Hira elindeki poşetle bahçeye girdiğinde, yüzündeki kızarıklıla kapıyı çaldı. Açan olmadı. Daha hızlı vurdu.

Bu arada bahçeden içeriye ikizler ve müjde girdi.

Esma, "Bekle kapıyı açayım." Diyerek yanında bittiğinde, hira ona merakla bakan kızlara, "Lütfen hiçbir şey sormayın. " diye fısıldadı.

Kızlarda hiçbir şey sormadı. Esma kapıyı açıp içeri girdiğinde, hira elindeki poşeti ona vererek ayakkabılarını çıkardı. Akabinde montunuda çıkardığında kızlarda aynı aceleyle soyunmuşlardı.

Genç kız bir şey demeden üst katta çıkan merdivenlere ilerledi. İkinci katta vardığında koridora girerek odasına ilerledi. Hızla içeri girdiğinde kapıyı üstüne kapattı. Kiliti çevirdi.

Kimsenin gelmesini istemiyordu.

Kendini yatağa attı. Soğuk yorganın altına girerek hiçbir şey düşünmemeye çalışarak gözlerini yumdu.

Göz kapaklarına bataklık yeşilleri serildi.

İrkildi hira. Gözlerini direnerek kapatmaya ve başka şeyler düşünmeye çalıştı. Mesela babasının bir hafta sonra yeni bir sevkiyat için yolculuğa çıkacağını, tır şoförü olduğundan günlerce gelmeyerek hirayı meraklandıracağını düşündü.

Düşündü de düşündü genç kız. Bir fayda etmedi, silmeye çalıştığı süliet bir türlü göz kapaklarının üzerinden kalkmadı. Oraya kazındığını düşündü genç kız. Bir daha hiç çıkmayacağını düşündü.

Endişelendi. Yatakta sola döndü. Korktu, sağa döndü. Uzanmanın bir faydasını göremdiği zaman kafasında küçük fıratın söyledikleri yankılanıyordu.

Hira abla, senin kocan geldi. Sonra seni istemeye geleceğiz.

Hira abla, senin kocan geldi. Sonra istemeye geleceğiz.

Senin kocan geldi...

Kocası değildi ki... Hatta hiçbir şeyi bile değildi. Daha evet bile dememişti hira. Sadece göreceklerdi birbirlerini ama saçma sapan bir tesadüf buna dahi izin vermemişti. Garip bir yerde, garip bir anda ve hiç olamayacak bir zamanda olmuştu her şey.

Yatakta doğruldu genç kız. Sobayı yakmadığından soğuk olan odasını boş gözlerle izledi.

Kapısı çalındı.

"Abla?" Diye seslenen kişi elifti.

Akabinde, "Canım arkadaşım, uyuyor musun?" Diyerek konuşan ise müjdeydi.

Hiranın gözleri kapıyı seyrederken, "Uyumuyorum." Diye cevap verdi.

"Hah! Çok güzel. Sen şimdi kapıyı açıyorsun, bizde içeri giriyoruz çünkü büyükler az önce geldiler. Muhtemelen bir saat sonrada eniştemiz ve ailesi sadık amcayla beraber gelecek."

Müjdenin dedikleri hirayı tedirgin etti. Eniştemiz? Daha ortada hiçbir şey yokken ne eniştesi? Peki ya kaç dakika -saattir- buradaydı? Bariz bir endişeyle, ısıttığı yataktan çıktı. Bir şey demeden kapıya ilerleyip saniyeler içinde kilidi çevirerek açtı.

Müjde ve elifle göz göze geldiğinde kapıyı bırakarak içeri girdi.

Ardından giren müjde ve elif, hiraya kaçamak bakışlar ata ata kapıyı kapattı. Müjde, gardoraba bugün getirdiği elbiseyi ve çantayı almak için ilerlerken, elif elinde hiranın farketmediği maşayı masanın dibindeki prize taktı. Zaten açık düğmesiyle maşanın ısınması için masaya bırakırken müjde yeşil uzun elbiseyi astığı askıdan aldı. Sevgilisine şehirden aldırdığı elbiseyi yatağa özenlice bırakırken kimseden ses çıkmıyordu.

Elif, dalgınca yatağına oturmuş, ellerini izleyen ablasını yumuşak bakışlarıyla izlerken, müjde aynı dolaptan makyaj çantasını çıkararak maşanın ısındığı masaya bıraktı.

Gülümseyerek arkadaşına döndüğünde ise, "Şş, bir baksana." Diye seslendi hiraya.

Hira başını kaldırdı.

Müjde hızla,"Çok takma kafana be. Beğenmezsen zaten hayır dersin, olur biter." Diyerek moralini düzeltmeye çalıştı.

Biraz önce yabancı birine enişte dediğini tabiki de hatırlıyordu. Amacı arkadaşının birazcıkta olsa sıkıntısını dağıtmaktı.

Hira, Müjdenin gözlerinin içine baktı. Sessizce, başka yere odaklanmadan sadece baktı. Sonra beklenmedik bir şekilde başını salladı. Hemen yanına bırakılmış elbiseyi durgun ifadesiyle eline aldı.

Elif, müjdeyle beraber hira giyinsin diye çıktığında genç kız beklemeden üzerini çıkardı. Sonra dizlerinden bir karış aşağıda olan eteğini ve altına giydiği kalın çorabını çıkardığında müthiş güzellikteki teni gün yüzüne çıktı.

Tatlı bir pembeliğe ev sahipliği yapan teni, bir bebek cildi kadar pürüssüz ve yumuşak gözüküyordu. Öyle zarif, öyle narin bir bedendi ki erkeklerin zihnini köreltebilir, düşüncelerini allak-bullak edebilirdi. Tek bir tüyün bile olmadığı güzel vücudu allahın belki de en güzel eseri olabilirdi.

Doğuştan bir güzelliği vardı hiranın. Bu yüzden odasında normal genç kızların kullandığı hiçbir makyaj malzemesi yoktu. Sadece birkaç nemlendirici ve saçları için bakım kremleri vardı. O böylesine güzelken de köyde bulunan erkeklerin ilk göz kestirdiği kız olması onun suçu değildi.

Genç kız birazda bu yüzden çok süslenmez, fazla dışarı çıkmazdı. Iraz hanım dahi bunu bildiği için bir yere göndermeye korkuyordu. 'Ya başına bir iş gelirde metin beni öldürürse' diye başlayan tedirgin düşünceleri vardı.

Kızı dışarı çıkarmamasının en büyük nedenlerinden biriydi bu.

Genç kız tamamen hayal tülden oluşan elbiseyi giydi. Eteklerini aşağı doğru bıraktığında güzelliğinden habersiz elbisenin yaka kısmında kalan saçlarını çıkardı. Yan fermuarını da çektiğinde elbisenin yeşiliyle gözlerinin yeşili öyle bir uyuma büründü ki az sonra içeri girecek kızları hayranlıkla içinde bırakacağını bilmiyordu.

Neşesiz neşesiz odanın dışına seslendi.

"Tamam, gelebilirsiniz."

Ve kızlar içeri girdi. Girmeleriyle birlikte gördükleri güzellikle gözleri şaşkınlıkla irileşti. Eliften, "Abla?" Diyen hayranlık dolu bir nida duyuldu.

Hiranın kaşları çatıldı.

Müjde, "Biliyordum." Diye sayıkladı. "Bu elbiseyle çok güzel olacağını biliyordum."

Hira, gözlerini üzerindeki sade fakat garip bir şekilde gösterişli duran elbiseye çevirdi. Göğüs dekoltesinin tam da yerinde ölçüde olması genç kızın ilk dikkatini çeken şeydi. Memnun oldu, gözleri omuzlarını zarifçe sarıp bileğinin biraz üstünde biten elbisenin geniş tüllü koluna takıldı. İyi bir ölçüydü bu da. Sonra bakışları su misali aşağı süzülen tül elbisenin eteklerine takıldı. Boyu biraz önce çıkardığı eteğinin çok az altına geliyordu. Çıplak bacakları görünüyordu ama hira bunu bir çorapla kapatacağını düşündü.

Başını kaldırdı. Aynı kendisi gibi onu izleyen kızlara, "Ne yapacaksanız yapın hadi." Dedi. "Çok zamanınız yok."

Öyleydi, çok zamanları yoktu. İşte bu sözlerle kızlar telaşla hareket etmeye başladılar. Bir anda odanın ortasına sandalye koyup genç kızı oraya oturttular. Hira daha ne olduğunu anlayamadan elif saçlarını, müjde talimatlarla makyajını yapmaya başladı.

Onların bu telâşı genç kızı, "Fazla abartmayın lütfen yoksa yaptıklarınızı bozmak zorunda kalabilirim." Demeye itimişti.

Sözleri pekte duyulmamış gibi işlerine son hızla devam eden kızlar, Müjdenin hirayı susturmasıyla zaman yavaş yavaş ilerledi. Neredeyse yarım saatin sonunda makyaj bitmiş, hemen arkasından saçta bitmişti. Kısıtlı sürede çıkardıkları işe memnuniyetle bakan kızlar son olarak hiraya ince ten rengi çorap verdi. Genç kız şeffaflığından dolayı itiraz etse de müjde hiraya güzel bir ayar çekti.

Genç kız giymek zorunda kaldı. Elif önce odasına geçip el işi bir patik aldı, sonra da hiraya terlik getirdi. Odaya girip onları da verdiğinde hayranlıkla derin bir nefes aldı.

Genç kız patiği ve terliğide ayağına giydiğinde müjde, "Hadi sen de kendine bak!" Diye heyecanla şakıdı. Genç kızı küçük gardrobun aynasının önüne getirdiler. İşte o zaman hira, önce ortadan ikiye ayrılarak yanlardan sadece altları örülerek arkada tutturulan ve uçlarına hafif maşalar atılan saçlarını gördü. Sonra bolca rimelin yedirildiği ve göz kalemiyle hafifçe likit gibi çekilen bakışlarını akabinde tatlı bir kırmızılık yedirilen dudaklarını gördü.

Tüm bunlar onun için fazlaydı ama ilk defa bu fazlalığın çok hoş göründüğünü düşündü. Evet, o pek farkında olmasada çok ve çok hoş görünüyordu.

İnanılmazdı.

Yine de hira, "Fazla olmuş," diye sızlanmaktan alamadı kendini.

Müjde ve elif, bu sözlere karşın ters ters aynadan aksini izleyen genç kıza baktı. Arkasında kalan ikiliyi ve bariz hissedilen bakışlarını baktığı aynadan farkeden genç kız, göz göze geldiği sert bakışlarla gözlerini kaçırdı.

Şuan ikiye karşı birdi ve hira da bu iki kızla başedecek güç yoktu.

"Tamam, bakmayın öyle," diye çekingence mırıldandığında kızlar aynı anda anlaşmışlar gibi kıkırdadı.

"O zaman hadi çıkalım şu odadan. Millet güzellik, endam görsün."

Müjdenin heyecanla söyledikleri birini aynı heyecana, diğerini garip bir endişe ve tedirginliğe itti.

Gergindi hira, ne olacağını kestiremediği için çokça endişeliydi. Daha önce hiçbir görücüsünde böyle olmayan kızın şimdi hissettikleri onu korkutuyordu.

Sahi, hira hangi isteyeninin yüzünü bu kadar beğenmiş ve unutamayacak kadar aklına takmıştı? Ya da hangisinin gözleri göz kapaklarına kazınmıştı?

Şüphesiz kapısını çalacak olan adam ilkti.

*

Bölüm sonu! 🥳

Ee, beğendiniz mi?

Bence yine güzeldi çünkü görücümüzü gördük.

Hira'nın dediği gibi vaktinden önce gördük, siz de onun gibi şaşırdınız mı?

Bir daha ki bölüm tanışma gecesi olacak, bebeklerim.
Ailelerimiz uzun bir aradan sonra hayırlı bir mesele sayesinde birbirlerini görecek. En azından metin bey ve damat adayımızın babası ,ömer.

Heyecanlı mısınız? O büyük gün geliyor. :)

Ben heyecanlıyım ya.

Bu arada şuana kadar yayınladığım tüm bölümler taslakta neredeyse hazır bulunuyordu. Sadece biraz düzeltip atıyordum ve bu da hazır son bölümünüzdü. Demek istediğim şey, diğer bölüm birazcık ama azıcık vaktinden geç gelebilir.

Şimdiden affedin şu yazar adayınızı.

Neyse, o zaman bir daha ki bölümde görüşmek üzere, datlılarım! 🌺🌸

Continue Reading

You'll Also Like

5.8M 191K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1M 60.1K 41
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...
1.3M 57.9K 44
Siz: 88-67-114 Siz: Buyur Sevgi teyze Siz: Öve öve bitiremediğin vücut ölçülerim. Siz: Umarım elbise cumartesi gününe kadar yetişir Yoksa yeni bir el...
2.2M 71.3K 56
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...