SİRİNA (Final Oldu)

By sevdaacet72

113K 7.9K 17.3K

Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen... More

Giriş
1.Bölüm "Tendeki Yağmur İzi"
2.Bölüm "Düşüş ve Buluş"
3.Bölüm "WEROSİM"
4.Bölüm "ŞİŞLİK"
5.Bölüm "MÜTTEFİK"
6. Bölüm"Kayıp Ruhlar Mezarlığı"
7.Bölüm "Yaralı ve Dövme"
8. Bölüm "Karmakarışık Zihin"
9.Bölüm "ANKA KUŞU"
10. Bölüm "KEHANET"
11. Bölüm "KAN ve RÜYA"
12. Bölüm "KRALLIK"
13. Bölüm "Kırmızı Pelerinli Yediler"
14. Bölüm "Yedinin Laneti"
15. Bölüm "Ölümcül Arzu" +18
16. Bölüm "Kızıl ve Kanlı Ay"
17. Bölüm "Büyünün Anlamı"
18.Bölüm "Yokuş ve Gidişat"
19. Bölüm "Yıkım ve Sonu Hazırlama"
20. Bölüm "Acı ve Büyü Bozma"
21. Bölüm "Yaşam Uykusu"
22. Bölüm "Saklı Olanlar ve Saldırı"
23. Bölüm "Arayış ve Dönüşüm"
24. Bölüm "Tören ve Bağ" +18
26. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 1
27. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 2
28.Bölüm "Kaos ve Büyünün Elçisi"
29.Bölüm "Savaşa Hazırlık"
30.Bölüm "Altılı Kehanet"
31.Bölüm "Enkaz Altındakiler"
32.Bölüm "KAN BAĞI"
33.Bölüm "Kolye ve Açığa Çıkan Sırlar"
34.Bölüm "Küller ve Gelenler"
35.Bölüm "ANSIZIN"
36.Bölüm "Ölümün Çanları"
37.Bölüm "Savaşın Ağırlığı"
38.Bölüm "Sonlar ve Gelişler"
39.Bölüm "Yüreğimde Bitmeyen Sonlar, Final"
TEŞEKÜRLER♡
Sirina 2- ASMERA
Asmera 1. Bölüm
Asmera: 2. Bölüm
Asmera 3. Bölüm
Asmera 4. Bölüm
Asmera 5. Bölüm: Final.

25. Bölüm "Davet ve İstek"

1.3K 120 320
By sevdaacet72

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın

Keyifli okumalar💜

Çırpındıkça ya dibe çökeceğiz ya da zirveye çıkacağız.
Başka bir seçeneğimiz yok!

25. Bölüm: Davet ve İstek.

Bir nehrin içindeydim.

Nehir beni dibe çektikçe ileriye de sürüklüyordu. Nefes almıyor olsam bile sanki ciğerlerime su doluyordu. Gözlerimi açsam, ciğerlerime dolan su oradan akacakmış gibiydi.

Nehir benim zihnimdi. Beni içine çekip sürükleyen düşüncelerdi.
Gözlerimi açsam oradan akacak şey ciğerlerimi dolduran gözyaşlarımdı. Ne yapacağımı bilmiyordum. O kadar arada kalmıştım ki...

Bir yanım intikam için cayır cayır yanıyordu. Bir yanım bebeğim için bundan vazgeçmemi istiyordu. Bende bebeğim için vazgeçmek istiyordum. Daha kapsamlı düşününce de güzelleştirebildiğimiz bir dünyaya doğsun istiyordum. En azından ailemi ve halkımı katleden bir kralın olmadığı dünyaya doğsun istiyordum. Aması vardı işte. Benim bebeğimin sağlığı ve yaşayacak olması daha önemliydi. Bu yüzden kararım kesin olsa dahi aklımı karıştıran yerler vardı.

Elimi büyüyen karnıma bastırdım. Bir hafta geçmişti ve karnım fazlası ile büyümüştü. İnanılmazdı. Bebeğim yaklaşık beş haftalıktı ama karnım yirmi haftalıkmış gibi büyümüştü. Sanırım büyücü ve avcıların çocukları çabuk geliştiği için kadınların bedeni bunu kaldıramayıp düşük yapıyordu. Ben bebeğimi taşıyacak kadar güçlü müydüm emin değildim. Sadece güçlü olmak istiyordum. Rosale şimdilik bir sıkıntı olmadığını söylemişti. Zaten bebek bu kadar hızlı büyümeye devam ederse üç ay sonra doğum yapma olasılığım yüksekti. Rosale bedenimin güçlü ve dirençli olabilmesi için bitkilerden karışım yapıp içmem için bana veriyordu. Bazılarının tadı ve kokusu güzel olsada bazıları berbattı. Her şeye bebeğim için katlanıp içiyordum. Zaten Werosim etrafımda dört dönüyordu. Canım ne isterse bir şekilde bulup getiriyordu. Acıktığım zaman vakit kaybetmeden yemek yapıyordu. Genel olarak canım et çekiyordu. Bütün yediğim her şey karnım da toplanıyordu sanki sadece biraz kalçam ve göğüslerim büyümüştü.

Kolumu karnıma sardım.
"Bebeğim, sıkı tutun. Sen yaşamalısın." Beni o kadar çok değiştirmişti ki. Bu çok güzeldi. Bedenimdeki değişiklikler bile bana güzel geliyordu. Hissettiğim duygulardan bahsedemiyordum bile. Derin bir nefes aldım. Karnım biraz daha şişince gülümsedim. Gökyüzüne baktım. Kartallar gökyüzünde uçuyordu. Sürekli bana yakın durma çabası içindeydiler. Eğer bebeğim doğarsa onları çok sevecekti. Kartallar zaten ona bağlıydı ve sevdikleri belliydi.

Gökyüzüne ve kartallara bakmayı bırakıp arkamı döndüm. Üç dört adım uzağımda olup beni izleyen John'u fark etmem ile durdum. Bir an kendini belli eden karnıma baktı. Yeniden gözlerime bakıp aramızdaki mesafeyi kapattı. Kollarını etrafıma dolayıp beni göğsüne yasladı. Bu aralar sık sık bana sarılıyordu. Kollarımı belinin etrafına doladım.
"Gözlerin yine eski rengine kavuşmuş. Bana bakan sarı göz bazen de koyu renge bürünen sarı gözlerini özlemişim." Alnımı göğsüne bastırıp ellerim belinde duracak şekilde hafif geri çekildim
"Bu duygusallığını gözlerimin rengi ile kapatamazsın," diyerek ona takıldım. Haklıydı göz rengin tamamen eski haline dönmüştü ve içimdeki korku artık eskisi gibi büyük değildi. Yerini kaplayan bambaşka korkularım vardı.

John benden biraz daha uzaklaşıp elini saçlarıma atıp karıştırdı.
"Hadi oradan kızıl kaos." Elimi kalbime koyup alınmış gibi bir tavır takındım.
"Hadi ama John. Hamile olan benim ama sen benden daha duygusalsın." Bunu demem ile gözlerini devirdi. Şu an o kadar tatlı duruyordu ki, dayanamayıp yanaklarını sıktım.

Ellerimi itip biraz daha benden uzaklaştı.
"Resmen bütün havamı bozuyorsun. Seni buradan kovsam mı acaba?" Gülerek kolumu omzuna vurup yürümeye başladım.
"Hadi ama John, kendini kandırmayı bırak! Sen ve beni kovmak mı? Yan yana gelince bile eğreti duruyor," deyip adımlarımı biraz daha hızlandırdım.

Ders verdiğim büyücülere ve cadılara toplanmaları için belirlediğim yere doğru yürüyordum. Rosale sabah biraz rahatsız olduğu için bugün onun öğrencilerine de ders vermiştim. Bu son dersti ve bu derste sadece rahatlamalarını sağlayacaktım. Evlerin arka tarafına doğru geldiğim zaman kendi aralarında konuşanları görmem ile devamı ettim.

Bugün yaklaşık kırk kişi vardık. Tam önlerinde durup ellerimi çırptım.
"Hadi herkes yüzleri bana dönük olacak şekilde otursun." Sesimi duyanlar dediğimi yaparken duymayanlarda onları taklit edip bana dönük şekilde yere oturdular.

Öğrencilerin sessiz olmasını beklerken sabırla bekledim. Bir anda susmaları ile yan tarafıma döndüm. Werosim arkasında çalıştırdığı kadın ve erkek karışık gurup ile tam önümde durdu.

Terlemişti. Terden ıslanan gömleği üstüne yapışmıştı. Yüzünde küçük noktalar halinde parlayan küçük ter damlacıklarına yapışan siyah saç tutamları onu çekici kılıyordu. Sanırım ona fazla uzun bakmamam gerekiyordu.
"Evet?" Diyerek sordum. Werosim bana tebessüm edip,
"Bugünlük bizde size katılmak istiyorduk," deyip gözlerimin içine baktı. Gözlerinde, gözbebeğini saran şerit şeklinde olan sarılık hala duruyordu. Sanırım hep var olacaktı artık.

Başımı yavaşça sallayıp elimle ileriyi gösterdim.
"Elbette, yüzünüz bana dönük olacak şekilde otursun lütfen." Werosim arkasını dönüp başı ile işaret verdi. Onunla gelen gurup benim öğrencilerimin arasına karışıp oturdu. Hepsinin yüzlerine bakıp sesli bir soluk verdim.
"Bugün size ruhunuzu ve bedeninizi rahatlatmanız için bir şeyler anlatacağım ve deneyeceğiz." Hala yüzüme sessiz bir şekilde bakıyorlardı. Sanırım en sevdiğim şey ben konuşmaya başladığım zaman sessiz olup dinlemeleriydi. Bilgiye açtılar ve savaşın kapıda olduğunun bilincildeydiler.

"Derin bir soluk alın ve avuçlarınızı açıp her iki yanınızda toprağa bastırın." Dediklerimi yaparlarken bende göstererek yaptım.
"Parmaklarınızı toprağa bastırın." Bunu yaparken tırnaklarımın arasına girer toprağı hissettim.
"Bu ruhu ve bedeni öyle bir gevşetir ve dinlendirir ki karşınızda düşmanınız olsa bile bunu ona yaptığınız zaman bir anlık olsa bile düşman olduğunuzu unutur." Bazılarının yüzünde oluşan şaşkınlığı soludum.

Bazı büyüler onlara inanılmaz geliyordu. Bazı büyülerin ettisinden ise korkuyorlardı. Werosim'e baktığım zaman pür dikkat bana baktığını ve dediklerimi onunda yaptığını görmem hoşuma gitmişti.
"Büyücü, cadı, avcı ya da hiçbir gücünüz bile yoksa ki olmasına da gerek yok. Bu rahatlatır."

Son defa hepsine baktım.
"Şimdi gözlerinizi yumun ve yüzünüzü yukarıya doğru kaldırın. Elinizle toprağı hissederken, yüzünüzde rüzgarı ve nefes aldığınız zaman ise doğanın bize sunmuş olduğu bitkilerin eşsiz kokularını alacaksınız." Bende yüzümü gökyüzüne kaldırıp gözlerimi yumdum.
"Derin nefesler alın. Sadece hissedin. Biz gücümüzü bunlardan alırız. Bizler doğaya bağlıyız. Gücümüzün ne kadar yorulsak bile bir sınırı yoksa bu doğaya, toprağa bağlı. Çünkü bedenimiz topraktan yaratıldı. Ve biz yine toprak olacağız." Sesimi mümkün olduğunca düşük desibelde çıkarıyordum. Böyle daha etkileyici oluyordu.

Hafif esmeye başlayan rüzgar ile yüzümü minik bir tebessüm kapladı. Eğer durup gerçekten doğayı, toprağı dinlerlerse benliklerinin derininde yatan gücü fark ederlerdi. Bedenimiz, ruhumuzun fısıldadığı rahatlatıcı ninninin etkisi altına giriyordu.
Yavaşça fısıldamaya başladım.

"Feksın dora me deın.
(Bu bizim ruhumuz)
Feksın dora terıon dein,
(Bu bizim bedenimiz)
Feksın nela xeın terguay,
(Bu sonsuz gücümüz)
Piertoun goun şourgua non.
(Gökyüzünde toprakla bütünleşip kaybolacağız)
Durdier zealon wiwous fuistano,
(Yeniden güçlü bir şekilde doğmak için.)

Bu bizim kendi dilimizde olan bir şarkıydı. Bunu bana John öğretmişti. Bedenin ve ruhun rahatlamasını sağlıyordu. Gözlerimi açtığım zaman bana hayranlıkla bakan gözler görmeyi beklemiyordum.
Yavaşça onlara gülümseyip,
"Dersimiz bugünlük bitti." Yavaşça yerden kalkmaya çalıştım. Bana uzatılan bir el görmem ile başımı kaldırdım.

Yavaşça elini tutup beni kaldırmasına izin verdim. Kırmızı gözlerine bakerken hala yüzümdeki tebessüm yerini koruyordu. Bana hayranlıkla bakan gözlerine bakmak beni nedensizce utandırıyordu.
"Sesinin bu kadar yatıştırıcı ve güzel olduğunu bilmiyordum." Söyledikleri ile omuz silktim. Ona hiç şarkı söyleyeceğim bir ortam olmamıştı.

Elimi bırakmadan yavaşça yürümeye başladık. Dersin bittiğini söyledikten sonra dağılan öğrencilere arkamı döndüm.
"Belki ileride sana özel söylerim." Bu dediğime gülüp kolunu etrafıma dolayıp beni göğsüne çekti.

Gerçekten rahatlamıştık. İyiki böyle yapmıştım da iyi gelmişti.
Werosim eve doğru yürürken bana sardığı kollarının arasından çıktım.
"Sen eve git ben Rosale'ye bakıp geleceğim." Benimle gelmek için attığı adım ile onu durdurdum.
"Bence senin bize yemek hazırlaman daha iyi olur." Elimi karnımın üzerine koyup yavaşça okşadım.
"Biz biraz acıkcıkta babası," dediğim ile gülüp alnıma bir öpücük bıraktı. Bende dudağına bir öpücük bırakıp arkamı döndüm.

Rosale'nin evinin önünde durup kapıyı çalmaya başladım. İleriye giden kapı ile yavaş adımlar ile içeriye girdim. Ben içeriye girdikten sonra görmesem bile Werosim'in daha yeni gitmeye başladığını biliyordum. Bu onda olan bir alışkanlıktı. Ben gözden kaybolmadan asla bakışlarını benden çekmezdi. Beni izlerdi. Gözleri her zaman bizim üzerimizde olurdu.

Etrafa baktım. Rosale yatağında uzanıyordu. Yavaşça ona yaklaşırken gözlerine bağladığı hafif morumsu renge bürünen bez parçasına baktım.
"John?" Güçsüz sesle fısıldadığı isim ile yavaşça ona önüne geldiğim yatağın köşesine oturdum.
"Rosale bu halin de ne?" Sorum yaşadığım dehşeti gözler önüne seriyordu.

Etrafı saran sessizlik sinir bozucu bir düzeye ulaşmak üzereydi.
"Gözlerine ne oldu?" Rosale yavaşça uzandığı yerden doğrulup sırtını yatağın başlığına yasladı. Sırtını yasladığı tahta gıcırtayıp uğursuz bir ses çıkardı. Gözlerindeki bezi çıkarması ile daha büyük bir şaşkınlık yaşadım.

Gözleri kulaklarına doğru hafifşişmişti. Biraz olsun açılan gözleri ile şaşkınlığım artıyordu. Gözlerinin beyazı kanlanmıştı. Kirpikleri yoktu. Kaşları olduğundan daha seyrekti. Bunları görmek değil sebebini biliyor olmak beni dehşete düşürmüştü.
"Sen," dedim nefes nefese kalmış bir şekilde. Elimi yavaşça gözlerine uzattığım zaman yarı yolda benu durdurdu.
"Sakın yapma!" Sesinin sertliği beni durdurmazdı ama göreceklerimin beni korkutacağına emindim.
"Senin kehanetleri görmen imkansız. Siz şifacı cadılarda böyle bir şey yok. En azından bildiğim kadarı ile," deyip elimi tutuşundan kurtardım.

Bezi yeniden gözlerine sardı. Biraz durup düşünmeye çalıştım.
"Cadıların sizden nefret etmesinin sebebi buydu değil mi? Şifacı olmanız ile hiçbir alakası yoktu. Gördüğünüz kehanetleri onlara anlattınız ama inanmadılar ve gerçekleşince de sizi suçladılar." Rosale sessiz bir şekilde beni dinliyordu.
"Sirina, çık dışarı." Göremese bile başımı iki yana salladım.
"Ne gördün Rosale? Anlat Bana, lütfen." Yavaşça dudağını yalayıp,
"Sirina, çık dışarı." Aynı şeyleri söylemesi ile sinirlerim bozulmaya başlıyordu.
"Rosale gördüğün kehanetin doğru çıkma olasılığı çok yüksek bunu bizden baklayacak mısın?" 

Rosale başını geriye yaslayıp,
"Çık dışarı, Sirina!" Birden bağırması ile irkildim. Gözlerim de oluşan hayal kırıklığına engel olamazken yavaşça oturduğum yerden kalktım. Kapıya doğru yürümeye başlarken,
"Umarım gördüğün kehanet benimle ilgili değildir ve benden saklama sebebin de bu olmasın Rosale." Yavaşça yutkunduğunu görmem ile hızla dışarıya çıktım.

Her ne görmüş ise benimle ilgiliydi ve bunu bana anlatmamayı tercih etmişti. Bu kadar kötü müydü? Kollarım direkt karnıma sarılırken bebeğim ile ilgili olacak olması beni korkutuyordu. Ne olabilirdi ki? Eğer güçlü olmazsam bebeğimin bu kadar hızlı büyümüsene dayanamayacak olan bedenim en fazla bir ay dayanabilirdi. Bundan daha kötü ne olabilirdi?

Eve girdiğim zaman serili olan sofrada oturan John ve Werosim'i görmem ile kaşlarım çatıldı. Werosim'in hazırladığı su ile ellerimi ve yüzümü yıkayıp masaya, Werosim'in, yanına oturdum. Yüzümü kurutmama gözlerini deviren Werosim, beni göğsüne çekip yeni giymiş olduğu gömleğe yüzümü bastırdı. Az da olsa kuruyan yüzüme bakıp beni bıraktı. Tamam sürekli bunu yaptığı için yüzümü kurutmadığımı onun bilmesine gerek yoktu.

John bu halimize boş bakışlar atıp yemek yemeye başladı. Bende koca bir et parçasını elime alıp yemeye başladım. Cidden böyle yemek yemeyi sevmeme rağmen John gibi yemek yemeye başlamıştım.

Yemek boyunca sessiz kalmıştık. Geriye yaslanıp John'a baktım. Buraya sadece bizimle yemek yemeğe gelmediğini biliyordum. En azından tahmin etmek zor değildi.
"Ee konuşmayacak mısın?" John bu dediğim ile ters bir şekilde bana bakıp,
"Beni hemen gönderme derdinde misin?" Başımı aşağı yukarı sallayıp onayladım. Aslında öyli değildi ama sinirlenince de gözüme tatlı gelmeye başlamıştı.
"Bir sıkıntı mı var John?" Werosim'e baktım. Ciddi bir şekilde John'a bakıyordu.

"Rosale bir kehanet gördü. Savaşın yaklaştığını söylüyor," deyip sustu. Rosale'nin yanına gittiğim zaman bana karşı sergilediği duruş aklıma gelince kehanetin sadece bununla sınırlı olmadığını biliyordum.
"Bu yüzden bizimle savaşacak müttefik bulmamız lazım. Sözcü olarak seçtiğimiz iki gurup yola çıktı. Siz ikinizin de Seranta Krallığına gitmenizi istiyorum." Kaşlarım yukarıya doğru kalkarken kehanet işini sonra sormak için rafa kaldırdım.

"O inatçı kraliçeyi ikna edeceğimize inanıyor musun?" Başımı sallayıp Werosim'i onayladım. Seranta Krallığını yöneten bir kadındı. Ve Diriyanka Krallığından sonra en güçlü krallıklar arasındaydı. Onlarla barış antlaşması imzaladıklarını biliyordum ama değişen ne olmuştu?
"Hem onların arasında bir barış antlaşması var. Bunu bozmak isteyeceklerini düşünmüyorum." John bu dediğim ile gülüp başını iki yana salladı.
"Artık değil. Diriyanka Kralı yine yerinde durmuyor. Yeniden güçlü gördüğü krallıklara saldırmaya başladı. Tarih tekerrür ediyor." Werosim ile birbirimize baktık.
Hala aklımı kurcalayan şeyler vardı.
"Peki sana, bizim teklifimizi kabul edeceklerini düşündürten şey ne?" Sorum ile ikimize bakıp omuz silkti.
"Sadece öyle umuyoruz. Sizinle birlikte bir şifacı cadı da gelecek. Dediğim gibi Rosale'nin görmüş olduğu kehaneti onların zihnine yansıtacak. Ayrıca herkes kendi tarafında büyücü, cadı ve savaşçılardan oluşan bir halkı ister." John'a bakarken hala düşünüyordum.

"Kehaneti bende görmek istiyorum." Werosim ile aynı anda konuşmuştuk. Yeniden birbirimize bakıp John'a döndük.
"Elbette önce siz göreceksiniz." Gözlerim şüpheyle kısıldı. Hala eksik parçalar varmış gibi hissediyordum.
"Bize kehanetin tamamını gösterecekler." Konuşan Werosim'e döndüm.
"O şifacı bize kehanetin hepsini gösterecek." John yavaşça yutkundu.
"Sen bunu nereden biliyorsun?" Sesinde gizlemeye çalıştığı şaşkınlığı fark edebiliyordum. Sadece ne konuştuklarını tam olarak anlamıyordum.
"Şifacı cadıların gördükleri kehanetleri kendi istedikleri kadarını bize gösterdiklerini mi nereden biliyorum? Ben bir avcıyım, John. Bunu sakın unutma." Böyle uzun açıklama yapmasının sebebi benim bilmediğimi anlamasıydı.

Bizimle gelen şifacı cadı sadece işimize yaracak kadarını onlara gösterecekti. Bu yüzden John kabul edeceklerine inanıyordu.
"Elbette size hepsini gösterecekler." John'un güven veren sesi bile içimde oluşan şüphe kırıntılarını söküp atamıyordu.

Elimi yavaşça karnımın üstüne koydum. Sanırım ben istesem bile savaş peşimi bırakmayacaktı. Üzgünüm, bebeğim. Her ne olursa olsun annen seni korumak için her şeyi yapacak. Tıpkı annemin benim için kendi canını bile ortaya koyması gibi. Bende senin için canımı bile ortaya koyarım.

John'un bakışları elimi koyduğum yere kayarken yüzünü kaplayan buruk gülümsemeye baktım.
"Maalesef Sirina yavaş kapımızı çalmak üzere." Sesine yansıyan acı beni daha kötü etkiliyordu.

Elimin üstünde hissettiğim el ile yan tarafıma döndüm. Werosim bana güven verircesine bakıyordu.

Her ne olursa olsun yalnız değildim. Biz yalnız değildik. Bebeğim ve ben Werosim olduğu sürece yalnız olmadığımızı ve yorulduğumuz zaman sırtımızı yaslayacağımız birinin olduğunu bilecektik.

John haklıydı. Savaş kapımızı çalmak üzereydi ama yalnız değildik. Hiçbirimiz.

***

Selamlarrrrr

Nasılsınız?

-Bölüm nasıldı?

-Sizce Rosale ne görmüş olabilir ve şifacı cadıların asıl dışlanma sebeplerinin bu olduğunu tahmin etmiş miydiniz? :dd

-Ve savaş kapımızı çalmak üzere, sıkı tutunun!!

Mor kalpler buraya 💜💜💜

Seviliyorsunuz.💜🔮

Continue Reading

You'll Also Like

MOİRA By sy

Fantasy

24.2K 1.8K 104
Nefesini duydum yakamda. İçine çekiyordu. "Şu kokun yüzünden... kırk yıl sende kalacağım." Gözlerine bakmak istemiyordum. Yoksa kendimi durdurmam bir...
1M 92.1K 98
Ormanın içinde uyanan bir kız ... Hafızası silinmiş bir kamp dolusu insan ... Dövmelere göre ayrılmış gruplar ... Savaşın eşiğinde bir ülke ... Carme...
298K 25.9K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...
17K 1.3K 8
At havaya; yazı gelirse sağa , tura gelirse sola... Her şey bir bozuk paranın, yağmurlu bir günde, düşüp kaybolmasıyla başlamıştı. Dünyaya ait ol...