Equestrian: taekook

Von aanonimyazarlik

399K 46.7K 32.1K

Bir dansçı, bir profesyonel binici ve bir de Bay Jeon. Not: Kapaktaki edit @hhisasihunn'a aittir. Mehr

1: İkinci düşme vakası.
3: Dördüncü düşüşte affetmedi tabi.
4: Öpücük sonrası kardeşlik
5; (1/2): Çöp adam kurabiyesi
5; (2/2): En tatlı davet
6: Atla yapılan anlaşma
7: Açığa çıkan küçük sırlar
8: Parıldamak
9: Yarışmak
10: Yüzsüzlük
11: En güçlü insan
12: Hırr Kaplan, Zıpzıp Tavşan
13: Jeon'u doyurmak
14: Evim evim, güzel evim
15: Jimin gerçekten haklı olabilir miydi?
16: Yorgun papatya.
17: Bay Acımasız Jeon
18: Kelebekler vadisi
19: Küçük cadı Soomin
20: Büyükbabayı düşünmek
21: Söz uçar deneyim kalır
22: İkinci baba
23: Affetmeyi denemek
24: Özel ders
25: Aldatmak
26: Yatak odasının gizli bölmesi
27: Kocaman adam olmak
28: Yardımsever olmak
29: Yiyilmiş dudaklar
30: Güneş adam
31: İtalyan öğrenci
32: Pençe
33: Teklif
34: İyi ki
35: İçli dışlı
36: Çocuklar
37: Kulak misafiri
38: Birbirinde tamamlanmak
39, Final: Infinity

2: Şey yapılmak.

14K 1.5K 2.9K
Von aanonimyazarlik

Şu an Jimin ve ben babamı almaya gidiyorduk.

Babam şaşırtıcı bir şekilde üçüncü gün de kursa gitmeye karar vermişti. Fakat kalçaları fazla ağrıdığı için eşyalarını taşıtmak adına Jiminin de benimle birlikte onu almaya gelmesini isteyince Jimin reddetmemişti. Beni onu almam için çağırmasının nedeni de mızmızlanabilmekti. Belinin ve kalçalarının çok ağrıdığına dair bin farklı mızmızlanma cümlesi kurma potansiyeline sahipti benim babam.

"Az önce boka bastım sanırım"

Dudaklarım duyduğum mızmızlanma yüzünden kıvrılırken Jimine kısa bir bakış atıp tekrardan önüme dönmüştüm.

"Bok boku çeker" diyerek omuz silktiğimde Jiminin kusmaya benzer sesler çıkarttığını duyduğumda kıkırdamadan edememiştim.

"Gerçekten mi Jungkook? Kaçıncı sınıfsın sen? İlkokul üç falan mı?"

İğrenircesine çıkan sesi kursun verildiği alana girdiğim sırada küçük bir kahkaha atmama neden olmuştu. Jimin gerçekten de iğrenmiş gibi çok içten bir kusma efektiyle birlikte o duyguyu vermişti çünkü. Ardından gözlerim etrafta dolandığında önce paytak paytak yürüyerek bana doğru gelen babama kaysa da arkada oldukça hızlı bir şekilde tur atan beyaz at dikkatimi çekince üzerinde bir prensten farksız duran Taehyunga odaklanmıştım.

Siktir, cidden çok iyi görünüyordu. Dans Jimine ne kadar yakışıyorsa bu adama da binicilik yakışıyordu. Kusursuz görünüyordu gerçekten de.

"Jungkook, bugün resmen şey yapılmış gibi hissediyorum" demişti babam yanıma gelir gelmez mızmızlanmaya başlarken. Anında görsel şölenden aldığım zevk uçarken yüzümü buruşturmuş ve babamın omzuna vurmuştum.

"Hangi baba oğluna böyle şeyler söyler ki?"

"Ama ne yapayım? Başka bir şekilde açıklanamaz bu"

Ben yüzümü tekrardan buruşturduğum sırada gözlerim Jimine kayınca onun gözlerinin hafifçe kısıldığını, kaşlarının da havalandığını görmüştüm. Sorguluyordu. Neyi sorguluyordu bilmiyordum fakat bu onun sorgulama ifadesiydi.

"Ben üzerimi değiştireyim, siz de kapıda bekleyin de ben çıkınca eşyalarımı alıp gelin. Yani Jimin alsın" dediğinde başımı onaylar anlamda sallamış ve ayağıma yüklenmemek için sırtımı en yakın duvara yaslamıştım.

"Jungkook, sana bir şey sormak istiyorum"

"Sor. Fark ettim bir şeyleri sorguladığını zaten" diyerek yanımda taşıdığım sudan büyük bir yudum alıp ona bakmaya başlamıştım ve Jimin o an ağzımda şu olmasına rağmen bana hiç acımamıştı.

"Jungkook, baban şey yapılmanın acısını nereden biliyor?"

Sorduğu soruyla birlikte ağzımdaki suyu gürültüyle püskürtmem, aynı zamanda boğazıma kaçması bir olmuştu. Öksürük krizine girdiğim sırada Jimin dudaklarını birbirine bastırarak çenemden tutmuş ve başımı havaya kaldırmıştı. Herkesin bize baktığını biliyordum fakat kendimi engelleyemiyor, öksürmeye devam ediyordum.

"Soracağın soruyu şey yapsınlar Jimin" demiştim derin derin nefesler alıyorken. O ise kıkırdıyordu. "Ben nereden bileyim ya? Duymuştur muhtemelen yani" diyerek kaşlarımı çattığım sırada Jiminin kısa boyu sağ olsun, görüş alanıma giren Taehyungla birlikte yüz ifademi düzeltmiş ve hafifçe gülümsemiştim. O da aynı şekilde bana gülümsediğinde adımlarının yönü tam olarak bize doğruydu ve zaten sadece saniyeler sonra da yanımızdaydı.

"Hoşgeldiniz" demişti güzel gülümsemesiyle birlikte.

"Hoşbulduk"
"Hoşbulduk"

Jiminle aynı anda konuşmamız onun kıkırdamasına neden olmuştu.

"Baban için mi yine?"

"Evet, onu almamızı istedi"

"Anlıyorum." Demiş ve bakışlarını Jimine çevirmişti. "Kardeşin mi?"

Oldukça kibar bir şekilde kullandığı cümle gülümseyerek başımı iki yana sallamama neden olmuştu.

"Hayır, en yakın arkadaşım Jimin. Jimin, Kim Taehyung. Babamın eğitmeni"

"Memnun oldum"
"Ben de öyle"

Tokalaştıkları sırada babam yanımıza gelip hiç çekinmeden bir elini Taehyungun omzuna yerleştirdiğinde şaşırsam da bunu belli etmemeye çalışmıştım. Hangi ara bu kadar samimi olmuşlardı?

"Taehyung, bu akşam bize yemeğe gelmek ister misin?"

"Teşekkür ederim Bay Jeon ama teklifinizi reddetmeliyim"

Bu adam fazla kibardı. Kibar ve sevimli. Ama atın üzerindeyken değil. O zamanlarda sert ve seksi görünüyordu.

"Neden ki? Başka birine mi söz vermiştin?"

"Hayır ama bu akşam temizliği ben yapacağım. Akşam yemeğine ancak bitirir bitirmez size gelirsem yetişebilirim. Evinizi de kokutmak istemem. O yüzden başka bir gün diyelim, olur mu?" Demiş ve samimi bir mahcubiyetle babama bakmaya başlamıştı.

"Yahu bizde duş alırsın ne olacak?"

"Gerçekten teşekkür ederim ama yanımda hiç kıyafetim falan da yok-"

"Taehyung, eğer gelmek istemiyorsan bunu direkt söyleyebilirsin canım. Ne bileyim öğrencinin evine gitmiyorsundur, prensiptir veya gerçekten istemiyorsundur. Olabilir böyle şeyler. Ben seni sevdim diye sen de beni sevmek zorunda değilsin. Sadece teklif ediyorum sana. Kasılmana gerek yok yani"

"Çok teşekkür ederim Bay Jeon ama gerçekten temizliğe kalacak olmasaydım gelirdim. Neden gelmeyeyim ki?"

"O zaman kıyafetti kokuydu oydu buydu deme. Çözümü basit şeyler için canını sıkma. Aslan gibi oğlum var benim, onun kıyafetleri olur sana. Duş da alırsın bir güzel. Sonrasında misler gibi bir yemek yeriz ve istersen benimle birlikte masaj yaptırabilirsin?"

Taehyung tamamen çekingen bir ifadeyle gülümsemeye devam ederken gözleri kısa bir anlığına benimkilerle buluşmuştu. Babamın neden bu kadar ısrar ettiğini bilmiyordum fakat eğer ısrar ediyorsa illa ki onun için geçerli bir neden olurdu her zaman. Bu yüzden Taehyungu teşvik etme amaçtı gülümsemiştim hemen.

"Eğer gelmek istiyorsan gerçekten duş almayı ve kıyafetleri dert etmene gerek yok" demiş ve kısa bir an babama bakıp tekrar ona dönerek gülümsemiştim. "Karar vermene yardımcı olacaksa da bu akşam için Mia böğürtlenli cheesecake yapacağını söylüyordu. Bu arada Mia'nın mükemmel cheesecake tarifini piyasada bulamazsın. Gizli tarif" diyerek kıkırdadığımda o da gülümsüyordu.

"Teşekkür ederim gerçekten" diyerek ellerini önünde birleştirdiğinde babam elini tamamen çekmeden önce onun sırtını sıvazlamıştı.

"O zaman akşam yemeğinde bizdesin. Jungkook sana konum atar. İşin bitmeye yakınken Jungkooka yazarsın sen de. Çıkar çıkmaz bize gel tamam mı? Sakın çekinme."

"Teşekkür ederim. Geleceğim" diye mırıldandığında yüzündeki hayranlık dolu ifadeyi anlamlandıramasam da babam ona kısa bir kucaklaşma verdiğinde dudaklarının hafifçe titrediğini görünce kafamda birkaç şey oluşmuştu. Yine de görmemiş gibi yaparak telefonumu çıkartmış ve babamla ayrıldıklarında ona uzatmıştım. Bir şey söylemeden alarak numarasını yazdığında babam memnuniyetle gülümsemiş ve ona veda ederek arkasını dönmüştü. Paytak paytak yürümeye başladığında istemsizce kıkırdamıştım ki Jiminin dürtmesiyle birlikte sessizleşerek ona dönmüştüm.

"Jungkook, ne iş?" Demişti sessizce. "Babanla iki günde nasıl böyle yakın oldular?"

"Ben de merak ediyorum" diye mırıldanarak bakışlarımı babama çevirdiğimde adımlarımı büyüterek yanına gitmem sadece birkaç saniyeyi almıştı.

"Taehyungla nasıl bu kadar yakın oldun?"

"O çocuk gerçekten altın bir kalbe sahip" demişti gülümseyerek. "Çok sevecen, çok sıcakkanlı ve saygılı biri. Ders sırasında çokça muhabbet etme fırsatımız oldu ve onun ailesi hakkında öğrendiğim şeyler hiç de iç açıcı değil Jungkook. Sana açıkça anlatmayacağım ama çok kötü şeyler yaşadığını ve yaşamaya da devam ettiğini bilmelisin." Demiş ve derin bir iç geçirmişti. "Onun yaşadıklarını yaşayan biri muhtemelen şu an sefil hayatı yaşıyor olurdu."

"Anlıyorum." Diye mırıldanarak kısa bir an Jimine bakmış, tekrardan babama dönmüştüm. "Yani şimdi böyle diyince de merak ettim, hiç mi bir şey söyleyemezsin?"

"Bir ailesi yok, ona sahip çıkan bir akrabası da yok. Yalnız başına büyümüş, kendi kendisini büyütmüş daha doğrusu. Birkaç arkadaşı ve atları dışında kimsesi yok" demişti babam hüzünle. "Daha fazla bir şey söylemek istemiyorum, onun özeli sonuçta. Eğer arkadaş olursanız ve tabi isterse anlatacaktır zaten"

Anladığımı belirten mırıltılar çıkarttığım sırada Jimin yanıma gelerek koluma girdiğinde babam kısa bir an bize bakmış, sonrasında önüne dönmüştü.

"Siz sevgili falan değilseniz Jungkook bu çocuğu kaçırma oğlum" demişti birden iç geçirerek. Ben şaşkınca ona bakarken Jimin büyük bir kahkaha atmıştı.

"Jungkookun nesiyle sevgili olayım ben? Sümüklerini yediği günleri biliyorum ben bu veletin. Kardeşim gibi artık. Zaten kardeşimle de aynı yaşta"

"Onu bunu bilmem" demişti babam mırıldanarak. "Ben Taehyungu çok sevdim. Hayat hikayesinin etkileyiciliği bir yana kendisi çok ahlaklı, samimi ve çok yakışıklı. Tam Jungkookun tipi."

"Benim tipim mi? Benim tipim mi varmış?"

"Sevgilinin yakışıklı olmasını istiyorsun?"

"Of baba ya.."

Mızmızlanarak onu hafifçe ittirdiğim sırada kıkırdamıştı. Jimin de babama katılarak gülmeye devam ettiğinde gözlerimi devirmiş ve ondan da ayrılmıştım.

"Jimin sen de kalacak mısın yemeğe?"

Babam benim surat asışımı umursamadan Jimine soru yönelttiğinde Jimin bakışlarını bana çevirmişti.

"Bilmiyorum, konuşmadık hiç Jungkookla. Genelde son saniyede ya o ya bu diye karar veriyoruz ama bugün misafiriniz var zaten. Muhtemelen kalmam?"

"Neden kalmayasın canım? Gel sen de ama Jungkooka çok yakın davranma, sevgili falan sanmasın sizi. Çocuğumun kısmetini kapatıyorsun hep"

"Baba!"

Jimin tekrar gülmeye başladığında babam da benim taklidimi yapmaya başlamıştı.

"Ne baba? Baba ne? Evlenmeyecek misin oğlum sen? Kaç yaşına geldin ya? Hala sap sap dolanıyorsun ortalıkta. Tenis kulübündeki arkadaşlarım bana hep Jimini soruyor senin oğlanın sevgilisi mi diye. Jimin senin kısmetini kapatıyor anla artık şunu"

Ben bu tür konuları ailemle konuşabilen biri değildim. Elbette erkek arkadaşım olduğu zaman onlara haber verirdim fakat sadece haber verirdim. Onun hakkında konuşmaz, sormalarına da pek izin vermezdim. Utanıyordum çünkü. Nedenini bilmiyordum fakat utanıyordum.

"Tamam kapat artık konuyu" diye mırıldanarak hızlı hızlı yürümeye başladığımda babamlar beni hemen uyarsa da Jeon Sakar Jungkook asla uyarılara zamanında kulak vermezdi.

Ama düşmemiştim. Yere düşmeyi beklediğim sırada gerçekten de yere düşmemiştim. Havada asılı mı kalmıştım acaba? Yoksa zaman mı durmuştu?

"Hey- dikkatli ol"

Hayır, sadece yakışıklı bir çocuk belimi nazikçe kavramış ve beni düşmekten kurtarmıştı. Ve yine hayır. Bu yakışıklı çocuk Taehyung falan değildi. Tanımadığım, daha önce görmediğim herhangi biriydi.

"Çok üzgünüm" diyerek çocuğun kaslı kollarına tutunup ondan yavaşça ayrılırken tamamen yere düzgünce basıp dik durana kadar ellerini bileğimden ve belimden çekmemişti.

"Benim için problem değil. Kendin için dikkat etmelisin. Ayağın pek sağlam görünmüyor?"

"Çok önemli bir şey değil ama tekrardan teşekkürler, daha dikkatli olacağım" diyerek gülümsediğimde Jimin yanıma gelerek bileğime tutunmuştu ve o sırada babamın iç geçirdiğini duymuştum.

"Pekala." Demiş ve gülümseyerek elini uzatmıştı. "Bang Chan"

"Jeon Jungkook"

Memnun bir ifadeyle gülümseyerek elimi hafifçe sıktığında açıkçası görüntüsü beni mest etmişti. Benim bir tipim var mıydı bilmiyordum fakat bu çocuk tüm tipleri sollardı.

"Memnun oldum." Demişti. Hala elimi bırakmayışı dikkatimi çekse de bozuntuya vermemiştim. "Ders mi alıyorsun burada?"

"Yok, hayır" diye mırıldanarak elimi çektiğimde bakışlarım kısa bir anlığına babama dönmüştü. "Babam alıyor" diye eklediğimde de bakışları babama dönmüştü.

"Merhaba efendim. Aldığınız hizmetten memnun musunuz?"

"Çok memnunum. Yönetici falan mısınız?"

"Dolaylı yoldan sanırım öyleyim" diyerek gülümsediği sırada arkadan duyduğumuz sesle birlikte hepimizin bakışları o tarafa çevrilmişti.

"Christopher!"

Taehyungdu seslenen. Fakat Christopher kimdi?

"Kalite kontrol yapıyorum!"

Evet. Az önce tanıştığımız çocuktu. Gülerken söylediği şey Taehyungun da gülmesini sağlamıştı. Bir de yanımıza geliyordu. Biz herhalde buradan çıkamayacaktık.

"Hoşgeldin" diyerek kollarını onun etrafına sardığında çocuk da ona sıkıca sarılmış ve kolunu omzuna atarak öyle durmalarını sağlayıp bize dönmüşlerdi.

"İçeriye girer girmez Jungkook üzerime düştü. Hoşbuldum yani" diyerek bakışlarını gözlerime sabitlediğinde böyle bir şey demesini asla beklemediğim için şaşırmıştım. Gözlerim hafifçe büyümüş ve dudaklarım aralanmıştı.

"Şaka yapıyorum, sakin ol" diye ekleyerek güldüğünde gülümseyerek başımı iki yana sallamıştım.

"Anladım. Neyse, biz de gidiyorduk zaten" diyerek babamın elini tuttuğumda ikisinin de bakışları oraya çevrilse de bir şey dememişlerdi.

"Tamam, biz tutmayalım sizi. Bu arada Christopher buranın sahibinin oğlu. O yüzden kalite kontrolden falan bahsetti." Diyerek gülümsediğinde anladığımı belirten mırıltılar çıkartmış ve onlara veda ederek yanlarından ayrılmıştım. Hep birlikte ayrılmıştık.

"Çocuk sana mı yürüdü ben mi yanlış anladım?"

"Ben de bir bok anlamadım" diye mırıldanarak babamın elini daha sıkı tuttuğumda babamın güldüğünü duymuştum. "Ne oldu?"

"Düşünsene o çocuk ve Taehyung sana aşık oluyor ve seni paylaşamadıkları için araları bozuluyor?"

"Böyle bir şey imkansız olduğu için düşünmeye bile gerek yok" diyerek gözlerimi devirdiğimde Jiminin dilini şaklattığını duymuş, ona dönmüştüm.

"Hiç öyle söyleme. Çocuk senden etkilendi, eh Taehyung da senden etkileniyor. Hiç belli olmaz bu işler"

"Zaten size göre herkes benden hoşlanıyor ya da bana deli oluyor" diyerek güldüğümde ikisinin de ciddi kalması gülüşümü yarıda kesmeme neden olmuştu.

"Her neyse. Hadi bir an önce eve gidelim. Bileğim kaşınıyor, açıp yıkamam ve tekrar sarmam gerek"

-

Eve vardığımızda babam odasına çekilirken ben de Jiminle birlikte odama yönelmiştim. Jimin ayağımı yıkadığım leğene ılık su doldurarak yatağımın hemen yanına yerleştirdiğinde ayağımın çoğunu kapsayan sargıyı açarak suya sokmuş, kaşınmaya devam eden bölgeleri nazikçe sabunla yıkadıktan sonra doktorun verdiği kremi sürüp tekrardan sarmıştım.

Derin bir nefes vererek yatağıma uzandığım sırada ise gerçekten rahatlamış hissediyordum. Sargılı bölgenin kaşıntısı gerçekten ayrı bir işkenceydi çünkü. Jimin leğeni odamdaki banyoya geri götürüp geldiğinde ise kendisini vakit kaybetmeden yanıma bırakmıştı.

"Taehyung daha yakışıklı sanki" demişti dudaklarını hafifçe büzerek. "Yani ben onu daha çok beğendim ama Christopher.. ismi bile havalı. Ah, çok tatlı ve seksi görünüyor ikisi de"

"Neden kimse o ikisinin sevgili olduğunu düşünmüyor?"

"Aptallaşma. Sevgili olsaydılar o çocuk sana açık açık yürüyebilir miydi?"

Haklıydı. Çocuk harbiden de yürümüştü bana. Üstelik Taehyung da yanımızdaydı o sırada.

"Neyse ya. Niye bunu konuşuyoruz ki?"

"Ne konuşacağız başka?"

"Mesela.. kulüpte neler yapıyorsunuz?"

Jimin gözlerini devirerek bedenini yana devirmiş, sırt üstü yatmaya başlamıştı.

"Aynı şeyleri yapıyoruz. Dans ediyor, dinleniyor, yemek yiyor ve tekrar dans ediyoruz."

"Öyle bıkmışsın gibi konuşma" demiştim onun karnına yatarken. "Bak bana, nasıl özlüyorum o rutini"

"Doğru söylüyorsun" diyerek iç geçirdiğinde karnı da hareket ettiği için istemsizce gülmüştüm. "Aslında düşününce orada gerçekten mutluyuz. Rutin de olsa sevdiğimiz insanlarla sevdiğimiz şeyi yapıyoruz"

"Evet" demiştim dudaklarımı büzerek. "Dünyada milyonlarca insan hayallerini gerçekleştiremiyor mesela. Biz hayallerimizi gerçekleştirdik, üzerine yeni hayaller kuruyoruz. Şanslıyız gerçekten de"

"Haklısın-"

"Jimin! Aşağıya gelip bana yardım eder misin?"

Jiminin sözünü annem tamamlatmamıştı. Jimin itiraz etmeden benim üzerinden kalkmamı sağladıktan sonra ayağa kalkmıştı. Ben de onunla birlikte kalktığımda o önden hızlıca aşağıya inmişti. Bense üzerimi değiştirmiş, bir basketbolcu şortu ve üzerine baskılı ince bir tişört giyinmiştim. Ardından yavaş yavaş aşağıya inmiş, yeni rahatlattığım ayağıma yüklenmemek için elimden geleni yapmıştım.

"Mia çıktı mı?"

Salonda masayı kurmaya başlayan anneme seslendiğimde elindeki tabakları bırakıp yanıma gelmiş ve yanağıma bir öpücük bırakıp belime sarılırken beni onaylamıştı.

"Erkenden annesiyle birlikte çıkması gerekti bugün ama merak etme cheesecake yapıp gitti"

"Oh, güzel" diye mırıldanarak annemin mis kokulu saçlarını öptükten sonra ondan ayrılmış ve koltuklara doğru ilerlemeye başlamıştım ki kapı çalınca adımlarımı o tarafa yönlendirmiştim. Birkaç saniye sonra kapıyı açtığımda ise Taehyungu oldukça temiz, sabahkinden farklı olan giysileriyle birlikte görmüştüm.

"Hoşgeldin" diyerek gülümseyip geçmesi için geriye doğru adım attığımda o da gülümsüyordu. İçeriye girer girmez bana uzattığı bilindik bir pastanenin poşetini kavrarken yüzümde mahçup bir ifade oluşmuştu istemsizce.

"Teşekkür ederiz ama hiç gerek yoktu. Biz davet ettik seni sonuçta" diye mırıldandığımda başını iki yana sallamıştı.

"Olsun. İçimden geldi ve almak istedim"

"Teşekkür ederim tekrardan. Geçebilirsin içeriye" diyerek elimle içeriyi işaret ettiğimde ayakkabılarını çıkartmış, benimle birlikte yürümeye başlamıştı.

"Sanırım işin erken bitti? Duş alıp gelmişsin"

Sorduğum soru onun başını hafifçe eğerek gülümsemesine neden olmuştu.

"Aslında bunun için biraz erken çıktım ama Chris halledecek geriye kalanları"

"İçin rahatsa sorun yok ama eğer kendini bu konuda rahatsız hissettiysen keşke dediğimiz gibi acele etmeden işlerini bitirip bize gelince duş alsaydın?"

"Hayır hayır, sorun değil. İlk defa ona bırakmıyorum işleri. Yine de teşekkür ederim" dediğinde sadece gülümsemekle yetinmiştim. Zaten salona geldiğimiz için anneme dönmüştü o da.

"Merhaba efendim" demişti hafifçe eğilirken. "Ben Kim Taehyung, Bay Jeon'un eğitmeniyim"

"Biliyorum canım, ben Minhee. Bana efendim demek dışında istediğin şekilde seslenebilirsin"

Annem ona el uzatmak yerine yanına giderek sarıldığında Taehyung çekingen bir tavırla anneme karşılık vermişti. O sırada babam da salona geldiğinde bakışlarımız ona dönmüştü.

"Hoşgeldin Taehyung" diyerek ona sarıldığında Taehyung daha rahat bir şekilde sarılmıştı babama.

"Hoşbuldum" diye mırıldanarak ellerini önünde birleştirdiğinde babam onun omzunu kavrayarak masayı işaret etmişti.

"Geç hadi. Acıkmışsındır"

"Önce ellerimi yıkayabilir miyim acaba?"

"Elbette. Koridorun sonunda, sağdaki kapı" diyerek koridoru işaret ettiğinde Taehyung hemen hareketlenmişti. Ben de elimdeki poşeti Jimine uzatmış, mutfağa götürmesini istemiştim. Beni kırmadan dediğimi yaptığında ona öpücük atarak masadaki yerimi almıştım yavaş hareketlerle.

Jimin bizdeyken iş yapardı hep. Annem ona bir şeyler yaptırır, markete falan yollardı. Ben de ayak işlerimi ona yaptırmaya başlamıştım ayağım sakatlandığından beri. Hiç sesini çıkartmıyor, rahatsız olduğuna dair bir şey söylemiyordu. Hatta bir keresinde bu tür şeylerin ona samimi hissettirdiğini, hoşuna gittiğini söylemişti. Yani alan da memnundu satan da. O yüzden böyle devam ediyorduk.

Birkaç dakika içinde hepimiz masadaki yerlerimizi aldığımızda annem servise başlamıştı hemen. Normalde Mia'nın annesi Yoona teyze yapıyordu bu işi fakat erkenden çıktıkları için annem yapıyordu şimdi.

"İşler erken bitti galiba?"

Babam da benimle aynı noktaya takılmış olmalıydı ki hemen sormuştu.

"Christopher halledeceğini söyledi. Ben de biraz erken çıkıp işlerimi hallettim" diye nazikçe cevapladığında babam başını onaylar anlamda sallamaya başlamıştı.

"Anladım. Chan- yani Christopher ve sen yakınsınız galiba?"

"Evet. Aynı spor salonuna gidiyorduk. Orada tanıştık. Yaklaşık altı yıldır beraberiz" dediğinde içtiğim suyun boğazıma kaçmaması için bir an savaş vermiştim kendimle. "Yani beraberiz derken arkadaş olarak. En yakın arkadaşım. Şu an çalıştığım yerin sahibinin oğlu aynı zamanda. Fakat bunlar tamamen tesadüf. İşimi kendim buldum yani"

"Anladım canım" diyerek gülümsediğinde Taehyung bana kaçamak bir bakış atmış, ardından önündeki tabağa bakmaya başlamıştı.

"Jiminle tanışmış mıydın?"

Annem sözü aldığında Taehyung büyük gözleriyle anneme bakmaya başlamıştı.

"Alandayken tokalaşma fırsatımız oldu"

"Jimin, Jungkookun en yakın arkadaşı" demişti bakışları Jimine dönerken. "Onu gerçekten severim, oğlum gibi artık" dediğinde Jimin anneme uçan bir öpücük yollayarak gülmüştü.

"Memnun oldum" diye çekingence mırıldandığında o an ikimizin yanında fazla çekingen olduğunu fark ettiğim için benden beklenecek samimiyeti ona göstermediğimi de fark etmiştim. Onun çok yakışıklı biri olması beni sessizleştirmişti fakat o yakışıklı olduğu kadar çekingen biriydi belli ki. Babamın söylediklerini de hatırlayınca en samimi gülümsememle birlikte konuşmaya başlamıştım.

"Annem bazen Jimini benden daha çok seviyor" demiştim gülerek. "İş yapırabiliyor ona çünkü. Ben pek sevmiyorum da iş yapmayı. Ama elbette yardım ederim"

"Ben de sevmiyorum!" Demişti Jimin birden isyankar bir şekilde. "Ama annen rica edince yapıyorum. Sen yapmıyor, bin bir bahane uyduruyorsun"

"Sen yapıyorsun işte, ne gerek var bana?"

"Bir gün cidden seni döveceğim" diye mırıldandığında kıkırdayarak kafasına bir tane geçirmiştim. Tabi yavaş vurmuştum ama bu annemlerin kızmasını engellememişti.

"Jungkook, vurmasana oğlum?"

"Bir şeycik olmaz" diyerek annemi geçiştirdiğimde Taehyung ağzındaki lokmayı yutmuş meraklı bakışlarını bana çevirmişti.

"İlkokuldan ya da liseden beri falan mı berabersiniz?"

"Yok, hayır" demiştim başımı iki yana sallarken. "Dans stüdyosunda tanışmıştık. Sanırım on üç yıl falan oldu"

Cümlelerim onu şaşkına uğratmış gibiydi. Şaşkınca bana bakmaya devam etmişti bir süre.

"Bu çok güzel" demişti gülümseyerek. "Profesyonel dansçısınız yani ikiniz de?"

"Evet öyle. Hatta yarışmalara hazırlanıyorduk fakat ayağımı sakatladığım için Jimin tek başına katılacak"

"Ne yarışması?"

"Ülke çapında her yıl yapılan bir yarışma. Geçen sene bir puan farkla ikinci olmuştuk. Bu sene birinci olmak istiyorduk ama durum ortada"

"Çok geçmiş olsun" demişti hemen üzgün bir ifadeyle. "Çok üzülüyorsundur muhtemelen ama emin ol bu hayatta her şeyin bir nedeni vardır. Yani en azından ben buna inanıyorum" demişti. Yüzünde hüzünlü ama güzel bir gülümseme vardı. "Mesela belki bu sene yarışmaya katıldığında başına çok daha kötü  bir şey gelebilir? Ya da seneye katıldığınızda çok daha güçlü bir şekilde döneceğiniz için onlar gibi bir puan farkla değil çok daha net bir farkla kazanırsınız?"

"Babam da aynı şeyi söylüyor" diyerek bakışlarımı bir anlığına babama çevirdiğimde  Taehyung da ona dönmüştü. "Yani ne olur bilmiyorum ama bu sene gidemiyorum, fazla da üzmüyorum kendimi. Yıl içinde birçok yarışma oluyor zaten" diye eklediğimde Taehyung gülümseyerek başını sallamıştı.

"En iyisini yapıyorsun. Sadece anı yaşamaya çalışıyorum ben de"

Sonrasında yemek bitene kadar gerek sadece ikimiz gerekse de hep birlikte sohbet etmiştik. Genelde bizim hayatımız konuşulmuştu çünkü kimse Taehyunga geçmişini soracak kadar cesaretli olamamıştı. Yine de kendisinden bahsettiği keyifli bir sohbet olmuştu.

Taehyung gerçekten de çok kibardı. Güzel gülümsüyordu ve kesinlikle konuşmayı iyi biliyordu. Konuştuğunda da dinletiyordu. Bir kez olsun boş konuşmamış ya da yorum yapmak için yorum yapmamıştı. İlgiyle dinleyip samimi tepkiler vermişti. Sevimliydi. Gerçekten, özellikle yemek yerken, çok sevimliydi. Ağzına attığı lokmayı çiğnerken resmen bir bebeğe dönüyordu.

Ne yaşadığını bilmiyordum tam olarak fakat Taehyung ne yaşamış olursa olsun şu an saygı duyulması gereken bir insandı. Benden bir yaş büyüktü sadece fakat kabul edebilirdim ki olgunlukta ve zariflikte beni ona yüze katlar, cebinde taşırdı.





___

Friendsin son bölümündeki yorumlar beni aşırı mutlu etti bu yüzden normalde biraz daha bekleyecektim ama teşekkür için hemen atayım dedim ❤️

Sizi seviyorum ve yorum yaptığınızda beni ne kadar mutlu ettiğinizi bilmenizi istiyorum: yorumlarınızı okurken ben: 🥺🔫😊🔫😂🔫😭🔫😍🔫🤭🔫❤️

İyi geceler ve günaydınlar ❤️

Bu arada ilk bölüme koyacaktım ama unuttum.. buyurunuz bizim taekook lookları:





Weiterlesen

Das wird dir gefallen

12.2M 590K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
121K 9.2K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
190K 19K 26
"Sahneye her çıktığında ve çıktığımda, beni hatırla." Kapak: taekooklufey ♥️
56.6K 6.6K 38
Paramparça ruhumun kırıkları, şimdi baksan da gözlerime, her şey için çok geç artık. . "Sekiz yaşından beri nefret ederiz birbirimizden." "Yalnızca a...