Gerçek Yaşamdan Arşiv

By gecem-asil

1K 59 23

Bilgisayar dehası diyorlardı ona... Bilgisayar mühendisliği okuyan Rozalin Masiva, anne ve babasının suçsuz o... More

Gerçek Yaşamdan Arşiv Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm

4. Bölüm

37 11 0
By gecem-asil

Merhabalar!

Nasılsınız?

Okumaya başladığınız saat nedir?;


Bomboş satırlarımı ıssız, yalın ve çaresiz kelimelerim dolduruyorken her bir kelimeden habersiz gibiydi, hislerim. Yazılan her bir kelime anlamsız ve bir o kadar yabancı geliyordu zihnime. Kelimeler kendi arasında bütünleşemiyor eğreti duruyordu. Cümle bile olamayan kelimeler yığınıyla bakışıyordum. Dimağıma gelip, yerleşen karabasan gibi kelime yığını üzerime çöküyordu. Kelimelerimin enkazında can veriyordum. Bu girift döngü iki yılımı çalmış acı naralar atarak canımı yakmıştı. Karşımda bu kelimelerin hayat bulmuş hali olan kıpkırmızı gözlerle bana bakan siluetim yavaşça yanıma yaklaştı. Yanağında asılı damlalar zamanın içine hapsolmuştu. Küflü kelimeleri zihninden çıkmıyor, suspus olmuş şekilde beni seyrediyordu. Elleri kan içindeydi. Yine hayallerinin katili mi olmuştu, yoksa hislerinin mi? Toz toprak olan ayakları bir çocuğun ki gibiydi. Baştan sona çocuktu, ne eksik ne fazla... Elbisesi yırtılmış, geçen iki yıla karışmıştı. Önce yaşlandı, sonra bir anda öldü. Kelimler ise onunla sonsuzla uğurlandı. Enkaz kalktı, acılar yerinde kaldı. Satırlar annesini kaybeden bir çocuk gibi kimsesiz kaldı.

Söylediğim sözlerden sonra kapıyı tutarak bekliyordum. Kibritçi kız ile olan münasebetimi bir kenara bırakarak sarf ettiğim sözler bir piyesin ilk cümlesini andırırken, içimden güldüm. Bir tiyatro oyununda gibi hissetmiştim. Gülümsememi masumlaştırdım, ardından ona baktım.

"Senin diyarına?" derken sesi şüpheciydi.

"Benim diyarım." dedim ve durdum, bir söz almam gerektiğinin varlığını hissederek konuştum.

"Burada gördüğün ne olursa olsun sende kalacağını bilmelisin. Buradan dışarı bir şey çıkarmayacağına söz verir misin?" dediğimde kafasını yavaşça sallayarak beni onayladı.

"Söz veriyorum bildiklerimi asla kimseyle paylaşmayacağım." dediğinde ona bir şey demeden onu ardımda bırakarak içeri yöneldim. Sadece bir söz verdirmek oldukça rahatsız ediciydi. Bir gizlilik sözleşmesi yapmak daha doğru geliyordu. Kendisi ile iş yapacak olmam şüphe duymadığım anlamına gelmiyordu. Ona tüm benliğimle güvendiğimi söyleyemezdim. Maalesef hayatımın her yerinde göğsümde biriken bir takım şüphelerle yaşıyordum ve yaşayacaktım.

"Öyleyse içeri gel!"

Arkamdan içeri girdiğinde karanlık odada ışıksız kalmıştık. Elimi ışık düğmelerine atarken tüm odayı aydınlatacak tüm ışıkları açtım. Gözleri kamaştıran bir ışık huzmesi aniden odaya hücum etti. Buna alışık değildim. Ben genelde bir kaç tane LED'i açar karanlıkta çalışırdım. Karanlıkta çalışmak odaklanmama daha çok yardımı oluyordu.

Oldukça rahat olan sandalyeme geçerken odayı incelediğinin farkındaydım. Gözleri her yeri tarıyordu.

"Bu kadar bilgisayar fazla değil mi?" derken sesi oldukça soğuktu. Genel olarak sıcakkanlı biri olduğunu söyleyemezdim, sessiz ve rahat bir yapısı vardı. Sesini duymamla bir buz kütlesinin kulağıma ulaştığını düşündüm, sert bir rüzgar esiyor gibi hissetmiştim. Kazağımın kapüşonunu kafama geçirdim.

"Az bile!" derken sesim bıkkındı, bir kaç bilgisayar daha olsa fena olmazdı. Bilgisayarları açarken yerde bulunan kağıtlara uzanarak bir kaçını aldım ve masadaki kağıt öğütücüye attım. Önümdeki bilgisayara dönerek yeni bir belge yazdırmak için hızlı hızlı tuşlara dokundum. Hızla yazdığım yazının klavyede bıraktığı sesler oldukça muhteşemdi. Bu sesi sabaha kadar dinleyebilirdim. Yazının bitmesiyle sıcak sıcak çıkan kağıdı elime alırken yutkundum, okulda sınıfa verilecek kağıtlar yazıcıdan çıktıkları an sıcacık olurdu. Çok fazla el yakmamakla birlikte verdiği his güzeldi. Hocadan aldığımız kağıtları sanki elimizi yakıyormuş gibi zıplatarak sınıfa getirip dağıtırdık. Kağıtları hep ben almak isterdim bunun için sınıf öğretmenimizin peşinden ayrılmazdım. Yazıdan çıkan kağıtlar bana bu hissi vermişti. Etrafa dağılan mürekkep kokusunu soluyarak konuştum.

"Dağınıklık için kusura bakma. Uyuya kalmasaydım belki toplardım."

Arkamda yürüdüğünü hissederken sandalyemi ona çevirdim. Dikkatlice mantar panolara bakıyordu. Kendisinin de bilgileri olduğu mantar panoya(!)

"Ne zamandır araştırıyorsun?"

"İki yıldır? En başından beri."

"Ne kadar bilgiye ulaştın? Ya da ne kadarını biliyorsun?"

"Bir çok şeyi biliyorum. Bilmediğim pek az şey var."

Meydan okuyan gözlerimi ona diktim. Dediklerimi ve dikili gözlerimi umursamayarak bana döndü. Meydan okumama ise aldırış etmedi. Beni kâle almamasına sinir olurken gözlerimi devirdim. Polislerin hepsi aynıydı. Beni küçük görmemesini umdum. Bu onun için hata olabilirdi.

"Bu bilgisayarların hepsi ile ne yapıyorsun?" diye sorduğunda kaşlarımı çattım. Burası bir internet kafeydi ve bende çocuklara oyun oynatıyordum! Saatlik ücreti ise otuz beş liraydı!

"Beni mi sorguluyorsun?"

"Hayır meraktan soruyorum."

Sözlerinin üzerinde fazla düşünmeden elimde duran kağıtları ona uzattım.

"Bir gizlilik sözleşmesi imzalarsan sevinirim." dediğimde kağıdı eline alarak konuştu. "Söz vermem yetmedi sanırım." Kafamı iki yana olumsuz anlamda sallarken "Her söz veren sözünü tutmuyor maalesef. Ne derler bilirsin yazı sözün mührüdür." dediğimde gözlerini kısarak bana baktı.

"Söz insanın mührüdür. Verdiği sözleri tutmayan insanlar için sözlerini tutan insanları harcıyorsunuz."

"Seni harcadığımı mı ima ediyorsun?"

"Sen ya da başka biri beni harcayamaz aynı benimde bir başkasını harcamadığım ve harcamayacağım gibi. Herkese şüpheyle yaklaşmandan bahsediyorum."

Dudaklarımı birbirine bastırırken elimle burnumu kaşıdım. Ne diyeceğimi bilemedim ve elindeki kağıdı çekip masaya koydum. Elinin boş kalmasıyla birlikte kağıda kayan bakışlarına bakarak "Bu hâlâ sana tam olarak güvendiğim anlamına gelmiyor." dedim ve kağıdı imzalayıp ona verdim. Tekrar kağıdı aldığında parmağımla işaret ederken sakince konuştum.

"Senin olan kısmı imzalarsan sevinirim. İşimi sağlama almayı severim ben!" diyerek gülümsedim.

Hani bazen beden şaşırır ruh devreye girer biz buna, his deriz. Kalbime zuhur eden bir his vardı, her gülümseyişimde. Suçluluk duygum dimağımı yokluyordu. O his her tebessümümde beni kıskıvrak yakalıyor sancılı düşüncelere gebe bırakıyordu. Dimağımdaki suçluluk duygumla birlikte çalışan ve beni alaşağı eden bu his içimdeki, üzerine resim çizdiğim bir parçayı karalıyor beni kendime düşman ediyordu.

Söylenerek de olsa imza attığında rahat bir nefes verdim ve arkamda kalan duvardaki üç bilgisayarı gösterdim. Üniversitesini tanıtan bir rektör edasıyla konuştum. Buranın yetkilisi benim ve katı bakışlarım vardır, tavrım tam olarak buydu.

"Bu duvardaki üç bilgisayar güvenlik kameraları için. Aşağıdaki iki laptop şirketimizin hisselerini gösteriyor." Pek de iyi durumda değildik çakılan çizgiler bunu net olarak gösteriyordu. Tek başımayken, başımı bilgi toplama işinden kaldıramadığım için şirketi pek iyi yönetebildiğim söylenemezdi. Buna bir son vermeliydim. Toparlanmalıydım, babam ve annemin kendini adadığı şirketten kolayca vaz geçemezdim.

Sandalyemi tekrar çevirirken önümdeki masayı ve duvarı göstererek "Bunlar ana bilgisayarlar genelde amaçları korsanlık. Kalan üç diz üstü bilgisayarların amaçları ise değişkenlik gösteriyor." diyerek açıklama yaptıktan sonra sandalyemde dikleşerek ona baktım.

"Bu kadarını bir polise söylemek doğru olmadı sanırım." dediğimde sesim oldukça alaycıydı. Polislerle aram hiç bir zaman iyi olmamıştı.

Güler gibi bir ses çıkardı. Daha çok küçümser gibiydi. Sandalyeme yaklaştı ve ellerini sandalyenin iki kenarına koyarak yüzünü yüzüme yaklaştırdı. "Tutuklanmayacağını bildiğin için dalga geçiyor olabilirsin Roza fakat tehlikeli dehlizlerde dolaşıyorsun." Yüzünü yüzüme yaklaştırmasıyla sırtımı sandalyeye daha çok bastırdım ve oluşan panik halimle elimi anlına koyarak onu uzaklaştırdım. Tanışalı kaç gün olmuştu ki özel alanıma girme cüretinde bulunuyordu?

"Ne yaptığını sanıyorsun uzaklaş!" dediğimde ellerini kaldırarak "Tamam sakin ol! Kötü niyetli değildim." dedi. Kafamı iki yana sallayarak sinirle soludum.

"Seni tam olarak tanımıyorum, düşüncelerini bilmiyorum. O yüzden ölçülü hareketler yaparsan iyi olur. Yapmayacaksan kapı orada seni uğurlarım." kaşlarını çatarak iki adım uzaklaştı. "Her hatamda kapı göstereceksen bu iş yürümez." dediğinde kaşlarımı kaldırdım. "Hata yaparsan da yürümez. Hata yapma, kapı gösterilmesin." dediğimde sinirle solusa da bir şey demedi.

"Pekala bildiklerini anlatırsan nerden başlamamız gerek-" cümlemi tamamlayacakken kahvaltı yapmamamın verdiği karın gurultusuyla cümlem yarıda kaldı. Elimi karnıma götürürken masamın çekmecesinde bulunan bir kaç bisküviyi çıkarıp masaya koyarak açtım.

"Her neyse neler biliyorsun?" dediğimde arka masada kalan sandalyeye oturup bana baktı. Eli ile bisküviyi gösterirken konuştu. "Baban ve annenin dosyalarını incelediğimi biliyorsun. İşin içinde büyük isimler olmalı ki dosyalar yüzeysel hazırlanmış. İki isme ulaşabildim. İlki büyük bir iş adamı olan Engin Tokoğlu muhtemelen bunu biliyorsun. İkinci ise bir emniyet müdürü olan Hasan Nadir. Bunlarla bağlantılı oldukları kesin fakat neden işte orası koca bir soru işareti." dediğinde ona uzattığım bisküviden ağzına attı.

"Engin Tokoğlu'nu biliyorum. Şirketini paravan olarak kullanıp yasa dışı işler yapıyor. Arşiv'de haberi yapılmıştı. Göz altına alındı fakat sonra serbest bırakıldı. Hasan Nadir çok başarılı bir emniyet müdürü kara para aklamada üzerine tanınmaz. Arşiv'de taslağı olan bir haberdi, yayınlanmadı." Bir yandan konuşuyor bir yandan da bisküviyi yiyordum. Üzerime dökülen kırıntıları silkeleyip bilgisayarıma döndüm. "Bu iki adama bende ulaştım, Engin Tokoğlu'nun şirketini uzun zamandır takip ediyorum. Görünürde hiç bir şey yok basit bir teknoloji şirketine sahip. Bir kızı var, kızı ile aynı bölümdeyiz."

Asya'nın bilgilerini açtıktan sonra "Dün onların evindeydim ve babası benden uzak durması ile ilgili bir kaç mesaj atmıştı."

"Seni nereden tanıyor?" dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Babam ve annem bizi itina ile saklamışlardı. Kimsenin bizden haberi yoktu. Görünürde çocuksuz bir çift olmalarına rağmen Engin denen adam bizi biliyordu.

"Şirkette üst düzey çalışanlardan biri bilgi sızdırıyor."

"Bilgi sızdıran biri varsa neden müdahale etmedin?" dediğinde bilgisayardan gözlerimi çekip ona baktım. "Bilgi sızdıranı bulmam, onu kontrol altında tutmamı sağlar. Benim paylaşmasını istediğim kadar bilgi paylaşır ve bu da karşımızdaki kişiden bir kaç adım önde olmamızı sağlar."

"Eğer sızdıranı ortadan kaldırsaydın bilgiyi isteyen kişiyle bağlantın kesilecekti."

Sandalyemi ona çevirip ellerimi önümde birleştirdim. "Aynen öyle."

Yeni bir oyun başlatacaktım. Bu sefer tüm hamleler benim kontrolümde olacaktı.

"Medyada tanına bir polis değilsin. Pek çok insan senin polis olmadığını bile düşünebilir." dediğimde kafasını yana eğip kaşlarını çattı.

"Evet?" derken gözleri kuşkuyla bana bakıyordu.

"Şirketimize sız." dediğimde kuşkuyla harmanlanan kahve gözleri hızla değişti. Hayretle bana baktı. "Şirketinize sızmak mı?"

"Evet bilgi sızdıran kişinin yerini alacaksın."

"Sizin şirketinize girip bilgi sızdıran adam olacağım yani?"

Polis olduğu için mi bu kadar soru soruyordu. Kendimi sorgudaymış gibi hissetmeye başlıyordum.

"Kesinlikle! Engin denen adam seni kendisi için çalışan bir casus olarak görürken sen ondan bilgi taşıyan kişi olacaksın."

Parayla her şeyi yapan insanlara güvenmek gereksizdi, asıl güven paraydı. Parayı verirdin ve işi yaptırırdın. İşi yapan parasını aldığı sürece sıkıntı çıkmazdı. Şirketimizden bilgi sızdıran adamda bunlardan biriydi. Zamanla ruhunu paraya tercih etmişti. Demre onun yerine geçecek ve ruhunu paraya tercih eden adam rolünü oynayacaktı.

"Şirkete girmen için CV hazırlayacağım. İyi bir CV'ye sahip olursan işe alınman daha kolay olacaktır fakat üst düzeye çıkman biraz uzun sürebilir-"

"Şirket seni tanıyor mu? Kişiliğini ve davranışlarını biliyor mu?" dediğinde anlamsızca ona baktım nereye varmaya çalışıyordu?

"Pek sanmıyorum genelde işleri evden yürütüyorum." dediğimde "Çakılan hisselerden anlaşılmalıydı zaten." diyerek laf çarpmıştı. Aksini iddia etmek üzere ağzımı açmışken "Eğer sahada olmazsan yetkinliğini kaybedersin. Bizzat orada olman gerekiyor, ailen içerde olduğu için hisseler elbette düşecekti. Bunu aza indirgeyebilecek kişi de sendin, hâlâ sensin. Şirkete en alttan girmem işimizi oldukça uzatır." dedi.

"Önerin nedir?" diyerek sorduğumda yavaşça gülümsedi.

"Yanında bilgi sızdıran kişiden başka para için bulunan biri lazım. Seni bir banka olarak gören ve para için her şeyi yapabilecek biri."

"Öyle biri yok!" dediğimde gülümsemesi bozulmadı hatta büyüdü.

"Artık var! Ben senin şerefsiz sevgilin!" dediğinde, dediği şeyi idrak edebilmem bir kaç saniyemi almıştı. Şaşırmıştım.

"Ne!?"

Gülümsemesini bozup ciddi bir ifadeye bürünürken "Şirketin senin kişiliğini bilmediğini söyledin. Bilgi sızdıran adamı kovdurup yerine beni getirirsen herkes senin beni kayırdığını düşünecek ve bende senin paranı yemek için beyin yıkayan bir adam olarak görüneceğim."

Aslında fena fikir değildi. Eğer düzgün işlenirse elmasa bile dönüşebilirdi.

"Ben şımarık bir zengin velet olurken sende benim paramı yiyecek olan sevgilim mi olacaksın? Bu şirketimizi yaralamaz mı?"

"Şirketinizi elbette yaralayacaktır fakat aileni çıkarmak için biraz daha yara almaktan zarar gelmez. Çalışanların babana bağlı çalışanlarsa eğer pek zarar alacağını düşünmüyorum. Bu çalışanları test etmek içinde bir fırsat olur." dediğinde kafamı salladım iyi bir fikirdi. Şımarık bir velet olmam gerekirse olacaktım.

"Sende bana en yakın konumdayken bilgileri paylaşacak ve para alacaksın. İyi bir fikir."

"Bunu için varlığını kamuya duyurman gerekiyor."

Ailem buna pek memnun olmayacaktı fakat buna mecburdum. Masiva çiftinin bir kızı olduğunu duyurmak üzerime bir sürü gözü çevirecekti. Bundan dolayı ekstra dikkatli olmalıydım. Henüz varlığından haberim olmayan gözler beni seyrederken planlarımı iyi kurgulamalı ve başarı ile hayata geçirmeliydim.


Ardına bakmadan koşuyordu. Eğer babası onu bulursa öldürecekti. Hemen kaçmalı ve kendini güvene almalıydı. Bilmediği yollardan gidiyor canının acımasını umursamıyordu. Hayatta kalmak şuan için biricik hedefiydi. Kaybettiği annesini düşündü. Annesi olsaydı bu halde asla olmayacaktı. Yanına sığınır, onsa sımsıkı sarılırdı. Annesi, onu korurdu fakat yoktu ve buradan kurtulmak ona kalmıştı. Ne kadar koştuğundan habersiz nefes almak adına biraz durdu. Eğer olurda bir gün kurtulmuş olursa bunun hesabını soracaktı. Kendisini bu hale getirenlere asla acımayacaktı. Koşmaktan dolayı tokadan sıyrılan ve ıslanan saçlarını sımsıkı bağladı. Nefesi bir türlü düzene girmiyor, bacakları ise yorgunluktan titriyordu. Sessizce yere çöktü elleri ile yerdeki ıslak toprağı kavrarken gözleri buğulandı. Kaderi asla ona gülmemişti. Sürekli kötü şeyler yaşamaktan bıkmıştı. Hiç bir zaman hak ettiğini yaşayamıyordu. Yıllardır gördüğü eziyetten az önce gelen ani cesaretle kaçmıştı. Özgürlüğe attığı adımın çok zor olacağının bilincindeydi fakat bu bambaşkaydı. Bu korku onu öldürecek gibiydi. Delicesine korkuyordu. Yardım dilercesine fısıldadı.

"Lütfen Allah'ım kurtar beni."

Kader duyduğu sesle kafasını kaldırdı.

Minik bir bebek boğazını parçalarcasına ağlıyordu. Soğuk bir aralık sabahı yağmur damlaları yüzüne çarpıyordu. Ekin ekili olan arazi yağmurdan balçıklaşmıştı. Bu yağmur ekili mısır için yeterliydi fakat bebek için fazlaydı. Minik bebeğin vücut ısısı giderek düşüyordu. Duyduğu bebeğin sesine doğru koştu. Minik bebeği görür görmez onu kucaklayarak göğsüne bastırdı. İçine dolan bir hisle bebeği aldı, ardında koskoca bir fırtına bırakarak tekrar koşmaya başladı.

O bilmese de kucağındaki bebek onun kurtuluşu olacaktı. Bilmediği kurtuluşuna koşarken minik bebek ağlamasını kesmiş ve sığındığı sıcaklıkta etrafı izliyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

40.8K 3.7K 33
Psikolojik hasta olan bir asker ve psikiyatristin hikayesi...
142K 9.3K 55
. . Başlangıç tarihi: 10.03.24
45.5K 912 34
Ben Nefes 17 yaşımda üniversite hayalleri kurarken yâşça büyük Urfanın en zengin en tehlikeli Şariwan ailesine gelin giden Nefes. Babam doğduğumda...
16.1K 914 24
RUS MAFYA LİDERİ VIKTOR VOLKOV İLE BALERİN VERA VASILIEV... BİR MAFYA/ROMANTİZM KURGUSUDUR. "İlk öptüğüm erkek sensin." Bu doğru olamazdı, değil mi? ...