Gerçek Yaşamdan Arşiv

By gecem-asil

1K 59 23

Bilgisayar dehası diyorlardı ona... Bilgisayar mühendisliği okuyan Rozalin Masiva, anne ve babasının suçsuz o... More

Gerçek Yaşamdan Arşiv Giriş
1. Bölüm
2. Bölüm
4. Bölüm

3. Bölüm

48 11 0
By gecem-asil

Merhaba?

Orada kimse var mı?

Saati alabilirim umarım;


Bir kibrit yakmıştım... Karşımda mutlu bir sofra, sofranın üzerinde bin bir çeşitte yemek, yemeğin etrafında mutlu bir aile vardı.

Kibrit söndü, aile kayboldu. Mutluluklar bir balon gibi süzülüp gitti.

Yeni bir kibrit yaktım. Sıcacık bir gülümseme gördüm, gülümsemeyle ısınan kalbim karşıladı beni. Sıcacık olan kalbim mutlulukla doldu. Mutluluğa sığındım, mutluluk saf bir sevgiyle kucakladı beni. Gülümseme yavaşça silinirken kibritim tekrar söndü. Mutluluğun şefkatli kolları kayboldu. Kaybolan şefkatli kolların yerini soğuk aldı. Üşüdüm, dondum sonra soğuktan yandım. Sönen kibriti bir daha yakmadım, yakamadım... Öylece karanlığa gömülüp kaldım.

Küçük bir çocuk gibi karanlıkta saklanırken etrafımda hiç bir ışığım yoktu. Küçülmüş bir kenarda oturuyordum. Kafam dizlerimde duruyorken gözlerimi karanlığa dikmiş ağlıyordum. Ben karanlıkla boğuşurken bazen nefesim kesiliyor, ölüyor gibi hissediyordum. İçim çaresizlikle yanıyor, kavruluyordu. Elimden ise hiç bir şey gelmiyordu.

Taksinin bizim sokağa ulaştığını fark edince, yüzüme su serpilmiş gibi gelen farkındalıkla taksiyi durdurarak indim. Tedbirli olmam gerekiyordu. Buna mecbur edilmiştim. Evimin tam adresinin öğrenilmesi istemiyor hızlı hızlı yürürken sönen evlerin ışıklarına bakıyordum. Derin bir sessizlik vardı. Yalnızlık ise bu derin sessizliğe eşlik ediyordu. Bu mahalledeki herkesi tanıyordum. Mahalleli tarafından sevilen bir aileydik. Her akşam olmasa da haftanın çoğu günü birbirimizi ağırlardık. Mahallenin başında iki katlı evde yaşlı bir çift olan Nesrin teyze ve Faruk amca yaşıyordu. Oğulları Amerika'da okuyordu. Yıllardır burada yaşayan yaşlı çift benim küçüklüğümü biliyor ve her seferinde keyifle anlatıyorlardı. Yanlarındaki evde ise yeni evli bir çift olan Serap ile Sabri yaşıyordu. Otuzlarında olup tam bir işkoliklerdi. İkisiyle pek anlaşamazdım her karşılaşmamızda ne kadar boş durduğumu ve çalışmam gerektiğini söylerlerdi. Pek boşta değildim, aslında.

Bizim evin yanındaki evler genelde yazlık evlerdi. Sahipleri yazın gelir tatil yapar, kış geleceği zaman ise giderlerdi.

Evin yanan ışığını görünce hüzünle iç çektim. Anlaşılan Begonya hala uyumamıştı. Bahçeye girmeden kapıda bekleyen Aylin ablaya selam verdim. Kulübede oturuyordu. Beni görünce ayağa kalkarak kulübeden çıktı ve demir kapıyı açtı. Gürültü ile açılan demir kapının sesi duyulur duyulmaz akabinde evin kapısı da açılmıştı.

"Ablam geldi. Ablam geldi demiştim." diyerek kıvırcık saçlarını savurarak ayakları yalın bir şekilde bana doğru koşmaya başladı. Ona doğru hızlıca koşup kucağıma aldım. Ellerim ile ayaklarını sarıp "Hava soğuk minik çiçek, ayakların çıplakken dışarı çıkamamalısın değil mi?" dedim. Sesimi oldukça sevecen çıkmıştı. Bunu ona borçluydum.

"Ama Roza seni özledim ben bilmiyor musun?" dediğinde eve girmek için yürümeye başladım. Evin kapısında bizi bekleyen yardımcımız Ayşe teyzeye gülümseyerek baktım. Annemle babamın yokluğunda yanımızda Ayşe teyze vardı. Onunla ben beş yaşındayken tanışmıştım. Bir kızı vardı fakat onunla iletişimde değildi. Eşi ise yıllar önce vefat etmişti.

"Biliyorum çiçek bende seni özledim ama evin içinde bekleyebilirsin." dediğimde gözlerini devirdi ve "Tamam Roza!" dedi. Tam bir cimcimeydi. Evin içine girince yüzümü yalayan sıcaklıkla bir anda gevşeyen kaslarıma hayret ettim. Bu kadar üşüdüğümü bilmiyordum. Ayakkabılarımı ayağımdan rasgele çıkarıp atarak Begonya'nın odasına gitmek için hareketlendiğim sırada Begonya çırpınarak kucağımdan inmeye çalıştı. "Hayır Roza! Uyumak istemiyorum. İstemiyorum hayır, hayır, hayır!" dediğinde onu yere indirip göz hizasına gelmek için eğildim.

"Neden bir tanem?"

"İstemiyorum!"

"Neden istemiyorsun?"

"Annemle babamı bekleyeceğim." dediğinde göğsüm sıkıştı. Onları özlediğini biliyordum. Bunun farkındaydım. Ne zamana kadar sürecekti bunu da bilmiyordum ama bunu bitirmem gerektiğinin bilincindeydim. Bir sonraki görüşe onu da götürmeliydim.

"Seninle bir şey konuşalım mı Begonya?" dediğimde merakla bana baktı. "Olur Roza." dediğinde hemen yanımızda duran Ayşe teyzeye baktım. Endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Bir şey yok der gibi gözlerimi yavaşça kapatıp Begonya'ya döndüm. Dizlerimi yere koydum.

"Annemizle babamız bir süre eve gelemeyecekmiş çiçeğim."

"Neden ki! İşleri hâlâ bitmedi mi?"

"Hayır canım. Annemle babam iş gezisinde değiller."

"Neredeler peki?"

Kalbime kızgın bir demir basılırken boğazımdaki acıyı yutkundum. Bu günün geleceğini biliyordum. Duygularımın bir hortum gibi gözlerime ulaşmasını engelleyip onu zihnimde serbest bıraktım. Düşüncelerimi mahvedebilirdi, paramparça zihnimde kalıp kimseyi incitmemeliydi. Titreyen ellerim ellerini kavrarken alacağım tepki beni korkutuyordu.

"Anne ve babamız bir yanlış anlaşılmadan dolayı polislerin yanındalar."

Polis dememle eş olarak gözleri büyüyen Begonya'nın dudakları da aşağı kıvrılmıştı.

"Hapisteler mi yoksa?" dedi her an ağlayacakmış gibi bir sesle.

"Evet ama hemen çıkacaklar çiçeğim. Ben çıkaracağım onları oradan söz veriyorum sana." derken ellerimin titremesine sesim de eklenmiş, bir gemi dolusu hüzne bulanmıştı. Çabucak söylediğim sözlerin etkisi büyüktü.

Elimin içindeki minik elleri titrerken ne yapacağım bilmeyerek konuştum. "İstersen haftaya yanlarına gidebiliriz." dediğimde kafasını hızlıca sallayarak "Evet! Evet! İsterim, çok isterim hem de!" diyerek bağırdı. Beklediğim kadar büyük bir tepki vermemişti. Bunu yapısına bağladım. Sakin bir çocuktu, abartılı tepkiler vermez sürekli gülümserdi fakat duyduğu şeyin üzerinde bıraktığı etki görünmese de onu incitmişti, bunu biliyordum. Bir pedagogdan yardım almayı düşündüm. Bu kesinlikle gerekliydi. Başka bir soru sormadı ve koşarak merdivenlerden çıktı. Bana güvendiğini biliyordum. Bana inanıyordu, çıkaracağım dediysem kesin yapardım. İki yıldır neden yapamadın? diyen iç sesime karşı sustum. Bunun bir cevabı yoktu. Annemle babam içeri alındığında henüz reşit bile değildim. Bir şeyler yapabilecek gücümde yoktu. Derin bir buhran denizinde gibiydim. Bir şeyler yapmaya çalışırken sanki ustaca kurgulanmış bir oyundaymışım gibi önüme engeller çıkıyordu. Arkasından hüzünle bakarken minik yüreğinin ne kadar büyük olduğunu fark ettim. Minik bir çocuk olsa bile sevgiyle yetiştirilen her insan mutlu olurdu. Sorunları olduğunda bile mutlu olacak bir şey bulabilirdi.

Ayşe teyzeye bakıp gülümsedim.

"Siz mükemmel çocuklarsınız. Sizi böyle gördüğümde mutlu oluyorum güzel kızım." bizi böyle gördüğünde hüzünlendiğine aklına kızının geldiğine emindim. Minik adımlarla yanına yaklaşıp başımı omzuna koydum. "Kızını özlediğini biliyorum Ayşe'm. İstersen konuşayım gelsin görsün seni hım?"

"Hayır güzel kızım gerek yok."

Kafamı omzundan kaldırıp kaşlarımı çattım. "Neden Ayşe teyze, konuşurum ben paşa paşa gelir?"

"En son getirdiğinde ne olduğunu biliyorsun Roza hanım."

Dudaklarımı büktüm. "Peki getirmiyorum." deyip pes ederek omuzlarımı silktim.

Ayşe teyze sırtımı okşayarak "Git hadi Begonya'nın yanına, uyumaz sen yanına gitmezsen." dediğinde yanağını sıkıp merdivenleri tırmanmaya başladım.

"İyi geceler Ayşe'm.

"İyi geceler güzel kızım."

Begonya'nın odasının önüne geldiğimde açık kapının ardından başımı uzattım. Gözlerim onu ararken dolabın önünde kıyafetlerini karıştırdığını görünce yanına giderek omzuna dokundum. "Çiçek için uyku vakti. Hadi bakalım." dediğimde yüzünü buruşturarak "Annemle babamın yanına gideceğim zaman giyeceğim kıyafetlerimi hazırlıyorum Roza!" dedi.

"Peki devamını yarın hazırlayabiliriz değil mi?" diyerek onu banyoya yönelttim. Elindeki kıyafetleri sandalyesine bırakıp banyonun kapısını açtım.

"Hadi bakalım dişlerimizi fırçalayıp yatıyoruz."

"Benimle yatacaksın değil mi Roza?" dediğinde kafamı sallayarak onu onayladım.

Dişlerini fırçalamasını beklerken Ayşe teyzenin topladığı odaya baktım. Her şey yerli yerinde duruyordu. Bembeyaz yatak örtüsünün üzerinde Begonya'nın tavşanı yerini alırken pelüş yastıkları rastgele konulmuştu. Zemini açık yeşil tavşanlı bir halı süslerken bir çok yerde tavşan oyuncağı bulunuyordu. Beyaz ve açık yeşilin uyumu olan oda annemle babamın eseriydi. Beyaz duvarlarda Begonya'nın okul etkinlikleri ve çizimleri yer alıyor, yatağın hemen yanındaki çalışma masasında ise bir sürü boyama kağıdı bulunuyordu. Yatağına yaklaşıp elime oyuncak tavşanını aldığımda dün katlayıp koyduğum pijamalarımı sandalyeden aldım. Bu oda bir süredir beni misafir ediyordu, bunun biraz daha devam edeceği kesindi.

Yanıma gelen minik çiçekle elimdeki tavşanı bırakıp yatağın örtüsünü açtım. "Geç bakalım çiçek hanım!"

"Bak dişlerimi fırçaladım. Temiz oldu Roza bak!" dedi dişlerini göstererek.

"Çok temiz olmuş." dediğimde yatağa geçmesini bekleyip üzerini örttüm.

"Pijamamı giyip hemen geliyorum çiçek kız!"

Banyoya girip kapıyı yavaşça örttüm. Gözlerimin altında oluşan mor halkalar aynadan bana çarpıyordu. Üzerimde çıkarmayı unuttuğum kabanım beni terletirken üzerimden söküp atarcasına çıkardım. Kabanı çıkarmayı dahi unutmuştum. Bugün neredeyse hiç dinlenmemiştim ve bu da beni yorgun düşürmüştü. Kapının arkasına kabanımı asıp üzerimdekilerden bir çırpıda sıyrıldım, ellerimi ve yüzümü yıkadım. Saatin oldukça geç olmasından mütevellit duşu sabaha bırakmış ve üzerime yumuşak kumaştan dikilmiş pijamalarımı geçirmiştim.

Banyodan çıkıp Begonya'nın yanına yatağa kıvrılırken Begonya'nın uyumak üzere olduğunu fark edip kafamı yavaşça yastığa koydum.

"Uyu bir tanem." diyerek yanağını öptüm. Yarı uyanık bir halde gülümseyip bana sarılırken elimi sırtına koydum ve hafifçe okşadım. Birazdan kalkmam gerekiyordu. Uykusunun derinleşmesini beleyerek telefonumu yastığın altına sıkıştırdım. Tavanla bakışmaya başlarken düşüncelerin bir karga sürüsü gibi üzerime üşüşmesine izin verdim. Demre Han, onu buldum, diyerek beni mi kastetmişti? Kime söylemişti? Bilmiyordum. Bunu ona sormam gerekiyordu. İşin içinde yalan dolan olsun istemiyordum. O güvenilir bir bağlantıydı. Ona ulaşana kadar akla karayı seçmiştim.

Sessizliğin karıştığı odada yanan gece lambası odanın loş olmasını sağlıyordu. Loş ışığın içine saklanmış gizlerim omuzlarıma ağır gelirken yanımda kimsenin olmaması durumumu zorlaştırıyordu. Tek başıma bir şeylerin üstesinden gelmeye çalışırken hiç yol kat edemiyormuş gibi hissediyordum. İki yıl boyunca kuyruğunu yakalamaya çalışan bir köpek gibi kendi eksenimde dönüp durmuştum. Yapayalnız kaldığım bu buhranda bir savaş çıkmış, savaşta ise kaybeden ben olmuştum. Kolum kanadım kırık bir şekilde savaş meydanında dikiliyor kaybettiklerime bakıyordum.

Kaybettiğim tek savaşın bu olmasını diledim.

Yara alarak çıktığım son savaşın bu olması umdum.

Yalnızlığın verdiği her hissi üzerimden defetmeye çalışırken güçlü olduğumu ve bundan sora da böyle kalacağımı kendime hatırlattım. Gözlerime yansıyan kırgınlığımı silmeye çalışırken yastığa düşen her bir damladan nefret ettim. Gözlerim buğulanmış ardından yaşlarla dolmuştu. Dolan yaşların her biri bir nehir gibi yatağı boyunca akmış, kız kardeşimin temiz yastığını kirletmişti. Ağladım, sessizce içli içli ağladım.

Annem görseydi bu halimi sarılır geçecek bir tanem derdi, ben onsuz bir ev, onsuz bir hayat düşünmemiştim ki! Haftada bir gün görüşmek ona olan özlemimi gidermiyordu. İki saate sığdırdığım şeyler bana yetmiyorken kime yetecekti?

Sabah hazırladığı kahvaltılarını özlemiştim. Neşeyle yaptığı yemeklerini yemek istiyordum.

Babamın sofrada yaptığı esprileri duymak, onunla tekrar her sabah çıktığımız koşuya çıkmak istiyordum. Elinde çalar saatle odama girsin bana dersim olduğunu hatırlatsın istiyordum.

Tüm bunlardan o kadar uzak kalmıştım, kalmıştık ki! Asla geri getiremeyecekmişim gibi hissediyordum.

Kaç zamandır ağlayarak baktığım tavandan bakışlarımı ayırıp telefonumu yastığın altından çıkarıp Demre Han'a mesaj attım. Bu işi bir an önce bitirmeli aile saadetime geri dönmeliydim.

Rozalin Masiva

Saat 11'de attığım adreste buluşalım. 02.05

*Konum Bilgisi. 02.06

Demre Han Zehsen

Tamam. 02.06

Bu sizin ev değil mi? 02.07

Rozalin Masiva

Evet. 02.07

Demre Han Zehsen

Sabah görüşürüz öyleyse. 02.07

Rozalin Masiva

Pekala görüşürüz. 02.08

Attığım mesaja dakikasına dönmesi gözümden kaçmayarak Begonya'nın yatağından yavaşça kalktım. Uykusu derinleşmişti. Gün içinde fazlasıyla yorulmuş olsa gerekti. Pijamalarım üzerimdeyken yavaşça odanın kapısını kapattım ve merdivenleri inmeye başladım. Gıcırdayan merdivenlere sinirle bakarak bir sürüngen edasıyla yavaşça merdivenlerin sonuna geldim. Yere basan çıplak ayaklarıma kapının hemen yanında duran terlikleri geçirerek elimde tuttuğum telefonumu cebime attım.

Evimizin hemen yanında garajımız bulunuyordu. İçinde bulunan üç arabada aylardır yatıyor ve çalıştırılmayı bekliyorlardı. On yedi yaşımdayken annemin arabasını kaçırıp vurduğum anım gözlerimin önüne belirdi. Dudaklarımı dişleyip gülümsedim, pek iyi bir anı sayılmazdı. Sonu polis merkezinde biten oldukça rezil bir durumdu. Çimleri ezen terlikli ayaklarım soğuktan buz tutarken kısa mesafede olsa yanıma almadığım çorabıma ve ceketime özlem duydum. Garajın önüne gelip küçük kapıdan içeri girerek ardımdan kapıyı kapattım ve kilitledim. Hemen yanımda olan arabalara kısaca bir göz atıp alt kata indim. İki katlı olan garajın alt kısmını ardiye olarak kullanıyorduk. Burada bir oda daha bulunuyordu. Ayşe teyzeyi özel olarak tembihlemiştim. Garaja kimseyi yaklaştırmayacak kendisi de girmeyecekti.

Önüne boş kutuları yerleştirdiğim kapıyı açığa çıkarmak için kutuları yavaşça ittim. Kapı kutular sayesinde belli olmuyordu. Kutuları itmemle ortaya çıkan çelik kapıya bakarak yanında bulunan şifre kısmına şifreyi girip parmak izimi tarattım. Düz siyah renkte olan çelik kapı oldukça sağlam malzemeden üretilmişti. Kolayca açılacak türden değildi. Benden başkasının girmesine müsaade etmiyordu. Girmeye çalışıldığı takdirde kapı ek güvenlik sistemlerini çalıştırıyor ve ben kapıyı açana kadar açılmıyordu. Şifre kısmı ise Güney Kore'de ve bir kaç ülkede de kullanılan sistemlere benziyordu. Ek olarak parmak izi tarayıcısı yerleştirilmişti. Tuşları ise özel tasarlanmıştı. Sayıların yerleri karışık olmasıyla beraber her sayının özel bir sembolü vardı. Tuşlar alt alta üçlü şekilde yerleştirilmişti. Sırasıyla en üstte İki, beş ve sekiz bulunurken altında bir, sıfır ve dokuz bulunuyordu. En alt üçlü de ise dört, üç ve altı yerleştirilmişti. Sadece yedi rakamı en altta yalnız başına duruyordu. Sembollerle gösterilen bu sayıların temsil ettiği şeyler ise bambaşkaydı. Bir kaleydi, iki kanattı, üç sol anahtarı, dört piyon, beş baykuş, altı zar, yedi alev, sekiz ying yang, dokuz balta son olarak sıfır ise bir kapıydı. Şifre ise iki tane kanat, kale, piyon ve kapıydı. Rastgele koyduğum şifrenin benim için hiç bir anlamı bulunmuyordu.

Parmak izimi tarattığım kapı küçük bir sesle açıldı. İçeri girip kapıyı ardımdan yavaşça iterek kapattım. Oda yerlerde bulanan rastgele attığım kağıtlarla birlikte oldukça dağınık görünüyordu. Bu görüntü hoşuma gitmemişti. Yüzümü ekşiterek kağıtları ayağımla ittim. Her şey birbirine karışmıştı. Odayı aydınlatan LED'ler odanın her yerinin ışık almasına yetmiyordu. LED ışık her yere dağılmıyor bazı kısımları karanlığa buluyordu. Karanlıkta kalan kısımlar insanın içini ürpertiyor, bir gizem barındırıyor gibi duruyordu. Odada toplam dört masaüstü, beş tane diz üstü bir kaç tanede duvara sabitlenmiş bilgisayar bulunuyordu. Bilgisayarlardan kalan boş kısımlara mantar pano yerleştirmiş üzerine anne ve babamın dosyası ile ilgili ayrıntıları tutturmuştum. Masanın başına geldiğimde yavaşça sandalyeme oturarak bir kaç tuşla bilgisayarları açtım.

Açılan bilgisayar ekranlarına bakarak gülümsedim, ben bilgisayar için doğmuştum. Bu benim için bir çeşit yaşama sebebiydi. Okuduğum bölümü bile bilgisayarlar üzerine seçmiştim. Tabi bunda babamın payı oldukça büyüktü. Bilgisayarları sevmemin temel nedeni küçükken ona özenmiş olmamdı.

Masada hemen önümde duran dosyadaki kağıtların kaybolmaması için sandalyeyi ayağımla iteleyerek mantar panonun önüne gelerek tutturdum. Elimi çenemin altına koyup astığım kağıtlara detaylıca bakmaya çalışırken yorgunluktan bulanık gören gözlerim bana hiç yardımcı olmuyordu. Bu gün bir türlü bitmemişti. Sandalyeyi oflayarak tekrar iterken masada duran gözlüğümü alıp taktım, kağıdın önüne gelip okumaya başladım. Astığım kağıt Demre Han ile ilgiliydi. Yirmi dört yaşında olan Demre Han Zehsen bir komiserdi. Okuduğu okulu derece ile bitirmiş ve kısa zamanda komiser olmuştu. Annesi Mine Zehsen bir savcıydı. Baba bilgilerine ise tuhaf bir şekilde ulaşamamıştım. Kağıtlara daha fazla bakmayarak ana bilgisayarımın başına geldim ve gözlüğümü çıkardım. Boynum oldukça fazla ağrıyordu. Gözlerimi ovuşturup ağrıyan boynumu dinlendirmek için kafamı klavyenin üzerine koydum.


Alarmımın çalmasıyla kafamı koyduğum yerden kaldırarak nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Saat kaçtı ve ben uyuya mı kalmıştım? Ayılmamış olan zihnim bana pek yardımcı olmazken yüzümün acısını hissederek elimi yanağıma götürdüm. Ağzımda oluşan acı tatla dalgalanan midem boğazımı zorluyordu. Dinlenmek için kafamı koyduğum klavyede uyuya kalmıştım. Tutulan sırtımı zorda olsa hareket ettirerek sandalyeden kalktım. Her kısmı ağrıyan vücudum bana pek yardımcı olmuyordu. Gidip bir yerlere uzanmaya karar verirken aniden hatırladığım şeyle panikle telefona sarıldım. Kahretsin! Saat on bir buçuktu. Telefondaki cevapsız aramalara bakarken kendime sinirlendim. Bu kadar saat nasıl uyurdum? Demre Han beş cevapsız çağrı ve bir kaç mesaj bırakmıştı.

Demre Han Zehsen

Rozalin neredesin?

11 demiştik diye hatırlıyorum?

Bir sorun mu var?

Okuduğum mesajlar ile artan mahcupluğum ile dudağımı kemirdim. Her sabah erken kalkan Ayşe teyzeye ne diyecektim? Üzerimde olan pijamalara baktım. Endişeyle odadan çıkarken hala ne yapacağım konusunda düşünüyordum. Kutuları kapının önüne yığma işini es geçip çabucak merdivenden çıktım ve üst kata ulaştım. Garajdan çıktığımda gözümü alan güneş ışığı ile kör olduğumu düşünerek koşar adımla evin kapısının önüne geldim, günlerdir yüzünü göstermeyen güneş bu gün oldukça parlaktı fakat soğuk olduğu yerde bedenimi kesiyordu. Derin bir nefes aldım. Demre evde olabilir miydi?

Kapıyı hızlıca çalarak açılmasını bekledim. Anahtarımı alıp almadığımı hatırlamıyordum. Gözlerimin önünde oluşan siyah benekler kapıyı görmemi engellerken çaldıktan otuz saniye sonra kapıyı açan Begonya'ya bakıp içeri girdim.

"Abla neredeydin?" dediğinde koşarak salona geldim.

"Abla sana diyorum!"

Salonda oturan bedeni gördüğümde ne yapacağımı bilmeyerek durdum. Demre Han salonda oturuyordu. Karşısında ise Ayşe teyze vardı. Yanlarına gitmemle üzerime yönelen bakışlar ile bir kapana yakalanmış gibi hissetmiştim. Arkamdan gelen Begonya yanımda durarak bana bakarken Ayşe teyze konuştu.

"Kızım bu halin ne? Neredeydin sen?" dediğinde konuşacakken araya giren Begonya ile duraksadım.

"Bende sordum Ayşe'cim ama cevap vermedi ablam. Üzerinde hala pijaması var baksana!"

Küçük bir öksürükle Begonya'ya dönüp kaşlarımı kaldırdım.

"İşim vardı Ayşem. Onu hallederken uyuya kalmışım." diyerek kaçamak bir cevap verdim. Konuyu değiştirmek için Demre Han'a bakarak "Kusura bakma, geciktim." dediğimde "Kendi evine geciken insanı ilk kez görüyorum." diyerek kinayeli bir cevap verdi.

"Demre abi arkadaşın mı Roza?" diye soran Begonya ile bakışlarımı ondan çevirip tekrar Begonya'ya baktım.

"Evet çiçeğim."

"Kahvaltı ettiniz mi?" diyerek saçma bir soru sordum. Ayşe teyze gülümseyerek "Evet güzel kızım ettik. Sende gidip et hadi!" dediğinde kafamı hızlıca sallayarak "Tamam." dedim.

Demre Han'a dönüp "Zamanın varsa seni biraz daha bekletebilir miyim?" diye kibarca sordum.

"Zamanım var fakat çok bekletmezsen sevinirim."

"Yok, yok! Hemen geleceğim." diyerek odama gitmek için merdivenleri ikişer ikişer çıktım. Odamın önüne geldiğimde sesli bir şekilde kapıyı açarak hızlıca kapattım. Çarpıp kapanan kapıyı umursamadan dolaptan kıyafetlerimi çıkardım ve banyoya girdim. Aynanın önene geldiğimde kısa çaplı bir dehşet yaşamıştım. Yüzümde oluşan klavye izleri, dağılmış saçım uykulu gözlerim ile berbat görünüyordum. Gözlerimi kapatıp aynadaki halimden uzaklaşarak rezil olduğum gerçeğini göz ardı ettim. İnsanlık haliydi canım. Berbatta görünebilirdik. Yüzümüzde oluşan klavye izleri olağan şeylerdi. Minimum sürede aldığım duşla temiz hissederken fön makinesi ile bir hayli çabuk kuruyan kısa saçlarıma minnet duydum. Kâküllerimi düzelterek saçımı taradım. Kapının arkasına astığım kıyafetlerimi bir çırpıda giydim. Hissettiğim rezilliğin kırıntıları üzerimdeyken odama bakmayarak kısa sürede hazırlanmanın verdiği gururla merdivenleri inerken Demre Han'a seslendim. "Geldim."

"Nihayet!"

"Hızlı geldiğimi düşünüyorum."

"Bu kadar beklettikten son biraz zahmet oldu sanki hızlı olman."

"Kusura bakma demiştim ya. Çabuk geldim işte!"

Demre Han'ın yanına geldiğimde elimle dış kapıyı gösterdim.

"Çıkalım."

"Nereye?" dediğinde sessiz bir şekilde mırıldanırcasına konuştum. "Çalışma odama gidince görürsün." Benim gibi sessizce konuştu. "Çalışma odan evin dışında mı?"

Kısaca "Evet." diyerek kapıya yöneldim. Ayşe teyze ve Begonya ortalıkta gözükmüyorlardı. Begonya'yı okula götürmüş olduğunu düşünerek hızla dışarı çıktım ve çimleri ezmeyi umursamayarak sabah apar topar çıktığım garaja geri girdim.

"Çalışma odan garaj mı yani?" sorduğu soru karşısında kaşlarımı çattım.

"Bir şeyleri görmeden yargılayan insanlardan değilim de lütfen."

"Öyle biri değilim kibritçi kız! Görelim şu çalışma odanı!" dediğinde duyduğum kibritçi kız lakabı ile gözlerimi kıstım. "Benim kibritçi kızla uzaktan yakından alakam yok. Bana kibritçi kız demezsen sevinirim."

"Bana aynı göründünüz?" dediğinde aniden gerilen sinirlerimle ona döndüm, kahve gözlerine bulaşan soruya sinir olurken yavaşça gözlerimi kapattım.

"Ben o kadar sefil miyim senin gözünde?" dediğimde o da kaşlarını çattı.

"Sefilliği kast etmedim. Hayalleri olan küçük bir çocuğun neresi sefil?"

"Öyle mi? Peki neyi kastettin tam olarak? Ya da boş ver duymak istemiyorum."

diyerek sinirle alt kata inip kapının önüne geldim. Ne diyeceğini biliyordum fakat duymak istediğim söylenemezdi. Bir hışımla girdiğim şifre ve tarattığım parmağım ile girdiğim odadan ona döndüm. Bu iş benim dengemi alt üst ederken duygularımı kontrol edemez hale gelmiştim. Fazlasıyla yıprandığım yadsınamaz bir gerçekti. Ani yükselişlerim oluyordu, iyice dengesizleşmiştim.

Odaya ardından da ona bakarak bir tilkinin sinsiliğini bulaştırdığım gülümsememle konuştum.

"Bu kapıdan geçtiğin an benim diyarıma giriyorsun. Sen Demre Han Zehsen benim diyarıma hoş geldin!"

Continue Reading

You'll Also Like

785K 29.7K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
364K 1.6K 49
seks hayatın bir parçası...
5.5M 293K 30
!Acemi bir dille yazılmıştır! Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar t...
828K 35K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...