DİLHUN

Por lawellia

39K 1.7K 816

"Bu gidişlerimin bir gün dönüşü olmayacak. Biliyorsun değil mi?" Başımı sağa yatırıp böyle yapmaması için yal... Más

1.Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11. Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14. ve 15. Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
22.Bölüm
23. Bölüm
24.Bölüm
25. Bölüm

21.Bölüm

1.2K 52 36
Por lawellia

Merhabalar, biz geldik. Öncelikle herkesten özür diliyorum. Performans ödevlerimi tüm hocalar bir anda verdiği için bölüm yazmak yerine ödevlerimi yetiştirmeye çalıştım. Bir de hastane hastane gezmem gerekti. Ondan bölümü yazıp size atmam gecikti. 

Umarım hepiniz iyisinizdir. 

Keyifli okumalar!

Aşk çok güzeldi. İnsanı güzelleştiriyordu. Hem insan sevildikçe güzelleşirmiş. Ondandı galiba artık kendimi güzel hissetmelerim. 

Aşk, bir sanattır, var oluş ile yok oluş arasındaki ince çizgidir. Ve ben o ince çizgide oturmuş aşık olduğum adama bakıyordum. 

İnsan yaşamı boyunca sadece bir kez aşık olabilir. Diğerlerinin hepsi geçici bir sevgi olarak isimlendirilir. Eğer aşık olduğunu hissedebiliyorsan onu tut ve hiç bırakma. Çünkü bir daha aşık olamaz sadece öyle olduğunu sanırsın. 

Eğer aşk, çektiğiniz her acıya değebilecek türdense sevin. Elinizden geldiğince güzel sevin. Kırmadan, yormadan, üzmeden... Çünkü sevgi hor görülebilecek bir şey değildir. 

Önce aşık oldum sonra sevdim. Çok güzel sevdim ve sevildim. Sevildiğimi bana o kadar güzel hissettirdi ki başka biri asla beni onun gibi sevemez. 

Ben o sevgiyi tattıktan sonra istesem bile bu adamdan gidemem, gitmem. Asaf Demir, yaşadığım sürece bu kalp senin için atacak. Hayata gözlerimi yumsam bile durmuş bir kalbin yine de seni sevmesine müsaade eder misin? Çünkü ölsem bile bu dünyada değil belki ama gittiğim yerde kalbim yine de sana ait olacak. Evet, kimseye ait olmasını istemediğim bir kalbi şimdi onun ellerine veriyordum. Onun da bana verdiği gibi... 

Bileğimdeki bileklik kendini bana hatırlattığında elbisemin kolunu daha da aşağıya çektim. Kimsenin görmemesi gerekiyordu. Özellikle de biz söylemeden görmemelilerdi. 

"Ecmel şunun tadına bir baksana kızım."

Yanımda oturan annem nereden bulduğunu anlamadığım bir tabağı bana gösteriyordu. Daha doğrusu tabağın içindeki kurabiyeleri gösteriyordu. Kaşlarımı çatarak anneme bakmaya başladığımda yemeyeceğimi anlayarak tabağı aldığı yere geri koydu. 

Geldiğimiz mekanın içerisi basık değil aksine huzur vericiydi. Masalar ve sarmaşıkların kaplanmış olduğu bir yerdi. Duvarlar sarmaşıklarla süslenmişti. Masaların hepsi odundu ve sandalyeler siyah olsa da içerisi kesinlikle boğucu değildi. Duvarlardaki sarmaşıklar sayesinde sanki bir kafe değil de doğanın içerisindeymişsin gibiydi. 

İki masa birleştirilmiş ortayı boş bırakmışlardı. Canlı müzik yapılan yere karaoke sistemi kurulmuş, herkes bir kere de olsa şarkı söyleyecek olduğu belirtilmişti. Sağ tarafımda annem sol tarafımda ise Esila oturuyordu. Tam karşımda ise Asaf vardı. Demir ve Seymen ailesi aynı masaya oturmuştu. 

Bileğimdeki bilekliği gizlemeye çalışıyordum. Elbisenin kolları uzun olduğu için biraz rahattım ama kendimi kasmaktan da alıkoyamıyordum. Esila görmediyse başkasının görme ihtimalini hiçe sayıyor ve kendimi biraz da olsa bu rahat hissetmeme neden oluyordu. 

Karşı masamızda Sibel ve Onur'un ailesi vardı. Ve Onur'un gözleri sürekli üzerimdeydi. Asaf'ın sırtı Onur'lara dönük olduğundan bakışlarını fark etmemişti. 

Bakışları çok rahatsız ediciydi. 

Esila sürekli koluma dokunarak Asaf'a söylemem için beni daraltıyordu. Onur ve Asaf küçüklüğünden beri aynı mahallede yaşayıp birlikte büyüdükleri için ben söyleme taraftarı değildim. Aralarının bozulması istediğim en son şey bile olamaz.  

Oturduğum sandalyeden kalkıp montumu aldım. Montumu giyerken gözlerim masadakilere dolanmıştı. Bir anda masadan kalkmamla konuşmaları bölünmüş ve dönüp bana bakmışlardı.

"Hava almaya çıkacağım." diye kendimi açıklama gereksiniminde buldum. 

Babam gözlerini yumup İlhan amcayla konuşmalarına devam ederken Asaf da oturduğu yerden ayağa kalkıp gözlerini üstüme dikmişti. 

"Ben de birazdan sigara içmeye çıkıyordum. Hem yalnız hava almamış olursun ."  

Zehra teyze elini oğlunun sırtına koyup kaşlarını çatarak bakmaya başladı. "İçme şu zıkkımı diyeceğim ama yine beni dinlemeyeceksin değil mi?" Derin bir iç çekti.

"Sibel abla aslında bıraktırmıştı Zehra teyze. Abim tekrardan kullanmaya başladı. Keşke Sibel  ab-"

Gerisini duymak istemediğim için arkamı dönüp kafenin balkonuna doğru yürümeye başladım. Ben masadan uzaklaşmadan önce Asaf Banu'nun konuşmasını böldü.

"Tamam abim, sen sus artık.

Masadan iyice uzaklaşıp merdivenleri çıkmaya başladığımda önümde büyük cam bir kapı belirdi. Kapıyı ittirmeden önce arkamı dönüp içeriye baktığımda Asaf'ı biri kolundan tutup durdurmuş ve konuşmaya başlamışlardı. Önümdeki kapıyı açıp soğuk havanın yüzüme çarpmasıyla irkildim. Burayı balkon gibi olacağını sanırken burası bir terastan farksızdı. İçeriye adımlamaya başladığımda sol tarafta bir karartı görmemle dilimi ısırdım. Başımı oraya çevirmemeye çalışıp manzarayı izlemeyi başladım. 

Ankara buradan çok güzel gözüküyordu. Montumu giymiş olmama rağmen soğuk her yerime işlerken titrememek için zor duruyordum. 

"Üşüyor musun?" diye sordu arkamdan gelen bir ses.

Kim olduğunu öğrenmek için arkamı döndüğümde gördüğüm kişi beni hiç de şaşırtmamıştı. Onur'un arkamdan geleceğini zaten tahmin etmiştim. 

Onur'u arsa da küçük çocuklarla yaptığımız su savaşında görmüştüm ilk. Birkaç defa daha karşılaşmış ama hiç konuşmamıştık. Şimdi sesini duyunca kendimi bir tuhaf hissetmiştim. 

"Üşümüyorum." dedim. Sesim kısık çıkmıştı. 

Sırtımı dönüp tekrardan manzarayı izlemeye başladığım esnada arkamda durmayı bırakıp yanıma yanaştı ve tam yanımda durup benimle beraber manzarayı izledi. Aramızda sessizlik bir çığ gibi büyümeye başladı. Kaç dakika boyunca konuşmadan manzarayı seyrettiğimizi sayamamıştım. 

"Asaf'ın asi kızı, üşüyor." 

Kaşlarım çatıldı. "Asaf'ın asi kızı derken?" 

"Sevgili değil misiniz?" diye sordu. Kafamı ona doğru çevirirken o da vücudunu bana doğru dönmüştü. "Asaf, üç aydır yok Ecmel." 

"Görevdeydi." dedim gülümseyerek. Ne yapmaya çalıştığını anlayamamıştım.

"Bir gün gidecek ve geri gelmeyecek. Bunu da biliyor musun?" 

"Niye soruyorsun bunları?" 

Dudaklarını yaladı. Bir saniyeliğine gözleri karşıdaki manzarayı bulsa da tekrar bana döndü. "Sana yazık olacak. Ömrünü hayatı belli olmayan bir adamın uğrunda mı geçireceksin? Onu bekleyerek yaşlarını çöpe mi atacaksın?" 

Kaşlarım çatıldı. "Sen buna yaş çürütmek mi diyorsun?" 

"Evet, senin yaptığın tam olarak da bu oluyor."

"Hayır," dedim gülümseyerek. Kendisine sinir olmuş, üzerine atlayıp tırnaklarımı yanağına geçirmemek için zor duruyordum. "Birine beklemek, onun yolunu gözlemekle yaş çürütmek olmuyor. Seviyorsan eğer beklersin ve ben Asaf'ı sadece sevmiyorum. Ona aşığım. Uğrunda ölürüm, gerekiyorsa onun için can da alırım. Onur," dedim, yönümü ona dönüp bir adım atarak. "Daha önce Asaf için can aldım. Gerekirse yine alırım. Pişman olmam. Çünkü insan sevdiği için her şeyi göze alır." Elimi kaldırıp işaret parmağımı ona doğru doğrulttum. "Benim yanıma yaklaşma canını yakarım. Ha," dedim, iki elimi de yanaklarıma koyup itici bir gülümseme bahşederek. "Yapamaz diye düşünürsen eğer düşünme. Canını yakmaktan hiç çekinmem. Benden, bizden, uzak dur!" 

Omuzlarımı dikleştirip arkamı döndüğümde kolumu tuttu. "Seni üzecek. Sibel'i üzdü, seni de üzecek. Sibel'e izin vermedim ama sana kolaylıkla izin veririm. Ağlarken sığınacağın göğüs benim göğsüm olacak." Kolumu kendisine çekerek nefesini kulağıma üflemişti. Bedenimi kendine doğru çekip kulağıma doğru konuştu.  "Hissediyorum Ecmel Seymen, sadece göğsümde ağlamayacak benimle sevişe-"

Cümlesini bitirmesine izin vermeden kolumu karnına, ayağımı arkaya büküp kasıklarına bir tekme savurmuştum. İnleyerek yere düşerken sinir bedenimi ele geçirmiş bir vaziyetteydi. Bacaklarım kıvrılıp onun yere doğru bükülmüş bedenine bir tekme daha savurmak isterken kendimi tutmak adına ellerimi yumruk yaptım. Ona dokunmayacak bu hazzı ona vermeyecektim. 

Kahkaha atmaya başladı. Sadist bir kişiliği olduğunu düşünme doğrultusunda beynim sinyaller veriyordu. 

"Bana," dedim. "Bana bir daha dokunursan eğer kendini alevler içerisindeki bir evin tam ortasında bulursun." Yumruk yaptığım ellerimi daha fazla sıkmaya başlarken bileğimdeki bileklik kendini hatırlatırcasına aşağıya doğru kaymıştı. Bir an için rahatlamışken Asaf'ın buraya gelmemesi için dua etmeye başlamıştım. "Asaf ile çocukluk arkadaşı değil misiniz? Neden arkadaşlığına zeval getiriyorsun?" 

Kulaklarıma birinin kahkaha sesi dolmaya başlarken bu sesin nereden geldiğini anlamak için etrafıma bakınmaya başladım. Onur karşımda hem acı çekip hem de sessizce gülmeye devam ederken diğer sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordum. Ama bir türlü bulamadım. 

Buraya ilk geldiğimde sol tarafta bir karartı vardı. Oraya doğru döndüğümde birinin hala orada olduğunu ve elini karnına koyup güldüğünü gördüm. Kim olduğunu anlamak için gözlerimi kıssamda etrafın karanlık olmasından ötürü hiçbir şey anlayamamıştım. Elini karnından çekip buraya doğru yürümeye başladığında kısılan gözlerim yavaşça aralanmaya başlamıştı. Siyah karaltı yerini yeşilliğe bıraktığında o kişinin Sibel olduğu ortaya çıktı. 

Sarı saçları, mavi gözleri, yeşil kabanı ve yeşil elbisesinin hafif paltonun altından belirmesiyle karşımda gözlerinden yaş gelmiş bir şekilde duruyordu. 

"Ecmel, çok güzel çıktın." 

Kaşlarım istemsizce çatılmış ve bir an için Onur'a dönüp ona bakmıştım. Başını dikleştirip Sibel'in yüzüne baktı. "Çektin mi ortak?" 

"Çektim ortak," dedi. Yüzümü Sibel' e doğru döndüğümde o da bana bakıyordu. "Bir hatıranız olmasın mı Ecmel?"

Dişlerimi sağ yanağıma geçirip sakinleşmeye çalışırken o durmadı. Bir kaç adım atıp önümde bittiğinde daha demin Onur'a sorduğum sorunun cevabını vermek için saçını arkaya attırdı. 

"Asaf, Onur ile olan arkadaşlığını çok önceden bitirmişti. Neden biliyor musun?" 

Derin bir nefes aldım. Kollarımı göğsümde birleştirip omuzlarımı dikleştirdim. 

"Biz Asaf ile ayrıldıktan sonra ben duygusal boşluğa düşmüştüm. Soluğu Onur'un evinde alırken o gece birlikte dışarı çıkıp kafa dağıtmıştık. Biraz ileriye gitmişiz. İkimizde sarhoş olmuşuz. Dans filan etmişiz ortağımla. Sonra bu birkaç gün sonra Asaf'ın kulağına gitti. Onur'la benim için kavga ettiler. Araları benim için bozuldu." Gururla gülümsediğinde bunun gurur duyulacak bir şey olup olmadığını sorguluyordum. "Asaf'la bu durumu konuştum. Bizim aramız tatlıya bağlanırken Onur'la hep kavga halinde kaldılar. Hatta biliyor musun Ecmel?" Göz devirdim. "Biz Asaf'la aramızı tatlıya bağlarken sen de oradaydın. Biz sarılırken sen bizi önce izledin daha sonra kaçtın. İkiz kardeşlerini yalnız bırakıp gittin."

Yeşim'in öldüğünü öğrendiğim gün kitabımın arasına bırakılan not için Asaf'la konuşmak isterken onun bana önemli bir işim var deyip Sibel'le buluştuğu günden bahsediyordu. 

"Asaf'ın hala beni sevmesi ağrını gidiyor değil mi?" diye noktaladı uzun süren konuşmasını.

Onur toparlanıp ayağa kalkmış ve elini Sibel'in omzuna koymuştu. "Ortak sana kötü bir haberim var." 

Gülümsedim. "Bir dakika Onur ben söyleyeceğim." deyip onu durdurdum. Bir kaç adım atıp bu sefer onun tam önünde ben dururken gözlerimi gözlerine sabitlemiş ve dudaklarımda itici bir gülüşün peydah olmasına müsaade etmiştim. "Üzgünüm ama Asaf Demir seni sevmiyor." Gözlerim yukarıya doğru kaydı. "Asaf Demir ama Ecmel Seymen'e aşık diyeceksin." 

Kahkaha attı. "Buna inanmamı mı bekliyorsun tatlım?" 

"İnanmalısın bence Sibel." dedi arkamdan gelen bir ses. Arkamı döndüğümde karşımda minyon tipli bir kadın vardı. Siyah saçlarını iki tane balık sırtı örmüş, deri eteği ve siyah kazağıyla bana doğru yaklaşıyordu. Gözlerinde sadece bir rimel dudaklarında ise hafif bir ruj vardı. Botlarının topuklu olması onu biraz daha uzun gösteriyordu. Benim tek şaşırdığım nokta bu soğukta üzerinde bir mont bile olmamasıydı. 

"Merhaba," dedi yanımda durup. "Afranur Sarmaşık." 

Uzattığı elini tutup başımla selam verdiğimde gülümsedi. 

"Sen de kimsin?" diye sordu Sibel kaşlarını çatarak. 

Yüzünden silmediği tebessümüyle Sibel'e doğru döndü. "Afranur Sarmaşık." 

"Adını soyadını anladım. Kimsin, sen ne alaka?" 

"Mekanın sahibi sayılırım." 

"Bu boyla mı?" diye sordu Onur. 

"Hayır," dedi kaşlarını çatarak. Gülümsemesi hala yüzünden silinmemişti. "Bu zekayla." 

Daha sonra bana doğru dönüp elini omzuma koydu. "Asaf abi diyor ki; Hava alması bittiyse, Ankara'nın havasını bol bol ciğerlerine çektiyse eğer gelsin artık da biraz ben hava alayım." Gülümsedim. "Adam sensin resmen nefes alamıyor. Bence burada vakit kaybetmekle uğraşma. Sevgilinin yanına gitmelisin çünkü o buraya gelemiyor." Kaşlarım çatıldı. "Bırakmıyorlar da ondan gelemiyor. Keyfinden değil." diyerek direk kötü düşünceleri başımdan savmıştı. 

Afra'nın sözleri üzerine bir şey söylemeden terasın çıkışına doğru yürüdüm. Afra da yanımda yürümeye başladığında aklımda Sibel'in söyledikleri dolanıyordu. 

Kıskanmamıştım. Çünkü Sibel'in söylediklerini zaten önceden biliyordum. Tek bilmediğim Onur'la kavgalı olmaları ve bunun Sibel yüzünden olmasıydı. Bunu da kafamda kurmak yerine Asaf ile uygun bir zamanda konuşacaktım. Merdivenleri inerken hiçbir şey olmamış gibi yüzüme kondurduğum tebessüm ile iniyordum. 

Gözlerim yanımda benimle beraber aşağıya doğru inen kıza kaydığında üzerinde mont olmayışı ile tekrardan dudaklarım u harfini almıştı. 

"Üşümüyor musun? Mont falan da giymeden yukarı çıkmışsın." 

Güldü. "Çaktırma artistlik taslıyorum millete." 

Merdivenlerin sonuna kadar geldiğimizde durup ona doğru döndüm. Dudaklarımda sahici bir gülüş otururken o etrafa bakınıyordu. Gözlerim arkada bulunan karoke sistemine takıldığında o da arkasını dönüp oraya baktı. 

"Mekanın sahibi sayılırım demiştin." dedim. Bana doğru dönüp başıyla beni onayladı. "Aslında burası kuzenime ait. Ben sadece bugünlük yardım amaçlı geldim." 

"Okuyor musun?" diye sordum. 

"Çocuk gelişimi okuyorum. Bu yıl bitiyor." Saçını arkaya attırdı. "Sana sormuyorum çünkü doktor olduğunu mahalledeki herkes biliyor. Bu mahallede yaşamıyorum ama Asaf abi senden bahsetmişti." 

Kelebekler midemi bulduğunda tebessümüm yüzümde büyüdü. "Ne diye bahsetti?" 

"Ben ne diye bahsettiğimi anlatırım Afra, haydi kaç." 

Arkamdan gelen ses midemdeki kelebeklerin tatlı tatlı kanat çırpmasına müsaade ederken yavaşça ona doğru döndüm. Gamzeleri çıkmış gözlerimin derinine kaymak ister gibi bakmaya başlamıştı. 

"Nerede kaldın?" diye sorduğunda gözlerim merdivenlere kaymış daha sonra tekrar Asaf'a dönmüştü. 

"Hava aldım." 

Yutkundu. Kaşları çatıldığında bir şeylerin ters gittiğini anladığını fark etmiştim. Eli koluma uzandığında gözleri de eş zamanlı merdivenlere kaymıştı. Merdivenin başında Sibel ve Onur belirirken Asaf'ın boynundaki damarın atmaya başlamasıyla kaşlarım çatıldı. Sinirlenmişti. 

Ben ne olduğunu anlam veremeden kolumdaki eli bileğime kaymış ve aşağıya inen merdivenlere doğru inmeye başlamıştık. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken Asaf'ın bedeninden sinir yükseliyordu. Merdivenlerin sonuna geldiğimizde karşımıza çıkan üç odadan birinin kapısını açarak kendisiyle beraber beni içeriye sokmuştu. Elini üzerimden çektiğinde geriye doğru bir adım atıp gözlerine baktım. Siyah hareleri öfkeyle bütünleşmiş bir vaziyetteydi.

"O lavuk sana bir şey yaptı mı?" 

Kaşlarım çatıldı. "Ne yapabilir?" 

Burun kemerini sıkıp bana doğru döndüğünde neden bu kadar sinirlendiğine anlam verememiştim. 

"Sana bir şey yaptı mı?" Kelimeler dudağından duraksayarak çıkmıştı. 

"Yapmadı." 

Terasta olanları anlatmak istemiyorum. Biliyorum ki eğer anlatırsam bu gece buradan Onur'un kaşı patlamış, burnu kırılmış bir şekilde çıkacaktı. Bunun olmasını istemiyorum.

"Yalan söylüyorsun Ecmel." Tekrardan burun kemerini sıktı. "O siktiğimin terasında ne olduğunu sen mi söylüyorsun yoksa ben o orospu çocuğunu döverek mi konuşturuyorum?" 

Göğsüm sinirden ve anın vermiş olduğu gerilimden dolayı hızla inip kalkarken tırnaklarımı avcumun içerisine batırıp duruyordum. "Tek suçlu Onur mu sence?" diye sordum. "O merdivenlerden sadece Onur inmedi Asaf Demir. Onunla birlikte o kadın da indi."

Gözlerini yumdu. "Bak," dedi. "O kadın umurumda değil. Senin suratından her şey belli oluyor güzelim. O merdivenlerden önce sen sonra onlar indiyse eğer sana orada bir şeyler söylediler. Ne söylediler?" 

Sakinleşmişti. Ama bu sefer ben sinirlenmiştim. Derin bir nefes alıp bulunduğumuz odanın nasıl bir yer olduğuna bakmak için etrafımda döndüm. Kırmızı bir odaydı. İkili bir koltuk ve karşısında da televizyon vardı. Mekanın sahibi dinlenmek için oluşturduğu bir oda olduğu belliydi.

"Ecmel sen çok dobra bir kadınsın. Herhangi bir şeyi benden gizlemiyorsun. Bunu ben görevdeyken telefonda Banu'nun dediklerini filan söylediğinde iyice emin oldum. Konuyu tatlılığa bağladık. Şimdi de senden aynısını istiyorum." Derin bir nefes aldı. Siyah deri koltuğa oturduğunda ben ayakta dikilmeye devam ediyordum. "Ecmel ben her türlü yukarıda ne olduğunu öğrenirim. Ama ben istiyorum ki bana olanları sen anlat." 

Elim üzerimdeki kuşağa gitti. Montumun kuşağını çözüp üzerimden sıyırıp koltuğunun köşesine fırlattım. Asaf'ın yanına oturduğumda gözlerim televizyon ekranındaydı. Giydiğim beyaz elbise benim oturmamla bir tık yukarı çıkmıştı. Bileğimin üzerine parmaklarını dokundurmasıyla gözlerimi yumdum. Dokununca bile onun etkisi altına giriyordum. 

"Konuşmayacak mısın?" 

Dilimi dudaklarımın üzerinde gezdirdim. Oturduğum yerde ona doğru kayıp gözlerimi gözlerinde diktim. 

"Konuşacağım." dedim. Gülümsediğinde elimi yanağına koydum. Alnına dökülen saçlarını geriye doğru attırdığımda saçının bir tutamı benimle inatlaşırmış gibi tekrardan alnına düştü. Nefesimi dışarıya doğru üfleyip saçını tekrardan arkaya doğru attırdığımda Asaf bu hareketime gülmekle meşguldü. Gamzeleri tekrardan gün yüzüne çıkarken dudaklarım sızlamaya başlamıştı. 

"Neden gülüyorsun?" 

Kahkaha attı. "Bilmem, sence neden gülüyorum?" 

Gözlerim kısıldı. Benim sorumu tekrardan bana sormuştu. Diğer elimi de yanağına koymadan önce dudaklarım son kez konuşmak için aralanmıştı. "Ben senin saçına gıcık olmuşken sen gülemezsin." Kaşlarımı çattım. "Cezanızı çekmelisiniz Asaf Bey." 

Dudaklarımı dudaklarına bastırıp alt dudağına dişlerimi geçirdiğimde ne olduğu anlam verememişti. Şaşkınlığını üzerinden attığında eli belimi bulmuş beni iyice kendisine çekerek benim başlattığım bu öpüşü derinleştirmeye başlamıştı. 

Dili dilime dolandığında başımı geriye yasladım. Sağ yanağındaki elim saçlarına tırmanıp gezinmeye başladığımda bedeni bedenimin üzerine doğru kayıyordu. Dudaklarımız bir ressamın sanatına dokundurduğu fırça hızı gibi hareket ederken sırtım koltukla bütünleşmişti. Dudaklarımız ayrıldığında Asaf'ın bedeni üzerimde burnu ise boynumda yer bulmuştu. Dudaklarını elbisemin izin verdiği ölçüde boynumda dururken ikimizde nefes nefese kalmıştık. Dudakları tenime yakıcı bir iz bırakırken eli kalçamda duruyordu. 

Kollarımı ensesine kaydırdığımda eş zamanlı olarak da koltukta bedenimi yukarıya kaydırmıştım. Ağzının içerisinde homurdandığında ben ne olduğuna anlam verememiştim. Dudakları boynumda gezinmeyi bırakmış bir emare bırakma yoluna girmişti. Göğsüm hızla inip kalkarken onun göğsüne çarpıp öyle geri iniyordu. Boynumu ısırdığında dudaklarımı birbirine bastırıp boynumu sola doğru yatırdım. 

Bu hoşuna gitmemişti ki boynumu bırakarak tekrardan dudaklarıma kaydı. Dudakları dudaklarımın üzerinde durduğunda hareketlenmesine izin vermeyen bir ses yükselmişti. Asaf dudaklarını dudaklarıma iyice bastırdığında kenarı doğru kaymaya çalıştım. Odanın içerisinde ses tekrardan yükselmeye başladığında kaşlarım çatıldı. 

"Asaf, telefonun çalıyor."

Dudaklarını şakağıma yaslayıp derin bir nefes aldı. "Birazdan bakarım." 

Telefon çalmaya devam ettiğinde gözlerimi gözlerine kaydırdım. "Ama ısrarla çalıyor." 

Sinirle bir nefes alıp verdiğinde üzerimden kalkıp kendini koltuğun sonuna fırlattı. Telefonu açmadan önce bana dönüp göz kırptı. "Böyle cezaya can kurban." 

Dudaklarımı yalayıp koltukta doğrulduğumda Asaf telefonu açmıştı. Dudaklarımda hala onun tadı vardı. Parmaklarımı dudaklarıma götürmek istesem de bundan vazgeçerek ayağa kalktım. Yüzümü televizyona doğru döndüğümde dudaklarımın kızarıp şiştiğini görmemle afallamam bir olmuştu. 

"Telefonu üç kez çalışta açmıyorsam işim vardır. Ne boku bokuna ısrarla arıyorsun lan?" 

Televizyonun kararmış ekranına bakmayı kesip Asaf'a döndüm. 

"Ersin geleceğim dedim ya koçum." Kaşları çatıldı. "Ecmel mi? İsterse gelir o da." 

Gülümsedim. Başımı hevesle aşağı yukarı doğru salladığımda göz kırptı. 

"Geliyoruz Ersin. Kapat telefonu aslanım." 

Asaf telefonu kapattığında yerimde zor duruyordum. Liman ve onları görmeyeli uzun zaman olmuştu. Liman'la neredeyse her gün telefonla konuşsak da neredeyse bir haftadır buluşup bir kahve içmemiştik. 

"Baban izin verir mi?" diye sordu Asaf.

Başımı salladım. "Önce ben çıkıyorum. Sen de bir kaç dakika sonra gelirsin." 

Gözlerini yumduğunda koltukta duran montumu alıp kapıya doğru yürüdüm. Elceği tutup aşağıya çekerken Asaf, "Yavrum," deyip beni durdurmuştu. "Seni çok seviyorum." 

Gülümsedim. Bir şey demeden kapıyı açıp çıktım. Merdivenleri tek nefeste bitirip masaya doğru adımladığımda babam ve annem bir şeyler konuşuyorlardı. Yanlarına gidip ikisinin arasında durup hafifçe eğildiğimde kolumda asılı duran montumu yüzüme doğru çektim. 

"Baba, Asaf ile beraber Liman'ların yanına geçeceğiz. Haberiniz olsun." 

Babam şaşıracağım bir şekilde hiçbir şey söylememiş başıyla beni onaylayarak gitmem için izin vermişti. Annem de bir şey söylemediğinde yanlarından ayrılıp mekanın çıkışına doğru yürümeye başladım. Asaf çoktan dışarıya çıkmıştı. Kapıyı açıp dışarıya çıktığımda Asaf'ın yanında Afra'yı da görmemle biraz şaşırmıştım. Siyah montuyla baştan aşağıya siyah görünen kız çok içten biriydi. Sanırım Afra'ya karşı hiç ön yargı oluşturmamış onu direk benimseyebilmiştim. 

"Ben de sizinle gelebilir miyim?" diye sordu Afra. Şu an tıpkı bir kediye benziyordu. 

"Gel ama bak kuzenine sen söylersin." 

"Ohoo, çoktan söyledim." deyip omuz silkti. 

Gülümsediğimde yanıma gelerek koluma girdi. "Ecmel, biliyor musun? Asaf abi seni aldatıyor." 

Gözlerim büyüdü. Şaşkınlıkla ona doğru döndüğümde göz ucuyla da Asaf'a bakmaya ihmal etmemiştim. Bıyık altı gülüyordu. Neye güldüğünü anlayamasam da Afra moralimin biraz düşmesine sebebiyet olmuştu.

Gözlerim tekrardan Asaf'ı bulduğunda hala gülüyor olması sinirimi bozmuştu. Bakışları bana çarptığında benim sinirlendiğimi anlamış ve gülmeyi kesip yanıma gelmişti. 

"Güzelim, şaka yapıyor. Afra böyledir sen lütfen inanma ona." dedi. Hala koluma dolanmış olan kızı kenara çekip beni kollarının arasına aldı. Saçlarıma bir öpücük kondurduğunda Afra yüksek sesli gülmeye başlamıştı. 

"Ecmel sen buna bakma. Bak gerçekten seni aldatıyor hem de bir köpekle." Tekrardan güldüğünde gerçekten şaka yaptığını anladım. 

Asaf'a dönüp, "Ne köpeği?" diye sordum. Kaşlarını çatıp arkama baktı. Daha sonra burnumun ucunu öpüp beni kollarının arasından çıkardı. 

Biri görebilirdi ve biz bunu unutarak birbirimize sarılmıştık. 

"Yalnız ayıp oluyor Asaf abi. Ben sapım, özeniyorum. Bari benim yanımda bu kadar samimi olmayın vallahi canım çekiyor." 

Afra'nın yanına gidip bu sefer ben koluna girdiğimde Asaf kaşlarını çatarak bize, daha doğrusu yanımdaki kıza, bakıyordu. "Çekmesin o canın yoksa seni kuzenine paketlerim." Elini ağzına götürüp fermuar çekiyormuş gibi yapıp kollarını göğsünde birleştirdi. "Aferin." 

"Ne köpeği diye sormuştum ama..." 

Karşımda duran adam gülümsedi. O gülümsedi benim içim gitti.

"Bizim karargahın bahçesinde bir köpek var. Onunla çekilmiş olduğumuz bir video, önce kuzenine sonra da Afra'nın diline düştü." 

Hevesle yanımdaki kıza döndüm. "Video şu an telefonun da mı?" 

Dudakları düz bir hal aldı. "Maalesef, senin şu sevgilin sildi." 

Yüzümü Asaf'a doğru döndüğümde istemsizce dudaklarım bükülmüştü. Masum masum bana bakıyordu. Daha sonra ise çaprazımızda bulunan arabasına bindi. Biz de arabaya bindiğimizde aklımda hala izleyemedim o video vardı

Afra bu kadar güldüğüne göre kim bilir o videoda nasıl tatlı çıkmıştılar? 

Acaba sokakta geçen ilk kediyi ya da köpeği alıp kucağına mı versem? Sonra da bu manzarayı tek başıma keyifle izlerim. Vazgeçtim. İnsanlar onu köpek severken görmüş. Kucağına bir hayvan vermek yerine çocuk vereyim de biraz evli sansınlar.

Başka kimler izlemişti acaba o videoyu? 

Kıskanç biri değilim. Gerçekten değilim. O videoyu benim izlememiş olmam ve başkalarının izlemesini kıskanmadım. Neden kıskanayım? Hem onun yanında bulunan kadın benim. Onlar beni kıskansın. 

Çok kötüyüm. Fenalıklar geliyor üstüme. Neler düşünüyorum ya ben? 

Ben ve beynim yine bir konu hakkında fazla saçma şeyler düşünürken araba mekanın önünde durmuştu. Gözlerim mekanın adına kaydığında dudaklarım kıvrılmıştı. Livaneli Gece Kulübü... Asaf ile ilk kez burada konuşmuştuk. İlk kez burada karşılaşmamış olsak da o gece bizim ilk konuşmamızdı. 

Afra arabadan inip mekanın önünde dururken ben de kapıyı açıp yavaşça indim. Asaf da peşimden inmişti. Hiçbirimiz konuşmadan içeriye adımlarken gözüme o gecenin yansıması belirmişti. Dar koridordan geçerken buranın ne kadar da ürkütücü durduğunu düşünüyordum. İlk geldiğimde burayı incelememiştim. Şimdi ise buraya sanki ilk kez gelmişim gibi her tarafı incelemek istiyordum. 

Dar koridoru geçip merdivenleri inmeye başladığımızda karşımıza deli gibi eğlenen bir sürü insan çıkmıştı. Müziğin sesi çok fazla ve rahatsız ediciydi. Barın olduğu kısımda iki insan haricinde başka kimse bulunmuyordu. Biri elini koluma doladığında ona doğru döndüm. Afra yüzünü buruşturmuş bana bakıyordu. Bir şeyler söylüyor ama ben onu anlayamıyordum. Onu anlamadığımı fark ettiğinde kulağıma eğilerek konuşmaya başladı. 

"Ecmel ben lavaboya gidiyorum. Birazdan geleceğim." 

Başımla onu onayladığımda sağ tarafa dönüp gözden kaybolmuştu. Elimi sıcak bir el kavradığında bunun Asaf olduğunu biliyordum. Kulağımda nefesini hissettiğimde kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. 

"Yavrum, şuradaki locadalar sen geç ben hemen geliyorum." Eliyle gösterdiği yere baktığımda Liman'ın arkası dönük sırtını görmemle yüzüme bir tebessüm yayıldı. Siyah bir elbise giymiş geceye ve mekanın içerisine uyum sağlamıştı. Ben ise mekana göre çok zıttım. Burası siyah bir mekandı ve ben tam tersi olarak her şeyimle bembeyazdım. 

Boşta kalan elimi koluna sarıp ona doğru döndüm. "Nereye gidiyorsun?" diye bağırdığımda yüksek sesli müzikten dolayı yüzümü buruşturmamak için zor duruyordum. 

"İçecek alacağım. Sana alkolsüz kokteyl almayı düşünmüştüm. Başka istediğin içecek varsa eğer onu alabilirim." 

Omuz silktim. "Ne istersen onu al." 

Başımın üzerini öptükten sonra elimi bıraktı. Barın oraya geçtiğinde ben de tanıdık yüzlerin bulunduğu yere doğru adımlamaya başladım. Beni ilk fark eden Altan olurken peşi sıra Ersin de beni fark etmişti. Ersin'in yüzüne yayılan gülümsemeyi gizlemeden bana doğru yürüdü. Aramızdaki mesafeyi iki adımda kapatıp sarıldığında ellerimi beline koyarak karşılık vermiştim. 

"Yengem benim be, çok özlemişim seni." 

Ersin'in sırtında özlediğimi anlaması için iki kez vurmuştum. Bedenimi geri çekmeye çalışsam da Ersin bırakmıyor, daha sıkı sarılıyordu.

"Koçum bence yengeden çabuk ayrıl. Komutanım görürse eğer leşini köpekler bile bulamaz." 

Köpek demeyin... Allah aşkına lütfen köpek demeyin. 

"Hassiktir, komutanımı unuttum." Ersin aceleyle benden ayrıldığında kahkaha atmamak için zor duruyordum. 

Ersin görüş alanımdan çıktığında Liman'ın dolu dolu olmuş gözleriyle karşılaşmak afallamama sebebiyet vermişti. Liman daha demin Ersin'in iki adımda yürüyerek geldiği mesafeyi üç adım koşarak geldiğinde gülümsemeye başladım. Kollarımı bedenine doladığımda başını göğsüme yaslamıştı. Birkaç saniye sonra benden ayrılıp kulağıma doğru yanaştı. 

"Eren bana evlenme teklifi etti." 

Gözlerim şaşkınlıkla büyüyerek iri iri oldu. "Nasıl etti?" 

"Bildiğin diz çöktü ve evlenme tekliği etti. Bak," dedi elini gözüme sokarak. Tektaş pırlantasını gördüğümde gülümseyerek ona baktım. "Sadece on beş dakika önce evlenme teklifi aldım ve kabul ettim." 

Gözlerim dolduğunda hızlıca bana sarılıp tekrardan ayrıldı. 

"Ecmel," dedi. "BİZ EVLENİYORUZ." 

Kulağımın dibinde bağırmasıyla bu sefer ona ben sarıldım.  

"Yalnız sarılmalara doyamadık." Güldüm. 

"Yeter artık müstakbel eşime ben bile bu kadar sarılmadım. Bu ne ya mıç mıç, yeterli." dedi Eren. 

Daha sonra ne olduğunu anlam veremeden Liman'ı kendi cephesine çekmiş ve kolunun altına almıştı. Siyah L koltukta oturan hepsi ayağa kalkmıştı. Önce Şahin'le sonra Mert'le ve en sonunda Altan ile el sıkıştım. Liman'la Eren'in yanına oturduğumda kafamı onlara doğru çevirip tebrik ettim. Eren başıyla selam verip hoş geldiğimi söylerken gözüm Asaf'ı arıyordu. 

Gözlerim Asaf'ı ararken başka bir noktaya takılmıştı. Afra şu an karşısında duran bir adamla konuşuyordu. Daha doğrusu buna konuşmak denirse eğer karşısındakiyle hoş bir sohbetteydi. Afra sinirlenmiş olacak ki çocuğun omzuna vurarak yanından geçeceği sırada çocuk belinden tutup tekrardan onu önüne çekmişti. Afra balık sırtı olan saçlarını geriye attırarak elinin birini beline koyup gözlerini karşısındaki adama dikti. Ne konuştuklarını anlayamasam da ağır münakaşa altında oldukları belliydi. Bir şeyler daha konuştuktan sonra Afra yüzünde itici bir gülümsemeyle karşısındaki adama bakıp elini koluna koydu. "Üzülme, bunlar da geçer." dercesine vurup buraya doğru yürümeye başlarken adam sağ tarafa geçip gözden kaybolmuştu. Afra yanımıza gelip kendini yanıma atınca "Neler oluyor?" diye sordum. 

"Sorma ya gece gece çattım birine." 

"Bir şey mi yaptı sana? Ne oldu?" diye sordum, telaşla.

"Yok, yapmadı." dedi. Elini alnına götürdüğünde daha birkaç saattir tanıştığım bu kadına anlam veremiyordum. "Lavaboya girerken dengemi kaybettim. Dizilere, filmlere konu olacak bir şey yaşadım. Daha doğrusu konu olacak demeyelim de konu olan desek daha doğru olur." 

"Hamile olsam şu an heyecandan doğurmuştum biliyor musun Afra?" 

Kahkaha attı. "Acun'un yıllardır yarattığı o heyecanı yaratıyorum. Alsın beni işe, oynatsın beni bir dizisinde ben de para kazanayım. Çok iyi geçiniriz kendisiyle vallaha bak." 

"Yaa..." 

"Neyse neyse, sakin ol." dedi gülerek. "Lavaboya giderken köşede benim ayağım temizlik malzemelerinin içine düşüyordu. Sakın gülme bak dengemi kaybettim." Ağzıma fermuar çekiyormuşum gibi hareket ettirerek kollarımı göğsümde birleştirdim. "Sonra o adamda geldi düşmemem için beni belimden yakalayarak tuttu, kendisine çekti. Sonra ben anın verdiği korkuyla ne yaptığımı bilmeyerekten kollarımı boynuna sardım. Nasıl olduysa bilmiyorum orasını ama benim rujum bu adamın beyaz gömleğine değmiş. Fark etmedim. Neyse girdim tuvalete çıktım. Bu dan diye karşıma çıktı. Yaptığını beğendin mi, diye soruyor. Kalakaldım. İçimden ne diyor bu adam ya falan diyorum. Sevgilisi gördü de kıskandı sandım ilk başta sonra da bak işine abiciğim dermişçesine omzunu tokatladım. Ama davarda bu etki etmedi. Sonra işte gömleğindeki ruj hakkında konuştu durdu. Öyle mal bir konu yüzünden biraz tartıştık. En sonunda ise gömleğini tuz ruhuna basması gerektiğini söyleyip geldim." 

Aralanan dudaklarımı elimle kapattım. "Gömleği ruj oldu diye mi sinirlendi? Ee ama çok saçma." 

"Önemli bir gömlekmiş." deyip burun kıvırdı Afra. 

"Bu nasıl önemli bir gömlek?"

"Bir daha karşılaşırsak eğer ona gömlek alacağımı ve suratının ortasına çarpacağımı söyleyeceğim." 

Gözlerimi yumup onu tasdiklediğimde Liman eğilerek yüzüme doğru baktı. 

"Öncelikle hoş geldin Afra." dedi. "Yeni yıla son yirmi dakika kaldı kızlar. Farkında mısınız?" 

Farkındaydım. Ama en çok Asaf'ın hala gelmeyişinin farkındaydım. Neredeydi acaba? 

"Siz daha öncesinden tanışıyor muydunuz?" diye sordum Liman'a bakarak. 

Liman gülümsedi. "Üniversiteden tanışıyoruz." 

Afra elini omzuma koyduğunda bu sefer ona doğru döndüm. "Ben anlatacağım." diye heyecanlanmıştı. 

"Afra ve antin kuntin işleri evliliğe doğru yol alıyor." dedi Liman radyo da konuştuğu sesine bürünürken. 

"Ne antini ya?" diye çıkıştı Afra. Sonra gözleri büyüdü ve çığlık atarak ayağa kalktı. "Ne evliliği, ne evlenmesi, oha siktir ne oluyor?" 

Liman parmağındaki yüzüğü gösterirken Afra elini kalbine götürerek tekrardan yanıma oturdu. "Eren'le evleniyoruz." 

"Ecmel, sen doktordun. Birazdan bayılacağım sakın müdahale etme de öleyim." dedi Afra gözlerime yalvarırcasına bakarken. 

"Neden?" diye sorduğumda "Bu geri zekalının şaka yapma ihtimali çok yüksek de ondan." dedi. 

Gülmeye başladığımda o da gülüyordu. Oturduğu yerde doğrulup bana baktığında nasıl tanıştıklarını anlatacağını anlamıştım. Liman da pür dikkat Afra'yı dinlemek için hazırlanmışken karşımızdaki kadın dudaklarını aralayıp bize bakıyordu. Gözlerini kırpmadan ve dudaklarını hiç oynatmadan bize bakarken nefes almadığını da fark etmemle öne atılıp elimi koluna koyarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. 

"Ecmel dondum ben, kal geldi bana, ellemeseydin Hamdi Bey arayacaktı." 

Şaka yaptığını anlayıp arkama yaslandım ve göz devirdim. Liman'a dönüp, "Bu hep böyle mi? Yoksa gelmeden önce bir şeyler mi içti?" diye sordum.

"Genellikle böyle ama bugün sanki daha fazla gibi ben de anlamadım." dedi Liman.

"Hep o adam yüzünden ayarlarımla oynadı benim pislik." diye sinirlendi Afra. 

Bahsettiği adamın kim olduğunu anlarken Afra modundan çıkıp tekrardan anlatma pozisyonuna geçmişti. Bulunduğumuz locaya yüksek seste müzik gelmediği için konuştuklarımızı kolaylıkla anlayabiliyorduk. 

"Ben o zamanlar hazırlık sınıfındaydım. Liman da ikinci sınıftı. Benim sınıftan arkadaşım ile Liman'ın eski sevgilisi arkadaştı. Sonra sınıfta en yakın olduğum arkadaşım beni Liman ve eski sevgilisiyle tanıştırdı." 

"Pardon bölüyorum ama bu sınıftan olan arkadaşının mı eski sevgilisi?"

"Hayır hayır," diye atıldı Afra direk. "Liman'ın eski sevgilisi." 

Gözlerim saliseyle Liman'a kaysa da o Eren'le uğraşıyordu. "Sonra?" diye tasdikledim onu devam etmesi için. 

"Bu eski sevgilisiyle Liman'ın arası çok kötüydü. Uyuşturucu kullanıyordu." Son cümlesini fısıldayarak söylemişti. "Liman'ı cesaretlendirdim ve bunlar ayrıldılar. Birkaç ay sonra Liman iyice toparlanmıştı işte. Ben bunu kuzenimin kafesine götürdüm. Asaf abi ve Eren de oradaydı. Selam vermek için oturduk masaya sonra bir yarım saat sonra kalktık. Öyle işte sonra ben bunların aralarını yapmaya çalıştım. Ki yaptım da görüyorsun." dedi. Eserinden gurur duyuyor gibi bir havası vardı. "Daha sonra istersen eğer detaya girerim." 

Gerek yok dercesine elimi havaya kaldırıp gülümsedim. Anlayacağımı anlamıştım. 

Asaf'ın nerede olduğu konusu hakkında tek bir düşüncem dahi yoktu. Geç kalmıştı. Gerçekten sadece iki içecek almak bu kadar mı zordu? 

Kafamı sağa doğru çevirdiğimde Selim'in buraya doğru yaklaştığını fark ettim. Buraya gelip kendini Ersin'in yanına bıraktığında gözleri karşısında oturan bana, daha çok yanımda oturan Afra'ya, kaymıştı.

"Senin burada ne işin var? Hayırdır?" diye sorup göz kırptı. 

Kaşlarım çatıldığında Afra'ya döndüm. Afra, Selim'in gelişini yeni fark etmişti. "Sen," dedi önce, gözleri git gide büyürken. "Sen daha demin gömleğine ruj bulaştırdım diye bana çıkışan adamsın." 

Selim bunu duymamış gibi yaparak tekrardan göz kırptı. "Ne iş?" 

"Sana ne?" 

"Küçük," dedi. "Bak işine." 

Afra'nın kaşları havalandı. "Ben zaten işimdeyim. Asıl sen yoluna bak." 

"Eyvallah." dedi Selim.

"Asıl sana eyvallah." diye çıkıştı Afra. 

Liman kolumu dürtüp kulağıma eğilirken Afra ayağa kalkmış ve hızla Selim'e yaklaşmıştı. "İki dakika sonra yeni yıla gireceğiz. Bu Afra ne yapıyor Allah aşkına?" 

"Allah aşkına," dedim kafamı aşağı yukarı sallarken. "Belki de Allah bir aşk yaratır buradan Liman, bilemeyiz." 

"İşte o dediğin," dedi benimle birlikte ayağa kalkarken. "İmkansız." 

Kaşlarımı çatıp nedenini sorgulayacakken bir el koluma dolanarak beni kendisine çekmişti. Gözlerim direk yanımda bulunan adama döndüğünde birazdan içimden sonunda gelebildi diyerek yakınmaya başlayacaktım. 

Alkol kokusu yüzünden onun kokusunu çok fazla alamasam da yine de hafiften burnuma ciğerimi yakacak cinsten olan kokusu doluyordu. Elindeki içecekleri masaya bıraktığında kulağıma Afra'nın sesi doluyordu. "Sen ne küstah bir adamsın ya?" diyordu Selim'e. 

Asaf kısa bir an için oraya baksa da sonra bana doğru dönüp yanağıma bir öpücük kondurdu. "Seni çok beklettim mi güzelim?" diye sordu. 

"Yani biraz..." diye karşılık verdim.

"Şunlara bir bakıp hemen geliyorum." dedi, Afra ve Selim'i kastederek. 

Asaf öne doğru atıldığında gözüm aşağıya doğru kaymış ve karnında son bulmuştu. Gömleğinin küçük bir yeri kırmızıya boyanmıştı. O kadar küçüktü ki dikkatli bir insan olmasaydım eğer bunu fark edemezdim. ışıkların yansıması da olamazdı. Bariz belliydi. Gömleğindeki leke kandan başka bir şey değildi. 

Gözlerim tekrardan yüzüne tırmandığında o Afra'ların yanına varmıştı bile. Telefonumun ışığı koltuğun üzerinde yanıp sönerken benim aklım hala o gördüğüm küçük kan lekesindeydi. Telefonu elime alıp ekranı açtığımda hiç ummayacağım bir şey oldu. Önce dışarıda havai fişekler patladı daha sona mekanda konfetiler havaya uçuştu ve ardından mekan bir anda karanlığa büründü. Mekan karanlığa bürünmüşken Afra'nın elinde Selim'in kıymetli gömleği kalmış, Asaf ise Afra'yı sakinleştirmeye diğerleri ise olan biteni izliyordu. Ben ise telefonuma gelen mesajı okuyordum. Yeni yılın ilk saniyesinde etraf karanlığa bürünmüş ve ben ilk mesajımı almıştım. 

Yeni yılın ilk mesajında diyor ki: "Benden kurtulduğunu mu sanıyorsun? Sanma. Elinde olanı alacağım. Hiç şansın yok. Ve yeni yılın kutlu olsun yılan. Yeni yıla bir nevi benimle girdin sayılır. Bu yılı hep benimle geçireceğine dair şüphen olmasın. En kısa zamanda görüşeceğiz merak etme." 

Bence biri bana yeni yılın ilk şakasını bu mesajla yapıyordu. Yoksa bunun başka bir açıklaması olamazdı. Olurdu da lütfen olmasındı. 

...

Bölümü beğendiniz mi? 

Yazdığım en uzun bölüm oldu. Bölümü koşuşturma içerisinde yazdım. Ciddiyim şu iki hafta boyunca aşırı fazla yoğundum. Ondan bölümü yazamadım hepinizden çok özür diliyorum. Diğer bölümü yazmaya başlayıp en kısa zamanda eklemeyi planlıyorum.

Peki size bir şey sormak istiyorum. Hikayemize dahil olan Afra karakterini sevdiniz mi? 

Umarım bölümü keyifle okumuşsunuzdur. Kendinize çok iyi bakın. Çok öpücük🖤

Seguir leyendo

También te gustarán

823K 37.2K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
Peyda Por Herkes Yalan

Novela Juvenil

925K 64.6K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
506K 18.7K 49
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
4.3M 122K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :