Pırlanta ✓

By Mss-Perfect

18.9K 1.5K 1.2K

•Tamamlandı• "Paraya sıkışan Alisia Parlak, hiç tanımadığı bir polise asistanlık yapma teklifini kabul etmek... More

Tanıtım
P~1
P~2
P~3
P~4
P~5
P~6
P~7
P~8
P~9
P~10
P~11
P~12
P~13
P~14
P~15
P~16
P~17
P~18
P~19
P~20
P~21
P~22
P~23
P~24
P~25
P~26
P~27
P~28
P~29
P~30
P~31
P~32
P~33 (Part 1)
P~34
P~35
P~36
P~37
P~38
P~39
P~40 (FİNAL)
•Epilog•

P~33 (Part2)

243 22 33
By Mss-Perfect


Bölüm şarkısı: Rauf & Faik - Это ли счастье?

Antonio Vivaldi - Winter



~~••~~


Eminim her birimiz ertelemenin ne kadar kötü sonuçlar getirdiğinden haberdarız. Konuşmamız gerekiyordu bizim de ertelemeden önce. Çoğu zaman da uzandığımız yerden hayatın berbat sonuçlarını izleriz ve içimizden bir şey yapmak gelmez. Peki sonuçların getirdiği pişmanlık? Onları görmezden gelerek yaşamanın imkansız olduğuna göre günah keçisi ararız her şeyin sorumluluğunu yüklemek adına. Peki ya her şey için geç kaldıysak? Her şey için...

Konuşmamız gerek...

"Alis konuşmamız gerek."

Ben daha eve varmadan telefonumu durmadan çalmasına sebep olan Cevat'ın ısrarlarına dayamayıp açmıştım. Apartmanın kapısını açarak merdivenlerden çıkarken Cevat'ın telefondan aceleden birbirine giren kelimelerini dinliyordum.

"Öylece çekip gidemezsin konuşmama müsaade etmeden anlıyor musun?"

"Daha neyi dinleyecektim Cevat? Her şey bu kadar açık ve netken daha neyi dinlememi bekliyorsun?"

Sesim apartmanda yankı yaparken elimden geldiğince daha yüksek sesle bağırmaya çalışıyordum içimdeki öfkeyi susturmak adına.

"Sana gitmeni gerektiren hiçbir şey söylemedim-"

"İşte ben de bu durumdan bıktım usandım. Anlamadığın nokta da burası; Çıkıp karşıma 'seni istemiyorum' desen her şey daha kolay olacak. Ama sen katillerin arkalarında bıraktığı gibi ipuçlarını takip etmemi istiyorsun. Korkağın tekisin sen!"

Çantamı hırpalayarak içinden çıkardığım anahtarla kapıyı açtım. "Asıl korkak olan sensin. Her şeyi son noktada itiraf ettiğin için. En başından söyleseydin-" eve girdiğimde Cevat'ın son söyledikleri üzerine kulaklarım uğuldamaya başladı. Bütün gücümle kapıyı peşimden ittirdiğimde binayı sarsacak türden gürültüyle kapanmasına sebep olmuştum. Şöyle ki tavandan kopan birkaç parça beyaz şey toz şeklinde ufalanarak kafama yağdı.

"Evet söyleyecektim ama sen ve Sevgi karşıma sarmaş dolaş çıkınca yutmak zorunda kaldım. Bu saatten sonra seninle konuşacak hiçbir şeyimiz yok vaka dışında. Arama artık!" Son kez telefona bağırdıktan sonra sinirle yere fırlattım gözüm dönmüş şekilde. Telefon yerde sekerek birinin ayağının ucunda durunca korkarak kafamı yukarı kaldırdım. Ve ölümün karşıma bir insan şeklinde çıktığını gördüm.

"Anne? Annecim?"

Annem yüzündeki eşsiz ifadeyle bana bakarken onun yanında duran Süheyla abla hırkasını elinde olsa önüne kilit takacak şekilde birleştirmişti. Onların arkasında duran ev arkadaşlarımsa cenazemi izliyorlardı. Daha ben ölmeden...

Annem hala konuşmuyor. Murphy kanunu: bir işin kötü gitme ihtimali varsa eğer hep en kötü ihtimal gerçekleşir eninde sonunda.

"Annecim seni Cuma günü bekliyordum. Hoş geldin."

Az önceki olayları kendi hafızamdan silerek yüzsüz gibi sırıtma eşliğinde hiçbir şey olmamış gibi anneme sarıldım. Toprağa kafasını gömen devekuşundan tek farkım az sonra o toprağa bütün vücudumla katılacağım olmamdı.

"Gördüğün gibi İpek hanım, ne işler yaptığını çözemiyoruz. Geç gelmesini geçtim geçen eve sabah saatlerinde geldi. Sebebini sorunca da söylemediğini bırakmadı bana."

Gözlerim ardına kadar açıldı Süheyla abla annemi bana karşı doldururken. Evinin önünde ayin yapıp üç harflileri sana musallat edeceğim bekle sen.

"Anne yok öyle durum, Süheyla abla abartmıyor musun?" Gözlerimi berelterek tehditlerimi ona yollarken beni umursamadan daha çok çirkefleşmeye başladı.

"Kız, annenin dünyadan haberi yok sayende. Ev arkadaşların aylardır burada annene söylememişsin bile."

"Neyse, biz baş başa konuşup hallederiz. Alis sizi kapıya kadar geçirsin." Dedi annem bana 'sen bittin' bakışı atarken. Kafamı sallayarak süpürgesiz cadıyı geçirmeye gittim. Açtığım kapıdan geçen Süheyla ablanın kulağına fısıldadım anneme çaktırmadan. "İntikam soğuk yenen yemektir Süheyla abla." Kadın yüzünü buruşturarak bana bakınca gözlerimi kıstım ne kadar ciddi olduğumu görsün diye. Kapıyı kapatarak arkamı dönünce annemi bulamamıştım. Telaşla odama koştum yalakalık yaparak.

"Annecim nereye gittin?"

Meltem ve Zeynep'in yanında geçince gözlerimi devirdim abartılı şekilde. Odama girince kollarını göğsünde birleştirmiş annemi beni bekler şekilde buldum. Kapıyı kapatarak ellerimi havaya kaldırdım.

"Anne bildiğin gibi değil."

"Ne bildiğim gibi değil acaba? Bomboş buzdolabın mı, ağzına kadar dolu olan çamaşır sepetin mi? Ya da masandaki sınavları kaçırdığın için yeniden gireceğin mazeret sınavı kağıdın mı? Ne oldukları belli olmayan ev arkadaşların bir tarafa telefonda kiminle konuştuğunu bilmek bile istemiyorum."

Annem sabrının zorlandığını gösteren ses tonuyla kendisini zor tuttuğunu hissettiriyordu iliklerime kadar. Kafamı sallamakla yetindim söylediklerine karşılık. Ben bütün saydığı delilleri bu akşam ortadan kaldırmayı beklerken o beni suçüstü yakalamıştı.

"Kızım konuşsana kime bağırıyordun telefonda?"

Annemin anlık çıkışı üzerine irkilerek ona baktım. Kararsızlık konusunda kime çektiğim belli oluyordu. Üzerini örtecek bir yalan bile bulamadığım için her şeyi olduğu gibi anlatmaya karar verdim.

"Akademiden atılmış polis patronuma bağırıyordum. Cevat'a yani.." Annemin kaşları havaya kalktı patron kelimesini duyunca.

"Sevgili misiniz?" NE?

"Değiliz, durumlar biraz karışık." Kapıya yaslanmış halde anneme durumu izah etmeye çalışıyordum. Sorgu konusunda kimse eline su dökemezdi. Cevat bile..

"Son zamanlarda zorlu davalar üzerinde çalışıyoruz o yüzden ev işlerini boşladım. Ev arkadaşlarımı zar zor görüyorum bu yüzden söyleme gereği duymadım. Ders ve iş birlikte yüklenince biraz rahatsızlandığım için sınavların bazısını kaçırdım. Birkaç güne telafi sınavlarım var. Toparlıyorum yavaş yavaş."

Annemin yerde duran valizini açarak kıyafetlerini çıkarmaya başladım. Aşırı üzgün ses tonum onu ikna etmiş miydi acaba? Bu kadın neden susuyor ki?

"Cevat ile aranızda olan şey Aykut meselesi gibi mi?"

Annemin söyledikleri üzerine kıyafet katladığım elim duraksarken kafamı ağır ağır ona çevirdim. Bazen kendi kendimi küçük düşürdüğüm için beni ezen insanlara kızamıyordum bile. Durum o raddeye gelmişti ki eskiden yalan da olsa ikna ederken şimdi kabulleniyordum sessizce.

"Evet anne, tıpkı onun gibi. Her zaman olduğu gibi yani merak etme. Değişen bir şey yok."

Kimseyi beni sevmesi için ikna edemedim ne yazık ki. Kıyafetleri dolabıma yerleştirirken annemden ses çıkmıyordu. Kadın beni tamamen dağılmış vaziyette bulunca neye uğradığını şaşırmıştı.

Annecim yine her şey olmaması gerektiği gibi. Yeterince aptal değilmişim gibi bir de aşık oldum. Ne desem boş!

"Neyse Ezgi gelsin de bir de ondan dinleyeyim bari haberleri. Sevgi diye bir arkadaşının yanındaymış. Beni beklemeyin dedi yemeğe."

Işık hızıyla arkamı dönünce annem yüzümdeki şok olmuş ifadeye kaşlarını çattı. En son birbirilerini takip etmeye başlamıştılar. Şimdi de arkadaş gibi görüşüyorlar öyle mi?

"Ne oldu birden bire rengin attı senin?"

Anneme cevap vermeden koridora koşarak yerde yatan telefonumu aldım titreyen ellerimle mesaj yazmaya çalışırken.

~*~

Kime: Ezgi

Neler karıştırıyorsun bilmiyorum ama

O kızla görüşmeni istemiyorum

Ezgi çabuk bana gel

Görüldü

~*~

Görüldü. Ezgi bana görüldü atmıştı. Şaka gibi ama güldürmüyordu. Odaya döndüğüm zaman annem şüpheli gözlerle bana bakıyordu. "Yemek yiyelim mi artık? Açlıktan ölüyorum." Dedim elimdeki son kıyafeti de dolaba yerleştirerek.

"Babam nasıl? En son konuştuğumuzda beli ağrıyordu. Nasıl oldu?"

Annemle birlikte masayı hazırlarken bütün neşem çekildiği için gülümsemeyi de başaramıyordum. Annem evden getirdiği malzemelerle muhteşem kokan yemekler hazırlamıştı. Ne kadar aç olduğumu bildiği için yerleşmeden önce mutfağa girmişti kadıncağız.

"Doktora gittik ilaç yazdı. Şimdi iyi." Annem sorumu cevaplarken kaseye çorbamı koyuyordu. Göz ucuyla ona baktığımda yüzünde alışık olduğum ifade yatıyordu; hayal kırıklığı.

"Ablamın işleri nasıl? Gelininle tanıştın mı?" Çorbamı kaşıklarken annemin yemeklerini ne kadar özlediğimin yeni farkına varıyordum. Hasret giderememiştik bile.

"Ablan iyi de abin düğün telaşında. Çok yakında kızı istemeye gideceğiz." Kaşık ağzıma giderken elim havada kaldı. Ciddi miydi annem dediklerinde? Bu kadar hızlı mı yani?

"Umarım izin alabilirim çünkü kız isteme olayını kaçırmak istemem." Ben yemeğimle ilgilenirken annem duraksadı.

"Yazın gideceğiz zaten kızı istemeye. Mayıs sonu bitmiyor mu senin final sınavların?"

Kaşığı elimden kenara bırakarak suyumu yudumladım konuşmadan önce. Gel şimdi Ferhat hocayı anneme anlat.

"Devamszlktan kaldm." Sözcükleri ezerek konuşurken annem hafif bana doğru eğildi. "Ne? Neden kaldın?" dudaklarımı birbirine bastırarak anneme gülümsedim ne tepki vereceğimi bilemediğim için.

"Devamsızlıktan kaldım. Yaz okulu alacağım mecburen."

Son söylediklerim üzerine annemin sabır kesesi taşmıştı ki tabağını ittirerek ayağa kalktı ve mutfaktan çıktı. İç çekerek karşımdaki boş sandalyeyle bakıştım öylece. Bu kadar dibe battığımın ben bile farkında değildim. Bunca şeyin suçlusu kimdi bilmiyordum.

Yemeği yarıda bırakarak odama girdiğimde annemin yüzündeki ifade varlığını koruyordu. "Ne halde olduğunu göremeyecek kadar kör mü oldun? Bütün bunları bana nasıl açıklayacaksın?" içimi sıkıntı doldururken ne söylemem gerektiği konusunda fikir sahibi değildim. Daha birkaç hafta önce birisi kucağıma saatli bomba bırakıp kaçmıştı. Onun öncesinde bir kadın kollarımda can vermişti. Annem haklıydı bütün bunları açıklamanın bir yolu yoktu.

Sırtımı kapıya yaslayarak kendime açıklamaya korktuğum şeyleri annemle paylaşarak o yükün altından kalkacağımı zannettim aptalca.

"Farkındayım anne ama elimden bir şey gelmiyor. Sadece izlemekle yetiniyorum işte." Annem dolan gözlerime baktı tek kelime etmeden. Beni anlamasını istiyordum çünkü insanı en iyi annesi anlardı sonuçta değil mi?

"Çocukken de böyleydin Alis. Hep imkansızı ister onun uğruna hayatının mahvoluşunu izlemekten zevk duyardın. Aykut'a olan hislerin karşılık bulamayınca her şeyden vazgeçerek hayatını cehenneme çevirdin öfken yüzünden. Şimdi sırada bu polis mi var?"

Arkamda birleştirdiğim ellerimi sımsıkı sıkarken canımın yanmasını istedim ama hissizleşmiştim. Oldum olası gerçeklerden de onu söyleyen insanlardan da hoşlanmıyordum.

"Okulun bitince yanımızda tekrardan üniversite sınavına hazırlanacaksın. Uygun bir bölüm okuyup böylece ablanın yanında iş bulup çalışırsın."

Annem çalışma masamı toparlarken dediklerini dinledim dikkatlice. "Okuduğum bölümden memnunum. Ne zaman benim yerime karar vermekten vazgeçeceksiniz?" Sorum üzerine elindeki kitapları masaya bırakarak yüzünü bana çevirdi.

"Verdiğin kararlarla nereye geldiğini görüyoruz. Hiçbir zaman akıllanmayacaksın-"

"Yaptığım yanlışların arkasındayım. Sizin mükemmel planlarınızla kurulu hayat yaşayacağıma şimdiki hayatı yaşamayı tercih ediyorum. Eve dönmeyeceğim. Bunu kabullenin artık."

Annemin gözlerindeki şaşkınlık kendini gösterirken az sonra bütün öfkesini kusacağını biliyordum. Ortak noktalarımız fazlaydı.

"Şimdi kimin uğruna harcıyorsun hayatını? Bize inat hayatını mahvediyorsun sırf kimse senin yerine karar vermesin diye. Kabullen artık bu durumu-"

O an elimde tuttuğum bütün ipler koptu. Yıllardır üzerini örttüğüm şeylerin üzerindeki örtüyü çektiğimde tozlanmış anılarımı ortaya çıkardım. Terk etmem gereken bir yer vardı.

"Dört senedir size kabul ettiremedim hiçbir şeyimi zaten. Sizin isteğinizi yoka saydım diye abim, ablam desteği çektiler benden. Yıllardır kendim çalışıp babamın emekli maaşının kırıntısıyla geçinmeye çalışıyorum."

Gözlerim yansa da ağlamamıştım. İçimde biriktirdiklerim bana güç vermiş gibiydi. Fakat kendimi anlatmaya çalıştığım kişi bana çok uzaktı.

"Sırf sizin istediğinizi yapmadım diye yaşattınız bütün bunları bana. Dibe de batsam sizin dediğiniz olmayacak anne, anlayın artık bunu."

Sesimi yükseltmekten çekinmemiştim. Annem dehşete düşmüş gibi izliyordu beni. Benim için kalıcı olmasa da Cevat'ın hayatımdaki varlığı ayaklarım üzerinde daha sağlam durmamı sağlamıştı. Çünkü kendime olan güvenimi geri getirmişti.

"Yıllardır aynı bataklıktayım ben anne, ilk kez görmüş gibi şaşırma lütfen."

Aklıma Cevat'ın annesiyle olan kavgası gelmişti. Şimdi anlayabiliyordum beni evden apar topar çıkarma sebebini. Bütün bunları duymasını asla istemezdim.

"İstediğini yapmakta özgürsün. Görüyorum ki bizi çoktan gözden çıkarmışsın."

Yutkunamamıştım. Yanımdan geçip gitti annem sessizce. Ben de derslerimin başına oturmaya karar verdim. Kafamın içindeki sesleri susturmamın tek çaresi buydu şimdilik. Kötü şeyler olacaksa hep aynı anda oluyordu nedense. Masamın üzerinde titreyen telefonumu elime alınca aynı isimle karşılaştım.

'Konuşmamız gerek.'

Telefonu sessize alarak masanın üzerine bıraktım ters çevirerek. Annem odada uğraşacak bir şeyler bulmuştu. Bazen de evdekilerle konuşurdu telefonla. En çok ablamla konuşurdu çünkü onunla paylaşacak çok şeyi vardı. Benimle olan konuşmalarıysa üç dakikanı geçmezdi. Sevilmemek benim suçum olamazdı. Yine de kötü sonların mimarı ben oluyordum.

-

Mutfaktaki seslerle birlikte gözlerimi açtığımda yer yatağımda sağa döndüm. Annemle birbirimizi görmezden gelerek geçirdiğimiz ikinci gündü. Bugün sınavım vardı ve ben deli gibi ders çalışmıştım ilk kez. Çünkü kaçacak yerim kalmamıştı sorunlarımdan. Annem çoktan uyanmış kahvaltı hazırlıyordu büyük ihtimalle. Yerimden kalkarak lavaboya doğru ilerledim sersemlemiş şekilde. İşlerimi bitirdikten sonra dolabımın önüne geçerek giyebileceğim kıyafetleri inceledim.

Ezgi ne telefonlarımı açıyor ne de mesajlarıma cevap veriyordu. Bir şeyler olmuştu. Hata yaptığım zaman Ezgi o yanlışımı gözüme sokmak için koşarak yanıma gelirdi. Şimdiyse sessizliğe gömülmüş beni yok sayıyordu.

Kapı zilini duyunca düşüncelerimden sıyrılarak sinirle kapıya doğru koştum. Gelen kişinin Süheyla abla olduğundan adım gibi emindim. Yine annemi doldurmaya gelmişti. Kapıyı öfkeyle açtığımda beklenmedik manzara karşısında donup kalmıştım.

"Cevat?"

"Seni son kez uyarıyorum telefonlarımı açmaman konusunda." Dudaklarımı birbirine bastırarak onu öldürmemek için sabır dilendim. Ben onu anneme görünmeden kovmaya zaman bulamadan annem çoktan mutfaktan çıkarak yanımıza gelmişti. Cevat'ın bakışları ikimizin arasında gidip geliyordu.

"Anne, patronum Cevat bey. Bu da annem, İpek hanım." Kapıyı ardına kadar açarak ikisinin de birbirilerini görmelerini sağladım. Annem şaşkınlıkla Cevat'ın uzattığı elini sıktı.

"Memnun oldum. Sizi Cuma günü bekliyorduk." Cevat'ın konuşması üzerine gözlerimi devirdim. Çok da umurundaydı sanki.

"Otobüs firmasıyla sorun yaşayınca başka firmadan erken bilet bulduk. Ben de erkenden geleyim dedim." Kollarımı göğsümde birleştirmiş ikisinin arasından geçen gerilim dolu konuşmalarını dinliyordum.

"Bugün Alis'in muafiyet sınavı vardı da onu almak için gelmiştim." Gözlerim ardına kadar açıldı Cevat'ın söylediklerine tepki olarak. Ne yapmaya çalışıyordu hiçbir fikrim yoktu.

"Gördüğün gibi yeni uyandı daha kahvaltı bile yapamadı." Annem imalı bakışlarına karşılık olarak boş boş ona baktım.

"Tost almıştım geç kalacağını bildiğim için." Cevat elindeki poşeti havaya kaldırdı dikkat çekmek amacıyla. Cidden bu kadarı da yeter. Bu kadar dengesizlikle uğraşamayacağım.

"Cevat ben kendim gideceğim sınava. Zahmet etmişsin görüşürüz." Tek sabır zerreciğim kalmamıştı olanlardan sonra. Kapıyı umursamadan yüzüne kapatmaya çalışınca eliyle engel oldu.

"Git buradan dedim." Gözlerimi sinirle ona doğrultsam da ne beni ne de annemi umursamadan inatla beni delirtmeye devam etti. "Sana konuşmalıyız diyorum iki gündür." Kapı benim ve onun arasında gidip gelirken annem şaşkınlıktan dili tutulmuş halde bizi izliyordu.

"Kusuruma bakmayın ama kızınız doğuştan mı inatçı yoksa sonradan mı kazandı bu özelliğini?"

Annem konuşmak için ağzını açmaya yeltense de aramızdaki kapı kavgası yüzünden ne diyeceğini bilemeden geri kapattı. "Ben senin annene soruyor muyum bu uyuzluğun ve egon sana ne zaman yüklendi diye?" Cevat duraksarken her ikisi de bakışlarını bana çevirdi.

"Küfür mü ettin bana?" Cevat'ın sorusu üzerine gülecek gibi olsam da annemin sorusu üzerine mezarıma son toprağı atmıştı. Mezarda rahat bıraksalar bari.

"Cevat'ın annesiyle ne zaman tanıştın?"

Cevat ve ben göz göze geldiğimizde ne kadar yanlış anlaşıldığımızın yeni farkına varıyorduk. Cevat soruyu cevaplamadan önce boğazını temizledi. "Ben üzerimi değiştireyim geç kaldım." Dedim aradan sıvışarak. Cevat gözleriyle 'gidersen seni merdivenlerden yuvarlarım' bakışı atsa da odama koştum. Annemin gazabındansa merdivenden yuvarlanmayı tercih ederdim.

Üzerimi nasıl değiştirdiğimi hatırlamıyordum. Sadece "annecim akşam görüşürüz," diyerek kapının önünde ruhunu teslim etmek üzere olan Cevat'ı da alarak tüydüm. Arkamızdan testereli adam kovalıyormuş gibi kaçarak apartmandan çıktık. İkimiz de arabaya bindikten sonra hızla uzaklaştık.

"Konuşmak istemiyorum diyorum evime gelmek de ne demek? Mutlu musun şimdi?" Cevat hız sınırını aşınca korkuyla kenarlardan yapıştım. Sinirleri tepesindeydi anlaşılan.

"Ulan yeni dava yüzünden herkes birbirine girmiş durumda. O kadar işimin gücümün arasından sana ulaşmaya çalışıyorum sen ergen kız triplerine giriyorsun. Alis çık artık şu ergenlik döneminden." Cevat'ın koluna vurdum elim acısa da.

"Bir insan seninle konuşmak istemiyorsa acaba ne yaptım diye sorsana kendine! Kafanı şu cama çarpasım var Cevat. Ben şimdi eve nasıl döneceğim?" Yerimden doğrularak onu hırpalarken bir taraftan da yola bakıyordum.

"Kızım neden seni dolandırmışım gibi nefret ediyorsun benden? Alt tarafı bir edebiyat yapalım dedik bin pişman ettin insanı."

Sabır dilenircesine gözlerimi kapattım sakinleşmek adına. Bu çocuğun sorunları vardı sahiden.. psikolojik sorunları.

"Ne vakası bu?" Mevzuyu değiştirdim aramızdaki kavga daha fazla sürmesin diye. Artık müsait bir zamanda kafasına çiviyi çakardım.

"Detayları ben de bilmiyorum. Ayıcıktan öğreniriz şimdi." Cevat telefonunu çıkararak 'Teddy Bear' i aradı. İçimde garip bir sıkıntı vardı. Ya kötü bir şey olmuştu ya da olmak üzereydi.

"Merhabalar efendim. Alis'in yanında olduğunu umuyorum Cevat."

Cevat Ted'in söyledikleri üzerinde gözlerini devirdi. Beni en çok mutlu eden nokta Ted'in her zaman benin tarafımı tutuyor olmasıydı. Çünkü o da Cevat'ın ne kadar mutsuz olduğunun farkındaydı. Asıl soru; benimleyken mutlu muydu?

"Arada çatıya çık da nefes al. Oksijensizlikten beyin hücrelerin ölmüş."

"Ted sen bakma bu narsist herife. Merak etme Cevat'ı tek başına bırakarak huzura erişmesine izin vermem."

Telefonda Ted'in gülüş sesini duyunca ben de gülmeye başladım. Cevat gözünün ucuyla bana baktı bir şey söylemeden.

"Çok ama çok garip vakayla karşı karşıyayız. Robert Hansen ismini duydunuz mu daha önce?"

Ted'in sorusu üzerine arabaya sessizlik çöktü. Merakla Cevat'a baktım çünkü cevabı bilmiyordum. Muhtemelen o biliyordu. Duyduğu isimle kaşlarını çattığını görmüştüm.

"Kaçırdığı kadınları ormana bırakarak av tüfeğiyle hayvan gibi avlıyordu. Tek bir kurban dışında hiçbiri elinden sağ çıkamadı. Bilinen otuz kurbanı vardı ama on yedi tanesinin bedenine ulaşıldı."

Cevat'ın bizi aydınlatması üzerine kanım donmuştu. Dünyadaki ne tür insanlarla birlikte yaşadığımız gerçeğini hatırladığım zaman yaşamak daha korkunç geliyordu.

"Yaklaşık elli sene sonra aynı şekilde öldürülmüş dört kadın bedeni bulundu ücra yerdeki ormanda."

"Mermiler arkadan isabet etmiştir büyük ihtimalle. Koştukları için kollarından, bacaklarından yaralanma ihtimalleri daha yüksek."

Cevat'ın büründüğü soğuk tavrından anladığım kadarıyla katilin zihnine girmeye çalışıyordu. Daha önce işlenen cinayetlerde asla bu tür hasta zihniyetle karşılaşmamıştım. Evet, hepsinin zihniyetleri hastaydı ama bu seferki olay tamamen başkaydı.

"Kurbanların ortak noktaları tespit edilmiş mi?" diye sordu Cevat bulunduğu noktadan kopmuş gibi görünürken.

"Kızların hepsi farklı tarihlerde öldürülmüş. Yirmili yaşlarında iki esmer, iki sarışın fiziksel özelliklerini soracak olursanız. Aileleri ve arkadaşlarıyla konuşulmuş. Yakın tarihte bir iş teklifi aldıklarını söylemiş dördü de. Bu bahaneyle kaçırılıyorlar büyük ihtimalle. İki gün önce kayıp ihbarı yapılan Simge adında bir kız daha var. Kurban olabilir bu vakayla ilgili."

"Tespit edilen cinayet silahının nerede satıldığıyla ilgili bilgilere ulaş sen. Birkaç saate emniyete uğrayacağız Ted, yeni şeyler öğrenirsen haber et."

"Tamamdır, dikkatli, olun."

Cevat telefonu kapattıktan sonra derin düşüncelere daldı. Bense düştüğüm ürkünç durumun arasında çırpınıyordum. Kendimi bir saniye o kızların yerine koyamıyordum bile. Peşinde kovalayan bir katil varken ne yapabilirsin ki?

"Neden bir katilin yöntemlerini tekrarlarsın?"

Cevat'ın sorusu üzerine hafiften irkilmiştim çünkü aklım tamamen başka yöndeydi. Sorusunu düşündüm cevaplamadan önce.

"Hayranı olduğu içindir belki de."

Cevabım üzerine kafasını hafifçe salladı doğrulunu gösterirken. "Ama eksik bir şey var; Herkesin kendince bir tarzı vardır. Yürüyüş tarzı, giyim tarzı.. Bir insan ne zaman diğerlerinin düşüncelerini ya da herhangi bir tarzını benimser? Kendininkini yetersiz bulduğu zaman." Dedi sadece yola odaklıyken. Söylediklerini analiz ettiğimde haklı olduğunu varsayıyordum.

"Kendi tarzında cinayet işlerse söylemek istediklerini ifade edemeyeceğinden korktu. Bu yüzden bir katilin yöntemlerini kullanmayı seçti belki de. Kendisini yetersiz bulan, insanlardan önce kendisinden nefret eden biriyle karşı karşıyayız."

Yorum yapmak istesem de konuşacak mantıklı bir şey bulamıyordum. Kelimeler yetersiz kalıyordu hislerimi açıklamaya. Araba kampüsün önünde durduğunda kemerimi, ardından da kapıyı açtım.

"Burada bekliyorum." Dedi arkasına yaslanarak. Neden beni yanında istiyordu sürekli?

Sebebini sormamıştım. Kafamı sallayarak dışarıya çıktım. Allak bullak kafamı önüme eğerek adımlarken farkına varmadan birine çarpmıştım. "Pardon," dedim kime çarptığımı görmek için kafamı kaldırarak. Bu çocuğu tanıyordum ama nereden tanıyordum unutmuştum.

"Seni tanıyorum," gözlerimi kıstım karşımdaki çocuk siyah güneş gözlüklerini çıkarırken. Cevat'ın arabasına doğru koşarken yanlışlıkla kendisine çarpmıştım aylar önce.

"Bu iki oldu labirent savaşçısı." Benimle birlikte kampüse doğru adımlamaya başladı. Geçen sefer de aynı şekilde hitap etmişti.

"Bakıyorum da konuşmayı öğrenmişsin."

Beyaz ve düzenli dişlerini göstererek sırıttı ona laf sokmamı umursamadan.

"Mazeret sınavına neden kaldığını tahmin edebilir miyim?"

Omuzumu indirip kaldırdım pek umurumda olmadığı için. Vizelerden sonraki hafta tatil olduğu için sadece mazeret sınavına kalanlar bulunuyordu üniversitede.

"Sınavı uykuya tutturup daha sonra sağlığının yerinde olmadığını gösteren bir belge aldın yalandan."

Yüzümü buruşturdum. Bırak tahmini yakınından bile geçememişti. Biri elime hediye paketi içinde bomba bıraktığı için travmadan iki gün boyunca komaya girer gibi uyumuştum Cevat'ın tabiriyle.

"Bir nevi tutturdun ama bu daha çok senin bahanen gibi geldi bana. Dolandırıcıların üniversiteye girişi yasaklanmalı bence."

Bu sefer söylediklerim üzerine sesli şekilde bir kahkaha atmıştı elini kumral, kıvırcık saçlarından geçirerek. Bizim yakışıklı çocuk avcısı sınıf arkadaşlarım nasıl oldu da bu çocuğu gözden kaçırdı acaba?

"Hayatımda kan grubumdan başka pozitif hiçbir şey olmadığı için ben de mutluluğu uykuda buluyorum."

Teselli edercesine hafifçe omzuna dokundum. Çok iyi anlıyordum kendisini.

"Hayat gerçekten çok zor. Eskiden yine yanlış yolda falan ilerliyorduk ne güzel. Şimdi yol yok."

İkimiz de aynı anda güldük söylediklerim üzerine. İkiye ayrılan koridorun ortasında durduğumuza mahcup ifadeyle bana baktı.

"Kalem istesem çok mu davarlık yapmış olurum?"

Gülerek çantamdaki kalemlikten birini çıkararak ona uzattım. Kalemi elimden alırken elimi sıkarcasına tuttuğunda bakışlarımı eline çevirdim.

"Ozan bu arada."

Ben de elini sıktım kendimi tanıtarak. "Alisia ben de." Kalemi elimden aldı teşekkür ederek. Birkaç adım geriye doğru adımladıktan sonra "sınavda başarılar," dedi eliyle asker selamı verdikten sonra.

"Sana da." Yüzümü çevirerek sınıfa doğru adımlarken çocuğun rahatlığını düşünüp duruyordum. Keşke ben de sınavlarımı uykuya tuttursaydım. Yaptığım şeylerin sonuçlarını düşünmek zorunda kalmasaydım.

Güzel geçen bir sınavın ardından binadan dışarı çıktım içimdeki ferahlıkla birlikte. Gözlerimi kapatarak temiz ve soğuk havanı içime çektim. Cevat arabanın dışında sigarasını içiyordu. Kaç gündür konuşmamız gereken şeyler vardı dediğine göre. Bense artık acele etmiyordum çünkü konuşmalarımız bir şeyleri değiştirmiyordu.

"Sınav nasıldı?"

Arkamdan gelen sese kafamı çevirdim. Ozan koşarak bana yetişmeye çalışıyordu. Uzaktan bizi gören Cevat'ın kaşlarını çattığını görmesem de hayal edebiliyordum.

"Dün az kalsın kitabı yazan adamın zihnine erişecektim. Bırak da güzel geçsin. Senin nasıldı?"

"Şansıma yanıma düşen arkadaş yeterince bilgi sahibiydi. Hakkımda söylediğin şeyler hakkında düşüneceğim. Dolandırıcılık falan."

İlk kez kendisine gıcık olsam da aslında eğlenceli bir kişiliği olduğunu farketmiştim. Cevat'a daha çok yaklaşırken yüzündeki şüpheli ifade daha net görünüyordu.

"Sevgilin mi?"

"Hayır, ne alakası var?"

Ozan ani çıkışım üzerine şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırdı. Artık onunla bir şey olmadığımızı sindirmeye çalışıyordum çünkü kendisi inkar edip duruyordu.

"Kız diye söylemedim. Numaranı isteyecektim de, ondan sordum."

Ellerimi ceketimin ceplerine sokarak yüzüne baktım çocuğun Cevat'ın bizi dinlediğine emin olduktan sonra. Açık kahve renkli tonlara sahip gözleri bana tilkiyi andırıyordu. Ama orada kurnazlık yoktu.

"Seninle şöyle bir oyun oynayalım Ozan. Hafızan iyi midir?"

Bunu beklemiyor olacak ki ikilemde kalmış gibi kafasını salladı. "Numaramı sana tek seferde söyleyeceğim. Aklında tutabilirsen bana yazarsın anlaştık mı?" Diye sordum keyifle gülerek. Birkaç adım geriledikten sonra numaramı sesli şekilde ona söyledim.

"Görüşürüz, kendine iyi bak." El salladıktan sonra arabaya bindim. Cevat'ın tepkisini deli gibi merak ediyordum. Kendisi arabaya binerek motoru çalıştırdı. Bir şey söyleyecek diye beklerken o tek kelime bile etmemişti. Günün sonunda beni hayal kırıklığına uğratan şeyler beklentilerim oluyordu. Beni kıskanmasını beklemiştim ama o umursamış gibi görünmüyordu.

Elimde sıkıca tuttuğum telefona beklediğim mesaj gelmemişti. Belki de vazgeçmişti hemen sonra. Neden bu kadar taktın ki bu konuya? Araba alışık olmadığım emniyet binasının önünde durunca şaşkın bakışlarımı Cevat'a çevirdim.

"Tek başına ilgilenebileceğim bir vaka değil. Onlara bağlıyım." Kesinlikle bu durumdan hoşnut değildi. Arabadan çıkarak ikimiz de dışarıda bir şeyler hakkında konuşan insanların arasından geçerek içeri girdik. Kendimi o kadar yabancı hissetmiştim ki ortama. Tesadüfen gördüğüm tanıdık yüzle istemsizce yüzümde tebessüm oluştu. Elindeki belgeleri masaya bırakarak yanıma geldi.

"Merhaba sürpriz kraliçesi. Bu gelişini neye borçluyuz?"

Karşımda kısa süre önce hayatımı kurtaran Cihan duruyordu. Kıyafetlerinin içinde sadece gözlerini görebilmiştim o zaman. Şimdiyse Cevat gibi uzun boyuyla karşımda bana sırıtıyordu.

"Cevat'ın ortağı olduğum için ben de ona eşlik ediyorum. Nasılsın? Bu arada sana hiç teşekkür etme şansım olmamıştı. Hayatımı kurtardığın için teşekkür ediyorum." Dedim gülümseyerek. Bir anlık çocuğun simetrik yüz hatlarına takılmıştım. Kafasını hafifçe sallayarak teşekkürümü kabul etmişti.

"İyi olmasına iyiyim ama bu durumdan rahatsız olan kişilerin varlığını hissediyorum." İmalı bakışlarını Cevat'a çevirince kafasını iki yana salladı sinirle. Cevat'ı uyuz eden birini bulmuştum sonunda.

"Durumun senle alakası yok. Kediler dışında nefes alan her canlıya gıcık o. Kendisi de dahil olmakla." Cihan gülerek beşlik çakmak için elini kaldırdı. Tam da beşlik çakacaktım ki Cevat havaya kalkmış elimden tutarak peşinden sürükleyince Cihan'a el sallamakla yetindim.

"Burada zorbalara yer yok Cevat Ufuk. Derdini polise anlatırsın." Diye arkasından bağırınca küçük çaplı kahkaha atmıştım. İkisinin de polis olması dışında sorun yoktu. "Önüne dön," diye azarladı beni. Etraftaki insanların dikkatini çekmeye başlamıştık. Eliyle bir kapıyı ittirdikten sonra içerisi kağıtlarla dolu olan bir odaya girmiştik.

"Birazdan olay yerine gideceğiz ekiplerle birlikte. Birkaç şeye bakacağım ben. Gürültü çıkarmazsan sevinirim." Aniden robota çevrilen Cevat'ı izledim uzun bir süre. Yüzünde en çok dikkat çeken gözleriydi. Çünkü zihnine topladığı bilgileri onlar sayesinde gözlemliyordu.

"Burası senin odan mı?"

"Evet, geçici süreliğine." Elindeki belgeden kafasını kaldırmadan cevaplamıştı sorumu. Konuşmaya niyetli değildi. Ne söylesem boştu şu saatten sonra. Bir şeyleri birleştirmekle meşguldü an itibariyle. Masasının önündeki tekli deri koltuğa oturdum ve önümdeki belgeyi incelemeye başladım. Kayıp ve ölen kişilerle ilgili bilgiler mevcuttu. Kaybolan kişilerin kayıp ilanları verildikten yaklaşık üç ya da dört gün sonra cansız bedenlerine ulaşılmıştı. Sonuncu kurbandan beş gündür haber alınamıyordu. Dosyanın kenarlarına yapıştırılmış ormanın ve bulunan cesetlerin fotoğrafını inceledim.

Peşinden silahlı bir katilin kovalaması ne hissettirirdi insana? Katil onların hepsine kurban gibi hissetmelerini sağlıyordu. Bu kadar hastalıklı zihinlerin yaratıcısı kimlerdi? Kaos mu canavarları yaratırdı yoksa canavarlar mı kaosu bilemiyordum.

"Gidiyoruz, çabuk ol." Cevat'ın sesiyle elimdeki dosyanın kapağını kapattım aceleyle ayağa kalkarak. "Bunu da yanımda götürebilir miyim?" Soruma karşılık yanıt almayınca olumlu olarak algılamıştım. Kalabalık binadan çıkarken içeride farkedilmediğimiz için bu durumu garipsemiştim.

"Neden kimseyle konuşmadın içeride?"

Önümde hızlı adımlarla yürüyen Cevat durarak yüzünü bana çevirdi. Bakışlarında yatan acıyı göğsümün üzerinde hissetmiştim.

"Kimse polis arkadaşının katiliyle konuşmak istemez."

"A-ama bu tamamen senin suçun değil-" konuşmamı yarıda bölen keskin bakışları olmuştu. Artık yargılanma sürecini bitirmişti. Geriye cezasını çekmek kalıyordu.

"Ölümünde payım vardı. Kötü insan olman için yeterli bir sebep bence." Bir an için nefes alamamıştım. Çünkü ilk kez acı çektiğini saklama gereği duymamıştı. Elimi uzatarak soğuk parmaklarını tuttum kendime çekerek. Bakışları ellerimize kaydı benimkiler gibi. İkimizin de elleri buz tutmuştu. Ne söylesem onu etkilemeyecekti. Ben de çareyi bunda görmüştüm.

"Sen nadiren tanıdığım iyi insanlardan birisin Cevat. Ben," seni seviyorum de. Hadi, seni seviyorum de. Bu kadar zor olmamalı. Bu kadar zor olmamalı.

"Konuşmamız gereken konulara ekleyelim bu konuyu da olur mu?" Sesi yumuşaktı. Nazik olmaya çalışan adamın bakışları ve hareketleri vardı sadece. Elinin arasındaki elimi kaldırarak dudaklarına bastırdı. Ellerim buz tutsa da kalbim sıcacık olmuştu. Arkasını dönerek arabaya doğru ilerlerken elimi tutmaya devam ediyordu.

Dediğim gibi ona kızmak çok basitti. Ufacık şeyler yeterliydi. Fakat affetmek daha kolaydı. Neredeyse hiçbir şey yapmasına gerek yoktu. İkimiz de arabaya bindiğimizde az öncekinden farklı hava olduğunu sezdim. Bu durum kesinlikle bizden kaynaklıydı.

"Cinayet yerine mi gidiyoruz?"

Cevat kafasını sallayarak beni onayladı. "Neden ki?" Kucağımda duran dosyayı incelerken yanlış bir şeyler olduğun düşünmeden edemiyordum. "Cinayet yerinde beklemenin aptallık olduğunu ben de biliyorum. Sonuçta katil aynı yerde öldürecek değil kurbanını." Sesi öfkeliydi sebebini çözemediğim şekilde. Normalde sakin ve soğukkanlı tavır sergilerdi vakalara karşılık olarak.

"Herkes bu durumun farkında. Yaptıkları tek şey ormanın farklı farklı kısımlarında arama yapmak. Herkes bitkin düşmüş durumda üstelik medya durmadan baskı yapıyor." Daha çok kendisiyle konuşuyor gibiydi. Aradan zaman geçerken şehirden bir o kadar uzaklaşıyorduk. Sayfaları tekrar tekrar çevirdim yazıların aynı olmasını aldırmadan. Bir şeyler ters gitmişti.

"Beş numaralı kurban, yani kaçırılan son kişi-" dedim cümlemin sonunu tamamlaması için soluma dönerek. Cevat'ın bakışlarında kesinlikle aynı düşünce vardı.

"-Bir önceki kurbanla aynı anda kaçırıldığı düşünülüyor. Bu da o demek oluyor ki-"

"-Katil ormandan hiç ayrılmadı." Bu sefer onu tamamlayan ben olmuştum. Telefonu çıkarak internetten bulunduğumuz yerin haritasını açtı. Kırmızı noktayla işaretlenen yeri bana gösterdi baş parmağıyla.

"Kırmızı nokta öldürülen kızın cesedinin bulunduğu yer. Katil onu serbest bıraktıktan sonra çok uzaklaşmasının imkanı yoktu. Silahıyla öldürmüştür kesinlikle. Peki katil neden çıkamadı oradan?" Diye sordum korkuyla Cevat'a bakarak. Bazı durumlarda düşünmek imkansız gelebiliyordu çünkü alacağın cevaplar korkunçtu.

"Çünkü iki numaralı kurbanı elinden kaçırmıştı."

Tekrardan o tuhaf sessizlik çökmüştü araya. Arabanın hızını artıran Cevat haritada işaretlediği koordinatlara ilerliyordu bütün hızıyla. Zaten yakın olduğumuz için anında varmıştık. Belinden çıkardığı silahı kontrol ettikten sonra tekrardan yerine koydu. Daha sonra telefonu çıkararak bir şeylerle kurcalandı.

"Ekipler yolda. Katil bu ormanda ve son kurbanını öldürene kadar çıkmayacak."

Telaşla arabadan çıkınca ben de kemerimi çözerek peşinden koştum. Soğuk havaya kara bulutlardan ayrılan küçük yağmur damlaları eşlik ediyordu. Cevat endişeyle saçlarını karıştırıyordu. Onu daha önce bu kadar kontrolsüz görmemiştim. Önünde durarak dikkatini çekmeye çalıştım.

"Cevat sakin ol o kızı kurtaracağız. Lütfen kendine gel."

Ellerimden kurtulmak istercesine kendisini geri çekti. "Anlamıyorsun, birinin daha ölüm sebebi olamam. Her şeyi mahvediyorum.. her şeyi." Bütün gücüyle bağırırken sıktığı yumruklarını bir yere saplamak için can atıyordu. Onu kendime çekerek boyumun yettiği kadar boynuna sarılmaya çalıştım.

Nefes alış-verişleri kesik kesikti. Zamanla onları düzene soktuktan sonra kollarımı ondan ayırdım gözlerine bakarak. "Geçti artık, hepsi geçti." Ellerimin arasına aldığım yüzünde söylediğim yalana inanmış gibi ifade vardı. Gözlerini kapatarak geri açtı beni onaylayarak. Fakat orada farklı bir ifade yatıyordu bu sefer.

Belimdeki elleri onunla yer değiştirmemiz için kendisine çekince kendimi onunla yer değişirken buldum. Peşinden etrafa yayılan iki merminin sesiyle iki kez irkildim. Gözlerimi bile kırpmadan Cevat'ın gözlerine bakıyordum. Oradaki donmuş ifade zamanın durduğuna işaret ediyordu. Bir şeyleri kavramak için çok geç kalmış gibi hissediyordum. Bir şeyler olmuştu ve geç kalmıştım.

Onunla birlikte ben de yere oturdum dizlerimin üzerinde. Gözlerini son kez kırptığında bu sefer geri açmamıştı. Asfalta yığılan bedeni kollarımın arasından sıyrılıp gitmişti. Sırtımı arabanın tekerine yasladım kucağımdaki ellerimi göz hizama kaldırarak. Yerde yatan Cevat'ın kanına bulaşmıştı parmak uçlarıma kadar. Cevat'a çevirdim bakışlarımı tekrardan.

Onu ilk kez uyurken izliyordum. Daha önce farkına varamadığım o ifade vardı yüzünde; huzur.

Şiddetlenen yağmur havada asılı duran ellerime bulaşmış kanı yıkıyordu. Bir sürü şey yaşanmış olmalıydı o zaman aralığında ama zihnimde tutunan tek anı Cevat'ın donmuş bakışlarındaki ifade olmuştu. Yanı başımda duran vücuda çevirdim gözlerimi.

Elinde duran av tüfeğinin uzun başlığını bana doğrultuyordu. Yerden destek alarak ayağa kalktım ellerimi hiçbir yere dokundurmamaya çalışarak. Karşımda duran kişinin varlığı o kadar uzaktı ki bana. Bir şeyler söylüyordu fakat duymuyordum. Gözlerimi yerde yatan Cevat'tan ayırmadan beni ittiren silahın ucunun komutunu yerine getiriyordum. Ormanın içine doğru girdiğimizde gök yüzünü görmek de imkansızlaşıyordu.

Sırtımda varlığını koruyan silahın yokluğunu hissedince bedenimi geriye çevirdim ve tahminlerimizi doğrulayan katilin gözlerine baktım. Kafasına geçirdiği şapkadan gözlerini tam göremesem de aradığımız kişinin o olduğundan emindim. Zamanı sayan saniyeler yerini saatlere bırakmış gibi ağırdı. Eziliyordum o ağırlığın altında.

"On saniye..."

Dudaklarından dökülen kelimelerin anlamını kavradığım andan itibaren yüzümü çevirerek bütün gücümle koşmaya başladım. Az önceki güçsüzlüğüm hiç bana uğramamış gibi ortadan kaybolmuştu. Kocaman ağaçların, çalıların arasından koşarken ceketimin örtemediği kısımlarda dalların bıraktığı çiziklerin acısını da arkamda bırakıyordum.

Bugüne ait üçüncü silahla sesi. Kolumdaki yanma hissiyle kendimi yere atıyorum gerek kalmamasına rağmen. Yağmurun soğuk damlaları korkudan yükselen vücut ısıma iyi gelmediğini farkediyorum.

Yaklaşan ayak sesleriyle birlikte çamura bulaşmış siyah botların varlığı da yaklaşmaktaydı. Yanı başımda duran kişinin silahını yerde yatan vücuduma çevirdiğini hissedebiliyorum. Son demek her şeyin bitmesi mi oluyordu? Yoksa yeniden başlaması mı farklı şekilde?

Kolumdan akan kanın sıcaklığını hissediyorum kulaklarımda hissettiğim kalp atışlarım gibi. Elimle ittirdiğim silahtan çıkan mermi farklı yöne isabet ediyor. Adamın yüzüne indirdiğim yumruk darbesinden sonra elindeki silahını düşürmeyi başarıyorum. Katille aramızdaki kısacık mesafeden ölümün ne kadar yakın olduğunu söylediği kelimelerden anlıyorum.

"İşte sana karanlık ve derin ormanda sonsuz uyku teklif ediyorum."

Anlık üzerime gelmesine karşılık olarak yönümü değiştiriyorum fakat yaralı kolumdan yakalayarak bir ağaca çarpıyor beni. Zihnim iyice allak bullak olurken karşımda duran katilin varlığını zorlukla seçiyordum.

"Şeytanla oynamaman gerektiğini bilmeliydin.."

Elini cebine attığı zaman ölümün kokusunu da soluyordum her ne kadar garip gelse de. Her şey silinmişti zihnimden. Tek bir düşünce vardı orada; son. Adamın hareketlenmesiyle birlikte olduğum yerden ayağa kalkıyorum kendimi onun olduğu yöne atarak.

Karnımın üzerinde hissettiğim sıcaklıkla birlikte çok kısa mesafeden katilin gözlerini görüyorum. Bakışlarımı hafif aşağı indirerek bedenime saplanmış bıçağa sarılı ellerine bakıyorum. Artık sona gelmiş miydik hepimiz? Sanmıyorum.

Kafamı tekrardan yukarı kaldırarak yüzündeki küstah tebessümle bana bakan katile odaklanıyorum kafamı sallayarak. "Haklısın, şeytanla oynamamam gerektiğini bilmeliydim. Çünkü her zaman hile yapacaktır." Sağ elimin buluştuğu farklı türden soğukluğu kavradım. O gözlerde anlaşmazlık yatıyordu fakat kısa süre sonra çözülmüştü o da.

Etrafa yayılan dördüncü silah sesiyle birlikte tetiği çeken parmağım silahın şiddetine hazırlıksız yakalanmıştı. Geriye savrulan katilin vücudunun ardından benimki de geriledi. Ayağıma dolaşan şeyler dengemi kaybetmeme sebep olurken sırtüstü yere düşüyorum. Tamamen düşmeden hemen önce kafamın arkasının sert bir nesneyle buluşması duyduğum son his oluyor.

Öyle ki ne bedenime saplanmış bıçağın acısı ne de kolumu sıyıran kurşun yarasını hissedebiliyorum. Zorlukla açtığım gözlerimde sadece ağaçların engellediği gri gökyüzü manzarası yansıyor. Tekrardan kapanan gözlerim az önce bana sunulan karanlığa ulaşıyor. Yüzüme çarpan yağmur damlaları şiddetini kaybediyor yavaş yavaş.

Zaman akarında ilerlerken geride bıraktığı eksiklerin farkına bile varmak istemiyor. Konuşmamız gereken kişiyle farklı farklı yerlerde sonsuz uykuya dalmıştık ikimiz de. En kısa sürede konuşacağımızı umuyorduk ikimiz de ölümü hesaba katmanın saçma olduğunu düşünerek. Ve şimdi de ölüyorduk beklenmedik şekilde.

Yine de konuşmamız gerekiyordu işte...

~~••~~

Okurlar: Cevat ve Alisin arasını düzelt

O sırada yeni bölüm: (( 

Bahsettiğim Robert Hansen hakkındaki 'Frozen Ground' filmini izleyebilirsiniz. Ben de şoka uğradım araştırırken.

Yorum yaparak oy vermeniz benim için yeterli motive olmam için. Şimdiden teşekkürler. 

Bu şekilde bittiği için üzgünüm :(

Continue Reading

You'll Also Like

326K 23.1K 49
Adım Mira, Benim sizden farkım yok ama bu evde bir şeyler paylaştığım her insanın büyük bir farkı var. Ardı arkası kesilmeyen maceralar, anne karnı...
19K 137 6
Koca bir imparatorluğun parçalandığı dönemde doğan bahtsız bir sultan. Gücü tükenmiş bir devletin en güçlü sultanı Sultan 2. Abdülhamit'in cülus kız...
4.2M 95.2K 103
❗️Kitap ağır cinsellik ve vahşet içerir❗️ ... "Söz verebilir misin, Liya?" "Sana söz veriyorum, seni sevmekten asla vazgeçmeyeceğim. Senden vazgeçtiğ...
9.4K 617 18
Savcı Sevim İpek Karalar & Yüzbaşı Kadir Ateş Akarsu