Gerçek Yaşamdan Arşiv

By gecem-asil

1K 59 23

Bilgisayar dehası diyorlardı ona... Bilgisayar mühendisliği okuyan Rozalin Masiva, anne ve babasının suçsuz o... More

Gerçek Yaşamdan Arşiv Giriş
1. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm

2. Bölüm

52 11 1
By gecem-asil

Nasılsınız?

Saati alayım;

Oy verip satır aralarına yorumlarınızı yazıyorsunuz değil mi?

Kibritçi kızın öleceğini bilseydi haylaz çocuk, alır mıydı küçük kızın terliğini?

Peki sokaktaki insanlar bilseydi satın alır mıydı kibritleri?

Ya annesi yine de der miydi sat bu kibritleri?

Kendi içinde zamansızdı kibritçi kızın ölümü. Ölüm minik kızı yakasından yakalamıştı, bedeni ona ihanet edip zangır zangır titrerken, ebedi bir sıcaklık teklif etmişti. Seve seve kabul etti küçük kız bu teklifi. Artık üşümeyecekti ya. Soğuk yoktu onun için artık. Sıcağın güvenli kollarında huzurla gülümsedi. Hiç bir derdi kalmamış gibi...

Kahkahalar ile gülerken bir anda ağlamaya başlamaktı hayat. Önce deli gibi neşelendirirdi seni sonra ise neşelendiğin yerden deşerdi kalbini. O an umursamaz olan insan geriye baktığında pişman olurdu yaptıklarına. Sorulacak sorular mühürlenirdi kalplere ket vurulurdu kemiksiz dillere. İşte o zaman acırdı o fani haline. Dilime vurduğum ket ağzımda nahoş bir tat bırakmış karşımda bulunan gözler acımı dağlamıştı. Gelen farkındalık hissi ile dilimi yavaşça çözdüm. Kaşlarımı çattım. "Beni tanıyor musunuz?" Saygıyı bir duvar misali önüme örmüştüm. Şans ihtimali beni yakalasa da bu kadar olmadığını sezmiştim. Şanslı olduğum kısım bir anda belirmesiydi. Hem de hemen önümde. Sessizce sigarasını duvara sürttü. Kafasını sallayarak "Evet." dedi, tekdüze ve yeterli bir cevaptı. Tedirgince sordum. "Buraya bilerek mi geldiniz?" Soğuğun varlığını hissettirmiyordum o an. Tenime bir esinti değiyordu fakat ben anlamlandıramıyordum. Beni nasıl bulmuştu? Ben onu aylarca ararken elimde nerde olduğuna dair hiç bir bilgi yoktu. Yanımdayken bile onu bulamamıştım. Ona dikkat etmemiştim, onun o olduğunu kavrayamamıştım. Zihnim bu kadar mı yorgundu? Bugün kaç saat uyumuştum sahi?

Caddede bulunan sokak lambası yüzümün bir kısmını aydınlatırken gölgemin devrildiği yere baktım. Gölgem benden oldukça uzun görünüyordu. Siyahtı, yalnızdı. Gergince gözlerimi kırpıştırıp yanıtını bekledim. Her saniye asır gibi geliyordu. Bana asırlarca gibi gelen süre sonunda "Bilerek geldiğim söylenemez fakat senin için buradayım." dediğinde kafam karıştı, beni bilerek bulmamış mıydı? Tesadüf müydü? Beynim lapa olmuş gibi hissettim. Aklımda peydah olan düşünceler silsilesi birbiri ile çarpışıyor ve beni boğuyordu. Gözlerini aydınlatan sokağın lambasıyken kahveleri koyu muydu, açık mı? Çözememiştim. Tam dikkatte etmemiştim.

Bir kaç adımda yanıma yaklaştı, bir kol mesafesi kalınca önümde durdu. Gölgesi benimkinin yanına devrildi. İki soğuk gölge birbirini karşılamıştı. Gözleri bir şüpheliye yaklaşıyormuş gibi keskin ve ısrarcıydı. Kirpiklerinin gölgesi her kırpışında ahenkle dalgalanıyordu. Sessizce yutkundum ve dudaklarımı konuşmak için araladım. Gerginlikten kuruyan dudaklarım çatlamıştı.

"Sizi tanıyorum fakat konuşulacak şeylerin yerinin burası olduğunu düşünmüyorum. Ben aylarca size ulaşmaya çalışırken beni umursamadınız fakat bir anda karşıma çıkıyor ve senin için buradayım diyorsunuz. İki yıl sonra sizi karşıma çıkaran sebep nedir?"

Denizin üzerinde salınan bir zevrak gibi ruhunun sallandığını haber verircesine bana baktı. Her bir dalgada daha çok sallanıp devrilecek gibi değil güçlenecekmiş gibiydi.

"Sürüldüm. Aylarca sana ve ailene ulaşmaya çalıştım ama ulaşamadım. Yeni döndüm sayılır. Döneli sadece bir ay oldu." dediğinde içimde oluşan hisse anlam veremedim. Birinin yanımda olduğunu belirtircesine içime su mu serpilmişti? Bu his mideme kramp girmesine sebep olmuştu. Yüz ifadem gevşedi. Kaşlarım ise hala çatıktı.

"Başka bir yerde konuşalım. Geliyor musunuz?" diyerek yürüdüm. Burada konuşmanın uygun olmadığı olağandı. Sakince bir yerlerde oturarak konuşulması gerekenler vardı.

"Geliyorum."

Yedi yirmi dört açık olan bir kafeye geldiğimizde. Köşede olan bir masa seçmiştim bu devirde yerin bile kulağı vardı. Demre Han ise bir şey demeden beni sessizce takip etmişti. Saatin geç olmasına rağmen kafe oldukça kalabalıktı. Gelenler genelde üniversite öğrencileriydi. Bazıları ders çalışırken bazıları da bir şeyler atıştırıyordu.

Genç adam elinde tuttuğu dosyayı sinirle masaya çarptı. "Bakın ben bu işin sonuna kadar gideceğim. Tüm bunların ardında kimin olduğunu öğreneceğim ve hepsini içeri seve seve göndereceğim."

Emniyet amiri alnını ovalayarak sinirle soludu. "Bu iş seni aşar Zehsen. Haddini bil!" dediğinde genç adamın siniri hayal kırıklığına bulanmıştı.

"Beni aştığı için yardım istiyorum amirim. Müdüre açacağım bu dosyayı." dediğinde emniyet amiri ağzından tükürükler saçarak bağırdı. "Hayır dedim. Bu konuşma burada bitmiştir. Defol git!" diyerek kapıyı gösterdi. Kapıdan öfkeyle çıkıp giden genç adam bu işin peşini bırakmamakta kararlıydı derince bir nefes çekerek masasına oturdu. Dosyayı tekrar açarak okumaya başladı. Belki beş yüzüncü kez olacaktı. Sorun değildi. Gerekirse beş yüz defa daha okurdu. Fotoğraflar bulunan dosyayı detaylıca inceledi. İlk sayfada yer alan Kağan Masivaydı.

Kağan Masiva kırk sekiz yaşındaydı. Alnında yaşının getirdiği kırışıklıklar oluşmasına rağmen oldukça genç duruyordu. Bazı insanlara zaman değmiyormuş gibiydi. Koyu kahve ve çekik gözleri vardı. Kökeni Asya'ya dayanıyor gibi görünüyordu. Asıl mesleği doktorluktu fakat bir yazılım şirketine sahipti. Ankara üniversitesinde tıp okumuş on yıl önce istifa etmişti. Şimdi ise bir çok uygulama ve oyun geliştiriyordu. Oyunlar genelde eğlence içerikli olmasına karşın uygulamalar ise daha gerçekçi içeriklere sahipti. Haber uygulaması, virüs uygulaması, vpn uygulaması ve bunun gibi bir çok uygulamanın sahibiydi. İçlerinde en çekici olan ise yeni piyasaya sürülmüş global haber uygulaması olan Gerçek Yaşamdan Arşiv'di. Haberleri tuhaf bir üslupla okuyucuya aktarıyor ve yaptığı haberlerin hepsi kesin olarak doğru çıkıyordu. Bunu nasıl yapıyor olduğu bilinmiyordu. Haber siteleri ise rakibi bile değildi.

Bu uygulama bir gün başına iş açmıştı ve yapılan bir haber nedeni ile tutuklanmış, uygulama ise kısıtlanmıştı. Birilerinin bam teline dokunduğu kesindi. Bu yüzden tutuklanmış olması kuvvetle muhtemeldi. Dosyada bulunan bilgiler oldukça yüzeysel hazırlanmıştı. Genç adam ne yaparsa yapsın işin aslına ulaşamıyordu. Sayfayı çevirdi. Diğer sayfada bulunan kişi Çiğdem Masiva'ydı.

Ortağı ve aynı zamanda eşi olan Çiğdem Masiva ise bir doktordu. Tanınan bir hastanede cerrahtı. Eşi ile birlikte o da tutuklanmıştı. Onun neden tutuklandığı ise bilinmiyordu. Yaşı kırk beşti. Oldukça güzel bir kadındı. Sarı saçları ve açık kahve gözleri vardı. Yüzünde yaşını belli eden minik çizgilere sahipti. Dosyada onun hakkında çok az bilgi vardı.

Çift uzun yıllardır evli olmalarına rağmen çocukları yoktu. Burasıda kocaman bir soru işaretiydi.

Genç adam bu işi deşelemeye ve sonuna kadar gitmeye karar verdi.


Tüm öfkemi, sitemimi dışarıda bırakırsam öylesine acıyordu ki canım. Dışarıda attığım her adımım boğazıma yaslı bir hançer hissiyatı veriyordu. Kafamı kaldırıp baktığım gökyüzü her gördüğümde boğazımdaki hançerin baskısını arttırıyor, kalbimden keder dolu yük gemileri kaldırıyordu. Yağmura dokunmak acımı öfkeme katıyor, kanımı katrana çeviriyordu. Katrana dönen kanım kalbime giriyor, kalbimi kaynatıyordu. Kalbimdeki gemiler katran taşısın istemiyordum. Huzur götürmeliydi gemiler. Tonlarca katran değil.

Her oksijen çektiğimde karşımda beliren yüzler beynime çivi gibi çakılıyordu. Annemin güler yüzü geliyordu aklıma, acım katlanıyordu. Babam kızım diyordu ipek gibi sesiyle ben ise nefes alamıyordum. Onlar yabancı yerde uyurken sahici hiç bir uyku girmiyordu gözüme. Uyuyordum. Uyuyordum fakat yalandandı bu uykular...

Masayı izliyordum. Siyah desensiz olan masada iki tane Türk kahvesi bulunuyordu. Şekerli istediğim kahve tam bana göreydi. Masayı gözlerimle kuşatıyor düşüncelerimi aktarıyor gibi uzun bakıyordum. Gözlerimi masadan çekmeden "Bana baştan sona kadar neden burada olduğunuzu anlatır mısınız?" dediğimde boğazımdan tonlarca ağırlık geçmişti. Kursakta kalan yaşanmışlıklar acı veriyordu. Onun vereceği tüm cevaplardan haberdardım fakat ondan dinlemek istiyordum. Eksiğiyle, fazlasıyla...

İtiraz etmedi. Edecek bir şey de yoktu.

"İki yıl kadar önce babanla annenin dosyasını araştırmaya başladım. O zamanlar cezaevine yeni girmişlerdi. Dosyalarını derinlemesine incelemeye koyuldum. Hatta bir kaç isime bile ulaşmıştım fakat içeriye girmelerindeki asıl sebebi bulamadım. İşin içerisine diğer ülkelerden güçlü isimler de girmişti. Meslekten men edilmeme ramak kalmış olmasına rağmen peşini bırakmamakta ısrarcıydım. Buna rağmen araştırmaya devam etmeme izin vermediler ve beni başka bir şehre sürdüler. Geleli bir ay bile olmadı seni ve kardeşini yeni buldum ve şuan karşındayım." dediklerinin hepsinin hafine kadar biliyordum. Aylarca onu araştırdığımı düşünürsek bilmemem olağan dışıydı. Az önce onu tanımadın diyen iç sesimi sustururken kafamı anladığımı belirtircesine salladım.

Soracağım soruya kendimi hazırlayarak gözlerimi kırpıştırdım. "Peki bana yardım edecek misiniz?" diyerek beklenti dolu gözlerimi gözlerine dikmiştim. Beklentimin karşılığını alamazsam yoluma tek başıma devam edecektim. Zorlanırdım ama mühim değildi. Bu işe karışmayacak olduğunu düşürürken "Evet." dedi sakince "Bunun için buradayım." Gözlerim bunun için ışıldamış mıydı bilmiyordum fakat oldukça sevinmiştim. Bu yolda güvenebileceğim birilerinin olması fikri yüzümde minik bir tebessüm olmasına sebep olmuştu. Aylar sonra sevinerek gülümsemem içimde bir şeylerin komasına sebep olurken anlık mutluluğuma sarıldım. İçimde yeşeren umut tohumunu kalbime ektim. Ona bakmaya devam ederken "Sevindim." dedim. Gözlerimi gözlerine değmeye devam ederken onu inceledim. Üzerine sıradan lacivert bir kazak giymişti. Siyah kaşe kabanını ise sandalyeye asmış tatildeyim havası veriyordu. Gerçi kimin tatildeyken belinde asılı silahı olurdu? Karanlıkta pek kendini belli etmeyen badem, kahve gözleri şimdi fazlasıyla koyuydu. Siyah bile zannedilebilirdi. Ölüyü bile kıskandırabilecek kadar beyaz bir tene sahip olması ise bir çok kadını kızdırabilirdi. Saçları, saçları kötü bir insanın ruhu gibi kapkaraydı. Karanlık bile hayret ediyor ona gıpta ile bakıyordu.

Bir an ona imrendim. O güzeldi...

Ayı bile kıskandıracak cinsten güzeldi.

"Bana neden yardım ediyorsunuz Demre bey?" adını söylemek, kendi sesimi işitmek kulaklarımda bir nefes duymuş gibi hissetmemi sağlamıştı. Flörtöz bir biçimde anlaşılabilecek soruyu ciddi bir şekilde sormam sorumu bu yargıdan kurtarmıştı. Ağzımda ise duman tadı bırakmıştı. Bunun nedenini çözemedim.

Yangın neredeydi ki?

"Yarım bir iş bırakmam ki bu da bir kaç insanın hayatı ile ilgiliyse." verdiği kaçamak cevabı sorgulamadım. Onun görevi için ölebilecek bir polis olduğunu düşündüm ve buna güvendim. Şimdilik...
Buna rağmen şüphe hala oradaydı, kalbimin üzerine sinmişti. Bazı güvenler şüpheye gebeydi. Bu da onlardandı. Şuan buna takılmadım, takılmamalıydım. Masaya konulmuş kahvelere kimse dokunmamıştı. Buz gibi olmuş kahveyi sakince alıp bir dikişte içtim. Kafeine ihtiyacım vardı. Bu gecede uyumak yoktu. Fincanı bırakıp kolumu her hareket ettirdiğimde ses çıkaran saatime baktığımda gece yarısına ulaştığımızı gördüm. Yeni bir gün olmuştu. Sandalyeyi geriye iterek ayağa kalktım. Sandalyeyi itmemle çıkan sesle bir kaç kişinin bakışı bana dönmüştü. Aldırmayıp montumu üzerime geçirdim. Beyaz montum yeni yıkanmış gibi tertemizdi.

Eve bir an önce gitmeliydim. Zira evde beni bekleyen bir adet Begonya vardı. "Tanıştığıma memnun oldum Demre bey." diyerek elimi uzattım. Ayağa kalkmadan elini elime uzatıp sıkıca kavradı. Elinin içinde kalan elim ufaldı, minicik kaldı. "Beye gerek yok kibritçi kız. Bende tanıştığıma memnun oldum." taktığı lakap ile kaşlarım havalandı. Elimi elinden çekip cebime attım ve telefonumu çıkartıp uzattım. "Telefon numaranı verir misin?" dediğimde ona uzattığım telefona ardından da suratıma bakarak dalga geçer gibi gülümsedi. Ördüğüm saygı duvarını az önce kendi ellerimle yıkmıştım. Anlaşılan yıkılacak tek duvar bu da değildi. Yüzündeki tebessüm adeta usta ellerle çizilmiş gibiyken kalbim dağlanmıştı. İlk defa gördüğüm gülümsemesi ile yanağında oluşan gamzeye baktım. Tanrı özel olarak seçip mi yaratıyordu?

"Bilmiyor musun numaramı?" dediğinde telefonu geri çektim.

"Biliyorum fakat sınamama engel değil." anlaşılan gerçekten de beni tanıyordu.

"Sana yarın geleceğin yeri mesaj atarım."

"Pekâlâ. "

Ortada duran kocaman bir buzdağı vardı. Duran buzdağı hakkında bildiğim tek şey bir buzdağı olduğuydu. Sırlar, yalanlar ve daha bir çok şeyin içine düşmüştüm. Bunun suçlusu kimdi ya da kimlerdi? Sorulacak tonlarca sorum vardı ve cevaplanmayı bekliyordu. Bu konuda annem ve babama öfkeliydim. Beni neyin içine sürüklediklerinden haberleri var mıydı? Tek dedikleri sen bu işe karışma demekti. Nasıl karışmazdım? Elim kolum bağlı durmamı nasıl söylerlerdi? Beni tanıyorlardı söyledikleri sözlerin boşuna olduğunu bilmelerine rağmen söylemeye devam ediyorlardı. Elbette karışacaktım. Elimden bir şeyler gelebilecekken oturup beklemem işten bile değildi.

Kafeden ardımdan çıkana Demre Han'a bakmadan yürüyüp taksi beklemeye koyuldum. Begonya'mı özlemiştim. Begonya'ya anne ve babamın hapiste olduğunu söylememiş sadece iş için burada olmadıklardan bahsetmiştim. İki yıldır her gün onları soruyor ve ağlayarak onları istediğini dillendiriyordu. Bir şekilde geçiştirmeye çalışıyordum fakat nereye kadar geçiştirecektim bilmiyordum. Derin bir iç çektim. Ben gelmeden uyumuyordu "Umarım bugün uyumuştur." diye mırıldandım. Çünkü saat geç olmuştu. İhmalkarlık omuzlarıma çökerken onunla daha fazla ilgilenmem gerektiğini aklıma kazıdım.

Boş bir taksinin durmasıyla hemen bir metre ötemde hissettiğim Demre Han'a döndüm. Savrulan bir yaprak gibi "Yarın görüşmek üzere Demre Han." dediğimde uğraştığı telefondan kafasını kaldırıp "Görüşmek üzere Kibritçi kız." dedi ve çalan telefonu ile telefonu kulağına götürdü. Daha fazla taksiyi bekletmemek adına bindim. Binerken işittiğim tek cümle "Evet onu buldum." olmuştu.



Continue Reading

You'll Also Like

3.8M 201K 97
Fırat bencildi, İsyan Çiçeği asiydi, lakin kaderleri bir yazılmıştı. İkisi birbirine aitti, ayrılık ölüm getiriyordu...
9.1M 457K 119
Bu bir Asker kurgusudur. Wattpad hali ve Kitap hali yayında. Bildiğiniz bütün asker hikayelerini unutun bu hikaye bambaşka. Gamzeli ve Kurt'un hikaye...
967K 14.3K 55
Ne yani kendinizi ne zannediyorsunuz? İstemiyorum gerekiyorsa hem dersten bırakın , hem okuldan atın... Bu kadar asabi olunmaz didem , o çok konuşan...
9.5K 260 6
yaş farkı + cinsellik bulunmaktadır ona göre okuyunuz...