Hep Sonradan Köpürdü Dalgalar...

By vQuatris

164K 14K 9.4K

❝how could i hate him if he's such an angel?❞ [dört aralık, iki bin yirmi] ©vQuatris More

1: "son hak savunucu"
2: "mahvedilen bir akıl sağlığı"
3: "beklenmeyen iade"
4: "gözler de yesin"
5: "akılsız başın cezasını dudaklar çeker"
6: "yılana sarılma durumu"
7: "maç"
8: "hayal kırıklığı"
9: "yinelenen hata"
10: "fark edilmese de bir jest"
11: "sömürge ittifakı"
12: "bilinmeyen yere"
13: "züppe"
14: "cenneti deneyimlemek"
15: "benim ol"
16: "bir dizi küfür ve biraz flört"
17: "beni tavladın"
18: "alâkadar etmez"
20: "sıradanlık"
21: "kıskandın mı"
22: "daha ne kadar belli edebilirim"
23: "muhtemel ilk"
24: "paramparça"
25: "elde edemeyeceğim kimse yok"
26: "sorumlulukların sonu"
27: "yüzsüzlüğün daniskası"
28: "güvenilirliğini yitiren sözler"
29: "sevmek affetmeye yetmez"
30: "işte son veda"
31: "baharın gelişi"
32: "cesaret, özgüven ve güç"

19: "ufak tefek yükselmeler"

4.4K 403 294
By vQuatris

Zayn - Pillowtalk

BÖLÜM 19: UFAK TEFEK YÜKSELMELER

"Nereye?" 

Hazırladığım çantayla dışarı çıkmak üzereydim ki Uygar'ın sesi beni bir anlık durdurmuştu. Saniyeler sonra adımlarının bana yaklaştığını duydum. 

"Burada kalmama gerek yok artık," dedim, kapıyı açıp dışarı çıktığım sırada. Onunla nasıl olacağımızı hiç sorgulamamıştım ama şimdi bazı gerçeklerin farkına varıyordum. Gözünde her zaman tersleyip 'ayar çekebileceği' bir insandım. Ve ben böyle bir düzende bulunmak istemiyordum.

Bir anda kolumdan tutup beni durdurmaya çalıştığında sinirle onu ittirdim. Bunu beklemediğinden olsa gerek birkaç adım geriye adımladı. 

"Ne sikim yapıyorsun?" dedi, kaşlarını çatarak. 

"Asıl sen ne sikim yapıyorsun?" diye karşılık verdim. "Beynimi sikmekten vazgeç artık." 

"Seni ilgilendirmeyen konulara burnunu sokmamanı söylediğim için suçlu mu oluyorum yani?" Sanki söylediği şey çok normalmiş gibi konuşması sinirlerimi daha da bozuyordu. Uygar böyle bir insandı işte. Hatasını asla kabullenmeyecek ve inatla beni haksız göstermeye çalışacaktı. 

"Bir şey diyeyim mi?" Acıyan gözlerle baktım ona. "Anlatmak için uğraşacağım çabaya bile değmez. Beni rahat bırak."

 Arkamı dönüp tekrar gidecektim ki, "Ben sapık değilim, seni rahatsız ettiğim falan yok," dedi, sinirli sesiyle. 

"Öyle demek istemediğimi biliyorsun. Sana sapıksın demiyorum. Laflarımı istediğin yöne çekme." 

"Ne demek istiyorsun o zaman?" Kollarını göğsünde birleştirdi. 

"Benimle konuşma şeklinden rahatsız oluyorum tamam mı?" Elimdeki çantayı yere bırakıp ona yaklaştım. "Eğer sana hoşuna gitmeyen bir şey sorduysam ya da söylediysem bunu bana insan gibi söyleyebilirsin." Gözlerini kırpıştırarak birkaç saniye bana baktı. 

Öfkeyle dudaklarını ıslatıp derin bir nefes çekti içine. "Sürekli bana neyi nasıl yapmam gerektiğini söyleyip duruyorsun," dedi rahatsız olmuş bir şekilde. "Kibarlık nedir bilmiyorum çünkü böyle yetişmedim tamam mı? Bana böyle olmam öğretildi ve şu ana kadar da bu konuda hiçbir sıkıntı yaşamadım. Ama yok, sonra senin gibi biri karşıma çıktı ve bir anda 'bu böyle yapılır, şu şöyle edilir' demeye başladı." Eliyle saçlarını geriye yatırdı. Söylediklerinde dürüst gözüküyordu. "Sikeyim, ilk kez birinin yanında biraz da olsa kendim gibi hissediyorum diyorum sonra bir anda öyle davranıyorsun ki..." Yutkunarak durdurdu kendini. 

"Ne?" dedim, üstüne giderek. "Ne oluyor söylesene?"

"Gerek yok," dedi kafasını iki yana sallayarak. "Nereye gidiyorsan git şimdi." Arkasını dönüp eve ilerlediğinde öfkeyle dişlerimi birbirine bastırdım. 

"Bana emir verme." Arkasından ilerledim. "Siktiğimin herifi, bana emir verip durma." Kapıyı kapatmak üzereyken elimle onu durdurdum. Omuzlarından geriye ittirirken kafayı sıyırmış gibi hissediyordum. Hiçbir zaman kendimi kontrol edebilecek sabra sahip olmamıştım. Anlık yükselir, anlık patlar ve anlık pişman olurdum. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Şu an pişman hissettiğim hiçbir şey yoktu tabii.

Ona ağzının payını vermek istiyordum. 

Onu itmemle o da beni omzumdan ittirmişti. "Sınırlarımı zorlama benim," dedi, tehlikeli bir ses tonuyla, yumruklarını sıkıştırarak. Buysa zihnimdeki kıvılcımları ateşledi. Bir anda celallenmiştik. Ve biliyordum ki alttan alan taraf ikimiz de olmayacaktık.

"Zorlarsam ne olacak?" Özellikle kışkırttım. "Vuracak mısın?" Biraz daha yaklaştım ona. Ayak uçlarımız birbirine değiyordu. 

"Kutay," dedi, omuzlarımdan ittirerek. "Kes şu tavrını." 

"Vursana!" diye haykırdığımda dişlerini birbirine bastırarak birkaç saniye bana bakmıştı. Yumruğunu sıkıp yakamdan kavrarken göz göze geldik. İkimizin de öfkeden göğüsleri hızla yükselip iniyordu. Nefeslerimiz birbirine çarpıyordu.

Cidden bana vuracağını ve acımasız bir kavgaya gireceğimizi düşündüğüm o anda yerlerimizi değiştirdi ve sırtımı duvara yaslayıp dudaklarımızı birleştirdi. Beklemediğim bu hamle karşısında bir an için afallasam da adapte olmam saniyelerimi almamıştı. Ellerim saçlarından kavrayıp çekiştirirken o ise belimden sıkıca tutmuş, kalçasıyla beni duvara sabitlemişti. 

Dudaklarımız üstünlük kurmak istercesine birbirleriyle savaşırken o kadar serttik ki dişlerimiz birbiriyle çarpışmış ve dudaklarımızdan acı dolu birer inleme dökülmesine sebep olmuştu. Canımı acıttığı için alt dudağını ısırdığımda parmakları acımasızca tenime saplandı. 

"Sikeyim seni," diye mırıldandı, dudaklarını boynuma indirerek. 

Kafamı geriye atıp onu yer açarken, "Asıl ben seni sikeyim," dedim. 

Dişlerini ince deriye geçirip çekiştirdiğinde bunun hoşuma gitmiş olmasından kaynaklanan zevk dolu bir inilti bıraktım. Elleri kalçamı avuçlayıp ön bölgemizi birbirine sürttüğünde itiraz etmeden bizi yönlendirmesine izin verdim. Boynuma öpücük bırakıp emiyordu. Boynumda mosmor izlerinin kalmasını istemediğimden ensesindeki saçları çekiştirerek kafasını kaldırıp gözlerinin içine baktım. Alt dudağından ince bir kan sızıyordu. Dudakları kızarmıştı. 

"Benimle düzgün konuşacaksın," dedim, nefes nefese bir şekilde. "Tamam mı?" 

Gözleri dudaklarımdayken, "Tamam," dedi yalnızca. Sonra tekrar öpüşmeye başladık. Ellerimiz birbirimizin vücudunu baştan sona okşarken kendimizden geçmiştik.

Ta ki, "Kusura bakmayın bölüyorum," diyen sesi duyana kadar. Berkan bir yetmişlik boyuyla kapının önünde durmuş sinsi sırıtışıyla bize bakıyordu. Uygar benden ayrılmadan, "Siktir git," dedi. Ben de hiç keyfimi bozmadan Uygar'ı boynundan öpmeye başlamıştım. 

"Gidemem bebişim, seninle konuşmam gereken bir konu var. O yüzden o malum yerini iç çamaşırına sığdır ve salona gel." Yanımızdan geçip içeriye girdiğinde Uygar'la göz göze geldik. Boğazımı temizleyerek onu hafifçe benden ittirdiğimde birkaç adım uzaklaştı. 

"Gitme bir yere," dedi. Sonra duraksadı. "Yani lütfen."

"Tamam," dedim, kafamı sallayarak. "Gitmiyorum ama iki gün sonra yurt halloluyormuş, o zaman gideceğim." 

"Tamam." Kafasını salladıktan sonra dudaklarıma son bir öpücük kondurup bahçeye doğru ilerledi. Beni yere bıraktığım çantamı alıp bana uzattığında bir şey demeden aldım ve merdivenleri çıkmaya başladım. 

Dakikalar önce öfkeyle ayrıldığım odaya tekrar girerken aklımda sayısız düşünce dönüyordu. Hepsinin ucu da dönüp dolaşıp Uygar'a dokunuyordu. Kendimi yatağa bırakıp, "Sikik herif," dedim, onu hayal ederken. "Bir de aklıma girmeye başladı şimdi." 

Birkaç saat odada boş boş oturduktan sonra susadığım için mecburen aşağıya inmiştim. Salonun önünden geçerken Uygar'ın çetesinin tamamlandığını görmüştüm. Hande ve Derman da gelmişti. Ne ara geldiklerini bile duymamıştım.

Elimdeki su dolu bardakla odaya gitmek için tekrar salonun önünden geçiyordum ki, "Kutay yanımıza gelsene!" diye seslendi beni gören Berkan. 

Her ne kadar istemesem de mecburen adımlarımı salona çevirdim. Adlarından ve okuldaki sükselerinden hariç haklarında pek bir şey bilmediğim insanların arasına girerken pek bir keyifsizdim. Şimdi sohbet de hiç sarmayacaktı, emindim. 

Uygar'ın hemen yanına otururken, "Selam," diye mırıldandım, onlara bakarak. İlk kez gerçek anlamda arkadaşlarıyla oturup konuşacaktım ve bu biraz tuhaftı. 

"Ay cidden kusursuz," dedi Hande kısık bir sesle. Kendi kendine konuşuyor gibiydi. Gözlerimi ona çevirdiğimde duymuş olduğumu fark edince utanarak yanındaki Derman'a sokuldu. Derman'ın beni alıcı gözle süzdüğünü de o an fark ettim.

"Teşekkür ederim," dedim, özgüven dolu bir gülümsemeyle. Onun gibi bir insandan bunu duymak gururumu okşamıştı.

"Uygar bize senden bahsetmişti," dedi Derman, gözlerimin içine bakarak. "Söylediği kadar varmışsın sahiden." 

"Sabah pastanede karşılaşmıştık evet," dedim, kafamı sallayarak. "Bana bakış şeklinizden anlamıştım bahsettiğini." Laf soktuğumda gülümsemiş ve kafasını sallamıştı yalnızca. Sabah bizi dinlediklerini gayet net belli etmişlerdi.

"Uuuu!" dedi Berkan oturduğu koltukta zıplayarak. "Vahşi, en sevdiğimden." Kendini hemen yanıma bırakıp kolunu omzuma attığında bir anda böylesine samimi olmasını sorgulamıştım. 

"Seni bu hafta sonu gerçekleşecek partime çağırıyorum dostum," dedi. "İstersen portakalını da getirebilirsin." Bir an ne demek istediğini anlamayarak ona baktım. Sonra portakal diyerek kimi kast ettiğini anladım.

"Ne? Portakal mı?" 

"Şu yanındaki," dediğinde kaşlarımı çatmamla yutkunmuş ve kolunu omzumdan çekmişti. Tehlikenin yaklaştığını hissetmiş olmalıydı.

"O-o," dedi Uygar, çenesini kaşıyarak. 'Boku yedin' der gibiydi. 

O kadar da değildim ya.

"Onun bir adı var," dedim, sinir olmuş bir şekilde. Ondan portakal diye bahsetmiş olmasına inanamıyordum. Deniz eğer duysaydı günlerce ağlayabilirdi bunun için. "O da Deniz, saçma lakaplarını kendine sakla." 

"Pardon," dedi eski yerine geri oturarak. "Bana da Limon derler, pek takılmam ben." Platin sarısı saçlarını işaret ettiğinde bir şey demedim.  

Aradaki fark seninkinin boya, onunkinin ise doğuştan olması salak herif.

"Her insan senin gibi değil tahmin edeceğin üzere." Elimdeki su dolu bardaktan bir yudum aldım. 

"Uygar zaten hep ateşle oynamayı sevmiştir," dedi Hande, işaret parmağını ısırarak. "Şaşırtmadı." Kahve gözlerini bana çevirip göz kırptığında gülümsedim. Onun hakkında hiç kötü dedikodular duymamıştım aslında. Ondan statü olarak çok çok daha aşağıda olan kadınların konuşulduğu çok fazla konu vardı. Hande o dedikoduların kurbanı değildi. 

Hızlıca oturduğu yerden kalkıp, "Bence içmeliyiz," dedi arkadaki içkilerle dolu rafa ilerleyerek. "Hem ne demişler? İnsanlar içmeli ve sevişmelidir."

Berkan peşinden ilerlerken, "Bunu kim demiş bilmiyorum ama çok iyi demiş," diyerek Hande'yi dudağından öpüp içki şişesini eline aldığında Uygar'la göz göze geldim. O ise dudaklarını büzerek omuz silkmekle yetinmişti. 

Bir dakika, ne?

Kulağına uzanıp, "Siz dörtlü mü yapıyorsunuz yoksa?" diye sordum korkuyla. N'olur, hayır desin. N'olur, n'olur...  

"Hayır, kuzenimle sikişecek hâlim yok tabii ki," dedi, düşüncesinden bile tiksinmiş bir şekilde suratını buruşturarak. Bulunduğu ortama kıyaslayınca Uygar neden bir anda gözüme çok masum gelmişti? "Bunlar öyle öpüşmeyi koklaşmayı sever, çok takılma." 

Hiçbir zaman anlamayacağım, tuhaf insanlarla çevrelenmiştim resmen. 


Continue Reading

You'll Also Like

283K 18.5K 22
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
679K 30.5K 18
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
477K 36K 12
Boş kalan son sayfa dolmadan, kibritler yere saçılmadan, yanan son mum sönmeden, bu yabancı duman her yanımızı sarmadan ve onlar beni bulmadan bul be...
1M 63.6K 43
Ayağa kalkıp göz yaşlarımı sildim. Gözlerim son kez baktı ardından. Son kez seslendim adını. Bana öyle bir yara bırakmıştı ki, asla affetmeyecektim o...