SİRİNA (Final Oldu)

By sevdaacet72

114K 7.9K 17.3K

Ben Sirina. Kaos ve büyünün elçisiyim. İntikam hırsının doğurduğu gücüm. Ve o gün, kara bulutları delip geçen... More

Giriş
1.Bölüm "Tendeki Yağmur İzi"
2.Bölüm "Düşüş ve Buluş"
3.Bölüm "WEROSİM"
4.Bölüm "ŞİŞLİK"
5.Bölüm "MÜTTEFİK"
6. Bölüm"Kayıp Ruhlar Mezarlığı"
7.Bölüm "Yaralı ve Dövme"
8. Bölüm "Karmakarışık Zihin"
9.Bölüm "ANKA KUŞU"
10. Bölüm "KEHANET"
11. Bölüm "KAN ve RÜYA"
12. Bölüm "KRALLIK"
13. Bölüm "Kırmızı Pelerinli Yediler"
14. Bölüm "Yedinin Laneti"
15. Bölüm "Ölümcül Arzu" +18
16. Bölüm "Kızıl ve Kanlı Ay"
17. Bölüm "Büyünün Anlamı"
18.Bölüm "Yokuş ve Gidişat"
19. Bölüm "Yıkım ve Sonu Hazırlama"
20. Bölüm "Acı ve Büyü Bozma"
21. Bölüm "Yaşam Uykusu"
22. Bölüm "Saklı Olanlar ve Saldırı"
23. Bölüm "Arayış ve Dönüşüm"
24. Bölüm "Tören ve Bağ" +18
25. Bölüm "Davet ve İstek"
26. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 1
27. Bölüm "Seranta Krallığı" Part 2
28.Bölüm "Kaos ve Büyünün Elçisi"
29.Bölüm "Savaşa Hazırlık"
31.Bölüm "Enkaz Altındakiler"
32.Bölüm "KAN BAĞI"
33.Bölüm "Kolye ve Açığa Çıkan Sırlar"
34.Bölüm "Küller ve Gelenler"
35.Bölüm "ANSIZIN"
36.Bölüm "Ölümün Çanları"
37.Bölüm "Savaşın Ağırlığı"
38.Bölüm "Sonlar ve Gelişler"
39.Bölüm "Yüreğimde Bitmeyen Sonlar, Final"
TEŞEKÜRLER♡
Sirina 2- ASMERA
Asmera 1. Bölüm
Asmera: 2. Bölüm
Asmera 3. Bölüm
Asmera 4. Bölüm
Asmera 5. Bölüm: Final.

30.Bölüm "Altılı Kehanet"

780 103 647
By sevdaacet72

Lütfen oy ve yorum yapmayı unutmayın ♡

Bu bölüm benim için çok değişik oldu tepkilerinizi o kadar çok merak ediyorum ki, anlatamam♡

Keyifli okumalar

(Yerde oluşan şekil 19. Bölüm: Yıkım ve sonu hazırlama, bölümünde oluşmuştu. Unutanlar göz atabilir:)]

Her sonun bir başlangıca gebe kaldığını unutmuşsun.

30. Bölüm: Altılı Kehanet.

Karanlıkta kalanların çarkları o kadar hızlı dönerdiki gözleriniz görmezdi. Geceye karıştırdıkları zehirlerini hava ile solardınız, ciğerleriniz oksijen sanarken aslında siz; içten zehirlenmeye başlardınız. Bu zehir öyle alallede ve hemen kurtulacağınız bir şey değildi. Bir şey feda etmeniz gerekirdi. En kötüsü bu değil miydi zaten? Bir şeyleri feda edecek olmak.

Gözlerimi yumup derin bir nefes aldım. Ben hiçbir şey feda etmek istemiyordum. Parmaklarımı avuçlarıma gömüp sıktım. Sanki elimde yarım bir ay, hilal, vardı. Ben yumruk olan ellerimi sıktıkça derime batıyordu. Oradan küçük küçük sızmaya başlayan kanı hissedebiliyordum. Orada oluşan yaralar acı veriyordu, bu acı beni dinç tutuyordu.

Etrafıma baktım. Gökyüzünde hiçbir bulut yoktu. Hatta gökyüzünün maviliği o kadar berraktıki yarım ay hiç olmadığı kadar ışığını saçabiliyordu. Tüm bu güzel havaya rağmen küçük küçük çiseleyen yağmura anlam veremedim. Hızlı adımlar atıp etrafıma bakmaya devam ettim. Gecenin bu saatinde meydanda ya da dışarıda hiçkimse yoktu. Gözlerimden akmak için beni zorlayan yaşları geri yollamaya çalıştım. Kimse yoksa Werosim neredeydi?

Yağmur hafif hafif şiddetini arttırmaya devam ederken ıslanan saçlarım yüzüme yapışmaya başladı. Saçlarım; bu kadar güzel gözüküp, uğursuz olan gecenin izini taşıyordu.

Ateşin yakılı olduğu alanın tam ortasında dikildim. Sönmüş olan ateşten geriye kalan küllere baktım. Sanki hayatım bu küller gibi olacaktı. Etrafımda tam tur dönüp,
"Werosim," diye fısıldadım. Geceyi bölüp geçen küçük böceklerin sesi dışında hiçbir şey duyamadım.

Sesimi bir tık daha yükseltip,
"Werosim," diye seslendim. Burada değildi. İçten içe nerede olduğunu biliyor olmak beni dehşete düşürüyordu. Benim o gece şeklin çizilmesine sebep olduğum yerde miydi? Uyandıktan sonra bizzat kendim gidip bakmıştım ama orada şekil falan yoktu. Yoksa bu da mı büyüydü? Şeklin olmadığını görmek beni rahatlattığı için başka bir şey düşünememiştim. Fakat emindim ki John bakmıştı. Hatta John en ince ayrıntısına kadar kontrol etmiştir.

Yağmur biraz daha şiddetini arttırdı. Bulutlar sanki bunu bekliyormuş gibi ışığını saçtı. Ardından etrafımı saran şimşeğin sesi beni daha fazla huzursuz etti. Başımı gökyüzüne kaldırıp aya baktım. Yağmur yüzüme şiddetle inerken dudağımı yaladım.
"Werosim, neden?" Fısıltım acı kokuyordu. Sırf bu yüzden benim şu an dökemediğim gözyaşını bulutlar yağmur yağdırıp benim yerime akıtıyordu.

Bulutlar bile seni kaybetmemin acısını taşıyamayıp yağarken sen neredesin Werosim?

Daha fazla oyalanmak istemiyordum. Hızla evlerin arasında Werosim'in olabileceği yerlere baktım. Hiçbir yerde yoktu. Bacaklarım titrerken bile adımlarımı yere sağlam basmaya çalıştım. Aldığım nefesler ciğerlerimi zorlarken adımlarımı hızlı atmaya çalışıyordum. Koşamazdım, koşmak bedenimi ve bebeğimi çok zorlardı.

Yeniden şimşek çakması ile irkildim. Hazırlıksız yakalanmıştım. Gökyüzüne baktım. Bu sürekli gördüğüm kehanet miydi? Hayır, lütfen bu olmasın. Buna dayanamazdım. Adımlarımı biraz daha hızlandırmaya çalıştım. Dizlerimi ve yüzümü çizen ağaç dallarını umursamadım. Çamura batan ayaklarımı umursamadım. Benim bu uğursuz geceyi atlatmam ve Werosim'i kurban etmelerine engel olmalıydım.

Gökyüzüne bakmamla eş zamanlı olarak çakan şimşek yüreğime korkunun tohumlarının filizlenmesine sebep oluyordu.

Şimşekler büyünün habercisiydi. Özellikle de kara büyünün. Elimi bir ağacın gövdesine koyup derin bir nefes aldım. Soluklarım hızlıydı ve bana yetmiyordu. Elimi karnıma koyup,
"Babanı bulacağım bebeğim. Söz veriyorum," deyip yeniden yürümeye devam ettim. İki göğsümün arasında oluşmaya başlayan yanmaya engel olamıyordum. Kalbim mi acıdan yanıyordu yoksa yine göğsümde oluşan o yanma mıydı?

Yağmur üstüme yağmaya devam ederken yanan şey kalbimdi. Kalbim öyle bir yanıyordu ki üstüne yağan yağmurlar bile söndüremiyordu. Artık tutamadığım yaşlar gözlerimden sicim gibi akmaya başlarken burnumu çektim. Gözlerim bulanıklaşırken ellerimle gözlerimi sildim.

Ağaçlar azalmaya başlarken hızla yürümeye devam ettim. Ağaçların bitmesi ile ortaya geldiğim açıklığa baktım. Etrafıma hızla bakarken sadece ağaçları görüyor olmak kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Hızlı soluklarım göğsümü kaldırıp indirirken hissettiğim yanma git gide artıyordu.

İleriye doğru bir adım atmak istemem ile durakaldım. Ayaklarım kıpırdamıyordu. Hızla yere bakarken daha hızlı nefes almaya başladım. Ayaklarım git gide çamura batıyordu. Ne yaparsam yapayım bir türlü çamurun içinden çıkamıyordum. Diz boğumlarıma kadar çamura batarken elimi yere koydum.

Yere koyduğum ellerim ile oluşmaya başlayan şekle şaşkınlık ile bakmaya başladım. Bu benim o gün sebep olduğum şekildi ve ben tam olarak o şeklin ortasında duruyordum. Etrafımdaki üçgenlere baktım. Altı tane üçgen olması gerekirken yedi tane vardı. Kalbim daha hızlı atarken artık kontrol edemediğim bir şekilde düzensiz nefes alıyordum. Bunlar yedi pelerinli kişilerin işiydi. Buna onlar sebep olmuştu. Bunu başından beri biliyordum ama asıl kurban ben miydim?

Gözlerimi yumup elimin altındaki toprağı hissetmeye çalıştım. Sakin olmam gerekiyordu. Bütün duyularımı açmaya çalışıp etrafımda olan şeyleri hissetmek için başımı yukarıya kaldırdım. Yüzüme düşen yağmur damlalarını hissedebiliyordum. Elimin altındaki toprağın çamurumsu kıvamı derime işliyor gibiydi. Uzaktan duyduğum kartal sesleri vardı. Çamura saplanan ayaklarımın kıpırdandığını hissettiğim zaman gözlerimi yavaşça açtım. Ayaklarım topraktan çıkmış ve dizlerimin üstünde yarım oturur şekilde duruyordum.

Ağaçların arasından çıkan kişilere baktım. Hepsi farklı bir yerden çıkıp benim olduğum tarafa doğru geliyorlardı. Onlar yaklaştıkça yüzlerini örten pelerine baktım. Rengi kırmızı olan pelerin içime sadece korkuyu tetiklemeye devam ediyordu. Yutkundum. Bu benim sonumdu. Yedi her şeyi öyle bir planlamıştı ki çizdiğim şeklin ortasındaydım ve kendi ayaklarımla ona gelmiştim.

Gelen kişiler üçgenlerin içine girerken sadece onları izliyordum. İki göğsümün ortasında git gide büyüyen bir yanma vardı. Bu yanma hissi sanki kalbime ulaşmak üzereydi. Öyle bir yakıyordu ki sanki, zaten yanmış olan kalbim yine yanacakmış gibiydi.

"Sirina," diye seslenen tam karşımdaki kişiye baktım. Sesi ilk çıktığı zaman ince, sonlara doğru kalın çıkmıştı sanki. Hem bir erkeğin hem bir kadının ses tonlarının karışımı gibiydi. Anlam veremediğim ses tonu ile kaşlarım çatıldı.

"Sen Yedi olmalısın," diye fısıldadım. Sanki daha yüksek sesle konuşacak kadar güçlü değildim. Bu bir soru cümlesi değildi. Bu kesin olan bir yargının dışa vurumuydu.

Ellerini iki yana açarak hafifçe sallanmaya başladı. Bir şeyler yapmalıydım.
"Dur, söylesene senin gibi güçlü diye adı çıkan biri neden benimle uğraşıyor? Senin bizimle derdin ne?" Sesim bu sefer daha yüksek ve güçlü çıkmıştı. Eğer bugün burada öleceksem bile sebebini bilmek istiyordum.

Ellerini yavaşça aşağıya indirdi. Beni öldüreceğine o kadar emindi ki bir ölünün son istediğini yerine getirmek istiyordu. Tek sıkıntı şuydu; Yedi o kadar iyi bir insan değildi, asla da olmamıştı. Yağmur hızını azaltırken, kartal sesleri biraz daha yakından gelmeye başladı. Kartalların beni çabuk bulması gerekiyordu. Onlarında gücüne ihtiyacım vardı.

"Konuşsana, zaten öldürmeyecek misin beni? En azından bir kez olsun birini öldürürken sebebini söylemiş olursun." Konuşmam bittikten sonra kimse konuşmadı. Sanki burada konuşacak tek kişi Yedi'ydi ve o da susmayı tercih ediyordu. Konuşmayacağını düşündüğüm an da nasıl bir tonlamaya sahip olduğunu anlamadığım sesini duydum.
"Tek kehanet görenler sen, Ewgoniya Türü ya da Cadılar mı? Sizin asıl yanıldığınız nokta şu; birçok kişi kehaneti öngörebilir, hissedebilir, yaşayabilir. Bende öngörebilen kısımdayım. Senin de görebildiğini çok iyi biliyorum." Susması ile yutkundum. Evet, ben görebiliyordum ama her gördüğümüz şey doğru olmazdı. Mesela kendi yerimde gördüğüm kişi Werosim'di, ben değil.

Usulca başımı sallayıp,
"Gördüklerinin benimle ne alakası var?" Bunu dememle onun tuhaf gülüşü etrafı sardı.
"Benim gördüklerim baştan aşağı yalnızca seni ilgilendiriyor," demesi ile kanım dondu. Nasıl beni ilgilendiriyordu?
"Bu çok saçma." Bunu kendi kendime fısıldadım. İnanmak istemiyordum.
"Beni öldürebilecek tek kişi sensin Sirina," demesi ile aklım biraz daha karıştı. Ben onu öldürebilecek kadar güçlü bile değildim. Her ne görmüşse bu onu korkutmuştu hatta deliye döndürmüştü.

Son sözleri zihnimde defalarca kez yankılanırken aklımı toparlayabilmek için gözlerimi yumup biraz bekledim. Başımı kaldırıp yeniden ona baktım.
"Sende bu yüzden bu kadar şey planlayıp beni öldürmek istedin. Bu çok saçma. Benden daha güçlüsün, eğer isteseydin, benimle ilgili gördüğün ilk kehanette beni öldürebilirdin." Sözlerimin ardından yeniden onun gülüşü kulaklarımı doldurdu.
"Evet senden güçlüyüm ama seni direkt öldürseydim bir anlamı kalmazdı. Ve sana öyle planlar uyguladım ki seni baştan aşağı sarsacak kadar derin." Yavaşça yutkundum. O benim hayatımın içinde olmayıp öyle bir içindeydi ki bu beni fazlası ile korkutuyordu.

Başımı usulca iki yana salladım.
"Korktun değil mi? Kehaneti ilk başta hiç ciddiye almadın. Sürekli görmeye başlayınca korkup bir şeyler yapman gerektiğini anladın ama sen beni sarsacak kadar derin bir plan yapmış olamazsın." Kesin çıkan sesim ile onun gülüşü kulağımı doldurdu. Tüylerim diken diken olurken kıpırdanmaya çalıştım. Kıpırdayamıyordum yine.

Olduğu üçgenin içinden çıkıp önümde durdu. Yavaşça dizini kırıp yüzüme doğru eğildi. Elini yüzüme doğru uzatınca başımı geriye götürdüm. Bana dokunmasını istemiyordum.
"Seni öyle bir mahfettim ki," diye fısıldadı. Bunu demesi ile derin bir soluk bıraktım. Yapamazdı, beni mahfedemezdi.

Uzattığı eline baktım. Parmakları ince uzundu bir kadınınki gibi ama parmaklarının üstünde olan kıllar bir erkeğin elini anımsatıyordu. Bu çelişki beni kötü etkiliyordu. Yüzümü yaklaştırmam ile elini sağ yanağıma koydu. Elinin yumuşuk bir yapısı vardı. Onun görmediğim yüzüne bakarken birden başım geriye düştü. Göz bebeğim geriye doğru kayarken sadece beyazının gözüktüğünü görmesem bile biliyordum.

Bir kavganın ortasında kaldım bir an da. Sırtına baktığım adamı tanıyordum. Werosim? Emin olmak için oraya doğru hızlı adımlar ile yürüdüm. Werosim etrafını saran adamları dövüyordu. Sarhoş bir havası vardı. Tam olarak sarhoş olmasa bile kafasının hoş olduğu belliydi. Birden bana dönüp elini sertçe uzatması ile irkildim. Eli içimden geçerken yana kayıp onlara baktım. Werosim bir adamı boynundan tuttuğu gibi kılıcıyla acımasızca kesti. O bin avcıydı öldürmekten asla çekinmezdi. Yüzünü saran ter ve kan damlalarına baktım. Onun alnını zorlayan damarlara baktım. Neden bunlara saldırıyordu? Ona ne yapmışlardı? Biliyordum, ona bir şey yapmışlardı. Yoksa bir avcı asla nedensiz saldırmazdı.

Werosim'in adamı öldürmesi ile alkış sesleri duydum. Etrafımda bir tur döndüm. Kadın erkek karışık bir gurup etrafımızı sarmıştı. Werosim adamı öldürdü diye onu alkışlıyorlarsa kesinlikle bir sebebi vardı. Toplanan insanların arkalarında bir yere bakıp hızlı adımlar ile kaçışmalarını izledim. Ne görüp kaçmışlardı?

Kırmızı giyinmiş kraliyet muhafızları Werosim'in etrafını sararlarken korku ile manzarayı izliyordum ona bir şey yapmazlardı değil mi?

Werosim onlara bakıp kılıcını havada salladı. Bu onlara gelin ve görün demekti. Werosim onlara bakarken arkasından gelen yedi kırmızı pelerinli kişilere baktım. Onların geldiğini duyan Werosim sırtını duvara verip iki guruba bakmaya başladı. Burada ne olacağını fazlası ile merak ediyordum.

Werosim'in elindeki kılıç düştü. Yüzü kızarmaya başlarken dizlerinin üstüne düşüp boğazını tuttu. Nefes alamıyordu. Hızlı adımlar ile ona yönelip tutmaya çalıştım. Elim içinden geçerken sakin kalmaya çalıştım. Bunlar yaşanan şeylerdi bu yüzden herhangi bir şey yapamazdım.

Muhafızlar onu kaldırıp götürürlerken  kırmızı pelerinleler önde yürüyordu. Peşlerinden giderken Werosim'i nereye götürdüklerini merak ediyordum. Birden zaman ortadan ikiye bölündü ve kendimi hafif loş bir ışıkla aydınlatılan bir yerde buldum.

Werosim üstü çıplak bir şekilde uzun, betondan yapıldığı belli olan bir alanın üzerine yatırılmıştı. Masa kadar yüksekliği olan yerin etrafında yedi kırmızı pelerinli kişiler vardı. Ona bir şey yapacaklardı. Bu görüntüler onu seven yüreğime çok ağır geliyordu. Bakmak istemesem bile biliyordum ki burada görmem gereken bir şeyler vardı.

Yedi kişiden biri pelerinini çıkardı. Esmer teni loş ışıkta daha koyu görünüyordu. Yüz hatlarını tam olarak seçemesem bile kesin bir duruşu vardı. Werosim'i biraz yana kaydırıp yanına uzandı.

Adamın uzanmasından sonra geri kalan altı kişi hep birlikte bir şeyler fısıldamaya başladılar. Sesleri gittikçe yükseldi, yükseldikçe çekilmez bir hal aldı. Az önce yatan adamı kurban ediyorlardı ama ne için? Gözlerim yanında yatan Werosim'e kayınca yutkunmaya çalıştım. Öyle bir şey değildi, değil mi?

Eline hançer almış olan biri Werosim'in yanına uzanan adamın boynunu boydan boya kesti. Gözlerim yaşadığım şok ile büyürken, hançerdeki kanı Werosim'in alnına ve kaş arasına sürmesi ile şaşkınlığım daha fazla arttı. Bu adamı Werosim için mi kurban etmişti?

"Sen artık bizden birisin. Bana çok farklı bir şekilde bağlandın. Ve bunu asla içinden söküp atamazsın," diyen kişiye baktım. Bu Yedi'nin sesiydi. Ne kadın ne erkek sesine benzemiyor olmasından anlamıştım. Asıl mesele kimin söylediği değildi ne dediğiydi. Werosim onlardan biri olamazdı!

Başımı iki yana sallayıp geriye doğru adımlamaya başladım. Kendi isteği ile onların arasına girmek istemediği için bağın bu kadar olacağını zannetmiyordum. Bu kadar güçlü olamazdı, olmamalıydı.

Birden bedenimin geriye savrulması ile kendimi bir ormanda buldum. Burası tanıdıktı ama? Birden aklımda yanan ışık patlaması ile burasının neresi olduğunu kavradım. Werosim ile ilk karşılaştığımız yerdi. Benim onu, onunda beni kurtardığı zamandı.

"Onu bul ve onu öldür, Werosim. Sirina'yı öyle bir öldür ki bir daha kimse bize dokunmaya cesaret edemesin." Yine konuşan kişi Yedi'ydi. Gözlerimi yumdum.

Birden başka bir ana çekilmem ile bedenim sarsıldı. Yine aynı odadaydım. Bu sefer o beton masanın etrafında altı kişi oturmuş konuşuyordu.
"Kan bağı ile birbirlerine bağlandılar. Bu çok güçlü artık Werosim bizimle değil." Kalın sesli biriydi bu.
"Evet, Beş haklı. Ayrıca kalpleri birbirleri için bir atıyor. İlk başta yaptığımız büyünün hiçbir etkisi kalmadı," diyerek Beş'i onaylayan kişi ile yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

Werosim o büyüyü zaten isteyerek kabul etmemişti. Ayrıca kan bağı çok güçlüydü. Özellikle işe birbirlerine duydukları sevgi ve aşk katılınca daha da güçlenirdi.
"Bu yüzden yeni bir büyü yapacağız," diyen Yedi ile hepsi ayaklandı.

Biri o beton masaya kırmızı pelerinini çıkarıp yattı. Aynı şekilde fısıldayarak başlayan büyü giderek artan sesleri ile son buldu. Adamın boynunu kestikten sonra onu yaktılar. Geriye kalan bedeninin küllerini toplayıp bir testinin içine koydular. Artık beş kişiydiler. 

Bedenimin yine savrulması ile midem ağzıma geldi. Bir kurdun önünde beş kişi vardı. Hepsi farklı yerde durmuş ellerinde olan bir kesenin içinden kurda bir şeyler serpiştiriyorlardı. Yanlarına yaklaştığım zaman o kurdun Werosim olduğunu zaten biliyordum. Üstüne attıkları şey ise o kurban ettikleri adamın külüydü.

Gözlerim dolarken bedenim hızla geriye çekildi.
"John," diye fısıldadım.
"Ne olur duy beni, bul bizi."

Gözlerimden yaşlar akarken nefes nefese bir şekilde kendime gelmeye çalışıyordum. Yedi'nin elini itip gözyaşlarımı temizleyeme çalıştım. Her şeyi başından beri beni daha kötü bir son beklesin diye yapmıştı. Werosim ile kaderimizde kesişmek vardı ve bunu o da bilip kullanmıştı.
"Seni sürekli olarak rüyamda görmeye başlayınca öncesinde bir sürü büyü yaptım. Bilirsin kader bizi etkileyen çok önemli bir faktördür. Senin kaderinde sevdiğin kişi Werosim'di. Bir sürü büyü yapmış olsam bile buna değmişti. Çünkü Werosim'in yolu bir şekilde Diriyanka Krallığına denk geldi. Ve işte o zaman her şey istediğim gibi oldu. Hesap edemediğim tek şey; siz büyücülerin kan bağına olan inancınızdı." Susup derin bir nefes aldı. Başımı kaldırıp ona nefretle baktım. Kollarını iki yana açıp,
"Ama bak sizin o kan bağı zırvalığınızı bili yendim." Gözlerimi yumdum. İğrenç gülüşü kulaklarımı doldururken içten içe yanıldığını çok iyi biliyordum. Kan bağı düşündüğü kadar kolay ve basit bir olay değildi. Asla da olmamıştı. Atalarım eğer bir şeye önem veriyorsa bunun bir sebebi illaki vardı.

Başımı kaldırıp yine ona baktım. Keşke pelerini çıkarıp yüzüne bakabilseydim. Onu görmek ve yüzünü hafızama kaydetmek istiyordum. O artık öyle bir düşmanımdı ki onun yüzünü asla unutmak istemiyordum.
"Ama asıl mesele bu da değil Sirina. En çok istediğim şey neydi biliyor musun?" Alaylı çıkan sesine karşın ona aynı nefretle bakmaya devam ettim.

Sanki gözlerimdeki nefreti görmek onda farklı bir haz uyandırıyordu.
"Buraya gel. Sana bir sürprizimiz var," deyip çağırdığı pelerinli kişiye baktım. Onunla yer değiştirdi. Ben kıpırdayamıyorum diye tam karşımdaki üçgenin içine giren kişiye baktım bu sefer. Bu olmasın ne olur.

Karşımdaki kişi pelerinini çıkarıp yere attı. Gördüğüm yüz beklediğim kişinin yüzü olduğu halde soluğum boğazıma tıkandı. Öksürük krizine girerken gözlerimden gelen yaşların ardı arkası kesilmiyordu. Benim canım bu kadar çok nasıl yanardı?
"Başından beri asıl istediğim ve bunun için savaştığım şey Sirina; sevdiğinden elinden ölmendi." Omzumun üstünden Yedi'ye baktım.

Derin bir nefes almaya çalışıp yeniden önüme döndüm. Karşımda tüm heybeti ile duran Werosim'e baktım. Yanımda uyurken giydiği şeyler vardı üstünde. Çıplak göğsüne bakıp en son gözlerinin içine baktım. Bana bakan gözlerinin içinde herhangi bir duygu yoktu. Bana kıyamayan, beni çok seven adam şu an bana boş gözler ile bakıyordu. Benden ona kalan tek bir şey vardı; gözlerinin etrafını hala saran sarı şerit. Kırmızı göz rengi tamamen siyah olmuş olsa bile o sarı şerit orada duruyordu. O bizim bağımızın işaretiydi. Kan bağı zırvalığı demişti ama yanılıyordu. Kan bağı yaptığımız insanlarda her zaman bir iz kalırdı ve bu iz onun saklandığı karanlıktan çıkmasını sağlardı.

Werosim elini sırtına atıp kılıcını çıkardı. Her iki eliyle kavradığı kılıcı önünde tutup bana baktı. Yavaşça yutkunup gözlerinin içine bakmaya devam ettim. Eğer konuşursam beni duyardı, biliyordum. O beni, ben susarken bile duymuştu. Şimdi de duyardı.
"Werosim neden eski zamanda avcılar ve büyücüler kan bağı yaparlardı hiç sorguladın mı?" Susup tepki alamadığım gözlerinin içine bakmaya devam ettim.
"Çünkü kan bağları büyüden ne olursa olsun fazla etkilenmeyen tek şeydir. Bu yüzden bir avcı ve büyücünün birbirine sonsuz saygısı ve güven duygusu vardı. Onlar bu kan bağı sayesinde birbirlerini kurtarıp, büyücülerin kara büyüye yenilip başkalarına kötü şeyler yapmalarına engel olmuşlardı."

Elimi yavaşça şişik karnıma koydum. Bir an bakışları oraya kaysa da yine gözlerimin içine baktı. Bu benim için bir umut ışığı yakarken,
"Werosim sen benim iyi yanımsın," dedim.

Gözlerinin içine bakarken dalgalanan siyah renge baktım. Hiçbir büyü kırılmaz değildi. Yedi kendisine fazlası ile güveniyordu ama yanılıyordu.
"Sen haklıydın Werosim. İnsanlar seni sevip sana güvendiği için yanında durup seninle savaşmayacaksa senin bunu zorla yapmanın hiçbir önemi olmuyor." Yutkunup dudağımı yaladım.

"Bu kadar yeter. Artık onu öldür," diyen Yedi'ye hiç bakmadım. Werosim'in gözlerinde gördüğüm dalgalanmalar benim için yeterliydi.
"Ben seni asla yanımda zorla tutmadım Werosim." Bana doğru adım atmaya başladı.
Her adımı içimde zelzeleler koparıyordu. Onun her adımı içimde bir miladın başlangıcı oluyordu. Her adımı beni farklı duygulara itiyordu. Bir bebek annesi yanında olmadığı için ağlıyordu. Bir adam savaşa hazırlanıyordu. Bir kadın sevdiği uğruna her şeyi yapıyordu. Bir bana sahip olduğu son şeyi koruyordu. Ben hepsiydim. Ben içinden çıkamadığım duyguların, düşüncelerin hepsiydim.

Tam karşımda duran Werosim'e baktım. Gözlerimi kırpmam ile bir damla yaş daha düştü. Ben ölemedikçe gözlerimden düşen yaşlar ölüyordu. Ben ölemedikçe boğazıma dizilen nefeslerim beni boğuyordu.
"Duyuyorsun değil mi? Werosim her ne olursa olsun düşüncelerimi duyuyorsun değil mi?" Kılıcı tutan ellerine baktım. Titriyordu. Yeniden gözlerinin içine baktım. Dalgalanan siyah rengin yerine kırmızı hakim olmaya başlıyordu.
"Sen ne olursan ol, hangi büyünün etkisi altına girersen gir Werosim. Beni duyarsın. Her ne olursa olsun Werosim seni seviyorum." Dudağımı birbirine bastırıp çıkacak olan hıçkırığı zorla da olsa yuttum. Elimi biraz daha karnıma bastırıp,
"Biz seni seviyoruz," dememle onun sağ gözünden akan tek damla göz yaşına baktım.

Başını iki yana sallayıp kılıcı kaldırdı. Ben hala onun gözlerinin içine bakmaktan kendimi alamıyordum. Eğer öleceksek göreceğimiz son yüz onun yüzü olmalıydı. O benim başlangıcım oldu. Sonumda olmalıydı.

Kaldırdığı kılıcın başıma inmesini beklerken kılıcı döndürüp göğsüne saplaması ile kocaman büyüyen gözlerim ile göğsünden akmaya başlayan kana baktım.

Nefeslerim bir an dururken inanamıyordum. Boğazımı zorlayan çığlığı öyle bir saldım ki altımızda bulunan zemin sallanmaya başladı.
"Werosim!" Avazım çıktığı kadar sürekli onun adını söyleyerek bağırıyordum. Dizlerinin üstüne çökmüş bir vaziyette bana bakıyordu. Hala gözlerinde siyah ve kırmızı renkler kapışıyordu ama sarı renge dokunamıyorlardı. Oynattığı dudaklarına baktım.
"Seni seviyorum," diye kıpırdattığı dudakları ile bedeni devrildi. Sanki acım bedenimin kıvamını almış yanımda oturup Werosim'e bakıyordu. Canım o kadar acıyordu ki, keşke bu acı durulsaydı. Keşke bu acıya sebep olan olaylar olmasaydı ve Werosim karşımda dim dik bir şekilde durabilseydi.

İki göğsümün arası daha fazla yanarken başımı gökyüzüne kaldırıp bağırmaya devam ettim.
"Werosim!" Bu bağırtımdan sonra bedenimin yandığını hissetmeye başladım. Onun adını yine bağırdım. Ben bağırdıkça etrafımı saran alevler beni içine alıyordu.

Gökyüzünde hilal şeklindeki aya baktım. Canım yanıyor. Hem bedenen hem ruhen. Gözlerimden akmaya devam eden yaşları geri itemiyordum. Etrafımı ve bedenimi saran alevleri durduramıyordum. Göğsümün ortasında yanan şey havalandı. Görüş açıma giren annemin kolyesi alev alev yanıyordu. Hilal şeklinde olan aya baktım. Etrafını kıvrak hareketleri ile sarmış olan yılan başını yukarıya doğru kaldırmış tıslıyordu. Bakışlarım yeniden aya kayınca kolyemdeki gibi olduğunu fark etmem ile yutkundum. Onun etrafını saran yılana baktım. Siyah yılan, parlak bir ışık saçan aya öyle bir dolanıp yukarıya doğru tıslıyordu ki bu içime korkuyu değil gücü aşılıyordu.

(Bendeniz, efsane çizimleri ile iş başında :dd Sirina'nın kolyesi ve ayın şimdiki şekli.)

Toprağa saplanmış olan dizlerim topraktan ayrıldı. Etrafımı alevler sarmaya devam ederken bedenim havalanmaya başladı. Kollarım iki yanımda aşağıya sarkarken, saçlarım benden bağımsız bir şekilde savruluyordu. Ateş beni yakıyor gibiydi ama üstümdeki kıyafet buna rağmen yanmıyordu. Alevler neden bana zarar vermiyordu?

Bedenim havalanmaya devam ettikçe acıdan ağrıyan kalbim nefes almamı zorlaştırıyordu. Başımı aşağıya çevirmeye çalışsam bile yapamıyordum. Ayın etrafını saran yılan bana doğru dönüp yüzüme doğru tısladı. Gözlerimin içi yaşlarla parlarken korkusuzca yılana nasıl bakıyor olduğumu ben bile anlamıyordum.

Birden ayın etrafını dolayan yılan bana doğru tıslayıp hızla yönelmeye başladı. Yılan, ayın etrafını sardığı gibi benimde bedenimi sararken, bedenime temas ettiği yerler daha çok yanıyordu.

Yılan başını kaldırıp yüzüme baktı. Bana doğru tıslayıp sivri dilini çıkardı. Dili burnuma çarparken ona Werosim için duyduğum acıyı hissettirmek istedim. Siyah gözlerinin içine bakarken sadece acı hissedebiliyordum. Yılan yeniden tıslayıp başını ağzıma dayadı.

Yılan yavaşça ağzımdan içeriye girmeyi başlarken bir an öğüreceğimi düşünsem bile öyle olmadı. Aksine sanki bedenim böyle bir şeyi bekliyormuş gibi sakince durdu.

Yılan tamamen ağzıma girince derin bir nefes aldım. Kentimi daha güçlü hissediyor olsam bile hala gözlerimden akan yaşları durduramıyordum.

Bedenim yavaşça aşağıya inerken dizlerimin üstünde yere yığıldım. Bedenimi daha fazla taşıyamayan dizlerimden dolayı yere düşerken uzandığım yerden Werosim'e baktım.

Açık gözleri ile bana bakıyordu. Yutkunup ağlamaya devam ettim. Keşke senin için çok güçlü olabilseydim. Keşke canımızı bu kadar yakamasalardı.

Elimi ona doğru uzatmaya çalıştım. Kollarım güçsüzdü bu yüzden sadece parmaklarım oynarı zaten aramızda uzun bir mesafe vardı. Biliyordum ki Werosim'in bedeni şimdi üşümeye başlıyordu. Benim sevdiğim adam bizim için kendisini feda ederken bile bir an olsun tereddüt etmemişti. Bizim için canından vazgeçmişti.

Üstümüze geriye kalan her şeyimiz sadece küllermiş gibi, kar tanesine benzeyen küller yağmaya başladı. Gökyüzü bizim için yas tuttu. Küller bizim son kalan canımızın sembolü oldu. Yağan küller onun bedenine ikinci bir tabakaymış gibi yakışıp kaldı. Sanki onu saracak olan toprak gibiydi.

Gözlerim kapanmaya başlarken Werosim'e bakmaya devam ediyordum. Bana yaklaşmaya çalışan kırmızı pelerinliler aynı şekilde geriye doğru savruluyorlardı. Oysaki bunu ben yapmamıştım. Bana yaklaşamayınca Werosim'in cansız bedenini peşlerinde sürükleyip götürmeye başladılar.

Yeniden çığlık çığlığa bağırıp bana kalan son şeyi de almalarına engel olmak istedim ama yapamadım. O kadar cansıs ve bütün enerjisi çekilmiş hissediyordum ki sadece izleyebildim.

Önceden burada kendi sonunu hazırlayan bir ben vardı önceden ama artık öyle değildi. Şimdi ise burada kendi sonunu hazırlamış olan bir Yedi ve yandaşları vardı.

Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken,
"Werosim," diye fısıldadım. Sadece dudaklarım oynadı. Keşke beni bu kadar sevmemiş olsaydın. Keşke ölmeseydin.

Gözlerim kapanmaya yakınken canım sanki dahası mümkünmüş gibi daha fazla acıyordu.

Werosim, sevgilim, bizim sevgimiz ve aşkımız çok karışıktı.

Çok karışık bir sevgiydi bu. Öyle ki canımızı alacak kadar etkisi büyüktü.

Biri son nefesini verirken diğeri onun acısından can çekiyordu.

Çok karışık bir sevgiydi bu sevgilim. Bize çok haksızlık edildi.

Çok karışık bir sevgiydi bu iki gözüm. Canım hiç bu kadar yanmamıştı.

Artık biliyorum sevgilim bu bir son değil başlangıç.

***

Selamlarr

Cidden çok zordu hala ağlıyorum...

- Nasıl hissediyorsunuz? En çok merak ettiğim şey bu şu an.

-Bölüm nasıldı?

-Ve sizce Werosim öldü mü? Eğer ölmediyse de nasıl hayatta kaldı aldığı yaraya rağmen?

Mor kalpler ve büyü küreleri burayaa 🔮🔮🔮💜💜💜

Görüşmek dileği ile seviliyorsunuz💜

Continue Reading

You'll Also Like

14.7K 482 16
Kuruluş Osman senaristlerine meydan okumak için buradayım. Her bölüm birbirinden bağımsız konulardan oluşacak. Kitap olmadan okuyunuz, teşekkürler. ...
265K 17.3K 57
Çizgi meselesini bilir misiniz? Hani dark side falan... Yoldan çıkmak, yer altına inmek... Doğru ile yanlış arasındaki o ince çizgiden bahsediyorum e...
344K 20.8K 60
"Zihinlerinizin içine kurulan, dolambaçlı yolların içinde kaybolarak gözlerine örtülmüş kumaş parçasını kabullenen ve duydukları ile adımlarını yönet...
1.2K 64 18
Üniversite öğretmenin bir krallığın dükü olsa ve seni kaçırıp orada düşes olmanı teklif etse, mükemmel bir şey değil mi? Haydi birlikte hikayenin i...