Şimdi o kılıçlar yerine yerdeki taşları sayıyordu. Islak, kaygan ve yamuk yumuk taşları.

Buraya ilk geldiği gün de bu duvarın önünde hareketsizce durmuştu. O zamanlar önündeki taşlara bakmaya bile korkardı. Oysa bu sokaktaki insanların çoğu sarhoş, hepsi de kendi derdindeydi. Bunu öğrenmesi birkaç gününü almıştı.

"Ki derinaz (hoş geldin), miketsi."

Başını hafifçe -yüzünü göstermeyecek kadar- kaldırıp sağında duran adama çevirdi. Onun da üzerinde delikli, rengi kaçmış bir pelerin vardı. Tahminlerine göre ondan beş altı yaş büyüktü. Ama saçları sakallarına karışmış, kemikleri birbirine yapışmış diğer her evsiz gibi onun yaşını da tahmin etmek çok zordu.

"Sen bu saatte buralara gelmezdin, hayırdır?" Adam sırtını onun yanındaki duvara dayayıp hırlamaya benzer bir sesle yere çöktü. Dominik de onun gibi dizlerinin üstüne çökünce adamın üstünden yayılan kir kokusunu burnunu sızlattı.

"Ne oldu? Yoksa rüyanda beni mi gördün?"

Bir elini dizine dayarken göz ucuyla önündeki hanları seyretti. "Rüyamda seni görsem buraya gelmezdim."

"Hep kalbimi kırıyorsun!"

Dominik cevabının hangi kısmının kalp kırıcı olduğunu anlamadı. Zaten bu evsizin ağzından çıkan çoğu şeyi anlamıyordu. "Bana duyduklarını anlat."

Adam homurdanırken koluna vuracak oldu ama Dominik kolunu çekip kenara kaçtı.

"İnsan dediğin bir selam veriverir. Bazen hakkat bir insan olmadığından şüphe ediyorum!"

"İnsan olduğumu kim söyledi ki zaten?" Ben lanetli bir bekçiyim. "Belki de gerçekten sorunun cevabını alırsın, belki de gerçekten haklısındır."

Gözleriyle hala evsizleri takip ediyordu. Evsizlerin çoğu hanların kapısında oturup hanlardan çıkanlardan para dilenirdi. Bazı hancılar o günün yemekleri arttıysa onlara yemek verirdi, diğerleri ise onları döverek kapılarından kovardı.

Buraya ilk geldiği günlerde burada yaşayan evsizlerin hepsini tanıyordu. Ama o zamandan bu yana evsizlilerin sayısı arttığı kadar onun tanıdığı evsizlerin sayısı da bir o kadar azalmıştı.

Gördüğü insanları görmemeye çok küçük yaşlarda alışmıştı. Ama bir zamanlar buraya oturup seyrettiği insanları yerde cansız bir halde görmeye alışması... İşte o biraz daha uzun sürmüştü.

"Bu laflarına baştan inandıydım! Zati inanmayaydım sana bunları anlatır mıydım!"

Dominik bu adamı yaklaşık bir senedir tanıyordu. Geçen sene bu zamanlarda onunla tanıştığında neredeyse açlıktan ölecekti. Ona öğle yemeği olan elmayı verdiğinde adam dizlerine kapanıp eğer kendisine kalacak bir yer ve yemek verirse ölene dek hizmetinde çalışacağını söylemişti.

Ta ki onun yüzünü görene dek.

Şehre yeni gelen evsizlerin çoğu onun yüzünü tanımazdı. Bu yüzden Hanlar Sokağı'nda saatlerce hiçbir sorun yaşamadan oturabilirdi. Buraya sadece soğuktan ölecek olan aptallar gelirdi. Eski ve tecrübeli evsizler terk edilmiş dükkanlara yerleşip hırsızlık yapardı.

Dominik ona bir yıl boyunca bir kez bile adıyla hitap etmemişti ama tabii ki adını biliyordu. Yusar altı yıl öncesine kadar bir saray hizmetçisiydi. Saray halkının yarısından çoğu ölünce ona ihtiyaç kalmadığı gerekçesiyle saraydan atılmıştı. O günden sonra da kendine ne kalacak bir ev ne de bir iş bulabilmişti. O da sokakta yaşamaya başlamış, diğer evsizler gibi hanların önünde oturup dilenmişti.

Son Bekçi I Büyü Bekçileri - 1حيث تعيش القصص. اكتشف الآن