"İyi fikir," dedi Sarp ve bağırdı.
"Enes! Enes!"

"Enes bizi duyuyor musun? Duyuruyorsan yanımıza gel!"

"Enes! Eneees!"

Bağırışımız ucu bucağı görünmeyen tarlalar içinde kaybolurken biz hışırtılar içinde yürümeye devam ediyorduk. Gecenin karanlığı yıldızların parıltısı ile bölünüyordu ancak yine de net görünmüyordu hiçbir şey. Geçen vakitten sonra kalenin eteklerine gelmiştik bile.

Kaleye tırmanmaya başladığımızda Sarp elini uzattı bana doğru. Kayalık alandı ve çıkmak zor görünüyordu. Yine de sadece hafifçe gülümsedim ve başımı iki yana salladım. Önden çıkan Bera ve Toprak'a yetişmek için biraz daha hızlı olmaya başladık. Karanlık olsa da nereye çıktığımızı görebiliyorduk. Tepenin yarısına kadar çıkmıştık ki mağaralar görünmeye başladı. O kadar çoktu ki hangisinde olabileceğini kestirmek neredeyse imkansızdı.

"Yaklaştık sanırım."

Toprak etrafına bakınarak devam etti.

"Ama o kadar çok mağara var ki nasıl bulacağız?"

"Mağara olduğunu bile kesin olarak bilmiyoruz ki," dedi Sarp. "Bunlardan bazıları sadece geniş bir delik olabilir. Yuvarlanan kayaların yerlerinde mağara gibi görünüyor uzaktan."

Çıkmaya devam ettiğimiz süre içinde hafif bir loş ışık göründü. Hemen sonrasında da içinde ateş yandığını tahmin ettiğimiz küçük bir mağara.

"İşte orası!"

Sarp heyecanla seslendiğinde Bera çevik bir hareketle elini bizi durduran bir işaretle açtı. Hemen sonrasında işaret parmağı dudaklarına gittiğinde sessiz olmamız gerektiğini anladık.

"Virüs bulaşmış olabilir. Ya da bambaşka bir şey. Bilemeyiz. Ben kontrol edene kadar sessizce bekleyin."

Hepimiz başımızla tasdiklediğimizde o belinden çıkardığı silahla yürümeye başladı. Mağaraya kadar endişe ile seyrettim onu. Ömrünü adadığı mesleği tamamen tehlikelerle doluydu. Bunu severek yapsa bile yarın ne olacağını asla bilemezdi. Bu bizim için de geçerliydi ancak onun durumu bambaşkaydı. Aldığı nefesin bile sağlıklı olduğunu bilmemek tarifsiz bir tedirginlik olsa gerek.

"Temiz. Gelebilirsiniz!"

Bera'nın sesi ile hızlandık. Mağaraya geldiğimizde o hâlâ elindeki silahla içeridekileri hareketsiz tutmaya çalışıyordu.

Yaşlı bir adam vardı. Saçı sakalı birbirine girmiş ve tamamen zavallı bir halde görünüyordu. Hemen yanında duran Enes ellerini kaldırmış korku ile bize bakıyordu.

"Enes!"

Koşarak ona gittiğimde Sarp "Hilal!" diye bağırdı. Adamın zararlı olabileceğini düşünmüş olacak ki Bera da silahını hızla adama çevirdi.

Yaşlı adam ellerini havada tutmaya çalışırken "Masumum ben, yüzbaşım masumum ben," diye seslendi.

"Evet öğretmenim o amca bana yardım etti. O kötü biri değil. Lütfen silahınızı indirin komutanım."

Enes'in sözleri ile Bera'ya baktığımda o hâlâ silahıyla adamı kontrol altında tutmaya çalışıyordu.

"Yüzbaşı..."

Seslenişim ile bana baktı. Kaşları çatık ve görmeye alışkın olmadığın ciddiyeti vardı üzerinde. Gözlerindeki keskin bakış yüzümde gezinirken yutkundu. Silahı yavaşça yere inerken adamın elleri de iniyordu.

Sarp ve Toprak da içeri girdiklerinde kurtarma operasyonu tamamlanmıştı. Enes'i sağ salim bulmuştuk.

💊

SALGINWhere stories live. Discover now