Hayallerimden bir an önce sıyrılıp gerçek dünyaya dönemem gerekiyordu. Bu dünyada beni kurtarmaya götürecek iki şey vardı; odaklanmak ve kaçmak için hazırlık yapmaktı.

Bir an düşündüm, buradan kaçmayı başarırsam beni sıcak tutacak kıyafetlere, karnımı doyurmak için yiyeceğe, bileğimdeki GPS'i kesmek için de bir bıçağa ihtiyacım vardı. Kaçtıktan sonrs hayatta kalbilmem için bunlar gerekliydi.

Bir yolunu bulup bir Emniyete ulaşmalıydım. Daha nerede olduğumu bile bilmiyordum? Evime, arkadaşıma ve beni seven adama kavuşur muydum?

Ön kapının açılma sesinden içeri girdiğini anladım. Camdan mağrur ifadesini gördüm, kalesine dönen bir kral gibiydi. Eve girdikten sonra doğruca buraya gelip kapının kilidini açtı.

Gergindim, kollarımı kavuşturmuş oturuyordum. Odaya adım atarken heyecandan nefesim kesildi. Beni görünce donup kaldı.

Aramızda tam olarak tam adı konulmayan bir şey vardı, biraz farkındalık biraz cazibe biraz da baştan çıkarma dolu bir şey. Adı her neyse ona bir son vermek için zihnimde epey bir savaş verdim, sonunda bağlantıyı kestiğime inanıyordum.

Odanım iki köşesinden birbirimize gers ters bakarken, burun delikleri büyüdü.

"Gel." dedi.

Benden uysal olmamı, onun sözünü dinlememi bekliyordu. Bütün dişlerimi gösterip gülümsedim. Ona küçümseme ile bakıyordum.

Dişlerini sıktı, lafını yenileme gereği bile duymadan, küçük bor çocuk gibi kolimfsn tutarak oturduğum yerden beni zorla kaldırdı. Kolumu canımı acıtacak kadar çok sıkarak beni odanın dışındaki yumuşak halıya çekiştirdi. Ne kadar kıvrınsam da elinden kurtulamadım.

"Bırak beni."

Cevap vermedi. Evin içinde beni çekiştirirken kimse yoktu. Ne bir ses ne bir nefes vardı. Kimse bana yardım edemezdi. Pars kırmızı merdivenlere ilerledi. Ahşap kapıya yumuruk atina yüreğim ağzıma geldi.

Ahşap kapının ortası komple delinmişti. Damarlarımda kan degil korku dolaşıyordu. Beni evin üst katına götürmesi bana kibar, nazik davranacağı yanılsamasına inanmamı sağladı. Alt katlarda kaçma olasılığım her ihtimale göre daha yüksekti.

"Hayır!" diye bağırıp kolumu bükünce Pars'ın canı yandı. Ya beni bırakacaktı ya da bileği kırılacaktı.

Bir hamle yapmıştım ama Pars daha hızlı davranınca ikimiz birden duvara çarptık. Kalçalarını üzerime bastırdı.

"Bana aitsin." dedi.

Kollarımı yakalayıp sıkıca tuttu. İp izleri yüzünden kollarım acımıştı. Dizleri ile zorlayarak bacaklarımı ayırdı, beni kıskıvrak yakalamıştı.

Vücudum emirlerime uymayıp onun dokunuşuyla ısınınca hafifçe inledim. Pars alnını alnıma dayandığında kalbim kuş gibi attı. Gözlerinin ışıltısı içime işliyordu.

"Dur." Sesindeki karanlık yüzünden bir an nefes bile almadım.

Çenemi kaldırdım.

"Hayır."

İç geçirdi. Bileklerimden tutmaya devam ederek beni ileriye itti. Gizli bir kapıdan geçirip zorla merdivenlerden indirirken bacaklarım tutmuyordu. O kadar sert çekiyordu ki bir an tökezleyip düşecek gibi oldum. Onun sırtına çarpınca az kalsın onu da düşürüyordum.

Anında koluyla beni tuttu ve korkuluğa yaslayıp durumu kontrol altına aldı.

"Parla."diye mırıldandı.

YARDIMCIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt