Etrafa dikkatlice baktıktan sonra çıkmıştı binadan. Yavaş yavaş caddeye yürüyüp tekrardan taksiye binip Adli Tıp'a gitmesi gerekiyordu.

Beklerken telefonu çalmış, elini cebine atıp telefonu çıkarmıştı. Bir yandan telefon hala çalarken Xiao Zhan ekrandaki resme takılı kalmıştı.

''Ne zamandandı bu resim? Ahh hatırladım beraber ilk kampa gittiğimizde soğuktan burnu kıpkırmızı olmuştu. Tatlılığına dayanamamış resmini çekmiştim. Oda bana kızıp bağırmıştı.''

Yüzünde gülümsemeyle resme bakıp konuşmaya devam ediyordu.

''O topak burnuna öpücük kondurup yüzünü sıcak ellerim arasına almıştım.''

Gülümsemesi daha da büyürken telefon ısrarla çalmaya devam ediyordu.

''Efendim''

''Şuan şubede onu gördüm. Bence buraya gelmeniz gerekiyor.''

Telefonu kapatmış hemen yoldan geçen taksiyi durdurmuştu. Taksiye biner binmez gideceği yeri söylemişti.

''Pekin Emniyet Müdürlüğüne gidiyoruz.''

İçinde Yibo'nun bulunmasının verdiği mutluluk varken bir tarafı hala karanlıklar içindeydi. Huzursuz ve kasvetli. Elleri arasından kayıp gidecek gibiydi herşey. Aklına geldi birden telefonundan ofisin kamerasına bağlanmış kayıtları izliyordu. Şaşkınlıkla izlemeye devam etti. Gözleri izledikçe daha da büyüyordu.

Gördüğüne emindi. Biri vardı yanılmış olamazdı. Ama kameralara hiç görünmemişti. Gölgesi bile yoktu ortada. Bir an tereddüt etsede hislerinde bu zamana kadar asla yanılmadı.

''Nasıl olurda hiç bir kameraya yakalanmaz?''

''Yerlerini mi biliyor?''

''Bilerek kör noktaları mı kullandı?''

İçine düşen şüpheden gayet emindi Xiao Zhan. Bunların hiç biri tesadüf olamazdı. Tesadüf olamayacak kadar gerçekti.

Emniyetin önüne geldiğinde taksinin parasını ödemiş, kapıyı açıp ilk adımını atmıştı ama o adım onu kaldırmayacak kadar güçsüzdü. Resmen ayakları içeriye gitmemek,onun ne halde olduğunu görmemek için direniyordu. Kalbi onu göreceği heyecanıyla çarparken, soğuk soğuk terlemeye başlamıştı. Adımları keskin bir o kadarda hızlıydı.

Direkt dördüncü kata çıkmıştı. Attığı hızlı adımlar yerini ufak ve tedirgin adımlara bırakmıştı. Hazır değildi. Onu ne halde göreceğini bilmemek şuanda Zhan için ölümden beterdi. Üç gündür görmediği adam şimdi sorgu odasındaydı. Penceresi dahi bulunmayan karanlık, havasız o kasvetli odadaydı. Onu görebileceği tek yer camın arka tarafıydı.

Odaya girdiğinde bakmamak için direnen gözleri yerini bulmuştu hemen. Sadece beş-altı adım uzağındaydı ama ona dokunamıyordu. Başı dik bir şekilde polisin karşısında oturuyor kendisine sorulan soruları cevaplamasını istiyordu.

Wang Yibo'nun yaptığı tek şey karşısındaki adamı dinlemekti. Arka arkaya gelen sorular, arada bir yükselen ses tonu odayı doldururken gözlerindeki ifade korkmuş ama bir o kadarda kendinden emin görünüyordu.

Bileğindeki kelepçe ellerini haraket ettirdikçe canını yaksada yüzünde o acıya dair en ufak bir iz yoktu. Polis memuru yükselttiği ses tonuyla sorular sormaya devam ediyordu.

''Tekrar soruyorum Wang Haoxuan'ın öldürüldüğü gece neredeydin?''

Elindeki belgeyi masanın üstünde sürükleyerek Yibo'nun önüne bırakmıştı.

''Cinayet aletinin üstünde senin parmak izin var hala konuşmamaya devam mı edeceksin? Susman birşeyi değiştirmeyecek. Kanıtlar elimizde.''

Duyduklarıyla şok yaşayan Xiao Zhan kaskatı kesilmişti.

''Ne sonucu?''

Yanındaki kayıt alan memura dönüp farketmeden yükselttiği ses tonuyla bağırmıştı.

''Sana ne sonucu dedim?''

Memur oturduğu sandalyede biraz yana dönerek gözlerinin içine bakmış, onun duymak istemeyeceği cümleler dökülmüştü ağzından.

''Parmak izi sonuçları kesinleşti.''

Daha bir saat önce Dr.Ziyi ile konuştuğunda sonuçların hemen çıkmayacağını kendi söylemişti. Peki bunların bahsettiği parmak izi de ne oluyordu. Bugün arka arkasına yaşananlar onu daha da boğuyordu. Düşüncelere dalmış haldeyken çalan telefonunu bile duymakta zorlanmıştı.

''Sen ne dediğinin farkındamısın?''

ARE YOU KILLER [YIZHAN]✔Where stories live. Discover now