''İyiyim oğlum sen nasılsın?''

''İyiyim baba yorgunum sadece. Ben Yibo'yu sormak için aramıştım. Telefonuna ulaşamadım. Senin yanına geleceğini söylemişti bana.''

''Ne zaman?''

''Dün gece''

''Hayır oğlum Yibo ne geldi ne de beni aradı.Bir şey mi oldu?''

''Yok baba. Ben seni sonra yine ararım olur mu? Kendine iyi bak''

Telefonu kapatan Zhan olanlara anlam vermeye çalışsa da işler iyice sarpa sarıyordu. Evden çıktığına emindi. Ama nereye gidebilirdi ki babasından başka. 

Ardından abisini arayan Zhan onunlada görüşmüş Yibo'yla bir ihtimal konuşup konuşmadığını sormuştu. Ordan da olumsuz yanıt alan Zhan birşeylerin ters gittiğini anlamıştı. Hiç bir zaman Yibo onu bu kadar uzun süre merakta bırakmazdı. Evden çantasını da alarak bir hışımla çıkmıştı. Yine o kasvelti asansöre binmiş, otoparka giderek arabasına atlayıp onu bulabileceği yerlere bakmaya gitmişti.

Saatler geçmiş ama ondan en ufak bir iz bile bulamamıştı. Artık bakabileceği hiç bir yer kalmamıştı. Umutları iyice tükenmiş,yolun kenarına çektiği arabasında ellerini direksiyona koyup, başını da ellerine yaslamıştı.

Bir ihtimal...

Aklına gelen düşünceden kurtulmak için kendiyle savaş halindeydi. Belli belirsiz olan şeyleri kuruntu yapmak istemiyordu. Yan koltuğa fırlattığı çantasından  telefonunu çıkarıp memuru aramıştı.

''Bana Yibo'nun telefon sinyalinin en son neresi olduğunu öğren. Yoldayım adliyeye gidiyorum. Sende hemen geliyorsun.''

Ses tonu hem üzgün hemde kızgındı. Ama kızgınlığı kendineydi. Avuç içleriyle tuttuğu direksiyona arka arkasına vurmuş,ardından sessizce dökülmüştü kelimeler dudaklarından.

''Yibo özür dilerim''

Adliyeye geldiğinde hiç birşeyle ilgilenmeden direk ofisine çıkmıştı. İlk gelen kendisi olmuştu. Odanın içinde oradan oraya yürüyor, arada bir de saatine bakıyordu. Kapının açılmasıyla dönmüş, sert bir şekilde gelen memura ''Sana acele etmeni söylememişmiydim!'' diye kızmıştı.Zaten gelebileceği en hızlı şekilde gelmişti ama şuan Xiao Zhan'a dakikalar bile saatlermiş gibi geliyordu.

''Neresiymiş en son görüldüğü yer?''

Meraklı gözlerle karşısındaki adama bakıyor, cevap gecikdikçe iyice sinirleniyordu.

Memur cevap vermek için başını kaldırdığında şimdiye kadar hiç görmediği bir adam görmüştü karşısında. Resmen bu zamana kadar hiç bir durumda gardını indirmeyen, her zaman sakinliğini koruyan adam gitmiş yerine bambaşka bir adam gelmişti.

''Wang Haoxuan'ın evinin yüz metre aşağısındaki sokakta sinyal kesilmiş efendim.''

''Ne''

Cevap beklediği bir soru değildi bu. Şaşkınlıkla çıkıvermişti ağzından. Geriye doğru sallanarak ilerlerken birden tutmayan ayakları yüzünden olduğu yere düşmüştü. Memurun ani refleksiyle kolundan tutulduğunu anlayan Zhan kendini sandalyeye oturtmasına müsade etmişti. Gözlerinden süzülen yaşları farketmiş, parmak uçlarıyla silmek için elini yaklaştırmıştı yüzüne. İlk kez göz yaşlarını kendi siliyordu. Bu zamana kadar mutluluktan ya da üzüntüden ağladığı zaman hep yanında Wang Yibo olmuş, gözlerinden akan yaşları hep o silmişti. Şimdi ise onun için döktüğü gözyaşlarını kendi parmaklarıyla siliyordu.

''Bana hemen Yibo'yu bul. Nasıl yaparsan yap ama bana hemen onun nerede olduğunu bul.''

Cümlesini tamamladığında kendine gelmiş bir şekilde oturduğu sandalyeden kalkıp masasına doğru ilerledi. Telefonun tuşlarına basıp aradığı kişinin açmasını bekliyordu.

''Dr.Ziyi bu saatte rahatsız ettim biliyorum ama Wang Haoxuan'ın ceseti birazdan oraya varmış olur. Lütfen en kısa zamanda otopsiyi yapabilirmisin? Bana birde acele olarak ön otopsi raporunuda gönderirmisin?''

Daha doktorun cevabını beklemeden arka arkaya sıraladı söyleyeceklerini. Dr.Ziyi'ye karşı tek kibar olan savcıydı Xiao Zhan o yüzden yıllar geçtikçe aralarındaki dostluk ilerlemişti. Hiçbir şekilde birbirlerinin isteklerini göz ardı etmeden yerine getiriyorlardı. Bu da o isteklerden biriydi. Tam telefonu kapatacakken karşısındaki cevap vermişti.

''Xiao Zhan bana ne zaman düzgün bir istekle geleceksin acaba?'' Ufak bir kıkırtı duydu Zhan karşı taraftan. Ardından devam etti. ''Sıraya girmen gerektiğini biliyorsun. Şuan elimde dört ceset var. En az üç  hafta beklemen gerekiyor ama sen bana gelmiş en kısa zamanda diyorsun. Istekleriniz hiç bitmiyor savcı bey. Ne yapabileceğime bir bakarım tamam mı. Haberleşiriz.''

Kapanan telefonun ardından ufakta olsa bir nefes almıştı. Hâlâ aklının bir köşesinde Yibo'yu bulamamanın verdiği stres, karmaşa varken bir yandan da parmak izinin çıkması onu çıkmaza sürüklüyordu.

Neredeydi?

Birden nereye kayboldu?

Telefonunun sinyalinin evin orada kesilmesi?

Gerçekten oradamıydı?

Gerçekten o mu işlemişti cinayeti?

Bitmek bilmeyen sorular. Bunların tek cevabını verecek olanda Yibo'ydu.

Aradan saatler geçmiş, gün yavaş yavaş ağarmaya başlamıştı. Ay gökyüzünden silinirken güneş parlamaya başlıyordu diğer taraftan. Insanlar günlük koşuşturmasına hazırlanırken bazıları daha yeni evlerine gidip güzel bir uyku çekmenin hayalini kuruyordu yollarda. Xiao Zhan pencereden gökyüzünü  izlerken geceyi aydınlatan ay ve yıldızlar kaybolmuştu tamamen ortadan. Işıl ışıl parlayan yıldızlar yerini masmavi bir gökyüzüne binbir şekile girmiş bembeyaz bulutlara bırakmıştı.

Yorgun ve çaresizce bekliyordu gelecek haberi. Wang Yibo'nun bulunması herşeyi bitirecekti. Ya da herşey daha yeni başlayacaktı.

Kapının çalınmasıyla ''gir'' diye seslenen Zhan arkasını dönmeden sadece başıyla yana doğru hafif dönmüş göz ucuyla memura bakıyordu. Beklediği cevabı almak için sabırsızlanırken bir yandan da içini saran endişe duyduklarından sonra yerini korkuya bırakmıştı.

''Wang Yibo tutuklanmış efendim.''

ARE YOU KILLER [YIZHAN]✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin