Şimdi böyle söyleyince içim bir hoş olmuştu "sen heyecanlandın mı?" dedi gülerek. Neden bilmiyorum ama heyecanlıydım. Acilen kendime gelmem gerekiyordu çünkü bu benim tahmin ettiğim gibi bir şey değildi.

Dolaptan yeni bir kıyafet aldım ve banyoya girdim. Fakir kol olan pembe elbise, dizlerimin bir karış üstünde bitiyordu. Belden açılan sık pileleri vardı. Oval yaka olduğu için gayet de rahattı. Elbiseyi giydikten sonra Hayalin yanına gittim tekrar "peki bu nasıl?"

Yeni aldığım ayakkabıların poşetini bana doğru fırlattı "şeker toplarken lazım olur. Bayramlık çocuk gibi oldun. Çabuk değiş şunu!" bir diğer sevdiğim elbiseme de laf etmişti. Ağırıma gitmeye başlıyordu artık.

Kahverengi bir elbise seçtim ve giydim. Verev kesimdi ve belinde beyaz bir kemeri vardı. Kollarından asılan taşlarla bence gayet şıktı. İçeri girer girmez kafasını yastığa gömmüştü.

"vedalaşırken yanağını değil elini öper artık. Dua et alnına koymasın. Çünkü ben olsam kendimi tutamaz yapardım. Bu ne ya? Hürmet edesim geldi." belki bu konuda haklıydı. Biraz fazla ağır bir renk ve modeldi. Bunu nasıl aldığımı bile hatırlamıyordum.

"şu ne?.. Bak şurada kırmızı olan!" o benim aylarca para biriktirerek aldığım bir elbiseydi "üniversiteye gidip mezun olursam bunu giyineceğim." yataktan kalktı ve yanıma geldi "çabuk giy şunu! Sen üniversiteye gidip mezun olana kadar daha güzel bir şey bulursun."

İtiraz etmeme izin vermeden ikna etmeyi başarmıştı. Sadece alırken denediğim elbiseye, dokunmaya bile kıyamıyordum. O zamanlar bu elbiseyi resimdeki herhangi bir kadının üstünde görmüştüm. Belki biraz basitti ama o andan beri tek hayalim bu elbiseyi almak olmuştu ve almıştım da.

Sonra da en büyük ikinci hayalimin gerçekleşmesinde kullanmak istemiştim... Mezun olurken.
Kırmızı elbiseyi üstüme geçirdim. Kumaşı kendinden simli olduğu için parlıyordu. Dizlerime kadar olan kısmı streç bir elbiseydi ve bütün vücudumu sarmıştı. Sol bacağımın en üstünden başlayan bir yırtmacı vardı. Yırtmacın etrafı ve elbisenin etekleri fırfırlarla süslenmişti. Ayak bileklerime kadar iniyordu.

Kayık yakaydı ve göğsümün altından belime kadar taş işlemeleri vardı. Giydiğim andan beri parlıyordu ve dikkatim tamamen elbisedeydi. Hayal büyülenmiş gibi bakıyordu "keşke yaşarken bir kez olsun seninle tanışsaydım. Bunu giymek için neler vermezdim."

Demek kıyafet giymek gibi bir özellikleri yoktu. Olsaydı gözüm kapalı verirdim bu elbiseyi Hayale. Makyaj masasına oturdum "sence nasıl bir şey yapsam güzel durur?"

Bana, sürmem gereken far rengini göstermiş ve gerisine karışmamıştı. Sessizdik fakat ikide bir ağzını açıp geri kapatıyordu. Gözüme kalem sürerken "ağabeyinin bir lafı var Hayal." dedim.
Güldü ve ellerini masaya koydu "ne?"

"kıvranma da söyle." tıpkı onun gibi söylediğimde ikimiz birden kahkaha atmıştık "sen... Ağabeyimi seviyor musun?" dedi ürkek bir şekilde. Ellerim titremişti o an. Makyajı batırmak istemediğim için durdum "evet seviyorum. Çünkü o çok iyi bir ortak ve bana da defalarca yardım etti. Tıpkı bir arkadaş gibi ve..." elimi tuttuğunda temastan çok bir sıcaklık hissediyordum "o şekilde değil Ayza. Anladın sen işte! Yani onun bahsi geçince bile elin ayağına dolaşıyor."

Sevsem ne olacaktı? Yalancının mumu yatsıya kadar demişler. İllaki bir gün bu saçmalık son bulacaktı "bak her ne şekilde soruyorsan o şekilde cevap veriyorum. Bazen öyle seçimler yaparız ki o çok hayalini kurduğumuz hikaye daha başlamadan biter. Umarım beni anlarsın!"

Susmuştu çünkü ben ağlıyordum. Belki gerçeği yüzüme vurduğu için belki de başlamadan biten bir hikaye için ağlıyordum. Fakat hiç gerçekleşmeyecek bir şeyi dile getirmeye ne gerek vardı.

ESİR RUHLAR ALEMİWhere stories live. Discover now