Önlüğünü çıkarmıştı, montunu giyiniyordu "sağ ol Temel amca." durgun gibiydi sanki. Biraz daha beklersem otobüsüm gidecekti "iyi geceler." dedim ve pastaneden çıkış yaptım.

-----------------------------------------------

Bugün işe yarım saat erken gitmiştim. Sormam gereken sorular vardı ona. Bunun için pasta ve çayını ben götürecektim. Giyinme odasına girdim ve saks mavisi, ispanyol paça bir pantolon üstüne de kolları bombeli, beyaz, saten bir gömlek giydim. Giyinme odasından çıkarken Gül ablayla karşılaştım "Ayza? Erkencisin..."

"evde işim erken bitti. Dün de çok yorulmamıştım. Biraz erken gelip sana yardım edeyim dedim." büyük bir gülümsemeyle bana yaklaştı ve paketle termosu elime tutuşturdu "o zaman Baybars beyin siparişlerini götür sana zahmet."

İstediğim şeyi tam anlamıyla kucağıma bırakmıştı "götürürüm elbette." karakola gelmiştim. Asansörün önünde dikilmiş bekliyordum.

Asansörün kapıları açılınca bir adam asansörden inmek için neredeyse üstüme çıkacaktı "pardon... İyi misiniz?" başımı aşağı doğru hafif eğdim "evet."

Sinirliydi fakat kibarlıktan ödün vermeden konuşuyordu "elmalı pasta kokusu... Hem de fırından yeni çıkmış ve taze!" burnu çok keskin koku alıyordu ya da gerçekten Temel amcanın pastaları çok güzel kokuyordu.

"başkasının siparişi olmasaydı size ikram edebilirdim. İsterseniz yan tarafta pastanemiz var. Oradan taze taze alırsınız." saatine baktı ve gülümsedi "güzel teklifiniz için vaktim var. Ben en iyisi orada bekleyeyim sizi."

Beni beklemek mi? Asansöre binmem için kenara çekildi ve ben bindiğim zaman uzaklaştı. Üçüncü kata gelince kapılar açılmıştı. İndim ve odasına doğru yürüdüm. Etraftaki bütün çalışan ve polis memurlarının rengi atmıştı.

Kapıyı tıklattım ve öfkeli bir sesin "gel!" diye bağırması ardından korkuyla irkildim. Sanırım celladım kapı arkasındaydı. Kapıyı açtım ve dağılmış odaya baktım "içeri gir ve kapıyı kapa!" dediğini yaptım.

Dosyalar yerlere dağılmış, cam eşyalar küçük parçalara ayrılmıştı. Duvara yayılmış kahve bana fırlatılmış bir fincanın haberini veriyordu.

Sandalyeye oturup geriye yaslanmıştı. Gözleri kapalıydı ve derin nefesler alıp vererek sakinleşmeye çalışıyordu. Yerdeki kağılara basmamaya dikkat ederek masasına doğru yürüdüm.

Masanın üstüne yayılmış eşyaları elimle kenara ittim ve pastaların paketini açarak önüne bıraktım. Çayı bardağa doldurdum ve pastaların hemen yanına koydum "afiyet olsun." demiştim fakat gözlerini açmıyordu.

Yanına doğru yaklaştım "iyi misin?" diye sorunca gözlerini açmıştı. Cam gibi parlıyordu gözleri. Ağladığı için değil de sinirden gözleri kocaman açıldığı içindi.

Hâlâ bana bakarken elime aldığım çayı ona doğru uzattım "iç biraz iyi gelir!" bardağı elimden aldı ve bir yudum içti. Pastanın paketini daha da önüne ittim "sen bunları ye biraz sakinleş. İznin olursa ben de odayı toparlamaya çalışayım."

Başını tamam der gibi salladığında etrafa baktım. Pek yorucu değildi, on dakikada biterdi. Önce  yere dağılmış dosyaları bir araya getirip raflara, sırasına göre dizdim.

Birkaç saniyeliğine dışarı çıktım. Tam da aradığım şey karşımda bekliyordu
"o süpürge ve faraşı ödünç alsam olur mu?" mavi kıyafetli bir temizlik görevlisi hızlı bir şekilde elime tutuşturdu "ben de Baybars bey sakinleşince girip temizlemeyi bekliyordum."

"fırsat ayağınıza geldi." içeri dönüp kapıyı kapatmıştım. Camları süpürüp bir araya topluyordum "dikkatli ol!" demişti durgun bir şekilde. Çok fazla bir şey kırılmamıştı şükür ki. Odaya girdiğimde o manzarayla karşılaşmayı beklemediğim için savaş alanı gibi görmüştüm burayı.

ESİR RUHLAR ALEMİWhere stories live. Discover now