𔘓 2 ⸼

34 5 3
                                    

Sağ elinin sargısıyla oynayan beden, pek dersi dinliyor gibi görünmüyordu. Yarım saat kadar sonra sargıyı açıp yanık kremi sürmeliydi ama istemiyordu çünkü hem yakıyor, hem de kötü kokuyordu.

Derin bir iç çekip tahtada yazan şeyleri defterine geçirmeye çalıştı ama yazamıyordu. Sırtını geriye yaslayarak hocasının dediklerine kulak verdi.

"Bu yüzden bilgi öğrenmekten çekinmeyin. Burada öğreniyor olduğunuz her bir şey ileride bir yerlerde karşınıza çıkacaktır. Üstelik karşınıza çıktığını gördüğünüzde 'Ben bunu biliyorum.' diyerek diğerlerinin önüne geçebilirsiniz."

Derse giren herkesin bunu yüzlerce kez söylemesi sıkmıştı. En başta cidden anlamlıydı ama sonuçta bir şeyi bir sürü kez söyleyince anlamı kalmazdı, değil mi?

Derin bir iç çekip bileğindeki saate baktı. Dersin bitmesine birkaç dakika vardı. Yanaklarını şişirip sargısıyla oynamaya devam etti. Gergindi ve sabahki kahve olayından beri tuhaf hissediyordu.

"Revire seninle gelmemi ister misin?"

Şişirdiği yanaklarını söndürüp başını sırasına koydu. Kalbi tuhaf atıyor gibiydi ya da belki de o abartıyordu. Elini kalbine götürdü. "Tanrım..."

"Pekala gençler, haftaya kadar sunumlarınızı hazırlayın. Hocam unuttum, hocam belleğim evde kaldı diyene bu sefer acımam basarım sıfırı." Herkes onaylarken adamın gözleri Wooseok'a gitmişti. "Kim Wooseok, duydun mu?"

Hızla başını sırasından kaldırıp ona baktı ve boğazını temizleyerek "Evet hocam." dedi. Eli terliyordu ve bu kaşınmasına neden oluyordu. Göz devirdi, sinirliydi biraz. İnsanların bu kadar dikkatsiz oluşu ona patlıyordu.

En sinir olduğu anısı ise okula gitmek için bin bir türlü zahmete girip hazırladığı kıyafetlerini giyip dışarı çıkarken üst komşusunun balkondan aşağı su dökmesiydi.

Yanlışlıkla olsa bile insanın canını sıkıyordu işte. Ayağa kalktı. Midesi ekşimişti, kalemliğinden birkaç bozukluk alıp yemekhaneye indi. Bir kek alıp parasını verdi ve arkasını döndü. İlerleyecekken kadrajına giren beyaz spor ayakkabılarla bakışlarını yukarı kaldırdı.

Bu, sabah ona çarpan çocuktu.

"Kahveni döktüğüm için özür dilerim, sana bir kahve borçluyum."

i owe you a coffeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin