BÖLÜM 1: YÜKTE HAFİF ANLAMLAR, PAHADA AĞIR İNTİKAMLAR

Start from the beginning
                                    

🕒

Uyandığımda birkaç saniye, gözlerimi açmadan nerede olduğumu kavramaya çalıştım. Başım pürüzlü bir duvara yaslıydı ve pürüzler başımı acıtıyordu. Burada uyuyakalmadığım belliydi, tabii çok yorgun değilsem.

Yağmurun şırıltısını duyuyordum. Başka hiçbir ses yoktu. İnsanlar evlerine kaçışmış olmalılardı. Ben de yağmur yağmaya başladığında bir yerlere saklananlardandım ama benim gidecek bir evim yoktu. Evsiz sanılıp önüme para atılsa bile yadırgamazdım.

Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Yağmur kokusundan, yağmurun kendisinden nefret ettiğimden daha çok nefret ederdim. Oturduğum yerden kalktım. Buraya nasıl geldiğim hakkında tek bir fikrim yoktu. Sanırım yine bir şeyler nüksetmişti, buraya gelmiştim ve uyuyakalmıştım ama şimdiyse hiçbir şey hatırlamıyordum. Sorun etmedim, bu birkaç kez başıma gelmişti. Bir barda sızıp kaldığımda veya deniz kenarında sırılsıklam yatarken kendimi evde bulduğum olmuştu.

Oturma pozisyonum yüzünden bacaklarım ve kalçam uyuşmuştu. Nasıl ayağa kalkabildiğimi bile anlamamıştım. Ayaklarım yürümeye çalışırken kontrolsüzce yana yatıyordu. Hava yağmurlu ama soğuk olduğu için aceleyle ellerimi ceplerime soktum. Ellerimi ceplerin içinde sürtmeyi düşünürken sağ elimin bulunduğu cepte bir kâğıt olduğunu fark ettim. Çıkarıp, bunun bir kart olduğunu görünce gözlerimi devirdim. Yine birinden aldığım ama asla dönüp bakmayacağım bir karttı. Bir şeylerle ilgilenmek için onu okumaya başladığımda bu kartı daha önce hiç görmediğimi fark ettim. Birinin numarası bile değildi bu, bir kurumdu. Önünde adres, telefon bilgileri ve kurumun amblemi vardı. Arkasını çevirdiğimde daha mantıklı şeyler beklerken birkaç, kendilerine özgü kelimeyle karşılaştım.

"Tek oda, iki kişi, tek hikâye. Bir odalık bir labirente, Tek Oda'ya dahil olmak ister misiniz? Dünyaya yok, Tek Oda'ya çok olmaya var mısınız?"

Kaşlarımı çatarak kartı göz hizamdan indirdim. Bu çok tuhaftı. Önce etrafıma bakınmaya başladım. Yine kimsecikler yoktu. Tekrar kartı kaldırdım. Adres bilgilerine ve telefon numaralarına bir daha, bir daha baktım; arkasındaki yazıyı tekrar tekrar okudum ama yine bir şey çıkaramadım. Başımı yeniden kaldırıp yanımdaki binanın üzerindeki sokak tabelasına baktım. "E... Sokağı" yazısını görünce başımı eğip yeniden karta baktım. Aynı sokak... Başımı yeniden kaldırıp geri geri ilerlemeye başladım. Kaldırımdan inip, az önce duvarına yaslanıp uyuduğum binanın ismine baktım. Koskocaman harflerle "TEK ODA" yazıyordu. Tüm bedenimin titrediğini hissettiğimde elimdeki kartı yere attım. Ağzım açık kalmış, bu tesadüfü algılamaya çalışıyordum.

"Burası bir labirent. Ama sen zaten kayıpsın."

"Belki de benim evim kaybolmaktır? Kendimi kaybetmek. Ama insanlara kaybetmek, kendime kaybetmek değil. Onlara kaybedecek, ama kendime yenilmeyeceğim."

"Yolun sonunda herkes kaybedecek. En çok da sen. Çok şey kazandın Linay, her şey bittiğinde, her şeyini kaybedeceksin. Kendini de öyle. Herkese, en çok da kendine kaybedeceksin."

Artık hiçbir şeyi merak etmiyordum. Hepsi birer umuttu. Merakıma değil, hâlâ umut edişime yenilip binanın kapısına koştum. Cam kapıyı itip içeri daldığımda aslında etraf, kafamın içinden daha sessizdi. Göz göze geldiğim kadının arkasındaki televizyonda haberler açıktı. Televizyon biraz eski ve hava şartlarından dolayı arada bir yayında aksamalar olduğundan rahatsız edici bir gürültü çıkıyordu ortaya. Birkaç saniye sessizce kadınla bakıştıktan sonra n'apacağımı bilemeyip ellerimi bacaklarıma sürttüm.

"Ben... Kartlarınızdan buldum." Başka diyecek bir şey bulamıyordum. İçimden, hadi atın beni bir odaya, demek geliyordu. Ama henüz hiçbir şeyi anlayabilmiş değildim. Kendimi toplayıp asıl Linay hâlime dönebilmek için önce yutkundum ve kendime kim olduğumu hatırlatıp masasının önündeki sandalyelerden birine oturdum.

TEK ODAWhere stories live. Discover now