Sanırım burada çalışmanın altın kuralı saç kabartmak ve yetmişlerin modasına uymaktı "Neden peki?" kaşları havalandı "Çünkü bizim insanımız artık aynı şeyleri görmekten bıkıp usandı. İnsanların göz zevkleri farklı... Çok farklı şeyler arıyor. Sırf sevdiği artistin posterine bakmak için gelip kahve içenini bile gördüm ben!"

Para için bu kadar güzel bir şeyi kullanmak belki kötüydü ama kabul etmek gerekirdi, güzel fikirdi. Burası güzeldi... Beni yansıtıyordu sanki.

"Söylediğiniz her şeyi kabul edeceğim." dediğimde elimi tuttu ve dudaklarını hafifçe değdirip geri bıraktı "Öyleyse Nostaljiye hoş geldiniz hanımefendi!"

Neden pastanenin isminin nostalji olduğunu şimdi anlıyordum. Eliyle kasanın arkasındaki kapıyı işaret etti
"Sen oraya geç ve istediğin gibi giyin. Daha sonra mutfak bölümüne git, oradaki usta sana önlük ve yaka kartı verecek. Hemen işe başla."

"Tabii efendim." dedim ve koşarak söylediği yere gittim. Giyinme odası yazan yere girdiğimde küçük bir şok yaşamıştım. Adam resmen bir sürü kıyafet ayarlamıştı eskiye dayalı.

Hepsini ayrı ayrı birleştirsem bir ömür giyecek kadar kıyafet ve ayakkabı vardı burada.

Krem rengi, ispanyol paça, yüksek bel bir pantolon ve kahverengi salaş bir gömlek giyindim. Gömleğin alt kısmını pantolun içine sıkıştırdım ve ayaklarıma, rahat olmasına özen göstererek yüksek, dolgu topuk bir çift ayakkabı giyindim.

Saçlarımı açıp üst kısmını kabarttım ve tokalarla bombeli bir hava verdim. İşim bitince giyinme odasından çıkıp mutfağa doğru yürüdüm. Mutfak kapısını ittim, yüzüme hem yemek kokusu hem de dayanılmaz bir sıcaklık vurdu.

Fırının başında bekleyen iri adama doğru yürüdüm, omzuna dokundum. Fırında pişen ve kokusu etrafa yayılan elmalı pastalara dalmış olacak ki çok korkmuştu.

"Üzgünüm korkutmak istemedim." gülümedi ve pastaları çıkarmak için fırına geri döndü "Sanırım yeni elemansın!" dedi tahmin yürüterek. Başımı hafifçe salladım.

Dumanı üstünde tüten elmalı pastaları fırından çıkardı ve tezgahın üzerine bıraktı. Birkaç saniyeliğine içeri gitti, hemen ardından elinde tuttuğu siyah, yanları kırmızı fırfırlı bir yarım önlüğü bana uzattı "Şunu tak, önlüğün önündeki cebine kalem kağıt koy." diyerek büyük kasede duran marmelatı karıştırmaya başladı.

"Bu arada benim ismim Temel, ne zaman ihtiyacın olursa mutfağa uğraman yeter güzel kızım." ilk başta biraz soğuk davranıyordu fakat yavaş yavaş samimi olacaktık gibi.

"Memnun oldum efendim. Ben de Ayza." kapıyı işaret etti "Çabuk ol da patron ilk dakikalardan kaytardığını düşünmesin." kapıya doğru koşarak üst kata giden merdivenlere koştum, üst kata çıktım.

Oldukça kalabalıktı. Yeni gelen, cam kenarında iki kişilik bir masaya oturan çiftin yanına gittim "Ne arzu edersiniz?" diye sorunca nefes almak için yutkundum.

Aşırı heyecan ve koşuşturmadan nefes nefese kalmıştım. Önlerinde duran yemek ve içecek listesine bakarak düşündüler. Genç kız listeyi yerine bırakıp bana döndü "ben sade bir limonata ve üzümü kurabiye istiyorum."

Söylediklerini yazmama gerek yoktu. Aklımda tutmak ne kadar zor olurdu ki! Adam da aynı şekilde listeyi masaya bıraktı "Sade bir Türk kahvesi ve yanında da lokum istiyorum." listeleri masadan geri aldım "Hemen getiriyorum efendim!" diyerek mutfağa doğru koştum.

ESİR RUHLAR ALEMİWhere stories live. Discover now