O dönemde geçim sıkıntısı çekmiyor, temiz elbiseler için­de, iyi bir odada yaşıyordum. Ancak buna rağmen, o zaman­ki hâlimi nasıl ifade edeyim bilmiyorum beğenmiyordum. Ruhum acı içindeydi. Kendi hayatım ve geçimim bana dar geliyordu. Sürekli sıkıntıyla düşünerek kendi kendime, "Dük­kân küçük, müşteriler sınırlı, kâr az. Bütün bir hayat böyle azlıklar içinde mi geçecek?" diyordum.

Jarvinen orada bulunan profesörlere dönerek sözlerini şöyle sürdürdü.

_ Efendiler sabrederek benim hikâyemi dinleyiniz!

Sizler pekâlâ iyi bilirsiniz ki, her simitçi çocuktan reçel kralı olmaz ve her simitçi çocuk, doğduğu şehirde yapılan milli tiyatro yapımı için on binlerce Mark veremez. Jarvi­nen'in yaptığı gibi, doğduğu kasabada kurulacak olan büyük bir gazetenin yayınlanması için gereken yardımda buluna­maz.

Ben bunları kendimi övmek için söylemiyorum. Burası, bir şahsın kendisini övüp göklere çıkaracağı bir yer değildir. Sizlerin huzurunuzda, benim şahsımda, genç, güçlü ve sağ­lam olan Fin milletinin şahsiyeti bulunmaktadır. Ben burada, sizin karşınızda ağaç kabuklarıyla karışık çavdar ekmeğiyle beslenen, ormanlar ve bataklıklar arasında tahammül ederek çalışan Fin milletini temsil ediyorum. Fin milleti arasında re­çel kralı nadirdir ama bu milletin arasında benim gimi Jarvinen'ler yok değildir.

Jarvinen ismi taşıyanlar bir taburdur. Benim gibiler halk arasında binlerce mevcuttur. Benim gibi Jarvinen'ler hâlâ or­manda ağaç kökleri sökerler, dağlardan taşları yuvarlarlar.

Bunların da bir çoğuna yoksul hayatları dar gelmektedir.

Biz zorluklardan ve çalışmaktan korkmayız, daha çok çalışı­yorlar diye başkalarını kıskanmayız. Yalnız Jarvinen cinsin­den olanlara bu geçim yolu dar gelmektedir. Onların canını sıkmaktadır.

Onlar daha güzel bir hayat arzu etmektedirler, daha par­lak bir istikbal ümit etmektedirler. Güneş gibi daha parlak, daha güzel, daha güçlü bir gelecek arzusundadırlar. Onların ruhunda kaynaşan, fışkırmak isteyen bir şey vardır ama çıkış yolu bulamıyor.

Geçen yıl İtalya'nın güneyine gitmiş ve reçel yapımında kullanılmak üzere bir gemi dolusu portakal satın almıştım. Birkaç günlük geziyi fırsat bilerek Napoli civarındaki Vezüv Yanardağı'nın doruğuna çıkmıştım.

Dağın doruğundaki volkanın ağzını seyrederken kendi gençliğimi hatırladım. O zamanki fikirlerimi ve duygularımı düşündüm. Bütün Fin milletinin halini düşündüm.

Kraterin içinde kara ve koyu bir lav kütlesi kaynıyor ve köpürüyordu. Lavlar kraterin dar ağzına doğru bazen yükseli­yor, bazen alçalıyordu. Sanki volkanın içinde kraterin darlığı­na rağmen nefes almak isteyen müthiş cüsseli bir bir dev var­dı. Dağın içinde biriken ateşli lavlara volkanın ağzı dar geli­yordu. İşte bu yüzden yeraltında varolan güçler ve içteki ateş lavlarını dışarıya fırlatıyordu.

Ben de bir zamanlar bu durumdaydım.

Şimdi Fin milleti de aynı durumdadır.

Jarvinen demek, Fin milleti demektir.

Haydut Karokep

Jarvinen konuşmasının bu yerinde Haydut Karokep'in ha­yatını hatırlattı:

_ Efendiler! Bundan yirmi beş yıl önce bütün Finlandiya'yı heyecan ve dehşet içinde bırakan Johan Karokep ismini ha­tırlıyor musunuz? Karokep, bir hırsız ve hayduttu. Büyük şe­hirlerdeki bankaları, işyerlerini ve kiliseleri soyardı. Hırsızlık yaparken âdeta polise meydan okurdu. Gereksiz yere cinayet­ler işliyordu. Bu yüzden tutuklandığında akli dengesinin ye­rinde olup olmadığının anlaşılması amacıyla önce akıl ve ruh hastanesine gönderilmişti.

Beyaz Zambaklar ÜlkesindeWhere stories live. Discover now