BÖLÜM 47 ∞♦ Anne ♦∞

Start from the beginning
                                    

Marcus ve komutan gösterilen yere baktıklarında hizmetçi kızı gerçekten görmüşlerdi. Saray da kimsenin olmayacağını düşünmüşlerdi. Korku dolu yüzüyle koşuyor, elleriyle eteğini tutarak düşmemesini sağlıyordu. Toplu siyah saçlarının arasında dağılan tutamlar dağınık görüntüsü veriyordu. Genç gözüküyordu ve boyu kardeşlerinden bile kısaydı.

Kapıyı geçip Marcus'a doğru koştuğunda, Marcus komutanı birkaç adım geçip kıza doğru yürüdü. Siyah gözlerinde acıyı görmüştü, yüzündeki korkunun dışında titreyen bedenini yeni fark etmişti.

"Ya-yardım ed-edin..." diye ağlamaya başladığında Marcus'un önüne gelmiş, gözlerini ona dikmişti.

"Sende kimsin?" derken komutan, Marcus, "Ne oldu?" diye sormuştu.

Kız, komutana ve askerlere bakmayarak sadece gözlerini Marcus'a dikmişti. "A-arkadaşım," dedikten sonra çenesine doğru akan gözyaşlarını koluyla sildi. "Odasına girdiğimde yer de kanlar içindeydi. Lütfen ona yardım edin!"

Hıçkırıklarının arasından çıkan kelimeleri anlayan Marcus, kızın gösterdiği saraya saniyelik bakmış geri kıza dönmüştü.

"Tamam ağlama," dedi Marcus ve ellerini kızın omzuna koyarak sakinleştirmek için okşamıştı. "Ben bakacağım." Komutana dönüp, "Yanıma birkaç asker alıp saraya gideceğim. Orayı sizden daha iyi biliyorum. Sizde kıza yardım edersiniz." dediğinde kız şaşkınca ona bakıyordu.

Komutan başını sallarken Marcus birkaç asker yanına çağırmış, kılıcını kontrol etmişti. Kafasını kaldırıp kıza baktığında gözlerinin sarayda olduğunu gördü. Askerlere dönüp hazır olduklarını belirten bir baş sallama hareketini görünce, "Saraya gidiyoruz." dedi.

Hizmetçi kız, irkilerek Marcus'a seslendi. "Bende geleceğim." Komutan, sesindeki endişenin azaldığını farketti.

"Arkadaşının o görüntüsüne bakabilecek misin? Burada kalıyorsun." diyerek emir verirken yüzü ifadesizdi.

Tekrar saraya yönlendiğinde kız, Marcus'un kolunu tutup, "Hangi odada olduğunu bilmiyorsunuz. Size gösterdikten sonra oradan çıkarım." dediğinde Marcus başını sallamadan önce komutana bakmıştı. Komutanın verdiği onayla kafasını sallayarak önüne düşmesini belirten ifade takındı.

Bahçede yürüdüğünde saraya yaklaştığı her adımıyla, gözlerine düşen geçmiş görüntüler ile dudaklarına küçük bir gülümseme sunmuştu. Katherine daha küçük olduğu için çoğunu hatırlamasa da bu odalarda ve duvarlarında birçok sır saklanmış, kavgalar duyulmuş, bir şekilde hayat devam etmişti.

Sarayın içerisine girdiğinde deliklerden ve pencerelerden yansıyan gün ışığı sayesinde geçmiş tekrar geleceğin üzerine kapılarını aralamıştı. Elini kaldırıp iki yana sallayarak uçan tozları dağıtırken bazı askerler öksürmeye ve hapşırmaya başlamıştı.

Marcus, eski görüntüsünü hatırlamaya çalışırken adım atmayı durdurdu. Ortadan çıkan merdivenler ikiye ayrılırdı ama şimdi üzerinde kırık dökük eşyalar ve örümcek ağları yer alıyordu. Duvarlarda eski kral ve kraliçe resimleri, iki yana ayrılan merdivenlerin arasında ise Kral Edward ve Kraliçe Avery'nin resmi bulunurdu.

Eskiden ona göre asıl mutluluğun ve üzüntünün bolluk içerisinde olduğu yer burasıydı. Şimdi o resimler parçalanmış bir şekilde yerlerde duruyordu. Örümcek ağları saran bu saray da eşyalar dağınık bir şekilde etrafa saçılmıştı.

Sarayın köşelerinden süzülen görüntüler, ela gözlerine düştüğü zaman bulanıklığın ardından anılar onu şimdiki zamandan çekip almışdı.

Kardeşiyle buranın her köşesini gezmiş, annesinin peşinden asla ayrılmamış, kralla yapılan gizli sohbetleri kaçırmamış, hizmetçilerle çok uğraşmış ve kraliçenin hamile olduğu dönemlerde yanından hiç ayrılmamıştı. Kendisi erkek bir kardeş bekliyordu.

Thita - Yakut HançerWhere stories live. Discover now