Yüzümde saçma bir ifadenin hâkim olduğundan emindim ama yine de omuz silkip eşyalarımın yanına gittim. Hyungsik ve Jaehyun kendi eşyalarını sahanın karşı tarafına bırakmışlardı. Ben kapıya yakın olan köşedeydim.

Çantamın üzerine bıraktığım gömleğimi yavaş hareketlerle giyerken aslında acele etmem gerektiğinin farkındaydım ama yorulmuştum. Bendeniz Kim Taehyung, normal zamanda bile bu kadar hareket etmezdim. Gömleğin kollarını geçirdiğimde arkama baktım onların da toparlanıp toparlanmadıklarını görmek için. Ancak görebildiğim tek şey Hyungsik'in sırtıydı, Jaehyun onun arkasında olmalıydı ancak onu göremiyordum. Birtakım sesler duymamla dinlemeye karar verdim, nasıl olsa beni göremezlerdi.

"Yine mi olmadı? Tanrı aşkına Jaehyun, yine mi açılamadın? Bu böyle devam ederse bana onu yemekten başka çare bırakmayacaksın gibi gözüküyor." Hyungsik ne zırvalıyordu öyle?

"Çeneni kapatır mısın artık, onu kırmak istemiyorum, yanlış anlaşılmak istemiyorum. Bunu anlamak neden bu kadar zor Hyungsik? Ayrıca seni yanımda onu yemek olarak görmen için getirmedim, tamam mı? Sadece iki kişi değil de biraz daha kalabalık olursak daha iyi hisseder belki diyerek bunu yaptım. Bu sana onu yeme hakkı falan tanımıyor. Bunu kafana sok artık."

Yerden ses çıkarmamaya çabalayarak aldığım çantamla geri geri adımlamaya başlarken neler olduğunu anlamakta zaten zorlanan beynim iyice durmuş gibi hissediyordum.

"Şu kokuya baksana... Her yere sinmiş... Bu kokuya karşı dayanabileceğini sana düşündüren şey ne Jaehyun? Eninde sonunda onu yemek isteyeceksin, ya da kim bilir, belki de eninde sonunda demene kalmadan seni reddedecek, hm? Hem... Onu yemenin sana onunla sevgili olmaktan daha çok şey kazandıracağını biliyorsun. Onu yerken zevk almak varken neden sikmek isteyesin ki?" Jaehyun'un cevap vermesine kalmadan birdenbire arkasını dönüverdi Park Hyungsik. Ben ise kapıdan çıkmayı geçtim kapıya yanaşamamıştım bile. Başını kaldırdığında kesişen gözlerimizle dudaklarım arasından ufak bir çığlık koparken geri geri giden adımlarım hızlandı.

Gözleri... Gözleri böyle olmamalıydı... Tanrı aşkına bu bölgede onlardan hiç olmaması gerekiyordu. Güvenli bölgede yaşıyorduk biz. Burada ghoul olmamalıydı. Siyahların içinde parlayan kırmızı irisler barındıran gözleri, yüzüne yerleşen korkunç sırıtışla kısılırken seslendi. "Çoktan gittiğini düşünmüştüm ama sanırım gitmemiş oluşun daha çok işimize yarar, değil mi Jaehyun?"

Bana doğru yürüyordu. Buraya geliyordu. "Taehyung, git buradan çabuk!" diye bağıran Jaehyun, Hyungsik'i kolundan yakalayıp geriye çekti ancak belli ki yeteri kadar güçlü değildi. Hyungsik onu tuttuğu gibi sahanın tellerine doğru savurdu.

Ben nasıl bir saçmalığın içine düşmüştüm böyle?

Derin bir nefes alarak kapıya doğru koşmaya başladım. Ancak benim hızım bir ghoul'la yarışamazdı. Ben onlar gibi bir yaratık değildim. Onlar kadar hızlı koşamaz, kaçamazdım.

Koşuyordum... Fakat birden... Öylece kalakaldım. Sırtımdan ciğerlerime girip bütün bedenimi paramparça ettiğini hissettiğim korkunç acıyla nefes alamadım, öylece kalakaldım. Boğazımda takılıp kalan nefesimle sırtımdan giren o şeyin beni havaya kaldırdığını hissettim. Havada döndürdü o şey beni sonra ve Hyungsik'in yüzündeki o deli ifadeyle göz göze geldim. Kendime gelmeye, gözlerimi açık tutmaya çabalarken Hyungsik'in sırtından çıkan o şeylerden biri daha saplandı bedenime. Ve ben kocaman bir çığlık bıraktım dudaklarım arasından.

Kapanmak üzere olan göz kapaklarımın arasından süzülen yaşlar, nefes almaya çabalayan ciğerlerim ve vücudumdan süzülen kanlar ile öylece havada asılı kaldım. "Ne kadar güzel koktuğundan haberin bile yok Kim." Derin bir nefes aldı biraz önce sarf ettiği cümleyi kanıtlamak istercesine.

killing strangersDonde viven las historias. Descúbrelo ahora