30. Kanat Kanada -part 2-

Start from the beginning
                                    

Buraya kadar hiçbir sorun yoktu, Eran ile Amenia kaleye uçmaya başladıktan sonra olanlar olmuştu. Nöbet vardiyası değiştiren bekçilerden Batı Kulesindeki Seferdarlara yan yana uçan ikiliyi görmeyen kalmamıştı. Zagzosların gagası nöbetçilerin ağızları bir karış açık kalmıştı. Kanat kanada uçarlarken Amenia bir de soru sormaya başlayınca aklını kaçıracak gibi olmuştu genç adam. Bir mühlet süren sessizliğin ardından fısıltılar gecikmemişti. Kurtardığı Herraden kızı ile uçan Prenssoy Eran'a bakıp dedikoduya başlamışlardı. Fısıltılara engel olamasa da Amenia'yı susturmuştu Eran. Kaleye girerken de tek kelime etmeden hızlı hızlı yürüyüp kütüphaneye varmışlardı. Peşinde Amenia'nın yetişmekte zorlandığını görmeden koşar adım yürümüş kütüphaneye gelene kadar daha fazla kişiye görünmemeye çalışmıştı. "İyi halt yedin Eran, aferin sana," diye homurdanarak yürümeye devam etti. Bu durum Vaknas'ın veya Gar'hun'un kulağına giderse hiç de iyi olmayacak diye iç geçirdi.

"Şu rafların arkasında bir teleskop var, sola döner dönmez görürsün oraya git beni bekle," diyerek yürümeye devam etti. Amenia'dan ses soluk çıkmayınca şaşırdı Eran, durdu arkasına döndü.

"Amenia," kızcağızı arkasında göremeyince etrafa bakındı. Birkaç kanat açıklığı ötede kitaplığa yaslanmış pembe kanatları görmesi gecikmedi. "Ne halt ediyorsun orada," söylenerek geldiği yoldan geri döndü.

Amenia'ya kızacaktı, burada dikilip oyalanma lüksleri yoktu. Ağzını açıp çıkışacağı sırada kızcağızın nefes nefese kaldığını gördü. Keyfinden durmamıştı Amenia, bir adım atacak iki kanat çırpacak gücü kalmamıştı. Durup dinlenmeliydi. Gözleri kararınca kanatlarını kitaplığa yaslayıp düşmemek için zor durabilmişti. Eran'a bile seslenmemişti.

"Sen, iyi misin?" Eran derin derin soluyan kızı görünce bu sorunun ne kadar mantıksız olduğunu kavradı, Amenia bu haliyle iyi olmaktan çok uzaktı.

"Çok yoruldum," diyebildi güçlükle. Önce kendi yarasını ardından Eran ve Parus'un yaralarını iyileştirmek içindeki gücün çoğunu tüketmişti. Bir de üstüne kaç dakikadır kendini zorluyordu Eran'a yetişmek için. "Biraz dinlenebilir miyiz?" yorgunluğuna sebep olmasına rağmen gülümsüyordu Eran'a.

Bir şey demedi Eran, sessizce Amenia'nın koluna girdi. Bu halde yürümesini istemek işkence olurdu, nazikçe koluyla destekledi. "Şimdi ağırlığını bana ver, hemen şu koridorun sonunda oturabileceğin bir yer var. Oraya gidecek gücün var mı?"

Ağırlığını yüklenen güçlü kollarla yüzü daha da kızardı Amenia'nın. İçinde derininde ateşkanlar nefesine karışıyordu. Bir şey demedi, Eran'ın kolunda ilerlemeye başladı.

"Neden bana seslenmedin, bu kadar yorulduğunu bilsem yavaşlardım," diyerek baktı Amenia'ya. Kanatlarının altındaydı kızcağız, ufacık bedenin ağırlığını hissetmiyordu kolları.

"Demek gerçekten duymuyordun beni!" diye çıkıştı. "O kadar seslendim sana ama durmadın Eran."

Kol kola birkaç adım daha ilerlediler. Kızın nefesi normalleşmişti. Yine de bırakmadı Eran'ı, kolunda olmak, çok tuhaf bir his bahşediyordu Amenia'ya. Eran'ın duygusuz yüzü hislerini yansıtmasa da genç adam da halinden şikayetçi değildi.

"Eran," madem yan yanalardı yürürken sorularını cevaplayabilirdi.

Genç adam başını eğince göz göze geldiler. Şimdi pembe kanatlı kızı dinleyebilirdi. Amenia aklından ne geçiriyor diye düşündüğünde Eran'ın gözleri merakla yeşilliğe yelken açtı.

"Akhin kim?"

İşte bu soruyu beklemiyordu, kaşları çatıldı.

"Akhin," uzun uzun söyledi ismi, zihninin derinliğinde bir bilgi kırıntısı aradığını Amenia bile hissetmişti. "Dün, senin okuduğun semboldeki o isim," diyerek bir adım daha ilerledi.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Where stories live. Discover now