1. Bölüm.

8.7K 540 441
                                    

-

Çizgiler...

İzler...

Ağır ağır gözkapayışları...

Adamın kirpiğinin ucuna muhtaç gözyaşı damlası.

Bu kadar acı var mıydı?

Omuzları kırık. Kürek kemiklerinin ortasından çatlayıp büyümüş o karanlık, dikenli taşları; ruhundan damlayan kanın tadıyla beslenip gökyüzünü delen o dağ.

Dağın eteklerine çarpan okyanus, kumunu kursaklarına gizleyen dalgalar, her seferinde o boynu dik gücü tüketmeye hazır mavilik.

Dağın çekirdeğine gizlenen o kayıp ruh. O kayalıkları kırıp baksalar, tutunduğu rahmi hala canlı kalır mıydı? Nereden geldiğini bilmeyen, terk edildiğini bilenler...

Seni benim var ettiğimi haber verseler, senin içinde ki çekirdeğe tutunan beni koparıp atabilir miydin?

Ben sendim.

Seni bir dağ ile içime kapatıp bir yanıma okyanusu, bir yanıma çölleri katan, o yeis ruh.

Bana elveda demen canımı acıtırdı.

Gözkapakları ağır ağır, zamana yüce bir miras bırakmak istercesine kırpılıyordu. Kirpik diplerinde ki çukurlarda yangınlar başlamıştı sanki. Gözlerinin önü dumanla dolu, başının etrafı sislerle çevriliyken dilinin aldığı kül tadı, damağını bir kağıdın ucunu tutuşturmuşçasına ağır ağır yakıyordu. Kolları dizlerinin üzerinde, dalgınlığa yaslı bakışlarıyla fayansları izlemeye devam etti.

Aydınlık yavaştan satırlarında ki kızıllıkla beraber pencerelerden sızıp duvarlara gölgelerini vurmuştu.

Sessizlik hakimdi, lakin tersine akan bir gürültü vardı.

Bars Urağan.

Kulağında ki uğultuları vücudundan bir deri gibi soyup atabilse ne hoş olurdu. Sesler aklından çıkmıyordu. Dün akşam yaşananların üzerinden saatler geçmiş, zaman yeni bir günü ağırlarķen yaşananlar canlılığını bir damar gibi nabzediyordu. Dağılan yüzünü kaldırdı, altıyı bulmak üzere olan saatin ardından açılan kapıya baktı.

Dudağının kenarına yasladığı parmaklarını çekti ve eğdiği başını omuzlarını geriye atarak doğrulttu.

Baha, Sıraç, Ilgın, Miraç, Ece.

Hepsine teker teker göz gezdirdi. Mestan Urağan bu kez bir hemşireyle birlikte çıkmıştı. Konuşurken bakışları yiğenine takılınca kayıtsız kalamadı, ona doğru yürüdü. Konuşmadan önce Bars'ın yaralı yüzünü bir kaç saniye seyretmişti.

"Bu kızı her seferinde neden yaralı getiriyorsun?"

Okyanus mavisi gözleri buz gibiydi. Söylenenleri duyup duymadığından şüphe edilecek kadar donuk bakarken açıkcası hiçbir şeyi umursamıyordu, hissettikleri dışında. Sanki yıllarca ondan uzakta olan bir parça bugün içinde ki o yoksun tarafını doldurmuş, duygularını daha sıcak hissetmeye başlamıştı. Omzunun ardında ki Baha ile gözgöze geldi. Urağan şimdi yırtıcı bir hayvan gibi bakıyordu. Öfkeden dudakları kıvrıldığında kendini geriye vererek oturduğu yere çöktü. Amcası onun bu haline başını sallayarak uzaklaştı.

Kollarında ki bedeni teslim ettiğinden beri kimseyle konuşmamıştı. Sıraç bir kaç kez gelip ona seslenmişti fakat bakışlarını kaldırmamış, zihninde ki o gürültüden kendisini duymamıştı. Üzerinde ki şaşkınlığı ve bunun getirdiği afallamayı silkeleyip atamıyordu. Yumruğunu sıkmaktan kanı çekilen parmaklarını yavaşça açtı. Derisinin altında ki kan damarlarına yayılırken avucunda ki kolyeye baktı.

SUSKUN 2 Where stories live. Discover now