DİNLE NEY ' DEN

8.6K 353 60
                                    

Gönlü ışık yakmayı, aydınlanmayı öğrenen kişiyi, güneş bile yakamaz. Gündüz gibi ışıyıp durmayı istiyorsan, geceye benzeyen benliğini yakıver.

MEVLANA

2 YIL ÖNCE

Doğan güneşi engellemek mümkün müydü. Güneş ışığını tüm evrene yayıp sıcaklığı ile sarmalarken o hala karanlıkta ve soğuk hissediyordu kendini . Ruhu bedeni kocaman bir boşluğun içindeyken bu boşluk her geçen gün daha bir içine çekiyordu bir girdap misali. Ya boşlukta kaybolup gidecekti ruhu yada o boşluğa ayak uyduracak yaprak misali tutunacaktı tüm dallarına. Öylede yaptı Mina bu her rengi sahte hayatının içinde aynı sahtelikle devam etti yaşamaya. Ta ki gerçek rengini bulacağı güne kadar...

Bugün doğum günüydü ama bir önemi yoktu onun için çünkü doğduğuna sevinen onu sevgiyle bekleyen bir ailesi olmamıştı hiç. Tüm sevgisizliklerini doldurmanın farklı yollarını bulmuştu o da sahte gülümsemeler sahte sevgiler sunmuştu etrafındaki herkese tıpkı onların yıllardır yaptığı gibi.

Arkadaşıyla buluşacağı yere geldiğinde yüzüne yine her zamanki sahteliğini yerleştirmiş kocaman bir gülümseme yaymıştı. Aslında yanında tek gerçeğe yakın olduğu kişiydi Eflin ama gene de gerçek Minayı hiç bir zaman göstermemişti onada. Çünkü gerçek kavramının anlamanı ona kimse öğretmemişti bu güne kadar.

¨hoş geldin Mina.seni beklerken bir şeyler içtim bende sende ister misin¨

¨teşekkürler içtim ben fazla zaman kaybetmeden başlayalım akşama çok işimiz var ¨

¨tamam canım akşama kalabalık olacak sanırım ¨

¨evet bütün herkesi davet ettim eski ve yeni okuldanda gelecekler var ¨

¨buğrayı da davet ettin mi¨

Eflinin bir çocuk sevincinde sorduğu soruya gene aynı sahte gülüşüyle cevapladı.

¨davet ettim¨

Aslında Eflini kıskanmıyor ona özenmiyor değildi. İlgi dolu ailesini her zaman gerçekten içten olduğunu düşündüğü gülümsemesini ve etrafına hayat suyu misali can veren enerjisine hep özeniyor ama sonra biranda kendi benliğini buluyordu. Onun kendine ışığı yoktu etrafına nasıl yayacaktı tüm bu karanlıklarda cılız bir mum misali sadece ufak izler bırakıyordu hayata. Bir mumdan ışık vermesi beklenemezdi ki...

Mağazaların vitrininde sergilenenleri inceledi bir bir son zamanlarda kafasının içinde dönen sorular geldi aklına sonra nasılda ışıklarla,süslerle ışıl ışıl parlıyorlardı ama ya karanlık olup tüm parıltısını kaybettiklerinde diye düşündü ve biran kendisini bu elbiseler gibi hissetti. Dışarıdan baktığında ışıl ışıl parlayan ama içi kapkaranlık olan ben gibi diye geçirdi içinden. Son zamanlarda çok fazla iç hesaplamalar yapar olmuş ama tüm bunların sonunda yine bulduğu sadece kocaman bir hiçlik olurdu dışı süslü içi boş kocaman bir hiç ve o bu hiçliğin içinde her gün biraz daha harmanlanıyordu tüm boşluklarıyla.

Aklında dönen cevapsız sorularla yürürken aslında kendi kaderine yürüdüğünün farkında bile değildi. Yanan elinin acısıyla sıyrılırken düşüncelerinden aslında yanacak yüreğinin en büyük kıvılcımıydı belki de şimdi sadece ateşe yürümek kalmıştı.

¨özür dilerim ben fark etmedim¨

Tahammülsüzdü ve bu özelliğinin kaynağının sahip oldukları olduğunu düşünürdü. Ona sunulan tüm imkanlarla her şeyi yapmaya hakkı olduğunu düşünür böyle yaşardı. Ama bilmezdi her mülkün bir sahibi vardı ve gün geldiğinde sadece sahibine dönerdi

¨ dikkatsiz şey önüne baksana aklın nerede¨

¨özür dilerim var mı bir şeyiniz¨

¨çayı elime döktün birde soruyorsun utanmadan ¨

Sözleri kulaklarda yankılanırken daha bir aşağılayıcı olmak istercesine bakmıştı karşısındakine ama o an aldığı cevap ile aşağılanıp yok olan kimdi anlayamamıştı

¨ben sizden özür diledim hatamı bilip. Ama özrü anlayabilecek durumda olduğunuzu sanmıyorum boşuna dememiş şair söz söylemek irfan ister anlamak ise insan. Ben sözümü söyledim anlayıp anlamamak size kalmış ¨

Duydukları ile hırpalanan gururu cevabını versene diye haykırırken dilinin dönmeye mecali yoktu. Sessizliği ile boğuşurken sadece arkasından bakıp kalmıştı genç adamın ve suratına inen tokat gibi cevabın. Gururu bir adım öne çıkarken duyacağı şekilde bağırmıştı sanki söyleyebileceği en kötü söz buymuş gibi

¨hadsiz¨

Geçen boş saatlerin ardından sanki tüm yapılanlar bir önem arz ediyormuşcasına bitirmenin gururu ile daha bir keyiflenmişti. Şimdi hazırlanıp gitme vaktiydi sahte övgüleri ,sahte gülümsemeleri, sahte mutlulukları,sahte hazları alma vaktiydi. Tüm bunları bilmesine rağmen alışmıştı ruhu Mina nın tüm bunlara çünkü gerçeği görmek payına düşmemişti daha..

Hazırlanıp partinin olduğu yere geldiğinde herkesin alkışları ile daha bir mutlu olmuştu.Önemli olduğunu düşünüyor önemli olduğunu hissediyordu kar zarar ilişkisi olduğunu bilse de bu duygu mutlu hissetmesini sağlıyordu. Saatler ilerledikçe bu duygunun yerini alkolün verdiği mayhoşluk kaplarken etrafı saran alkol kokusu midesini bulandırmıştı. Aslında tek bu değildi midesini bulunduran etrafında gördüğü samimiyetsiz belki de samimiyeti fazla abartan ilişkiler. Sahnede birbirine yapışarak dans edenler ama onların içindeydi ve eğer kurtuluşu yoksa onlar gibi olup kaybolacaktı bu boşlukta. Boşalan bardağını barmene uzattığında ardı ardına gelen içkilerin hiç birini geri çevirmemiş daha fazla daha fazla demişti. Soluksuz kalarak bir bir kafasına dikerken müziğin içine karışmak istediğini fark edip kendini sahneye atmış bir o yana bir bu yana dans etmeye başlamıştı. En son gözlerini kapatıp elerlini iki yana açmış başlarından akan köpüğe inat dönmeye başlamıştı etrafında. Döndükçe daha bir dönesi gelmişti sanki o an oradan kopmuş gibi sanki müziği duymuyormuş gibi etrafında kimse yokmuşda sanki tüm evrende bir kendisi kalmış gibi. Dönmenin etkisiyle alkolle doldurduğu midesi daha fazla bulanıp dayanılmayacak bir hale geldiğinde eline çantası ve ceketini alıp çıktı. Yalpalayan adımlarla arabaya yanıştığında şöför kendinden önce davranıp arka kapıyı açtığında kendini boşluğa bırakmış olduğu yerde sızmıştı.

Gözlerini açtığında hissettiği bulantı son raddeye geldiğinde şöförün durmasını sağlayıp kendini dışarı atmış midesiyle beraber hazmedemediği her şeyi boşaltmıştı aslında. Sebepsiz akan gözyaşlarına aldırış etmeden kulağını dolduran sesle daha bir çekti ayaklarını kendine ve iyice sardı kollarıyla onları sanki kendini de kalbini de korumaya alırcasına..

Kulağı aşina değildi bu sese belki ama sanki yüreği hep onu aramıştı. Bulduğunda onu hissettiğinde de şaha kalkmıştı sanki tüm feryadını duyurmak istercesine kafesini kırıp uçmak istercesine.Anlam veremiyordu yüreğinin telaşına. Gözlerini derin bir huzurla kapamış başını dizlerine koymuştu.

Bir ses huzur kokar mıydı peki ya güven nasıl hissettirirdi insan kalbine bilmiyordu. Şuan öğrenmekte istemiyordu tek isteği bu sesin tüm vücudunu esir almasıydı. Öylede olmuştu tüm iliklerine ağır ağır yayılırken bu ses gözlerini huzura teslim etmeden tek bir kelime dökülmüştü dudaklarından

¨kulaklarımı , dilimi bedenimi esir aldığın gibi tüm bedenimi esir al ey huzurun gölgesi¨

AŞK-I NEY  (aşk-ı derun 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin