Jimin'in ifadesi yavaşça karardı. Gergince yutkundu. "Ah." dedi. Sonra: "Sana hiç...benim hakkımda bir şey söyledi mi?"

"Kim, Tae? Hayır. Neden? Tanışıyor muydunuz? Nasıl--bana anlatmadığın bir şey mi vardı?" Yoongi öne eğildi. Çok hızlı konuşuyordu, Jimin kendisine kocaman gözlerle bakıyordu, ama umurunda değildi. Sadece bilmek istiyordu. "Sen--sen onun nerede olduğunu biliyor musun?"

Jimin tutulmuş görünüyordu. "Hyung, ben--n-nerede mi? Ne demek istiyorsun?"

Yoongi kendini arkasına yaslanmak için zorladı. Kalbi videoyu izlediğinden beri çok hızlı atıyordu ve yavaşlamamıştı. O sedyenin üzerinde Taehyung'un nefes alışını gördüğünden beri, bir anda çok şey değişmişti. Yoongi göğsünde kızgın bir demir varmış gibi hissediyordu, içini yakıyordu, ve tek yapabildiği öylece oturmaktı.

"Bir şey bulduk," dedi. "Tae...Taehyung Ace'de öldü, ama sonra geri geldi. Canlandı."

Jimin dudağını ısırdı. "Evet. B-biliyorum. Seagull yaptı."

"Sea--ne?"

"O nekromansi yapabiliyor." dedi Jimin. "Benim eski -aslında hâlâ- arkadaşım. Kola arkadaşım. Adı Jeon Jungkook."

Ve sonra Jimin ona her şeyi anlattı. Morgdaki kameranın kayıtlarını izlemek garipti, ama Seagull'un bakış açısından dinlemek daha da garipti. Taehyung'un üniversitede ders aldığını öğrendiğinde Yoongi'nin zihninde bir şeyler tetiklendi. Sanki keskin ve köşeli bir şey, zihnindeki bir bölmeyi yırtıyordu, ve açılan kısma bakması gerekiyordu ama önünde bir engel vardı.

Bir duvar.

Bu hissi kovmaya çalıştıkça daha çok içine çekiliyordu, ta ki Jimin notlar almaya başlayınca durması gerekene kadar.

Enstitü, diye yazdı. Olağanüstü Biyolojisi.

Kelimeler beyninde yüzüyor ve o duvara çarpıp duruyordu.

Taehyung, yazdı. Taehyung, Taehyung, Taehyung.

"Bana bunu verdi," dedi Jimin, Yoongi ona Jungkook'a vuran kişinin zihin kontrolü altındaki Hoseok olduğunu söylediğinde. Bir şekilde bedenlerin değiştiğini, o zaman kan grubunun uyuşmadığını da anlatmıştı. Yoongi fotoğrafı Jimin'den aldı ve çevirdi. Genç gözüken Taehyung ve Jimin bir partideydi, parlak parlak gülümsüyor, çok mutlu gözüküyorlardı... "Bu-bunun ne olduğunu bilmiyorum. Sadece zihnimde...bir şeyleri tetikledi."

Yoongi'nin boğazına bir şey batıyordu. Hiçbir şey demedi. İçinde nedeni anlaşılmaz bir fotoğrafa dokunma dürtüsü yükseliyordu. Öyle yaptı, parmağını ikisinin suratında gezdirdi. Karşısından Jimin minik bir ses çıkardı, hıçkırığını bastırmaya çalışıyordu.

"Hyung," dedi sadece. Yoongi kafasını salladı. Bir anda aralarında garip bir elektrik oluşmuştu. Sanki yabancı bir evin kapısının önünde davet edilmedikleri halde bekliyorlarmış gibiydi, ve ikisi de korkuyordu. Jimin'in parmakları titremeye başladı. İçeceğinden bir yudum aldı ve kocaman gözlerle Yoongi'yi izledi.

"Neyi...tetikledi?" diye sordu Yoongi, dikkatlice.

"Bir hatırayı, belki," Jimin emin değildi. "Hafıza kaybımı biliyor musun?"

"Onu tanıdığını düşünüyorsun," Yoongi nefes çekti. "Önceden."

"Onu bir...bir partide gördüm. Rüyamda. Hayalimde. Her ne ise. O çok--çok mutluydu. Hep gülüyordu."

Yoongi yavaşça nefesini bıraktı. "Ama onu hatırlamıyorsun."

"Hayır," Jimin'in sesi çatallanmıştı. "Ben-ne kadar denersem deneyeyim, ben...ben onu kafamda oturtamıyorum. Bu fotoğraftaki gibi..."

Murmuration | taegiminWhere stories live. Discover now