BÖLÜM 31 ∞♦ Dönüşüm ♦∞

Start from the beginning
                                    

Yanık kokusu gittikçe ağırlaşmıştı. Ağaçların kesimleri yamuk şekilde duruyordu. Yeşillikler karamsı renk almış, tüten bitkilerin dumanları geceye karışıyordu. Sonunda gece-gündüzü ayırt edebilecektim. Ateş parçaları ağaçların üzerinde yanmaya devam ediyordu. Bitkilerin aralarından geçip yerde yanık ve ölü kuşların cesetlerini görüyordum. Yanık etin kokusu mükemmeldi.

Gözlerim ilerideki yaralı geyiği görmüştü. Patilerimi oraya doğru çevirip koştum. Nefes alıp vermesi, göğüs hareketinden belliydi. Toprağa değen başını dikti ve gözlerini bana çevirdi. Ona koşuyordum.

Açlığım için, güç için, ölmesi için...

İleri doğru atılıp havada süzüldüm ve pençelerimi vücuduna ve boynuna, sivri dişlerimi ise atan damarına geçirdim. Ayakları zarar gördüğü için kaçmak için çırpınmıştı. Çırpınmaya da devam ediyordu. Can çekişiyordu.

Keegan'ı hissedemiyordum. Beni hissetmediği zaman yerle bir edecek gücünü kimde kullanacağını da çok iyi biliyordum.

Katherine, bir şekilde halledeceğini söylemişti. Ama bu ejderha için geçerli değildi. Hızlı davranmalıydım.

Geyik hareketsiz kalıp atışlarını sonlandırdığında dilimi dişlerimde gezdirdim ve ağzımı açıp onun etini kopardım. Canlı bir varlık yemem, midemi bulandırmıyordu. Aksine o kadar açtım ki önüme ne gelirse yerdim.

Bir süre sonra geyikten geriye kalan birkaç eti ve kemikleriydi. Karnımın doyduğunu gözlerimle geyiği gördükten sonra karar vermiştim. Geri çekilip dilimi kullanarak kanlı ayak ve ağız çevremi silmeyle uğraşıyordum. Bu yüzden ayakta durmamayı seçerek geyiğin yan tarafına oturdum.

Aslan olmayı doğuştan beri ezbere biliyor gibiydim. Vücudumu az buz kontrol etsem de sanki o benim bir parçamdı. Parçamı kabullenmeliydim. Nefret etmek ikimiz için de zararlı olacaktı.

Çenemin altındaki kanı hissediyordum. Dokunmayı kesip ağzımı gerdim. Pençelerimin üzerine yerleştirdiğim çehremle gözlerim kapanmaya başlıyordu. Uyandığımda insan bedenine dönmeyi beklemiyordum.

Bu aslanın uyanışıydı ve az zamanla işini halledemezdi. Bıraktım ki bana sorun çıkarmasın. İyi anlaşalım.

Uyku arasında kulaklarım dikleşip bir canlının ayak seslerini duyduğunda gözlerimi açtım ve kafamı çevirip arkama döndüm. Onu görmek için gözlerim kısılmıştı. Hemen önüme dönüp tekrar ağzımı gerdim. Şu an patilerin seslerini duymuştum. Ama gittikçe bana doğru geldiğini anlamıştım.

Başımı kaldırıp ayaklandım. Kuyruğum arkamda sallanıyordu. Gözlerim iki de bir ona çarpıyordu. Köpek değildim. Oyun oynayamazdım. Yarım bir şekilde ön kısmımı arkaya döndürdüm.

Canlıyı görmek istiyordum. Yaklaşan canlıyla birlikte içimde bir acı peydah olmuş ve daha çok artmıştı.

Ondan uzaklaşmalıydım. Kafamı önüme çevirdim ve tüm gücümü ayaklarıma verdim. Uzaklaşmam acıyı dindiriyordu. Neden acı çektiriyordu, tahmin edemiyordum. Hangi canlı bu kadar acı çektirebilirdi ki?

Yukarı doğru koştuğumda önümde dolunayın ışığı güç vermişti. Ağzımı açıp kükredim. Kısa bir anda arkamı dönüp baktım. Görünürde yoktu. Gene de koşup karşıma çıkan uçurumda başımı eğmedim. Dolunay, beni çağırıyor gibiydi. Ona çekiliyordum.

Acı katlanılıyordu. İzlenim hissi her dakika beni şüpheye çeviriyordu. Sık çam ağaçlarının arasında beni gözetliyordu. Başımı dolunaya çevirip ağzımı açtığım kadar açtım ve boğazımın yırtılmasına önemsemeyip derinimden gelen kükremeyle yerin sarsıntısını sağladım.

Thita - Yakut HançerWhere stories live. Discover now