Bana yaklaştığında , geri çekildiğimde bile elleri ellerime kelepçeydi. Fazla kaçamadım. " Kalırım..." dedi sakin bir sesle.

"Hasrette kalırım. Zaten bilmediğim bir şeyin fazlasını da nasıl isterim ki?" dediğinde kendi sözümden daha çok bu canımı yaktı.

"Mahrum da.." dedim ve bu ona karşı bu konuda son sözümdü.

Artık rol yapacaktım. Eylül'e doğru döndüm. "Hiç sorun yokmuş gibi davranalım, Eylül. Annemin de arkadaşlarımın da endişelenmesini istemiyorum." dedim Siraç'ı yok sayarak.

Eylül kafasını salladı ve Siraç'a doğru döndü. "Bu yaptığına pişman olacaksın. Bir şey olmaması için önlem aldığını farkındayım ama insanların hassasiyetlerine duymadığın saygı var ya, bu onları daha çok yok saymak demektir." dedi sert bir sesle.

Siraç bir şey söylemedi. Hissiz, sert bir yüzle gazabın suretine bürünmüştü. O artık başka bir adamdı. Aslında hep var olduğunu haline dönmüştü.

Kapı açılıp kızlar içeri girdiğinde anında yüzüme sahte olmaması için dua ettiğim bir gülümseme yerleştirdim. Yağmur beyaz, Zeynep fıstık yeşili çok güzel elbiseler giymişlerdi.

Boşta olan elimi onlara doğru uzattım. "Çok güzel olmuşsunuz." derken Yağmur bana bakıp ıslık çaldı.

"İçerisi iğne atsan yere düşmeyecek kadar dolu. Bahar teyze komşularını ve özel bir misafirini karşılamaya gitti. Sen bu güzellikle içeri girdiğinde sansasyon oluşturacaksın kalabalıkta." dedi.

Elimin hapsolduğu el beni kafeslediği yerde sıkılaştı. Ona baktım. Dümdüz karşısına bakıyordu ama gerildiğini anlamamak için kör olmak lazımdı.

"Bizim misafirlerimiz çok değil." dedim imalı bir sesle.

Yağmur Siraç'a baktı. "Çok tanıdığın olmalı, enişte. Ankara'nın da Konya'nın da yarısı buraya gelmiş gibi." dedi.

Kendi kendime mırıldandım; "Sadece düşmanları.." Bana baktığını hissettim. Sonra Yağmur'a cevap verdi. "Öyle olması münasipti."

Sabahtan beri bizimle ilgilenen organizasyon yöneticisi Serpil Hanım, tam bu sırada içeri girdi. Siraç'a yönelen,dizinde biten siyah etekli bir takım giyinen kadın,40'lı yaşlarının başındaydı. İşinin ehli olduğunu sabahleyin bize anlattığı programdan bir saniye bile şaşmamamızdan anlayabiliyordum. "Siraç bey." dedi saygılı bir sesle. "Çıkış vaktiniz geldi. Nişan programının uzun sürmesini istemediğinizden emin misiniz? Ekibimiz sizin için hazır. Hiçbir etkinliğe izin vermemiş olsanız da."

Siraç organizasyon müdürüne sert bir bakış attığında kadının gerildiğini hissettim. "Hayır, başta konuştuğumuz gibi olacak. Siz sadece konukların memnun olduğundan emin olun. "

Kadın bir adım geri çekildi. "Tabi efendim." Sonra bana doğru döndü. "Ne kadar güzel olmuşsunuz. İnsanın size baktıkça içi açılıyor. Bu gece herkes sizin güzelliğinizi konuşacak." dediğinde kızardığımı hissettim.

"Estağfurullah." dediğimde beni görmesini istemediğim kişilerin göreceği gerçeği yüzünden yeterince gergindim. Keşke başıma çuval geçirebilsem diye düşünüp, hayıflanmamak elde değildi.

Yanımdaki adamın elimi hapseden elinin tekrar kasıldığını hissettiğimde iç çektim. Öfkeli olması gereken bendim, o değil.

Serpil Hanım, "Hazırsanız, içeri geçelim." dediğinde gözlerim annemi aradı ama sanırım sonradan yanımıza gelecekti. Derin bir nefes aldım.

Siraç, "Hazırız." dediğinde Zeynep eteklerimi düzeltiyordu.

Kapılar bizim için açıldı. İçeri girerken patlayan volkan havai fişekler ile birlikte içinde neyin yoğunlukta olduğu huzur verici bir canlı müzikle giriş yaptık. İçeride Yağmur'un abartmadığı bir kalabalık vardı, tanıdık yüzler, tanımadıkların arasında kaybolmuştu. Esin hanımı gri bir elbise içerisinde gergin bir şekilde oturacağımız masanın kenarında gördüm. Birkaç arkadaşıma baş selamı verdim. Eski evimizdeki komşularımıza gülümsedim ama içim buruktu. Tehlikedelerdi.

MIHWhere stories live. Discover now