20-'Beklenmedik Yardım'

Start from the beginning
                                    

Mutfağa girdikten sonra direkt buzdolabına yöneldim. Elizabeth'in her zaman bana bir şeyler hazırlamasını bekleyemezdim. Zaten yine bir yere gitmiş olmalılardı, kimsenin sesi çıkmıyordu. Bakışlarım dolapta dolandıktan sonra sadece bal kavanozunu çıkarmakla yetindim. Tezgahtaki dilimli ekmeklerden birkaç tane alarak tost makinesine yerleştirdim. Kızarmış ekmeğin üzerine bal sürüp yemeye bayılırdım.

Balın bir kısmını kaseye döktükten sonra yağ bıçağını da çıkardım. Bu sırada ekmekler kızarmıştı. Ama bir aptallık yaparak ekmekleri elimle almaya çalıştım. Elim yanmıştı ve refleks olarak geri çekmiştim. Ekmekler de tezgaha düşmüştü. "Bir işi de doğru düzgün becersem şaşardım." diye kendi kendime söylendikten sonra yanan parmağıma baktım. "Neyse, yanmaya alışkınım zaten." Söylenmeme devam ederken elimi suyun altına soktum. Bu iyi gelmişti.

Nihayet ekmekleri alabildikten sonra üzerlerine bal sürmeye başladım. Bir dilimi alıp ısırmışken kapıdaki gölge dikkatimi çekti.

Lucifer bana doğru bakıyordu. Şaşkınlıkla ağzım aralandı. "S-sen ne zamandır buradasın?" Soruma cevap vermedi ve karşımdaki sandalyeye oturdu. Ballı ekmeklerin olduğu tabağı önüne doğru çektiğinde kaşlarımı kaldırdım.

"Sen yemek yemeye ihtiyaç duymazsın ki." Ters bir şekilde bana baktı.

"Son günlerde şeytanların yapmayacağı şeyleri yapıyorum zaten, bu çok da önemli bir şey değil." Ses tonu imalıydı. Dudaklarımı birbirine bastırarak yediklerime odaklandım. Hatırlamıyorsun Anna, birkaç saat önce olanları hatırlamıyorsun. Tamamen normal bir gün ve sen de ballı ekmeğini yiyorsun.

Cidden, kendini teselli etme şeklin bu mu?

İç sesimi umursamayarak yemeye devam ettim. O da bir dilim ekmek almıştı. Ekmeği ısırdığında onu izlemeye başladım. Ancak birkaç saniye sonra bu yaptığımın ne kadar saçma olduğunu fark edip önüme döndüm.

İştahım kalmamıştı. O karşımdayken yemek pek mümkün değildi. "Ne oldu? Yesene." Boğazımı temizledim.

"Doydum ben." diyerek ayağı kalktım. Kapıya yöneldiğim sırada aniden kapandı ve kilit ses duyuldu. Afallamış bir şekilde Lucifer'e baktım.

"Otur." Ses tonu her zamanki gibi emir vericiydi. "Kaçmanın cezası olmayacak mı sanıyordun?" Ayakta dikilmeye devam ettim.

"Ne yapacaksın?" Ses tonumu normal tutmaya çalışsam da başarabilmiş değildim. Tedirginliğim fazlasıyla belli oluyordu.

"Sana fiziksel zarar vermemin bir şeyi değiştirmediğini fark ettim. Bu yüzden birazdan sizin eve gideceğim." Sertçe yutkundum. Hayır... onlara izin vermesine asla izin vermezdim. "Senin okul gezisinde olduğunu düşünüyorlardı Kızıl. Ortalıkta olmadığın için bu aslında senin için bir artıydı. Ama sen sınırlarını aştın." Nefesimi tuttum. Ne demeye çalıştığını anlayamıyordum.

"Bu yüzden," dedi devam ederek. "Artık senin okul gezisinde olduğunu değil de, öldüğünü sanacaklar." Donakalmıştım. Beni öldü olarak mı gösterecekti? Bütün tüylerim ürpermişti. Bunu yapamazdı. Bu kadar kötü olamazdı.

"Lucifer..." dedim yalvaran bir ses tonuyla. "Bunu yapamazsın."

Alaylı bir şekilde bana baktı. "Zaten bu işin sonunda öleceğin için bir şey fark etmeyecek. Sen gerçekten öldüğünde acıya alışmış olacaklar hem." Ağlamaya başladığımı yanağımın ıslanmasıyla fark etmiştim.

"Yapma. Lütfen bunu yapma." Ayağı kalktığında kapının kilidi de kendiliğinden açıldı. Korku dolu bir şekilde kapıya baktım. Lucifer bir adım atmıştı ki kapının önüne geçtim.

MÜHÜRWhere stories live. Discover now