2

7.7K 359 78
                                    

Pegasus ile olan yolculuğumuz sona erdiğinde, bacaklarım oturmaktan ağrıyordu. Beni buraya getiren adam, benim aksime gayet iyi görünüyordu. Yolculuk boyunca onunla konuşmaya çalışsam da, beni görmezden gelmişti. Ben de sıkıntıdan etrafımı izlemiş ve varacağımız yere kadar zor sabretmiştim. Neyse ki Pegasus sahibi kadar huysuz değildi.

''Burası neresi?'' Adama baktığım da, başını iki yana sallayarak beni onaylamayan bir biçimde süzdü.

''Adın nedir?'' Adam bir iç çekti ve dışarı üflerken bu işten sıkıldığı belliydi.

''Bunu öğrenip ne yapacaksın?'' Yeşil gözleri daha berraklaştı ve teni parlamaya başladı.

''Sana isminle seslenebilirim.'' Dedim tebessüm ederek. Hiç bir zaman birini kırma taraftarı değildim ve oldukça sabırlıydım ama bu adamın kibri sabrımı tüketiyordu.

''Helios.'' Dedi kısaca ve yürümeye başladı. Onu arkasından takip ederken, tekrar bir soru sormamam gerektiğini anladım.

''Tamam, bunun seni sinir ettiğini biliyorum ama bir soru daha sorsam?'' Helios iç çekti ve durup bana döndü.

''Son sorun, sor.'' Dedi ve heyecandan yerimde duramayarak, bir anda ne soracağımı bilemedim ve ilk aklıma geleni sordum.

''Evli misin?'' Anlamayarak bana baktı ve sonra ben de ne sorduğumu anlayınca, utançla başımı eğdim.

''Aslında sormak istediğim bu değildi.'' Dedim.

''Eminim ve hayır evli falan değilim.'' Tekrar yürümeye başladı ve bu sefer sessizce onu arkasından takip ettim. Yol boyunca tek yaptığı bir kaç kez durmak ve havayı yoklamaktı. Pegasus ise arkamızdan bizi takip ederken, toynaklarının çıkardığı hoş tını etrafta yankılanıyordu.

''Durmalıyız, Pegasus yemlenmeli ve biz de bir şeyler yemeliyiz.'' Başımla onu onayladım ve Pegasus'un yanına gidip, yelesini okşamaya başladım. Pegasus beni zevkle kabul etti ve başını öne eğerek, ona sunduğum sevginin tadını çıkardı. Helios yem torbasını Pegasus'un ağzına takarken, Pegasus yemeğini yemeye başladı. Daha sonra bizim yememiz için ormanın içinde bir süreliğine gözden kayboldu ve elin de bir kaç meyve ile çıkıp geldi.

''Bu tarafın meyveleri sana değişik gelebilir, ama dünya yediklerinden daha lezzetlidir.'' Başı turuncu, göbeği kırmızı bir meyveyi soydu ve bıçağı ile dilimleyip bana uzattı. Meyveden bir ısırık alırken, sulu olmasından dolayı birazı çenemden aşağı aktı ve elimle silmeye çalıştım. Meyve ilk başta ekşi gelse de, yedikçe tatlandı. Daha sonra, kiviye benzeyen ama daha büyüğü olan bir meyve yedim ve bu diğerinden daha çok hoşuma gitti.

''Gitmeliyiz, hava kararmadan Olympus da olmalıyız.'' Helios hareketlendi ve ben de oturduğum yerden doğruldum.

''Burası Olympus değil mi?'' Kafam karışmış bir şekilde sordum. Helios Pegasus'un yemliğini çıkardı ve eyerinde ki çantaya koydu.

''Asıl Olympus bu ormanın ötesinde.'' Kafası ile diğer tarafı işaret etti ve onu başımla onayladım.

''Bu sefer uçmayacağız,'' Helios Pegasus'un sırtına binmeden önce, binmem için yardım etti. O da bindikten sonra, Peggy hızla koşmaya başladı.

Bu yolculuk daha kısa sürmüş gibi gelmişti ve etrafıma baktığım da büyülenmemek elde değildi. Tepeye inşa edilmiş koca on iki sütundan oluşan ve girişinde üç büyük tanrının heykeli olan heybetli yapıyı süzdüm. Ağzım şaşkınlıktan açılırken, ne diyeceğimi ve ne tepki vereceğimi bilemedim.

''Bunun resmini çekmeliyim, Belle bana inanmayacak.'' Pantolonumun cebinden telefonumu çıkardım. Kamerayı açmış çekecek iken, Helios telefonu elimden aldı ve ayağının altında paramparça etti. Ağzım açık ona bakarken, onun yüzü ifadesizdi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 24, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Rise of a goddessWhere stories live. Discover now