𓇚•DUMORTİERİT•𓇚

En başından başla
                                    

Sen asıl dert sahibine sor en uzun gece kaç saat.

-Sâbit

𓇚ꕥ𓇚

Ezra için Firuze'yle başladığı gün, gün değildi de sanki kâbus olmuştu. Gelmişti, gülmüştü Ezra'nın zorla tekrar inşa ettiği dünyası yine altüst olmuştu.

Her zaman onun geri dönmesini arzulamıştı ama geldiğinden beridir Firuze o kadar dengesiz davranıyordu ki onun da nevri dönmüştü.

Firuze onu sevmiyordu. Ezra bunu zamanında çok iyi bir şekilde öğrenmişti. Kalbi kırılmış, kalbi yanmış hatta kalbi ölmüştü. Uzun zamandır göğüs kafesinin ortasında öyle büyük bir boşlukla yaşıyordu ki bu boşluğa alıştığını fark edememişti.

O boşluğun içine bir avuç ateş atılınca aslında acıya alıştığını da yeni öğrenmişti. Şimdi gelmişti, artık İstanbul'da değildi ama Ezra ona yine dokunamıyordu çünkü Firuze ona giden bütün yolları öyle bir kapamıştı ki ona ulaşamıyordu.

Bir şeyler söylüyordu, belki kıskanıyordu da çünkü onu kadınlardan dem vurmuştu ama ona neden gittiğini sorunca yalnızca susuyordu.

Ezra'nın kafasında sürekli Firuze için bulduğu bahaneler dolanıyordu.

Bunlardan birisi yalnızca yakınlıklarını özlemiş olmasıydı. Ezra acı da olsa bu ihtimale bile daha mantıklı olarak bakıyordu çünkü o da özlüyordu.

Onun neşeli bir şekilde konuşmasını, onun neşesini izlerken ruhundaki hırçın fırtınanın dinişini, gülüşünü, attığı kahkahayı özlüyordu ama en çok da onunla yaşamayı özlüyordu.

Ezra çok konuşan bir adam değildi ama içinde büyük bir savaş verirdi hep. Firuze ise hep bu savaşı durdurur ona yaşadığını hissettirdi. Yine sessiz kalırdı onun yanında ama Firuze onun yerine de konuşur, onun yerine de gülerdi.

Bir tek onun yerine sevmezdi.

Ezra ise kendini bildi bileli onu sevmekten başka bir şey bilmiyordu. Her yerde o vardı. Yonttuğu taşta, işlediği demir nakışta, kurduğu şirkette, yaşadığı konakta, hatta yürüdüğü sokakta bile o vardı.

Ona dokunamadıkça mücevherler yollamıştı; Gerdanına konduramadığı her buse için bir kolye, saçlarını öpemediği her an için bir toka, onunla yürüyemediği her yol için halhal. Kulağına onu deliler gibi sevdiğini fısıldayamadığı için sustuklarını anlatsın diye bir küpe.

Hep sevdasını sustuklarıyla anlatmaya çalışmış ama yine de anlaşılmamıştı.

Birlikte güldükleri, birlikte yürüdükleri hatta birlikte düştükleri bir ömür yaşamışlardı. Onunla büyümüştü ama onsuz nasıl yaşanılır bir türlü öğrenememişti.

Denemişti, lanet olsun ki denemişti ama becerememişti.

Şimdi buradaydı, burnunun dibine kadar gelmişti ama onun olmadıktan sonra yine yaşam denen illeti sürdürmeyi bir becermiyordu Ezra.

Tam bir günde insanı darmaduman eden bir kasırgaydı Firuze.

Tam bir günde Ezra kendini dağılmış hissediyordu. Geçmiyordu bu hasret, bitmiyordu. Ona bakarken bile onu ne kadar özlediğini hatırlıyordu.

Hani uzaktı, hani kendini yasak kılmıştı ya bu daha da acıtıyordu canını. Bu yüzden efkarlıydı bugün. Eğer Firuze ona doğru bir adım atsaydı, Ezra onu kollarının arasında öyle sıkı sarardı ki canını canına katardı.

FİRUZEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin