Lord Waltner!

8.3K 405 10
                                    

Şeker tadında bir bölüm olduğunu düşünüyorum;)Savaşmak kazanmasakta her zaman güzeldir.Aslında güzel olan savaşmak değil kimin için savaştığımızdır...

Multimedia'ya koyduğum şarkıları umarım beğeniyorsunuzdur:)Aramıza yeni katılanlar hoş geldiniz:)Sizi seviyorum:)

Oturduğum koltuğa yayılarak sonbaharın bitişini izliyordum.Birkaç başarısız mektup deneyiminden sonra sadece beklemeye başlamıştım.Sonbahardan sonra kışın da bitip baharın gelmesini.Çiçekler gibi umutlarımın da yeşermesini...gerçek olamayacak kadar güzel geçen yazın geri gelmesini.

Gazeteye haberi yollayanın Bayan Davies olduğunu öğrendiğimde hiç şaşırmamıştım.Gerçekleri başkalarından duymak belli ki ağır gelmişti ona.O da haklıydı,kendi istediği yerine ailesinin tercih ettiği zengin bir adam ile evlenmek aşık olmaktan daha mantıklıydı.Doğrusunu söylemek gerekirse bu dünyada aşktan başka her şey mantıklıydı.Aşkın tek eksiğiydi 'mantık'dı.

Oturduğum sandalyeden kalktım ve derin bir nefes alarak omuzlarımı dikleştirdim.Bence savaşmak gerekirdi,gücümüz kalmayana dek savaşmak.Pes edeceğin zaman bile onurun ile son vermek.Eğer Eric beni bulamıyorsa belki de benim onu bulmam gerekiyordu.'Savaşlar asla korkaklar tarafından kazanılmaz!'derdi babam ve ben de kendi savaşımı kaybetmeye niyetli değildim elbet.

Hizmetçi zilini iki kez çaldım ve odada bir sağa,bir sola hızla yürümeye başladım.Biraz sonra gelen hizmetçiye masum bir gülümseme göndererek içeri girmesi için cesaretlendirdim.

"Çok para kazanmak ister misin?"büyük bir merak ve tereddüt ile başını salladı.Dudaklarımdaki gülümseme yüzüme yayıldı.Bir kaç saatliğine Bayan Waltner olup benim yerime geçmek onu rahatsız etmezdi her halde.

"O halde emrinizdeyim Bayan Waltner!"gözleri şaşkınlıkla büyüyen hizmetçiye aldırmadan şapkamı da alarak hızla odadan çıktım.

"Ama efendim biliyorsunuz ki evden çıkmanız yasak ayrıca sizi dışarı bırakmazlar."arkamdan koşarak gelen hizmetçinin mantıklı cümleleri ile bir anlığına durdum ve vakit kaybetmeden ağabeyimin odasına girdim.Beni dışarı bırakmazlardı fakat Simon'u evde tutamazlardı.Kafama geçirdiğim siyah şapka ile aynadaki görüntüme baktım ve yansımama bir centilmen selamı verdim.

***

Atın eğerlerini çekiştirdim ve önümde uzanan Londra manzarasına baktım.Burası hiçbir sonbahar bu kadar güzel olmamıştı herhalde.Londra Brighton'un aksine aşk kokuyordu.Burası geçen yıllar da olduğundan daha bir güzeldi sanki,birlikte yürüyen çiftler seyirlik bir  manzara sunuyorlar ve asaletlerini olağanca güçleri ile sergiliyorlardı.

Eğerlere biraz daha asılarak hızla Londra'nın arka sokaklarından ilerledim.Arthur Malikanesi'ni gördüğümde bu fikrin  düşündüğüm kadar kolay olmayacağı anladım.Hızımı kesmeden malikanenin kapısına geldim ve atımın eğerlerini hizmetçiye emanet ettikten sonra taktim için beklemeye başladım.

"Lord Simon Waltner geldiler efendim!"bu sözlere tepki üzerine hızla yaklaşan ayak seslerine aldırmadan şapkamı düzelttim.

"Demek yine geldiniz Lord Waltner,lütfen bu kabalığımı mazur görün efendim fakat evimizden gitmenizi rica edeceğim aksi halde ben çıkarttırmak zorunda kalacağım!"büyük bir cesaret ile konuşan Gardenia karşısında şapkamı başımdan çıkardım ve selam verdim.

"Ah güzel bayan umarım beklentilerinizi boşa çıkardığım için bana kızmamışsınızdır."hızla boynuma dolanan kollar ile dengemi kaybettim fakat tanrıya şükür ki toparlanmam uzun sürmemişti.Kollarımı vücuduna doladım ve sanki yıllardır görmemişçesine sarıldım.

"Simon sana bir şey yaptı mı?"benden hızla ayrılarak yüzümü incelemeye başladı.

"Bu fikre nereden kapıldın?"bir anda aşağı sarkan dudakları biraz sonra söyleyeceği yalanı saklamak konusunda hiç iyi değillerdi.

"Yani haberi okuduğu düşünülürse!"tek kaşımı kaldırarak gerçeği söylemesi için bekledim.Dışarı ufak bir nefes bıraktıktan sonra omuzlarını dikleştirdi ve konuşmaya başladı.

"Simon ağabeyim ile bir duello yapmış fakat ikisi de kazanamamışlar."Eric'e bir şey olduğu düşüncesi çoktan içimi kemirmeye başlamıştı bile.

"Eric nerede?"bahçenin kapısını gösterdikten sonra biraz geri çekildi ve bahçeye çıkmama izin verdi.O bahçeyi nasıl geçtiğimi hatırlamıyorum ama Eric'i gördüğümde hissettiğim şey özlem ya da aşk değildi onu gördüğümde hissettiğim tek şey eve geri dönmekti...Londra o içindeyken güzeldi,diğer her yer gibi.Onun yokluğu sonbahar gibiydi.Nasıl sonbaharda ağaç yapraklarını döküyor ise ben de tek tek umutlarımı ve hayallerimi döküyordum ayaklar  altına...

"Eric!"duyduğu ses ile hızla arkasını döndü ve biraz şaşkınlık biraz da mutluluk içinde bana doğru yürümeye başladı.Biraz daha yaklaştığında yüzündeki morluklar daha da netleşmeye başlamıştı.Tam önümde durduğunda sonbaharın o ayrılık kokusuna inat benim sevgilim karanfil ve tütün kokuyordu...Ellerimi yavaşça morlukların üzerinde gezdirdim.

"Bunu Simon mu yaptı?"yanağının üzerinde gezinen elimi aldı ve eklemlerime uzun bir öpücük bıraktı.

"Bu önemli değil,nedeni sen olduğun sürece her şeye katlanabilirim!"bir anlığına bütün vücudumu saran cesaret ile dudaklarına ufak bir öpücük kondurdum.Tam ayrılmak üzereyken bu kez Eric dudaklarımı dudaklarına hapsetti.Bu esarete ömür boyu katlanabilirdi dudaklarım...esir tutan Eric olduğu sürece!Elleri sanki beni bırakmak istemezcesine ellerini kavradı,sanki kaçıp gidebilirmişim gibi...o bütün bunları yaparken ben sadece düşünüyordum onsuz bu hayatın ne kadar da yavan,boş olduğunu...

Benden ayrıldığında alnını alnıma dayadı ve derin bir nefes aldı.Bizim sessizliğimiz güzeldi,diğerlerinin aksine yorulan sözcüklerimiz birbirimizin kalbinde dinleniyordu...diğerlerinin aksine birlikteyken sözcüklerden çok gözlerimiz konuşuyordu...

"Bu kıyafetler sana çok yakışmış."dudaklarım istemsizce yukarı kıvrıldı.

"Teşekkür ederim ama yüzündeki morluklar sana hiç yakışmamış!"bu kez onun dudaklarım benim sözlerim üzerine yukarı kıvrılmıştı.

Onun için bir neden olabilmek bile güzeldi.Bu buram buram huzur kokan adamın her şeyi güzeldi.Sessizliği,kokusu,gülüşü,sinirlenişi...bu adam cennetten dünyaya düşmüş bir armağan gibiydi...

GİZLİ TUTKULAR- Yazım hataları düzenlenmedi-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin