Irina Alexandrovna, Prenses

36 0 1
                                    

Soğuk bir kış gecesinde dünyaya geldim. Annem her seferinde ilk bebeği olan beni doğururken acıyı değil soğuğu hissederek titrediğini ifade eder ve bir krallık soyunun Avrupa'daki tüm asil ailelere yayılması gerektiğini vurgulardı.
En büyük çocuk olmam ve bir kız olmam varisin çocuğu olmadığım için babamı hayal kırıklığına uğratmamıştı, aksine beni çok sevmişti. Amcamın her ne kadar iyi bir baba olduğunu bilsem de, Alexei doğana kadar hiçbir zaman düzgün uyuyamadığını biliyordum.
Tahta bir erkek çıkmak zorundaydı, kral ünvanını Danimarka'dan veya Avusturya'dan bir prense vermemiz hanedanımız için uygun olmayacaktı çünkü. Prensesler Romanov Hanedanlığı için birer altın niteliğindeydi, her ne kadar Habsburglular kadar evlilik yoluyla toprak alma niyetinde olmasaydık bile kuvvetli kanımız Avrupa'nın her bir köşesinde yer almalıydı. 
Mavi bir kana sahip olmayan hiçbir arkadaşım olmamıştı, asiller ve çocukları tek dostlarımızdı.

Kuzenlerim hiç sahip olmadığım kız kardeşlerim olmuşlardı ki rusçam 10. yaşımdan önce tam bir felaketti anneme sorarsanız. Burada hata bende değildi, ailemizde yüksek seviye fransızca konuşuluyordu. Asil kan Rus ailesinin fransızca konuşması kulağa garip gelebilirdi ancak fransızca, asil bir dildi ve biz bunun gereklerini fazlasıyla yerine getiriyorduk.
 Çocukluğumun büyük bir çoğunluğu Fransa'da geçmişti neredeyse. Ebeveynlerim ülkeye gurur verecek mükemmel çocuklar dünyaya getirirken, mutlu gözükmeyi ihmal etmiyorlardı. Bazen olay örgüsünün yüzeyinde kalmayı tercih ederseniz, görsel sizi çok daha tatmin edecektir ancak gerçek olan ailemin mutsuzluğudur. Gerçek olan ailemizin yıkılacağı günü beklediğimizdir.
Kardeşlerim ve ben, bir aşkın nasıl çekememezliğe ulaşabileceğini ve boşanmak için atılan çığlıkları kulaklarımızın yırtılacağı noktalarda duymuştuk.
Artistokrat bir ailenin kızı annem, Rusya'nın Büyük Düşesiydi ve Nikolay Amcama söz verdiği üzere bir ipin üstündeki evliliğini cambaz gibi dengede tutmaya çalışıyordu. 9 yaşındayken, babama asla görmediğimiz kadınlardan gelen mektupları okumaya çalıştığımı ve her seferinde neden bu kadar şehvet ve ihtiyacın  ailesinin önüne geçebildiğini düşünmüştüm. Biz Romanov'lar için gurur, her şeyden ötede kalıyordu ve bazı duygular halının altına süpürülecek birkaç kirdi sadece. Ailemdeki kargaşa ve hüznün aksine 7 kardeştik ve birbirimize fazlasıyla kenetlenmiştik. Çocukluğumdan geriye kalan bütün hikayeler Biarritz ve Côte d'Azur'dandı. Fransa'da özgürlüğümün peşinde ata binerek geçirdiğim 10 yıldan sonra Zimniy Dvorets'e geri dönmüştük. Kışlık Sarayı özlememin en büyük sebepleri arasında kuzenlerim Anastasiya, Alexei, Tatyana, Olga ve Mariya vardı. Kışlık saraya yaptığımız günler süren seyahatlerden sonra yalnızca bir ayı beraber geçirip veda ediyorduk her seferinde. Ancak bu sefer kendime ve onlara bir söz vermiştim: hiçbir şeyin arkadaşlığın, kanla olan bağın ve sevginin önüne geçmeyeceğini söylemiştim.

Resimlerinin etrafa saçtığı sıcaklıktan bile mutlu hissettiğim güzel babaannemi görememiştim. Karlsruhe'den bir prenses olan büyük annem, Crimea'dan gelen bir trenle babamı görmek için heyecanlanırken trende kalp krizi geçirmiş ve kurtulamamıştı ve geriye yalnızca bana aktarılacak ve benim çocuklarıma anlatacağım hikayeler kalmıştı. Büyülü gelen hikayeleri her akşam babamın baş ucuma gelip anlatmasını beklerdim ve hepsi benim için en güzel elbiseden ve taçtan daha değerliydi. Onun çocukluğuna çok değer verirdim ve her zaman dünyanın tepesinde oturduğumuza inandım ki aslında bir bakıma öyleydik ve bu bizi yıkan şey oldu. Bu hayat belki bir rüyaydı ve etrafında Tchaikovsky'den bir parça eşliğinde dans ediyorduk.
Babam aşkın erişilemez sihri hakkında konuşmuyordu belki ama ebeveynleri hakkında her zaman konuşmaya açıktı ve ne kadar asil bir kandan geldiğini söylemeye çekinmezdi. Annesi İsveç Kralı Gustav'ın en genç torunuydu ve 17 yaşında evlendirilmişti. Evlilikleri ayarlanmış olsa bile gerçek bir aşkı yaşamışlardı büyükbabamla. Babam sıkça İsveçli bir prensese benzediğimi vurgulardı ve St. Petersburg'da gördüğü her kızdan daha güzel olduğumu söylerdi.

Kadın denilecek kadar olgun olduğumda saraydaki en zeki kişilerden biri bendim. Kimse Fransızca, İngilizce, Almanca ve Rusçayı benim kadar iyi konuşamıyordu. Ancak bu kadar entellektüellik, bir koca arayışının 17. yaşımda başlamasının önüne geçememişti. Neredeyse Olga ve Tatyana'dan bile daha özgürlükçü ve çılgın olan ben, önüme konulan her şeye karşı gelmeye and içmiştim.

Bir prensesken, dışarıdakilerin hayatlarını asla tahmin etmemiştim, edememiştim.
Bir gün nerede yaşadığımı fark ettiğimde, bir daha orada yaşamamak istediğimi de fark etmiştim ancak her şey için geçti.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 18, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

AlexandrovnaWhere stories live. Discover now