Söyleşi: "Blind Cat Black Türkiye Gösterimi Öncesinde"

Start from the beginning
                                    

B.Y.: Ece Ayhan, Öküz Dergisi tarafından yapılan bir söyleşide kendini İskorpit balığına benzetmiştir. Kendi deyimiyle, "sardalyelerle, köpekbalıklarıyla, kayabalıklarıyla bir iskorpit olarak" uğraşır. Şahsen bunu, yine "tüzüklerle" nerede ve hangi durumda olursa olsun çarpışmaya devam etmesinin metaforu olarak algılıyorum. Tahmin kuşkusuz. Ece Ayhan Denizli'de kaymakamlık yaparken farkettiği, araştırdığı ve belki de kaymakamlıktan el çektirilmesine giden durumdaki tavrına, yaşadıklarına bakınca, "Fazla batıya açılma yoksa doğuya düşersin" sözünü hatırlıyorum. Bir kahin gibi sanki. Öte yandan, mülkiye mezunu E. Ayhan Çağlar nasıl böyle iktidar karşıtı kara duygulu, akkor karamsar bir şair oldu? Onun iktidar karşıtlığını nasıl okumalıyız?

Z.Y.: Hemen öncelikle şunu belirtelim; Ece Ayhan, tek başına, tarihin derinliklerine nüfuz etmiştir ve kendini bu derinlikte bulmuştur. Tıpkı metamorfoz geçirmemiş veya diğer balık türlerinden daha az metamorfoza uğramış bir iskorpit balığı ya da familyasının canavar benzeri, korkutucu, tarih öncesi görüntüsü gibi… Yaşadığı dönemde karakter aşınmasına uğramamış tek edebiyatçı diyebiliriz Ece Ayhan için… Ece Ayhan’ın mülkiye mezunu bir mülki amir olarak altı sene boyunca görev yaptığını da aklımıza getirelim. Ben bu noktayı çok önemsiyorum. Bugünkü iktidar karşıtı kesimler “Ece Ayhan iktidara paydaş olmuştur aslında” diye hileli bir bakış geliştiriyor. Bugünkü iktidar yandaşları ve paydaşları ise dolaylı olarak şöyle diyor; “Ece Ayhan bizdendir. Bizim gibi, tüzüklerle çarpışarak büyümüştür.” filan... İki yaklaşım da yüzeysel... Zaten, Ece Ayhan söz konusu olduğunda onu “yakınsama” mantığıyla ele almak ya da “durumcu ilişkilendirme” benzeri şeylerle yola çıkmak topyekün bir hatadır. Hatadır çünkü Ece Ayhan mevcut pazarlara en uzak çiftçidir ve ona göre pazarın yapısını, pazardaki şeylerin değerini belirleyen -kendisi gibi- pazara en uzak çiftçilerdir. Ricardo’nun iktisat teoremini kendisine örnek alır ve kendi yaşamının marjinal faydasını, marjinalitesini böyle ifade eder. Ece Ayhan’ın aradığının, işaret etmeye çalıştığının doğucul ya da batıcıl bir düşüncenin türevi olduğunu da düşünmüyorum. Bunlardan sıyrılmıştır Ece Ayhan… Ece Ayhan’ın temel karşıtlığının bir “insanlık” anlayışıyla ilgili olduğu aşikârdır. Ve Ece Ayhan’ın kafasındaki “uygarlık, insanlık ve duyarlık” seviyesinin, bütünlüğünün batıcıl ve doğucul düşünceden çok ileride, en uçta farklı bir noktada oluştuğunu görüyoruz. Her şeyden önce “gaddarlık” ve “sinsiyet” karşıtıdır Ece Ayhan... Mülki amirlik yaptığı dönem onun düşüncelerini bu konuda daha da pekiştirmiştir, toplumun -kendi deyişiyle topluluğun- hakikatini görmüştür, hissetmiştir. Böylelikle, yaşadığı deneyimler ya da içselleştirmeler sonucudur ki kimse mülkiyetin teorik ve uygulamalı kötülüklerini Ece Ayhan’dan daha iyi bilemez.  

B.Y.: Ece Ayhan'ın şiirlerini, yazılarını okurken, tarihe dönmek zorunda olduğumuzu görüyoruz. Ama arkamızı değil tabi.  Yüzümüzü. Türkiye şiire kapalıdır diyordu, haklıydı bence, entelektüel ya da aydın yoktur bu ülkede, "okumuş" denmeli diyordu. Şuraya bağlayacağım, "toplum çöküyor, çökecektir! tarih ölümlerle yürüyor" diye bağırmıştı bir zaman. Tarihi mi düsturlu okudu da onu hiç şaşırtmıyor ve şaşırmıyor-uz, hepimiz ve inatla, hâlâ?

Z.Y.: Kaçamak bir cevap vereyim bu soruna… Hâlâ orta ikiden ayrılan çocuklar var. Eh durum böyle olunca tarihi düzünden okuyanlar ve onlara  zarfsız kuşlar gönderenler de olacaktır. Basitçe, “haklılığın inadı” diye bir şey vardır ve öyle ya da böyle gaddarlığa karşı yaşamın ve tarihin vicdanı olarak varlığını sürdürecektir. Hikâye bu kadar basit aslında.

B.Y.: Müziğe de sıklıkla ve sıkı eğilirdi. Yeni müzik, atonal müzik, 18. yy tür müziği derken, orada da tarihe tersten bakıyordu. Şiirlerinde müziği nasıl kullanıyordu?

Z.Y.: Müzik ve şiir, tarihin derinliğindeki imgesel gizleri, insanlığın yaşadığı evrimi veya deliliği kavramanın en sıkı yoludur. Müzik ve şiir “im”e nüfuz eder. Gerçek kök nedenlere, muhalefet düşüncesine filan ancak şiiri ve müziği inceleyerek ulaşabilirsiniz. Ece bunu biliyordu. Armonilerin oluşumunu, kontrpuan gibi şeyleri inceledi ve bunların ayrıntılarını öğrendi. Şiirdeki ve müzikteki armoni yapılarının imgesel karşılığı olabilecek değişik sözcük haritaları oluşturdu kafasında… Bu haritaların semantik, morfolojik, fonetik ve dizgesel ilişkilerini, dilbilimsel dengelerini inceledi. İmgesellikteki tarihsel duygudurumları ve bunların tuşelerini araştırdı. Sonra da bunları yıkarak geleceğin yapısıyla, yepyeni ve bambaşka bir imgelemi oluşturmaya, gelecekle benzeştirmeye çalıştı… Bunu denedi, hatta Ece Ayhan için “Bunu göze alan, alabilen ve bu yolda yöntemli olarak ilerleyen tek şairdir” diyebiliriz. Atonal müzikle ilgisi de bu kapsamdadır…

B.Y.: Bizans'ın, şehri kuran Vizas'ın atlı bir tanrıya tapmasından hareketle, atından inmeden sevişen Vizas'ın İstanbul'unda Ece Ayhan kendini şairden saymaz kimi zaman. Herkes uzak durmaya çalışıren bilinçli bilinçsiz Ayhan şiirlerinden ya da onu tek dizeyle alıntılayıp küçük toplumlarında öne çıkarken çeşitli nedenlerle, itiraf edeyim, ben Ece Ayhan'ı okurken kendimi çıplak hissediyorum. Garip bir utanma duygusu geliyor, ürperiyorum. Kavga ediyorum ve şaşırıyorum ve kızıyorum ve ağlamaklı oluyorum. Sonrasında ise garip bir huzur baskın çıkıyor, haklı olduğunu düşünüyorum. Çok bahsedilmez belki ama, ben Ece Ayhan'ın en çok "Çok Eski Adıyladır" ismiyle yayımlanan kitabını severim. Birinci baskısı, eskimiş, solmuş duruyor kitaplığımda. Şöyle açılıyor kitap: "Şimdi, Aşağısı, Yukarısı, neresidir bilir misin?" Anadolu Ortaçağı'ndayız diyordu, biraz önce de söyledim, onu okurken bazen bir kahin bazen bir sosyolog ya da toplum psikoloğu gibi gördüğüm oluyor. İlk Ece Ayhan okuduğunda ve yıllar sonra tekrar okuduğunda hissettiklerin nelerdi? Değişen neydi?

Z.Y.: Bakın, Ece Ayhan seçkinci biri değildi. Özellikle de maddesel çevresinde, yaşamının görünen kısmında… Ancak bildiği, düşündüğü, araştırdığı, imlediği şeyler hem o dönemde, hem de şimdilerde seçkin diyebileceğimiz, bambaşka şeylerdi. Mülkiye’de iyi bir eğitim almıştı, sinemaya, deneysel müziğe çok düşkündü. Çeşitli vesilelerle Avrupa’yı da görmüştü. Her tarihsel konuda çok meraklıydı. Avrupa ve Osmanlı tarihinin göz ardı edilmiş dehlizlerini, gediklerini filan çok iyi biliyordu. Yani, tarihi doğru okuyordu. Fransızca ve Osmanlıca biliyordu. Dünyada, ikinci dünya savaşına kadar diplomaside Fransızca hakimdir. Bu nedenle birçok tarihi belgeyi ve olayı Fransızca’dan inceleyebilmiştir, sosyolojik kavramları da Fransızca üzerinden içselleştirebilmiştir. Osmanlıca bildiği için de, Osmanlı İmparatorluğu üzerinden gelişen doğuyu da, kendi tarihimizi de doğru okuyabilmiştir… Bunlar onu entelektüel anlamda çok kuvvetli kılmıştır. Yıllar sonra bunu fark ettim.

B.Y.: Bir söyleşisinde şöyle demiştir: "Mülkiyet hırsızlıktır. Bu cumhuriyet emlak cumhuriyetidir. Ne düşüncemin ne de şiirimin iktidar olmasını istemem. Ben insanın peşindeyim" Oysa artık hep iktidar kavgasındayız. Evde ve siyasette, işte ve yollarda. İktidarı istememek, onun için savaşmamak karşısında bedel ödetiyor toplum. Karamsar mısın?

Z.Y.: Karamsarım ama benim karamsarlığım Ece Ayhan’ınkine benziyor; akkor! Daha önce de söyledim, merak edenler “kömürün elmasa dönüşmesi” meselesini, hikâyesini araştırsın.

B.Y.: Bu ülkede, şimdi şimdi anlıyoruz ki, ezilenlerden yana siyasette yer alması gerekenler oldukça geç farkettiler Ece Ayhan'ı. Olsun, yine de görsünler! Bunda, sağ ya da sol olsun, hiçbir cemaatten olmamasının da etkisi olabilir. Bu yönüyle, politikacıların dize alıntıları yaptığı ülkenin toplumunda, dize gelmeyen Ece Ayhan'ın son günleri hakkında neler söylemek istersin?

Z.Y.: Söyleyecek fazla bir şey yok… Sonuçta, Ece Ayhan, kendi deyişiyle, bayrağı dikmiştir.  Artık ayarlar ya da aymazlar, orasını bilemeyiz. Ece Ayhan hem sancakla hem de davulla isyan etmiştir.  Gelecek için, düzayak çivit badanalı bir kent kurmak adına isyan etmiştir. Hayatını da bu isyan ve kovgunluğun ruh hali belirlemiştir.

Söyleşi: "Blind Cat Black Türkiye Gösterimi Öncesinde"Where stories live. Discover now