4. Bölüm/Ateşle Oynamaya...

En başından başla
                                    

"Ne alakası var be, sevmiyorum laf anlatmayı ben. Hayır yani anlatınca anlayacak olsalar eyvallah, kendimi boşa yormaktan hoşlanmıyorum biliyorsun. "

"Şaka yapıyorum ya, hemen atlama. Biliyoruz herhalde seni kızım, bir gecelik otel odası ayarlayalım da sen bana misafir ol bari. Yiğit kimmiş, seni şaşkın ördeğe çevirmeyi nasıl başarmış merak ediyorum. "

Bunu Ceylin de merak ediyordu ama merakını giderme konusunda Kerem kadar istekli değildi ya da cesur. Bazen konuşulmadığında gerçeklerden kaçabileceğini düşünürdü insan, dile getirmezse ortada bir sorun yokmuş gibi. Ama bu kaçak oynama, sorunu ortadan kaldırmaya yetmiyordu. Susturulan düşünceler, gerçeği bas bas bağırıp insanı içeriden rahatsız etmekte çok yetenekliydiler.

Pastasını yeyip kendine yakınlarda bir otel bulmak için kapının hemen dışında bıraktığı valizleriyle birlikte pastaneden ayrılan Kerem'in ardından, Yiğit bir fincan kahve istemişti Ceylin'den. O sırada içeri giren bir kadın, acil olduğunu belirterek bir sürü şey sıralayıp istemişti ve müşterisini müşkül duruma düşürmemek için hızla siparişleri hazırlamaya çalışan Ceylin kahveyi yapmaya zaman bulamıyordu.

Ama bu durumdan ötürü Yiğit'in yaşayacağı tedirginliği düşünmek, onu da tedirgin etmeye başlamıştı. İstediği bir şey olmadığında zorlanabileceğini, atak geçirebileceğini öğrenmiş olduğundan kahvesini yapamadığı adam için huzursuz hissediyordu. Çünkü kahvenin, portakallı çikolata gibi bir takıntı olup olmadığını bilmiyordu. Sonunda dayanamayıp seslendi tezgahın arkasından.

"Yiğit, biraz gelebilir misin?"

Önce bir şaşkınlıkla geriledi Yiğit, onu mu çağırmıştı emin olamadı bir an. Bakışları buluştuğu sırada Ceylin bir yandan kuru pasta doldurduğu kutuyu tartıyor, bir yandan bakışları Yiğit'e kayıyordu. Kalktı Yiğit, ona seslendiğini anlaması birkaç saniye sürmüştü ama nedense birkaç yüzyıl geçmiş gibi hissetmişti. Aynı hisse Ceylin de sahipti, duymadı mı acaba diye geçiriyordu aklından ama neyseki kalkmış, ona doğru geliyordu.

"Bu tarafa geçsene, tezgahın arkasına." diyerek direkt yanına gelmesini söyledi Ceylin, iki kutu paketlemişti ve sırada daha yaş pasta vardı.

Yiğit tedirgin bir şekilde tezgahın arkasına geçip Ceylin'in yanına geldiğinde ne yapması gerektiğini bilemiyor, anlamaya çalışır gibi etrafına bakınıyordu. Ama bakınmak, pek iyi bir fikir değildi sanki, tezgahın arkası öyle dağılmıştı ki Yiğit istemsiz bir şekilde dağınıklığı toparlamaya başladı.

Kendisine kahve almasını söyleyeceği sırada Yiğit'in tezgahın üstünü toparlamaya başladığını gördü Ceylin. Çoklu siparişlerde hızla ortalık dağılabiliyordu ve kendi de bu durumdan hoşnut değildi. Müşteri gider gitmez o da hemen toparlar, temizlerdi etrafı. Anladığı kadarıyla düzen, Yiğit'in takıntıları arasındaydı ve bu kafasına dank ettiği anda bir şey demekten vazgeçmişti Ceylin.

Müşteriyi yolladıktan sonra elindeki eldivenleri çıkarıp çöpe attı ve hemen geleceğini söyleyip eldivenlerin avuçlarında bıraktığı pudradan kurtulmak için tuvalete yöneldi. Kapısını kapattığı daracık yerde lavaboya eğilip suyu açtıktan sonra kaçıp durduğu düşünceler de ellerinin arasından akıp giden su gibi, aklında akmaya başlamıştı. Nihayetinde kaçmayı bırakıp, neden ona karşı bu kadar düşünceli olduğunu sordu Ceylin kendisine.

Hastalık?
Hayır, yani az biraz etkendi tabii ama bir mecburiyeti yoktu sonuçta dikkat etmeye. Babasının oğlu değildi ya canım.

Yakışıklı bir adam oluşu?
Yok ya, dış görünüş her şey demek değildi onun için. Kapak modeli gibi bir adamdı tamam ama bu ona karşı anlayışlı olmasını gerektirmiyordu. En fazla dibinin düşmesine sebep olabilirdi, o kadar.

Portakallı Çikolata (KİTAP OLDU) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin