12. Bölüm: "Hiçlik ve Kayboluş"

Start from the beginning
                                    

"Çok güzel." Diye fısıldadı. Büyülenmiş gibi çıkan ses karşısında hiçbir şey hissedemedim. Neler olduğunu anlamam zordu ama bu sesi tanıyordum. Unutmamıştım. Şakağımdan çeneme inen ve ardından dudaklarıma ve burnuma dokunan parmakları hafifti. "Kusursuz."

İltifat ettiği şey her neyse bir sanat eserinden bahseder gibi bahsediyordu. Neden bunu bana dokunarak yapıyordu bilmiyorum, anlam verememiştim. Bir önceki uyanışımda korkunç bir acının yerleştiği boğazım biraz hafiflemişti. Bu yüzden yutkunmaya çalıştım. Bu hareketimle birlikte yüzümde dolanan parmaklar duraksadı ve İdil'in heyecanlı sesi kulaklarıma yeniden doldu.

"Efsa?" dedi heyecanla. "Uyandın mı?"

Yattığım yerde hareketlenme oldu. Gözlerimi yavaşça aralayıp nerede olduğuma bakmak istedim. Ahşap duvarlar gözüme çarpan ilk şey olmuştu.

"O kadar korkuttun ki bizi!"

Kuruyan dudaklarımı dilimle ıslattım ve odaklanmakta zorlanan gözlerimi İdil'in yüzüne çevirdim. Güzel yüzü endişe ve heyecanla çevrelenmişti. Söylediklerinin doğru olduğu açıktı. Korkmuştu, endişelenmişti.

Peki neden?

Hafızamı zorlamaya çalıştım. Neler olup bittiğini hatırlamak bu kadar zor olmamalıydı. Neden bu yatakta yatıyordum, neden İdil yanı başımdaydı, neden hâlâ bu evdeydim... Aklımda dönüp duran onlarca soru için cevap bulmaya çalıştım. Hafızam bana pek yardımcı olmuyordu.

Bir şeyler olduğu kesindi. Korktuğumu hatırlıyordum, dizlerimin titrediğini, kalbimin ritmini kaçırdığını, korkudan bayılacak gibi hissettiğimi hatırlıyordum ama sadece bu kadardı. Hafızamda kocaman bir boşluk vardı. Sanki biri, o anı zihnimden söküp almış ve bana rahatsız edici bir belirsizlik bırakmıştı.

"Neler oldu?" diye sordum kuru bir sesle. Yerimden doğrulup etrafıma bakınırken İdil'in yatağın ucuna oturduğunu hissettim. Çift kişilik yatağın tam ortasında yatıyordum, yanımdaki ahşap komodinin üzerindeki siyah deriyle kaplanmış abajurun ışığı karşımda bulunan duvara yansıyor, İdil'in gölgesinin de duvara yansımasına neden oluyordu. Kaşlarım çatıldı.

Gölgeler, kimin gölgesi olursa olsun, sinirlerimi bozuyordu. Bu sinir bozukluğunun büyük bir kısmı korktuğum içindi. Cesur olmak istiyordum, bunu yapmak için de korkumu belli etmemem gerekiyordu. Üzerini kapatmalıydım.

Duygularımın üzerini en iyi sinirimle örterdim, gölgelere karşı bomboş bir sinir hissetmem hiçbir işe yaramıyordu ama bunu yapmama da engel olamıyordum. Bakışlarımı İdil'in gölgesinden çekerek bana dikkatle bakan gözlerine çevirdim. Kaşlarını kaldırmıştı ve biraz şaşkın görünüyordu. "Ne oldu?" diye yineledim sorumu. Bana cevap vermesini istiyordum. Bana cevap vermesine ihtiyacım vardı.

"Hatırlamıyor musun?" diye sordu. Sesi dümdüzdü. Gözleri ise yaşadığı dengesiz duygular nedeniyle dalgalanıyordu.

"Neyi?"

"Yankı'yla tartıştınız." Dedi önce ve kısa bir duraksamanın ardından devam etti. "Sen ormana doğru koşmuşsun. Yankı arkandan gelmeye çalışmış ama kaybetmiş izini. Seni bulduğunda yerde baygınmışsın."

Kafa karışıklığı içinde karşımdaki kapıya diktim gözlerimi. Eksik olan bir şeyler vardı ama bunu ne İdil bilebilirdi ne de Yankı. Bunun cevabı tamamen silinen hafızamdaydı. Ormana koştuğumu hatırlıyordum. Yankı'ya ne kadar sinirlendiğimi, buradan gitmek istediğimi ve bir daha Yankı'yla görüşmeme kararı aldığımı hatırlıyordum ama o ormanın içinde neler yaşadığımı hatırlamıyordum. Neden bayılmıştım ki? Doğum günüm hariç sık bayılan biri sayılmazdım. Hatta o güne kadar hiç bayılmamıştım.

KARANLIĞI ATEŞE VER - GÖLGE ADAMWhere stories live. Discover now