20. Gerçek Güç part-1-

Start from the beginning
                                    

"Eran, ne o yine şu kızı mı izliyorsun yoksa!" Esnerken söylediklerine kahkahalarla devam etmişti İro. Uyanır uyanmaz Eran'ı yine pencere de yakalamıştı. "Sana neden uyku tutmadığı anlaşıldı, aklın bir karış havada değil, şu zemin kattaki odada!"

Eran'ın yüzünü dönmesiyle gördüğü durgun ifadeyi fark edince komik olmadığını anlamıştı. Prenssoyun gözlerinin etrafında parmakla sürülmüş gibi duran kalın eflatun halkalar kartal gözlerinden kaçmamıştı. Süzülüp sol omzuna tünediğinde Eran sessizliği hâlâ sürdürüyordu.

"Bu halin ne! Neyin var Eran? Yine bütün gece uyumadın mı?"

"Uyudum elbette, dünün yorgunluğu var üstümde. Üstelik arflardır alışamadım şu duruma. Arf zamanı boyunca gece ile gündüzün değişen vakti yüzünden uykum kaçtı yine."

"Dışarıya bakma sen. Vakti anlamak istiyorsan karnını dinle. Bak mesela şimdi midem gurul gurul kükrüyor. Bu da demek ki kahvaltı yapmalıyız sabah oldu. Üstelik senin karnın benden daha aç olmalı. Dün kral önündeki her şeyi silip süpürdü. İki lokmayı midene indirmeden lafa tuttu seni. Yoksa söylediği bir şey mi takıldı aklına da erkenden uyandın?"

İro'nun sözleriyle Eran'ın soluk tenli yüzüne gülümseme konmuştu.

"Hayır, o ayyaşın dediği hiçbir şey beni uykusuz bırakamaz İro."

"Hey, dikkatli ol. Dediklerini biri duyarsa bu kötü olabilir. Ama haklısın, Hiddarunlara ve Hiddum'a hükmeden kişiyi o halde görmek, utanç vericiydi." Öfke ve sitemle gözlerini kaçırıp bakışlarıyla dışarıda bir tur attı. Ardından devam etti. "Madem sebebi bu değil neden erkencisin bugün? Söyle de bir an evvel yemekhaneye gidelim."

"Aklın fikrin hep yemek İro. Bir gece acıkınca beni yemeyi demenden korkuyorum," diyerek lafı geçiştirmeye çalışa da İro'nun dik bakışlarından anladı, ona nedenini söylemezse kadim zagzos gününü zehir edecekti. "Tamam, saçma sapan bir rüya..."

Tak, tak, tak...

Güçlü birinin kapıyı yumruklamasıyla Eran'ın sözü yarıda kesmişti. Üstelik kapıdaki kişi "Gel," emrini beklemeden içeriye dalınca Eran ve İro şaşkınlıkla bakışlarını kapıya çevirdi. İçeriye doğru açılan kapıda gördükleri kişi Gar'hun idi.

Eran'ın gözleri şaşkınlıkla yeşile bürünürken Gar'hun'un yüzünde de aynı duygu yerini almıştı. Dünkü yorucu ritüellerden sonra öğrencisinin bu kadar erken uyanacağını beklemiyordu. Kapıyı kapatınca Eran'a yönelip ilerledi.

"Seni erken saatte hazır bulacağımı beklemiyordum Eran."

"Ben de 'Gel' demeden odama dalmanı beklemiyordum Gar'hun," diyerek hocasının yaptığı ayıbı yüzüne vurmuştu. Kollarını göğsünün üzerine birleştirip asimetrik tebessümünü sunuyordu. Belli ki kapıdaki nöbetçileri tekrar azarlaması gerekecekti.

"Sana da güzel günler Eran," diyerek altın renkli gözlerini siyahlar içindeki bedenin üzerinde gezdi. "Bu ne hal, bir yere mi gideceksin yoksa? Tutmuyorum ya seni?" Alaylı tavrına devam ederken elindeki kitabı havada savurup görünmez bir daire çizmişti. İstediği gibi Eran'ın dikkatini çekmişti Gar'hun. Yolculukta Eran'a okuması için verip sonra da elinden aldığı kitaptı bu kitap, prenssoy hemen anlamıştı. Ama Gar'hun'un neden geldiğine anlam veremiyordu.

"Yüzündeki o ifade, neden buraya geldiğimi düşünüyorsun değil mi? Sana müjdeli bir haberim var. Aslında iki haber, ilki şu elimdeki kitap. Yolculukta ilgini çekmişti, okuman için getirdim. Bir diğeri ise..." durmuş ve Eran'ın tepkisini değerlendiriyordu. Prenssoy bir kaya gibi hareketsizce hocasını dinliyordu. " Her zamankinden daha sakinsin, merak etmiyorsan Herraden Komutanları ile toplantı yapılacak, daha sonra odama gelip öğrenebilirsin."

HİDDARUN *Düzenlenecek*Where stories live. Discover now