1. Bölüm - İlk Sahne

2.5K 656 2K
                                    

Sene MS 2204. Devrimden önceki Miladi takvime göre hikayenin geçtiği zamanın tarihinden tam 3429 sene öncesi ve o zamanlar bir kış ayı olan aralığın yirmi yedisi. Bugünün şartlarına göre o tarihe, devrimden önce () 0002 yılı ve 361. Mimoza günü (Yani 'Kızıl Zaman Dilimi') de diyebiliriz.

Hikayenin asıl kısmının anlatılacağı yılda, yani devrimden sonra 3417 çemberinde eğer bahsedilen Kızıl Zaman Dilimi içerisindeyseniz her zaman güneşi parlak, denizi ılık ve berrak, çiftçiler tarafından sulanan toprağı ise capcanlı bulabilirsiniz ama anlatılacak olan 0002 yılı gibi sefaletle dolu bir zamanın Kızıl Zaman Dilimi'ndeyseniz, maalesef etrafı saran ölümcül, sarı bir dumandan başka hiçbir şey göremezsiniz. Gökyüzünü, denizi ve hatta ayaklarınız altındaki toprağı dahi hissedebilmek için yaklaşık 150 yıl önce çekilmiş olan fotoğraflara bakmanız, bunun içinse gözlerinizi, kollarınızı, parmaklarınızı ya da aklınızı kaybetmemiş olmanız gerekir.

Devrimden Önce 0002 yılı, 361. Mimoza günü, Pazar.

  Urasyic... Dünya tarihinin en sefil zamanında dünyaya gelmiş; tüm ailesini, sol gözünü ve kalbini kaybetmiş bir bilim insanı ve şair. Şimdi arıtılmış hava kapsülünde, kalbinin yerine takılan, organizmada en az hasar oluşturan bir BES*¹ ile yaşama tutunmaya çalışıyordu. Hayattaydı, mutluydu, huzurluydu ama bilirsiniz ki mutluluk göreceli bir kavramdır.

  İşte Urasyic de etrafında Litenyum Komplikasyonu'yla*² cebelleşen zavallı insanları gördükçe kendini zamanının en şanslı adamı olarak görüyordu. Böyle düşünmesinin sebebi ise şuydu, Urasyic diğer insanların aksine yalnızca gözündeki genetik bir hasar sonucu gittikçe büyüyen bir kanser çeşidi ile uğraşıyordu. Buna karşın Litenyum Komplikasyonu denen illetle karşı karşıya gelen insanlarda şansa, umuda dair hiçbir şey yoktu. Seçkin doktorlar ve sayısız bilim insanı bu zavallı insanların acısını dindirmek için gece gündüz canla başla çalışıyordu lakin Urasyic bir şeyden emindi ki bu hastalıktan kurtulmanın da, bu hastalıkla yaşamanın da bir yolu yoktu çünkü çok iyi biliyordu; zamanında ailesini de bu bataklıktan çekmeye çalışmış ve ağır bir yenilgiyle hepsini uzay boşluğuna, hastalığın yayılmayacağına emin oldukları yegâne yere fırlatıp doktorluk hayatına gem vurmuştu.

  Üç yüzyıl öncesinin vebası, iki yüzyıl öncenin kanseri Litenyum, tüm sevdiklerini birer birer kendi bataklığına sürüklemiş ve oracıkta boğmuştu.

"Yaşamak bu değil."

  Bitkin dudaklarının arasından çıkan bu kelimeler, gözyaşlarına karışıp üzerine bir fırtına misali yükleniyordu.

  İşte genç doktorun ailesini bitiren o hastalık şimdi de başka insanları çiğ çiğ yiyordu. Litenyum Komplikasyonu hastalarının vücutlarındaki mosmor lekeleri gördükçe Urasyic bir gözü olmadığı ve sağlıklı göremediği için mutlu bile oluyordu. Hastaların vücutları öyle fena şekilde deforme olmuştu ki sağlam olmayan bir gözle bakılsa dahi insanın kalbine dehşet salmaya yetiyordu.

  Bu iğrenç hastalığa sebep olan şeyse maalesef ki yine akılsız insanlığın kendisi, hatta bizzat Urasyic'in astronot olan amcası olmuştu.

  Yaklaşık yirmi sene önce S-6g (Spektrum - 6 Gisselle)*³ adında bir gezegende bir uzay elementi olarak bulunan Litenyum, Urasyic'in amcasıyla beraber onlarca astronotun ve mühendisin hayatına mâl olmuştu. Litenyum: Elmastan daha sert, iletkenliği şimdiye dek karşılaşılmış en yüksek derecede olan, kral suyuyla veya başka bileşiklerle tepkimeye girmeyen ve dahası bulunduğu gezegende tonlarcası olduğundan kapitalist düzende patlama yaratabilecek eşsiz bir element olarak devlet tarafından incelemeye konulmuştu. Bu elementin atomlarının sıradan elementlere göre bir milyonda bir oranla titreştiği kanıtlandığı sıralarda herkes bu elementin mıknatıslanamayacağını savunuyordu ki bu iddia da deneyler sayesinde son bulmuştu. Elementin değişik ve saf yapısı diğer elementlerle bağdaşmıyordu. Hatta varolan fizik kanunlarını bile delip geçmeyi başarmıştı. Kendine ait bir kişiliği varmış gibi davranıyor, sanki yapılan deneyleri bilerek başarısız çıkarmak için çaba harcıyordu. Buna rağmen herkes bu kusursuz elementin özellikleriyle bilimde ve teknolojide çığır açacağına inanıyordu. Tabii sonradan fark edilmişti ki bu elemente şekil verilmeye çalışıldığında ortalığa çok güçlü, zehirli bir gaz salınmaya başlıyordu. Bu gaz birçok bilim insanının Litenyum Komplikasyonu'na yakalanmasına sebep olmuştu.

  PandomimozaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin