Boşluk, Acı ve Kurtuluş...

Start from the beginning
                                    

Annem koltukta oturmuş haber izliyordu. Benim yüzümden televizyon izlemiyordular. Görmemem için gece kalkıp izliyor olmalıydı. Bakışlarım hemen televizyona dönerken ekranda gördüğüm manzara ile midemdekilerin yukarı hareketlendiğini hissettim. Kafasının arkası tamamen kırılmış çocuğun boş kafatasının görüntüsüne kilitlenmiş gibi bakarken kanal değişti.

Annem konuşmayacağımı bildiği halde telaşlı bir sesle "Neden uyandın kızım?" derken donuk bakışlarım ona döndü. Kulağıma garip gelen sesimle "Aç onu." dedim. Bir aydır konuşmayınca kendi sesimi unutmuştum. Annem konuşmamın heyecanı ile söylediğim şey arasında gidip gelirken ağır bir çaresizlikle "Neden bunu kendine yapıyorsun Armina? Neden kendine acı çektiriyorsun?" dedi ağlamaklı sesiyle.

İfadesiz suratım değişmezken yüksek sesle "Aç. Onu. Anne." dedim bastırarak. Ağzından kaçan hıçkırıklar eşliğinde kanalı açtı. Kalbimi acıtmak ister gibi dikkatle ekrana baktım. Bunun hesabını soracaktım. Nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ama Hasan bana 'Yanlarına bırakma' demişti. Ve ben bırakmayacaktım...

###

Çiseleyen yağmurda karakolun kapısından babamla çıktık. Sinirlendiğini biliyordum. Çok sinirlenmişti. Ben üstündeki ceketin ona göre ne kadar genç durduğunu düşünürken arkasına döndü. İnanamaz ve alaylı bir şekilde "Knorr fabrikasının sahibine tehdit mesajı göndermek ha? İnanamıyorum Armina." diye hiddetle konuştu.

İnternette İsrail mallarını araştırmış sonra da Türkiye'deki fabrikanın sahibine eğer fabrikalarını hemen kapatıp kan bulaşmış mallarını piyasadan çekmezlerse fabrikalarını yakacağıma dair bir mesaj göndermiştim. Tamam belki bir değil bin mesaj göndermiştim. Ama lanet adam sözümü dinlemek yerine beni polise şikayet etmişti. O gün o haberi izledikten sonra ne yapacağıma bakmıştım. Ve tek yapabileceğim şeyin malları boykot etmek olduğunu öğrenince deliye dönmüştüm. Elimden bu kadarı geliyorsa bunu layığıyla yapacaktım.

Babamın sinirle sesi yükselirken "Armina yeter ! Bak öfkeli olduğunu anlıyorum. Yaşadığın kolay birşey değildi. Ama bunu yapmakla eline birşey geçmez. Mallar İsrail'e ait olabilir. Ama o fabrikanın sahibi bir Türk. Ve fabrikada çalışan binlerce işçi de Türk. Fabrikalar kapanırsa Türkiye'deki işsizlik ne kadar artar haberin var mı? " diyince ben de sinirlendim.

"Ne yapmamı bekliyorsun baba? Bu katliama sessizce ortak olmamı mı? Bunu yapmaktan başka ne gelir elimden?" diye bağırdığımda yorgun bir nefes verip "Bilmiyorum. " dedi "Bilmiyorum ama ben kızımı karakollardan toplamaktan bıktım." dedikten sonra hışımla arkasını dönüp arabaya doğru ilerledi.

Geçen seferden söz ediyor olmalıydı. Büyük bir alışveriş merkezine girip tüm İsrail mallarını kırmızı sprey boyayla boyadıktan sonra yine nezarethaneyi boylamıştım. Marketteki müşteriler tarafından yaptığım alkışlansa da güvenliğin elinden kaçamamıştım. Sadece bu kadarını yapabiliyor olmak canımı yakıyordu.

###

İnternet üzerinden topladığım kişilerle yaptığımız eylemden sonra eve dönüyordum. Yediğim biber gazı genzimi yakmıştı. Gözlerim kızarıktı. Evin yakınlarındaki ara sokaklardan birine daldığımda Salih Abinin kitapçı dükkanını gördüm. Salih Abi dışarıdaki kitapları düzeltiyordu. Beni görünce gülümseyip gelmemi işaret etti.

Salih Abi aile dostumuzdu. Küçük şirin bir kitapçı dükkanı vardı. Önceden sık sık yanına uğrar tavsiye ettiği kitapları okurdum. Aristokrat bir kişiliği vardı ve oldukça bilgili bir adamdı.

Dükkanın kapısına varınca gülümseyip "Armina uzun zamandır uğramıyorsun. Güceniyorum bak." diyip şakayla karışık gücenmiş gibi yaparken gülümsedim. Yaşanan olayları biliyordu. Yine de kötü hissetmemem için hatırlatmıyor, birşey sormuyordu.

İNTİKAM; Gazze'nin KuşlarıWhere stories live. Discover now